Medea, sevdiği adamın peşinden, yurdunu, ailesini terk edip başka bir ülkeye gelmiş olan bir kadının, yıllar sonra kocasının onu ülkeden kovup kralın kızıyla evlenmek istemesine direnmesinin mitoslara dayalı trajik öyküsüdür. "...Karı koca arasındaki aşk ateşi sönmüştür; parlak erkek kahraman, kurnazlıklar yapan bir çıkarcı olur; parlak kadın kahraman ise, pervasız aklı sayesinde engel tanımaz bir intikamcı olur çıkar..." Kadın, kocasından intikam almak için çocuklarını öldürmeye karar vermeden önce, öldürme iradesi ile annelik içgüdüsü arasında dorukta bir açtışmaya girer. Sonunda, kendine olan saygısı galip gelir; baştan beri planladığı gibi: Çocuklar ölmelidir!
Ahmet Uluçay’ın sinema yolculuğu imkansızlığın içindeki imkânın keşfidir bir bakıma. Filmleri, çocukluğun bakir, kural tanımaz, hayalbaz iklimine bir yolculuk vaadidir. Çocukluğunu, korkularını, düşlerini, cinlerini kovmadan, onlarla bir arada yaşayan Uluçay, eşyayla, ışıkla, gölgeyle, düşlerle oynadığı gibi kavramlarla da oynar.
Referansını hep kendine veren Uluçay’ın filmlerinde hiçbir zaman binilmeyen umudu, özlemi, uzakları çağrıştıran- tren, aslında Uluçay’ın kendine yolculuğunun imgesi şeklinde okunabilir. Uluçay, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’la seyircisini/okuyucusunu, Alaeddin misali lambasını/kamerasını sırlayarak çıktığı büyülü bir yolculuğa, yani “bildiğim her şeyi unutarak sinema yapıyorum” düsturuyla yüklerinden arındırıp berraklaştırdığı kendi dünyasına davet etmekte.
Bu site Ticimax® Gelişmiş E-Ticaret sistemleri ile hazırlanmıştır.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.