10. asırda görkemini kaybeden İslam medeniyeti, Selçuklu restorasyonu ile yeni bir döneme kapı aralamıştı. 12. asır Müslümanların beklenmedik misafirleri Haçlılar ile yüzleşme çağıdır. Bu yüzleşmenin kahramanlarından biri de Selahaddin’dir.
İmadeddin’in kurduğu temeller üzerinde oğlu Nureddin ile, bütün Müslümanlar arasında cihad sistemli bir politika hâline gelecek ve Selahaddin ile zirveye çıkacaktır. Nureddin, en büyük silahı olan tecrübelerini seferber edebilecekken erken bir yaşta vefat etti. Kuşkusuz Nureddin’in birçok vârisi vardı; ancak, tarihin ve coğrafyanın çağa dayattığı Selahaddin olacaktı. Selahaddin, cihad ateşini ne kadar körüklerse körüklesin beylerin, emîrlerin ve şehirlerin nefisleri ağır basıyordu. O, emîrlerin, sultanların ve halifelerin bitmeyen asabiyet ve kıskançlıklarını hep sineye çekti.
Bir “iman soğuması” yaşanıyordu, asabiyetlerin Müslümanların imanlarını boğduğu bir çağdı. “Ameller” nereye kadar sürdürülebilirdi ki? Cihad ve asabiyet koyun koyuna, kolay değil! Feodal Çağ’ın karanlık dehlizlerinden gelen Haçlılar, bir iman tazelenmesi yaşadılar. Müslümanlarla beraber kadimden çok şey devşirdiler. Barbar Haçlı figürü ise uzun süre bir Doğulunun gözünde Avrupa medeni çehresindeki istihaleyi saklayan bir perde olarak kaldı. İmadeddin, Nureddin ve Selahaddinlerin aydınlığı olmasa Müslüman Doğu belki bu köpükte boğulacaktı.
Osmanlı halîfelerinin Resûlullâh Efendimiz’e, Ashâb-ı Kirâm’a, âlimlere ve sâlihlere muhabbetlerinin fazlalığı, dâimâ bunlar hakkında gerekli hürmeti icrâ etmeleri, Peygamberimizin âilesine ihsân etmekten bir an uzak kalmayıp, İslâm milletinin günümüze kadar her türlü taarruzlardan korunmasında maddî ve manevî her türlü gayreti sarf ederek dîn-i mübînin şân ve şerefini muhâfazaya hizmet etmeleri ve Haremeyn-i şerîfeyn ve husûsiyle Peygamber Efendimiz’in Ehl-i Beyt’ine hürmette kusûr etmemeleri Osmanlı halîfelerinin fazîletleri cümlesindendir. Yine Osmanlı halîfelerinin övülmeye değer fazîletlerinden olarak hacıların, Beytullâh ve Resûlullâh’ın ziyâretçilerinin ve sâir yolcuların istirahatlerinin temin edilmesi için yolların emniyetinin sağlanmasına ve devâmlı olarak dînin hükümlerinin korunmasına gayret sarf etmelerini, her sene külliyetli masraflar yaparak İstanbul ve Mısır’dan Osmanlı askeri ile birlikte surre-i hümâyûn gönderip bunlarla Haremeyn-i Şerîfeyn’in seyyid, şerîf, ulemâ, ahâli, mücâvir ve hademeleri için büyük meblağlar yollamalarını ve hacıların istirahat ve emniyetlerinin sağlanması için hac yolu üzerinde sâkin olan Arap kabîlelerine de büyük yardımlar yapmalarını zikredebiliriz... İşte bu eserimiz, Osmanlı Devleti’nin Haremeyn-i Şerîfeyn’e olan hürmet ve tazimlerine ve yaptıkları hizmetlere dâir Osmanlı Arşivi’nde mevcut vesîka, fotoğraf, plan vb. malzemeden husûsî olarak seçilenlerin bir araya getirilmesiyle meydana gelmiş bir çalışmadır.
Mustafa Kemal’in harp politikası hakkındaki tenkitlerini,gerek Türk,gerek Alman kumandanları ile münakaşalarını kendi anlatımından ve dönemin en yakın tanıklarından olan Falih Rıfkı Atay’ın kaleminden bir solukta okuyacak ve;
-Atatürk’ün Vahdettin hakkındaki düşünceleri nelerdir?-Vahdettin Atatürk’ü Samsun’a neden gönderdi?-İstiklal Savaşına gidilen yolda karşılaşılan güçlükler neydi?-Yakın tarihimizin en tartışılan ikilisi olan Atatürk ve Vahdettin,birlikte yaptıkları Almanya yolculuğunda neler konuştu ve yaşadı?-Milli Mücadele fikri nasıl doğdu?-Atatürk nasıl bir kişiliğe sahipti?-Vahdettin ile Atatürk arasında yapılan son görüşmede neler konuşuldu?
Sorularına bu kitapta cevap bulacaksınız!
Bu site Ticimax® Gelişmiş E-Ticaret sistemleri ile hazırlanmıştır.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.