“Kişinin ait olduğu grubun üyelerinden mutlak yalıtımı düşünülemez. Biyolojik açıdan bakıldığında dahi, yeni bir varlık için ön koşul, üst seviye hayvan türlerinden iki ferdin bir araya gelmesidir. Söz konusu insan ise salt fizyolojik olarak yaşamını sürdürebilmek için dahi yavru, ebeveynlerinin beş veya altı yıllık bakımına muhtaçtır. Sadece biyolojik açıdan değil, sosyolojik açıdan da tam yalıtılmışlık kavramsal olarak çelişkilidir. Aristoteles’i izleyen sosyologlar, insan doğasının sosyal ilişkiler içinde geliştiği, sosyal ilişkiler dışında ise zayıfladığı görüşünde onunla hemfikirdirler. O halde denilebilir ki yalıtım gerek sosyal gerek biyolojik açıdan, mutlak değil, görelidir”.
“En temel sosyal süreç, etkileşimdir. Bu etkileşim (a) insanlar arasında ve (b) gruplar arasında gerçekleşir. Etkileşimin en basit parçası, ya da ilk aşaması, temastır. Temas, etkileşimin birinci evresi ve sonraki evrelere hazırlık olarak düşünülebilir. Çok daha zor bir konu olan sosyal etkileşim mekanizmalarına geçmeden önce, sosyal temas fenomeninin analizini yapmak gerekir”.
Amerikan sosyolojisinin kurucu isimlerinden olan Robert E. Park’ın Türkçedeki külliyatı genişliyor. Bu çalışmada bireylerin ve toplumların birbirleriyle izole ve/veya temas halinde olmaları iki ayrı başlık altında ele alınıyor. Biyolojiden psikolojiye, coğrafyadan sosyolojiye uzanan geniş bir okuma listesi eşliğinde…
Sağlık konusu ilk bakışta, geniş kesimler tarafından tamamen tıp konusu gibi algılanıyor. Konuya daha yakından bakabilenler ise hemen görebiliyorlar ki tıp aslında herhangi bir sağlık sorununun en son aşamasında işe karışmaktadır. Bireylerin sağlığı tıp meselesi haline gelene kadar birçok aşamadan geçmekte ve başka birçok bilimsel alanın konusu olabilmektedir. Bu durum Batı'daki özellikle ABD'deki üniversitelerce çok önceleri iyice kavranabilmiş olmasından dolayıdır ki bu ülkelerde sağlık sorunlarıyla ilgilenen tıbbiyenin dışında birçok dal ve sayılamayacak kadar çok araştırmacı bulunabilmektedir. Bu kitabın ilk yayımından sonra ülkemizde de ciddi şekilde sosyal bilim araştırmacısı sağlık sorunlarına yönelmeye başlamıştır. Her yıl konuya ilişkin bazı kitaplar ve araştırmalar yapılmakta ve yayımlanmaktadır. Sağlıklı olmanın yolu aslında sağlığımızı yitirmemekten geçmektedir. Böyle bir zeminin oluşturulması ise ancak sosyal bilimlerin çok daha aktif olarak ülke sorunlarının çözümünde yer tutabilmesi ile mümkün olabilecektir.
“Sağlık”a sosyal bilimlerce yaklaşmak ekonomik bakımdan çok da gelişmemiş olan ülkemizin kaynaklarının korunması bakımından da önem arz etmektedir. Yatırımlarımız çoğunlukla hasta olan bireylerin nasıl hayata döndürülebileceğine yöneliktir, örneğin yeni yeni hastaneler inşa etmeye devam ediyoruz. Oysa modern toplumlar bunun tersine bireylerin nasıl olup da hastalanmamalarının sağlanabileceği üzerine odaklanmakta ve sağlık politikalarını bu noktada geliştirmektedirler. Bu anlayışın gelişmesi sosyal bilimlerce çok daha iyi yapılabilmektedir. Ülkemizin sağlık sorunlarının çözümünde daha etkin olabilmek için sosyal bilim bilgilerinin özellikle idareciler tarafından keşfedilmesi gerekmektedir. Elinizdeki bu kitap insanlarımızın sağlık sorunlarının daha iyi ve daha geniş bakış açılarıyla kavranmasına yardım edecek niteliktedir.
Sosyoloji Dersleri, sosyolojinin kurucusu ünlü Fransız sosyolog Emile Durkheim’ın 1890’dan itibaren Fransa’nın çeşitli üniversitelerinde verdiği derslerin, konferansların notları. Durkheim hayattayken biraraya getirilip yayımlanmayan bu notlar, ölümünden yıllar sonra dönemin İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Hüseyin Nail Kubalı tarafından ilk kez kitap haline getirildi. Sosyoloji Dersleri, Durkheim’ın meslek ahlâkı, yurttaşlık ahlâkı, her türlü toplumsal sınıftan ayrı genel ödevler, mülkiyet hakkı, anayasal haklar, sözleşme hukuku, sözleşme ahlâkı gibi önemli sosyolojik konulardaki görüşlerini metodlu ve öğretici bir biçimde ele alıyor. Sözkonusu alanlara özellikle ahlâk incelemesi çerçevesinde yaklaşan ve olguların tanımlanıp, gözlenmesine öncelik veren Durkheim’ın yönteminin temel ilkelerini ve öğretisinin ana hatlarını kabaca ortaya koyduğu çalışma, bir araştırma inceleme kitabından ziyade öğretici olma iddiası taşıyor. Toplumsal bilincin kaynaklarını anlamak için girişilen bu çaba, Durkheim’ın toplumsal olgunun önce yapılanmasına, daha sonra da yorumlanmasına katkısını anlamamızı sağlıyor. Türkiye’de de birçok sosyoloğu etkileyen Fransız bilim adamından sosyolojinin sınırlarının ötesine geçen bir çalışma...
Machiavelli’den bu yana, siyasetin doğası zayıflarla güçlülerin mücadelesi şeklinde tasvir edilmiştir. Bu sefer bir başka ünlü İtalyan, iktisatçı ve sosyolog Vilfredo Pareto, 20. yüzyılın başındaki bu mücadeleyi anlatıyor. Pareto’ya göre insanlık tarihi, seçkinlerin durmadan devam eden yer değiştirme tarihidir: Biri yükselirken diğeri alçalır. Kısa aralıklar dışında insanlar her zaman bir seçkin azınlık tarafından yönetilmişlerdir. Pareto seçkin (elite) kelimesini (İt. aristrocrazia) en güçlü, en enerjik ve kötülük kadar iyiliğe de yeteneği olan anlamında kullanır.
“Seçkinlerin Yükselişi ve Düşüşü” konulu, yüzyılın sonundaki bu uzun deneme, ekonometriden sosyolojiye dev bir adım atar. Bu kitap Pareto’nun siyaset sosyolojisinin önsözü olarak da okunabilir. Pareto, ileride bu düşünceler sayesinde büyük ün sağlamıştır. Seçkinlerin iktidara gelinceye kadar kullandıkları yöntemler birbirini anımsatır. Tüm seçkinler benzer davranış kalıplarını sergilerler. Ve tarih birçok kez tanıklık etmiştir ki, başta zayıf ve yoksulların yanında yer alan seçkin gruplar, zafere ulaştıklarında artık başa dönme şansını ebediyyen kaybetmişlerdir.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.