Mektuplar, Spinoza’nın felsefi üretkenliğinin tüm evrelerine yayıldığından, okura öncelikle onun düşüncesinin ve yönteminin gelişimini sunarlar. Spinoza’nın hiçbir eseri, bu yazışmalarda sadece dostlarla değil hasımlarla da gerçekleşen fikri alışverişten bağımsız değildir. Ama mektuplarda karşımıza felsefesini daha iyi anlamamıza yardımcı olan bir filozof çıkmaz yalnızca; gündelik kaygılarla meşgul, dostlarının yolladığı gül reçeline veya yerli biraya sevinen, yeri geldiğinde mizahtan ve nadir de olsa alaydan kaçınmayan tekil ve sonlu bir varlık da çıkar. Bunu sağlayan şey, yazınsal tür olarak mektubun, son hali verilmiş eserler karşısında sahip olduğu dinamizmdir.
Yazarı çoktan aramızdan ayrılmış olsa bile onu şimdi ve burada duyumsatabilme gücüdür. Mektuplar tamamlanmış eserin gizlediğini, felsefi sorunsallaştırma ve kavramsallaştırmanın kökenindeki iletişimi açığa çıkarır. Bu nedenle, Spinoza sadece bir zamanlar yazıştığı kişilerle değil, tüm okurlarıyla da diyalog içindedir.
Carlo Rovelli, uzmanlığı kuantum çekimi olan bir fizikçi ve öğretim üyesidir. Bir yandan da bilim tarihi ve felsefesi alanında çalışmakta ve dersler vermektedir. Rovelli’nin geliştirdiği “termik zaman” hipotezine göre zaman, temel teori düzeyinde var olan bir şey değildir; zaman yalnızca termodinamik bir bağlamda ortaya çıkar ve akış hâlinde olduğu da bir yanılsamadır. Rovelli bu kitabında, ülkemiz toprakları üstündeki Milet’te 2.600 yıl önce yaşayan Anaksimandros’un düşüncelerini inceliyor. Bunu yaparken kadim bilgenin yaşadığı dönemi tasvir etmekle yetinmiyor, Anaksimandros’u düşünce tarihinin önceki ve sonraki dönemleriyle de ilişkilendiriyor. Böylece okuru, Bâbil, İskenderiye, Çin gibi uygarlıkların kültürleri ve düşünce geleneklerinden Batlamyus’a, Galilei’ye, Newton’a, Heisenberg’e ve Einstein’a uzanan tadına doyulmaz bir bilim tarihi gezintisine çıkarıyor. Açık ve anlaşılır üslubuyla, sadece bilim tarihi ile felsefesini değil, astronomiyi, kozmolojiyi, antropolojiyi, arkeolojiyi, dilbilimi, din felsefesini, kısacası doğa ve kültür üzerine sistematik ve eleştirel düşünmeyi çok sevdiren bir kitap... “Bilimin gücü, içerdiği kesinliklerden kaynaklanmaz; aksine, cehaletimizin büyüklüğü hususunda giderek artan bir şuurdan kaynaklanır. Bizi, bildiğimizi sandığımız şeylerden hiç durmadan şüphelenmeye ve böylece devamlı öğrenmeye iten de bu şuurdur. Bilgisel araştırma, kesinliklerden beslenmez: Kesinliklerin radikal biçimde mevcut olmamasından beslenir. Akıcı ve de sürekli gelişim hâlindeki bilimsel düşünce, büyük bir güce ve mahirane bir sihre sahiptir: Dünyanın düzenini altüst etmeye ve dünyayı yeniden düşünmeye muktedirdir.
Yazdığı kitaplar dünyada yirmiden fazla dile çevrilmiş ve dört milyondan fazla basılmış olan felsefeci, sosyolog ve dinler tarihçisi Fradaric Lenoir bu kitabında insanlığın ortak bir arayışı olan mutluluğu inceliyor. Kitabında okurlarını, düşünce tarihinde “mutluluk nedir?” sorusuna verilmiş cevapların çeşitliliği içinde oldukça renkli ve sorgulayıcı bir yolculuğa çıkarıyor. Sokrates, Epiküros, Epiktetos, Aristoteles, Schopenhauer, Montaigne, Spinoza, Kant gibi Batılı filozofların fikirlerinden, Buda, Zhuangzi, Laozi gibi Doğu bilgelerinin öğretilerine uzanan ve de mutluluk sorusunu kendine soran meraklı zihinler için ufuk açıcı bir yolculuk...
"Mutluluğa dair hayli senteze dayalı bir tanım vermem gerekirse, şöyle diyeceğim: Mutluluk, hakikat/doğruluk üzerinde inşa edilen anlamlı bir varoluştaki bütünlük ve süreklilik gösteren bir hoşnutluk hali bilincidir. Apaçıktır ki hoşnutluğun içeriği bireye bağlı olarak, hissetmelere, özlemlere, ömrün dönemlerine bağlı olarak değişir. Bilgeliğin hedefi, mutluluğun öngörülemez ve kırılgan yanının üstünü örtmeksizin, hayatın hayhuyunun ötesinde, dışsal olayların ve gündelik hoş veya nahoş duyguların ötesinde, mutluluğu mümkün mertebe daha da derin ve kalıcı kılmaktır."
Evren nasıl oluştu? Gerçek nedir? nasıl daha iyi bir hayat yaşayabiliriz? İnsanlar tarih boyunca yaşam ve varoluşa dair çok sayıda felsefi soru sordular. Büyük düşünürler de dünyamızı şekillendirmeye devam eden çözümler sundular.
Sade bir dille yazılmış olan Felsefe Kitabı, kolayca anlaşılan kısa ve özlü açıklamaları, karmaşık teorileri adım adım çözen şemaları, felsefeyi anımsanabilir kılan klasik alıntıları ve esprili çizimleriyle başucu kitabınız olacak.Felsefeye yeni başlayanlar, öğrenmeye doymayanlar ve tüm felsefe düşkünleri bu kitapta düşüncelerini besleyecek çok şey bulacak.
Türkiye’de de yayımlanan Kırılgan Hayat’ın devamı olarak okunabilecek Savaş Tertipleri günümüzün ABD güdümlü savaşlarına cevaben yazılmış beş kuramsal makaleden oluşuyor ve savaş algısının nasıl bir çerçeve tertip dahilinde yönetildiğine odaklanıyor. Kimi hayatları değerli sayıp kayıplarının yasını tutarken kimi hayatları da hayattan saymamıza engel olan bu çerçevelerdir. Butler, savaş tertiplerinin dışına çıkan, çerçevelerin kırıldığı Guantanamo şiirleri, Ebu Garip fotoğrafları gibi örneklerden hareketle yası tutulabilirlik, tanınabilirlik gibi kavramları yapısalcılık sonrası neo Marksist argümanlarla irdeliyor.
“Kamusal yasın ayrımcı dağılımı muazzam önemde bir siyasal meseledir. Hüküm süren yasaya karşı çıkmak pahasına, kardeşinin ölümünün yasını herkesin gözü önünde tutan Antigone’den yana böyledir bu. Yönetimlerin kimin yasının kamu önünde tutulabileceğini ve kiminkinin tutulamayacağını düzenlemeye ve denetlemeye bu kadar meraklı olmasının nedeni nedir?”
Yeterince iyi konuşmadığım için değil, yeterince küstah ya da yüzsüz olmadığım için ve size, duymaktan hoşlanacağınız şeyler duyurmadığım, yakınan, inleyip sızlanan, bana yakışmayacağını düşündüğüm bir sürü şey yapıp söyleyen bir Sokrates göstermediğim için hüküm giydim ben. Çünkü siz, başka suçlananlardan böyle şeyler duymaya alışıksınız. Ama ben, ne az önce tehlike korkusuyla özgür bir insana yakışmayacak şeyler yapmak gerektiğini düşündüm, ne de şimdi pişmanım, kendimi böyle savunduğum için. Kendimi böyle savunup ölmeyi, aşağılık şeyler yapıp yaşamaya yeğ tutarım. Tüm zamanlar için bir dürüstlük, onur, yüreklilik dersi...
"(...) Ünlü savunmasıyla, ölümün eşiğinde yaptığı bu uzun konuşmayla insanlığa bambaşka bir şey daha armağan ediyor Sokrates. Bütün o düşünsel sorunların, akıl yürütmelerin, sorgulamaların ötesinde, heyecanla okunan, eşsiz bir yazınsal metin ve bu metnin içinden yükselen, felsefeyle hiç ilgisi olmayan bir okuru bile heyecanlandıracak güzellikte bir insanlık, onur, yüreklilik dersi armağan ediyor. Öyle bir armağan ki bugün bile şaşırtıyor, ürpertiyor bizi. …Ve biliyoruz ki bugün de tehlike geçmiş değil. Bugün ya da yarın, birimiz, herhangi birimiz, hepimiz, düşüncelerimiz, yazdıklarımız, şurada burada konuştuklarımız nedeniyle yargıçlar önüne çıkarılabiliriz, hapisle, ölümle tehdit edilebiliriz ve bir savunma hakkı verilirse eğer, yine o ünlü tümceyle başlamak zorunda kalabiliriz söze:
Beni suçlayanlar üstünüzde ne izlenim bıraktı Atinalılar, bilmiyorum."
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.