İngiliz yazar George Orwell, ülkemizde daha çok Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı kitabıyla tanınır. Hayvan Çiftliği, onun çağdaş klasikler arasına girmiş bir diğer çok ünlü eseridir. 1940'lardaki "reel sosyalizm"in eleştirisi olan bu roman, dünya edebiyatında yergi türünün başyapıtlarından biri olarak kabul edilir.
Hayvan Çiftliği'nin başkişileri hayvanlardır. Bir çiftlikte yaşayan hayvanlar, kendilerini sömüren insanlara başkaldırıp çiftliğin yönetimini ele geçirir. Amaçları daha eşitlikçi bir topluluk oluşturmaktır. Aralarında en akıllı olan domuzlar, kısa sürede önder bir takım oluşturur; ama devrimi de yine onlar yolundan saptırır. Ne yazık ki insanlardan daha baskıcı, daha acımasız bir diktatörlük kurulmuştur artık. George Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Romandaki önder domuzun, düpedüz Stalin'i simgelediği açıktır. Diğer kahramanlar gerçek kişileri çağrıştırmasalar da, bir diktatörlük ortamında olabilecek kişilerdir.
Altbaşlığı bir peri masalı olan Hayvan Çiftliği, bir masal anlatımıyla yazılmıştır; ama küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değil, çarpıcı bir politik taşlamadır.
“Rip Van Winkle”, bir Amerikan Bağımsızlık Savaşı hikayesi. Dağlarda gezinirken hayaletlerin ikram ettiği içkiden içip yirmi yıl boyunca uykuya mahkum olan Winkle nihayet uyanıp kasabasının yolunu tutar. Ama her şeyi yerli yerinde bulabilecek midir?
1780’lerde Hollandalıların yaşadığı ücra bir vadide geçen “Başsız Süvari” hikâyesindeyse Connecticutlı, batıl inançlı bir okul öğretmeni olan Ichabod Crane’le karşılaşıyoruz. Bir Alman askerinin hayaleti, başsız bir süvari, Crane’e musallat olur. Başsız Süvari, Amerikan Bağımsızlık Savaşında kaybettiği kafasını aramak için geceleri keşfe çıkmaktadır.
Amerikalı yazar Washington Irving’in 1820’de yayımlanan “Başsız Süvari” ve “Rip Van Winkle” Amerika’nın ilk masalları arasında yer alır. Hala okunmaya devam eden bu iki hikaye İngiltere’de yazılmıştır. Charles Dickens’ın Bir Noel Şarkısı adlı novellasına da ilham veren Irving, Poe, Longfellow, Melville gibi yazarları cesaretlendirmiştir. Rip Van Winkle’ı, Ichabod Crane’i ve Başsız Süvari’yi Amerikan kültüründe sürekli atıfta bulunulan önemli bir yere sahiptir.
Tuna Oltası yarışmasının galibi Ilia Krusch'un hedefi, Tuna'yı boydan boya katedip ağzına varana dek balık tutarak ilerlemektir. Yolda daha sonradan çok iyi dost olacakları Bay Jaeger'le karşılaşır ve Tuna’yı birlikte geçmeye başlarlar. Bu sırada Tuna'nın kıyılarında kaçakçılık yapan bir şebekenin şefi uluslararası bir komisyonun kararıyla aranmaktadır.
Kaçakçının adının Latzko olduğu tahmin edilmektedir, ama kendisini gören ya da tanıyan kimse yoktur. Belli ki Krusch sadece balık tutmayı hedeflediği bu yolculuktan yalnızca balıkla geri dönmeyecektir.
Avusturyalı besteci Johann Strauss'un Güzel Mavi Tuna valsinden ilham alan Güzel Sarı Tuna, Ilia Krusch'un maceralarla dolu hikâyesini anlatıyor. Okuyucu Tuna kıyılarını Jules Verne’in anlatımıyla birlikte gezerken balık tutmanın ve denizde yaşamanın ayrıntılarından da haberdar oluyor. Tuna’nın neden mavi değil de sarı aktığını o yıllarını Tuna’ya vermiş bir balıkçıdan dinleyeceğiz.
Jules Verne'in oğlu Michel Verne tarafından babasının ölümünün ardından popüler bir polisiye romana dönüştürülen Güzel Sarı Tuna'yı, yazarının ilk yazdığı nüshaya sadık kalarak yayınlıyoruz.
New England’ın küçük bir kasabasında gizemli bir şekilde dünyaya gelen oldukça tuhaf bir çocuk; Necronomicon’un büyülü ve kuvvetli sözcükleriyle yayılan lanet ve bu laneti ortadan kaldırmaya çalışan bir grup insan... “Cthulhu Mitosu”ndan parçalar taşıyan Dunwich Dehşeti’nin olağanüstü âlemine korku edebiyatının en çarpıcı metinleriyle girin.
Lovecraft’ın bütün eserlerinin yedinci ve son cildi olan Dunwich Dehşeti’ni de Hasan Fehmi Nemli çevirdi.
“Shakespeare’in III. Richard’ı, Orwell’in 1984’ü gibi polemik yaratacak bir eser.”
- Washington Post
Pakistan’da dünyaya gelen Ted Mundy bir İngiliz subayının oğludur. Sasha ise Doğu Almanya göçmeni bir papazın oğlu. Yaşamları birbirinden habersiz akıp giderken, 60’lı yılların sonlarında Batı Berlin’i kasıp kavuran öğrenci eylemleri sırasında tanışırlar. Soğuk Savaş yıllarında çift taraflı casusluk yapan iki adamın dostlukları zamanla ilerler. Sovyet rejiminin çöküşüyle Ted kendine mütevazı bir hayat kurar. Ancak beklenmedik bir anda Sasha’dan gelen bir haber tüm hayatını değiştirir. Çok zengin ve kimliği gizli tutulan bir adam hayat görüşünü yaymak üzere yetenekli ve becerikli insanlara ihtiyaç duymaktadır. Ted Mundy idealleri uğruna işi kabul eder. Böylece iki arkadaş yoksulluktan kurtulup çökmekte olan dünyayı kurtarmak için ellerine geçen fırsatı değerlendirmeye karar verirler. Ama ortada bir sorun vardır. Acaba gerçekten dünyayı kurtarabilecekler midir?
“John le Carre 75 yaşında olmasına rağmen kırk yıldır aralıksız sürdürdüğü edebiyat hayatına hala bir amatörün coşkusuyla devam eden bir profesyonel. İşte bu nedenle Sıkı Dostlar gibi muhteşem bir eser yaratabilmiş.”
- Terrence Rafferty, New York Times
1920' lerde genç bir adam Viyana'da tıp eğitimi almak için Kıbrıs'tan ayrılır. Avrupa'da karşılaştığı sanat, bilim ve yaşam biçimi karşısında gözleri kamaşır ama aynı zamanda faşizmin yükselişine de tanık olur.
1940'ta Kıbrıs'a geri döner. Güzel bir Yunan kadın ona asistanlık yapmaya başlar ve adam kadirim büyüsüne kapılır. Yine de ona bağlanmak istemez ve kadını İskenderiye'ye gönderir. Kate burada, Kral Faruk yönetimindeki şehrin en muhteşem dönemini yaşar.
Bu site Ticimax® Gelişmiş E-Ticaret sistemleri ile hazırlanmıştır.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.