1815 yılı ekim ayının bir gününde, güneşin batmasına bir saat kala, yaya olarak seyahat eden bir adam Diny kentine giriyordu. O sırada evlerinin önünde oturan ya da pencerelerinden bakan tek tük kent halkı, yeni geleni kuşkulu gözlerle izlediler. Ondan daha sefil görünüşlü birisini görmek neredeyse imkansızdı.
Orta boylu, kalın yapılı ve güçlü bir adamdı. Kırk altı, kırk sekiz yaşlarında vardı. Deri siperli kasketi, güneş ve rüzgardan yanık yüzünün bir kısmını örtüyordu. Küçük bir gümüş düğme ile iliklenmiş kaba, sarı keten gömleği kıllı göğsünü açıkta bırakmıştı. Aşınmış ve solmuş mavi bez pantolonunun dizleri delinmiş ; sırtında yepyeni bir asker çantası taşıyor, elinde budaklı bir baston tutuyordu. Gömleğinin üzerine rengi atmış ve parçalanmış gri bir ceket, çıplak ayaklarına çivili kunduralar giymişti. Saçları kısa, sakalıysa uzundu.
Füruzan'ın bu kitaptaki öyküleri, onu "çağdaş bir klasik" yapan örneklerden. Bir roman potansiyelini barındıran ve kitapla aynı adı taşıyan "Gecenin Öteki Yüzü", kare kare ayrıntılarıyla okuyucuyu atmosferine çekiyor. "Kanı Unutma", "Çocuk" ve "Sokaklarından Gemilerin Geçtiği Bir Kent" adlı diğer öyküler, kitabın Füruzan'a özgü canlı ve derin atmosferinin tamalayıcıları. Gecenin Öteki Yüzü, Füfuzan'ın öykücü kimliğinin köşe taşlarından.
"Füruzan'ı okumakla Türk insanının daha derinden tanımak olanağını bulur okur. O konunun içine girer, katları birbirinden ayırır. Böylece sosyal ve tarihsel temele inen bir bakış getirir. Sözü edilen temelin önemini onun dünyasında her yerde duyumsamak mümkündür; onun için önemli olan, tek tek insanlardır ve onların toplumsal geçerlilik kazanan kaderleridir." -Die Prese- Viyana- "Orhan Kemal'in kahramanı olan kızlardan biri yazmaya başladı." -Memet Fuat- "Füruzan edebiyatımızda bir olaydır." -Memet Fuat- "Son olarak 'Haraç', gerçek bir başyapıttır: bu seksen sayfa Flaubert'in 'Saf Bir Yürek' adlı hikayesinin yeniden yazımıdır bir bakıma, ama bu hikayede Felicite'nin adı Servet olmuştur - ömrünün alacakaranlığında, evine giden dar sokağı tırmanırken, 'herkesin, her şeyin elulağı' olduğu bütün o yılları yad eder, sadık ama sömürülmüş, masum ama istismar edilmiş, yaralı ama özlem doludur." -Thierry Cecille- "Çoksesli muhteşem bir iç anlatım.. Sözü birbirlerine veren iç sesler. Çok zor bir şey bunu yapabilmek. Hem yer hem zaman atlıyoruz, bir sesten bir sese. Sürekli bir hareket, seslere ve anlatılarda."
-Marie - Christine Gilles-
Gözyaşlarını hırsa getirdi beni. Dolabı açtım. Bir gömleğini seçtim. Önce hasretle kokladım, ardından düğmelerini kopardım tek tek... Sonra aldım elime iğne ipliği, kopardığım düğmelerini yeniden diktim, iğneyi gömleğine her geçirişimde yanlış insan, her çıkarışımda doğru insan, deyip ağlıyordum.
İnsan, deyip ağlıyordum. Kimbilir belki birazdan belki daha sonra kapımı çalardın. Evimize dönerdin... Bir ayağı kırık atına... Hem gidecek neresi vardı ki? Yanlış sevgilinden, yanlış hayatlardan, yanlış arkadaşlıklardan gidecek neresi vardı ki? En sonunda birbirimizi bulmayacak mıydık? Hem öyle güzel kokuyordun ki öyle amansız... Sen yokken seni çok düşledim... Yaşadığın bu düş kırıklığı yeter sana. O an gördüm seni. Bunu sana hiç sormayacağım, ama yeterki gel. Çal artık kapımızı... Yanlış arkadaşların seni çok özledi... Çal artık kapımızı... Yanlış sevgilin seni çok özledi...
Bir tek seni sevdiğim doğruydu... Ve bu doğru yüzünden hayatım yalana battı... Sen beni dışladığından beri, beni sevenlere bir hayalet hediye ettin... Tepeden tırnağa aşka, tepeden tırnağa özleme batmış bir hayalet... Bu hayaletin içinde, beni değil seni gördüler hep. Çoğu bu hayalete dayanamayıp çekip gitti...
Kimisi senin beni beklettiğin kapıda, beni bekledi. Seni beklemekten yorulur, onunla birlikte çekip giderim, diye buralardan...Ve ben en çok onların sevgisine inandım. En çok onlara derinden üzüldüm. Ve hep merak ettim, karşılıksız ve onca yıl bir hayaleti nasıl böylesine sevebildiler diye.
Hayat kitaplarda yazılanlar gibi değilmiş. Kitaplarda her kelimenin altında başka bir kelime gizliymiş. Her yüzün altında başka bir yüz... Böyle gidiyormuş; bunun sonu yokmuş. Geç de olsa şimdi anlıyorum. Beni aşar bu kelimelerin altındaki kelimeler, bu yüzlerin altındaki yüzler... Ben içimdeki acıya bakarım. İçimdeki enayiliğe bakarım. Evet, kelimelerin altındaki kelimeyi, yüzlerin altındaki yüzü biliyorum ama ben seni içimde hissederken, sana inanmışken, şehrin her tarafında yanan bir ışık vardı. Yollarda, bahçelerde, hiç durmadan yanan bir ışık...
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.