Smith-Morra Gambiti
Yeryüzünde kaç dil vardır ki bin yıldır yasaklı olsun ama yine de dimdik ayakta kalabilsin!
Yeryüzünde kaç dil vardır ki bin yıl devlet dili yapılmasın; okula, ibadethaneye sokulmasın ama yine de dimdik ayakta kalabilsin!
Yeryüzünde kaç dil vardır ki doğrudan doğruya konuşanların bir bölümünce bile dışlanmaya çalışılıp yetersiz ve yoksul sayılsın ama yine de dimdik ayakta kalabilsin!
Yeryüzünde kaç dil vardır ki kutsal sanılan bir başka dilin saldırısına uğrasın ve bu saldırıdan ağır yaralar alsa da dimdik ayakta kalabilsin!
İşte Türkçe böyle bir dildir.
Bu bitig Türkçeye adandı. Özgürlüğü için direnen, savaşan, dövüşen, vuruşan Türkçeye. Nice savaşlardan utkuyla çıkmış görkem yüklü Türkçeye...
Bu bitig; gerek ulusal anlamda Türklüğün dilsel yaşanmışlıklarına ilişkin, gerekse benim bireysel anlamda başımdan geçenler üzerinden üzücü anıları unutmamak ve ulusal belleği diri ve güçlü tutmak için yazıldı.
Yüreğinizi Türkçenin ışığı ısıtsın.
Arapçaya, İngilizceye, Rusçaya, Farsçaya karşı Türkçenin ışığında toplanalım.
Türkçe yok olursa biz de yok oluruz.
Türkçe yaşıyor, savaşıyor.
Eğitim ve öğretim hayatımızı yeniden gözden geçirmek zorundayız. Her şeyimiz başarıya endeksli, ama başarının tanımı yok. Neye ve kime göre başarı?
Aldığımız modern! Eğitim bize geçici hazların ve günlük başarıların peşinde koşmayı empoze ediyor. Bu empoze ve rekabet biz ve ruhumuzu yoruyor, bunaltıyor, bu burhan ruhumuzun derinliklerinde derin boşluklar ve yararlar oluşturuyor, bu ihtiyaçların giderilemeyişi, iç dünyamızda arayışlara yitiyor bizi.
Eğitimde mutluluk diplomalarla gelmiyor, ruhumuzun derinliklerinde bizi besleyen damarlar var olan:
Noksanlığını arayıp duruyoruz. İçimizdeki yanan bu özlemin volkanı asırlardır sönmüyor/ söndürülemiyor.
Bu kitapta bu özlemin arayışına tanık olacaksınız. Maddi eğitimin tek başına yeterli olmadığını eksik kaldığını, manevi eğitim ile desteklendiğinde bir anlam ifade ettiğini anlatan bu kitabımız dikkatleri yıllardır boş bıraktığımız bu alana çekmeye çalışıyor.
Bu arayış yolculuğunda okuyan herkesin kendi yolunu bulması, kendi iç huzuruna kavuşması dileğiyle…
Martin Mystere Sayı: 11 Dev Batık
Lal Kitap
Yeni Mister No
Sayı: 33
Vahşi Irk
Mister No Kaplan’ın Dönüşü Sayı: 8
Büyülü Rüzgar
Sayı: 53 Magicovento On Üçüncü Ayın Çocukları
Martin Mystere İmkansızlıklar Dedektifi Sayı: 67 Alçı Cücelerin Gizemi
Yeni Atlantis Sayı:
51 Kötülüğün Ruhu Martin Mystere İmkansızlıklar Dedektifi
Atlantis Yeni Seri Sayı: 44 Armegedon Makinesi Martin Mystere İmkansızlıklar Dedektifi
... Eylül 1958... - Mahkumiyetimiz bitiyor sayılır... - ... Gene de kendimi mutlu hissetmiyorum. Bu üsde kapalı yaşamak çok zor oldu... Ayrıca, alpleri çok özledim.. - Kendimi maddesn ve manen araştırmalarıöa adadım ve başka bir şey düşünmemeye çalıştım: O konratı imzalamak ruhumu şeytana satmak gibiydi ama teklifi reddedemezdim... - Savaş sırasında, araştırmalarım hep parasızlık nedeniyle yarım kaldı... Ancak Amerikalılar bana istediğimi verebilirdi... (Derginin İçinden)
Martin Mystere İmkansızlıklar Dedektifi Jıvaka Taşı Sayı: 25
Martin Mystere İmkansılıklar Dedektifi Sayı: 28 Kayalıktaki Otel
Yeni Zagor Sayı: 69 Gökyüzünden Düşen Ateş
‘’Uğur Mumcu’nun Türk köşe yazarlığına yepyeni bir hava getirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Keskin bakışlı bir gözlemci, belgesel bir eleştiricidir o çünkü. Güçlü hukuk mantığını çok kez ince bir mizah çizgisi ile çerçevelediği için, yazıları ne denli ağır olsa da okura ferahlık verir.
Uğur Mumcu’nun yazıları bugün günceldir. Bunlar, yarınki kuşaklar hesabına kuşkusuz ibret alınması gereken birer tarih dersi yerine geçecektir.’’
-Nadir Nadi
“Kardeşin kardeşi kırmasına son verdi” denilerek pek çok kişi tarafından alkışlanan 12 Eylül cuntasını o yıllarda eleştirmek kolay değildir. Zira darbe öncesi yıllar, özgürlük adına terörün kol gezdiği yıllardır. Bu nedenle hem cuntayı hem de 80 öncesi siyasal iklimini ve terör ortamını aynı anda eleştirebilmek çok mümkün olmaz. Cuntayı eleştirirseniz terörist, terörü eleştirirseniz cuntacı ilan edilirsiniz. Uğur Mumcu kitabında her ikisini de eleştirebilmeyi başarıyor.
Abdullah Çatlı, İsviçre'nin Basel kenti savcılığınca uyuşturucu madde kaçakçılığı suçundan aranmaktadır; Fransız polisince aynı suçtan ötürü tutuklanmıştır. Ağca'yı cezaevinden kaçıranların başında Çatlı bulunmaktadır. Çatlı Bahçelievler'de öldürülen TİP'li 7 gencin katillerinden biridir. Ağca'ya sahte pasaport Çatlı ve arkadaşlarınca sağlanır. Papa suikastinde kullanılan silahı, Avusturya'lı silah kaçakçısı eski naziden satın alan Çatlı'dır. Avrupa'da ülkücülerle Ermeniler'in ortak olduğu uyuşturucu madde kaçakçılığının kilit adamlarından biri yine Çatlı'dır. (Cumhuriyet, 21 Eylül 1985, Çatlı Kim?...) Bu Abdullah Çatlı'nın, bu Oral Çelik'in ve Ağca'nın ilişkilerini şöyle bir araştırın; hepsinden "istihbarat örgütü" kokusu çıkar. (Cumhuriyet, 13 Ekim 1985, İşler Karışık...)
Bir ülkede birbiri ardından cinayetler işlenir ve katiller yakalanmazsa, o zaman "devlet içinde devlet" olduğu yolundaki şüpheler su yüzüne çıkar. Demek oluyor ki, polisin de yakalayamadığı, gücünün yetmediği bazı güç dengeleri bulunmaktadır. Kimdir bunlar? (Cumhuriyet, 31 Mayıs 1976, Eşkıyanın Kökü Dışardadır...)
Bu köşede, okurlarımı bıktırırcasına Ülkü Ocakları'na cinayet silahları veren jandarma yüzbaşılarını yazdım durdum, kimse kulak asmadı. Bu silahların kayıt sayılarını bile verdim, hiçbir asker ve sivil yönetici bana mısın demedi. Ankara'da Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi öğrencilerinin üzerine Amerikan yapısı ve ordu malı bomba atıldığını yazdım, bu bombanın marka ve sayısını bildirdim, kimse tınmadı. Ne oluyor, ne oluyor, kim yönetiyor bu devleti?!.. (Cumhuriyet, 27 Kasım 1979, Kim Kaçırdı?..)
Birey ve toplumların, Allah’ın sadece kozmolojik düzeyde değil, beşerî düzlemde de tarihe ve topluma müdahale ettiği gerçeğini ıskalayan bir siyasal ve stratejik anlayışa sahip olmaları, gerçekte eksik, yetersiz, derinliksiz ve seküler bir paradigmanın ürünüdür. Bundan dolayı kadim külleri, kökleri, mimari ve sanatsal eserleri halen ayakta duran, Amold Taynbee’nin ifadesi ile “durdurulmuş bir medeniyet” olan İslam dünyasının, yeniden toparlanıp sadece Müslümanların değil, tüm insanlığın selameti için kendi düşünce, ilim, irfan, beyan ve burhan geleneğini tekrar tam bir vukufiyetle keşfederek bu temellerin ışığında, küresel ölçekte yeni bir medeniyet hamlesi yapması kaçınılmazdır. İslam dünyasının ve küresel ölçekte tüm bir insanlığın en az 200 yıldır takip ve taklit ettiği Batı medeniyeti ve “Vahşi Kapitalist Üretim Tarzı” artık milletleri ve tüm bir varoluşu, iflasın, çöküşün ve yok oluşun eşiğine getirmiştir.
“Lévi-Strauss’un ismini ilk kez duyan biri onun temelde ne anlattığını çabuk ve kolay bir şekilde izah etmemi istese, Mit ve Anlam’ı seçip yüksek sesle okurdum.” —Profesör Wendy Doniger
Genel okura seslenen bu kitapta, yirminci yüzyılın önde gelen düşünürlerinden Claude Lévi-Strauss, insan varoluşuna dair can alıcı sorular üzerine harcanmış bir ömrün kazanımlarını paylaşıyor. “Kaosun bir anlamı olabilir mi?” – “Modern bilim mitlerden neler öğrenebilir?” – “Yapısalcılık nedir?” gibi sorulara verdiği cevaplarda, Lévi-Strauss, açık ve kesin bir dille, insan zihninin potansiyelleri hakkında daha fazla şey öğrenmek isteyen okurlara bir yol haritası sunuyor.
“Bazı düşünürler etkilidir, bazılarıysa bir ekol yaratır; fakat çok azı bir çağa damgasını vurur. Bugün bir Aquinas veya Goethe çağından bahsettiğimiz gibi, gelecek kuşakların da bizim dönemimizden Lévi-Strauss çağı diye söz etmeleri mümkündür. O, modern zihne kimliğini armağan edenlerden biridir.” —Profesör James Redfield
For everyone and anyone who wants to understand more about gin, this is the definitive guide - covering the best gins the world has to offer, history and production methods, and the countries that have helped make gin a global success story.
Never has there been a more striking revolution in the world of distilled spirits than the current renaissance of gin. With small craft distilleries popping up all over the world, from Texas to Tasmania, more varieties and techniques being used than ever before, and a tapestry of tastes from light and citrusy to big bold savoury notes, gin's appeal is extraordinarily wide and varied.
From gin made in small batches from local botanicals, through to large facilities which make some of the world's most recognized gin brands, World Atlas of Gin looks at everything from the botanical to the bottle: how and where botanicals are grown and harvested and their role within the flavour of gin; producers and the stories behind their brands; exactly where, and how, gins are made; and, country by country, the best examples to try.
Global cocktails are covered too, including the history and country of origin of some of the best-known mixed gin drinks.
Elimizdeki kitap, İslam'ın hizmetkar liderlik modelini ele almaktadır. Bu liderlik modeli, Asr-ı Saadet döneminde başta Peygamberimiz, dört halife ve diğer sahabeler tarafından uygulanmış, pratikte yaşanmış, müspet neticeleri görülmüş bir liderlik çeşididir. Ayrıca daha sonraki dönemlerde de kçük bir insan grubundan, kıtalara hükmeden hükümdarlara varıncaya kadar pek çok lider tarafından da uygulanmıştır.
“Teosofist olmak kolaydır. Ortalama entelektüel kapasiteye sahip olan ve metafiziğe yatkın olan; kendisi için yardım almaktan çok komşusuna yardım etmekten daha fazla keyif alan saf, bencil olmayan bir yaşam süren; diğer insanlar uğruna kendi zevklerini feda etmeye her zaman hazır olan; hakikati, iyiliği ve hikmeti, sağladıkları fayda için değil kendi iyiliği için seven herkes Teosofist’tir.”
Bir İktisatçının Entellektüel Portresi: Sabri F. Ülgener
Bu kitap, yüzlerce değil binlerce defa yazılmış bir konuyu ele alırken, Osmanlı mimarisini bu kez Sinan’ın kişilik ekseni çevresinde yoğunlaştırmaktadır. Büyük ustanın adı etrafında örülen öykünün, sadece kitap sayfalarında okunabilecek bir şey olmadığını, yapı taşlarına dokunabildiğimiz ölçüde onunla yoğun bir bağlantıya geçebileceğimizi anlatmaktadır.
Her anne adayı, hamile olduğunu öğrendiğinde bebeğine sağlıkla kavuşup onu hemen göğsüne bastıracağı günün hayalini kurar. Oysa normalinde bir kavuşma anı olan doğum, erken doğumlarda anneler babalar ve bebekleri için bir travmadır. Türkiye’de her yıl 120 bin erken doğan bebeği, anneleri kucağına alamadan hatta göremeden ayrılmak zorunda kalır. Gülay Kömür, kitabında biz prematüre ailelerinin neler yaşadığını, korkularını, üzüntülerini okuyucuya sıcak ve akıcı diliyle aktarıyor. Sadece prematüre ailelerinin değil, erken doğan bir bebek sahibi olmanın ne demek olduğunu anlamak isteyen herkesin okumasını tavsiye ediyorum. İlknur Okay El Bebek Gül Bebek Derneği Başkanı Gülay Kömür, bu kitapta tüm samimiyetiyle bir prematüre annesinin yaşadığı olayları ve duyguları anlatmış. Zamansız açsa da azmine ve büyümesine şahit olduğum Ali’nin hayata başlangıç hikâyesi annesinin duygularıyla harmanlanmış. Kitap alanda çalışanlar için prematüre aileleri ile nasıl iletişim kurulması gerektiği ile ilgili harika ipuçlarıyla dolu. Doç. Dr. Gönül Acar Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Öğretim Üyesi, Çocuk Fizyoterapisti Bu kitapta, premature bebeklerinin yaşama tutunmasını isterken karşılaştığı olumsuzlukları ve endişeleri, ümitlerle harmanlayan; eksilmeyen çaresizliklerin önünde inançla ve coşku ile duran bir “demir papatya” annenin derin hisleri var. Candan Bozdağı Serbest 24 Haftalık Doğan Premature Annesi, Austin, ABD
Çağlar değişiyor. Hayat su gibi akıp gidiyor. Giderkende çok şeyleri peşi sıra sürüklüyor.Yerine yeni şeyler koysak bile eskinin, yaşanmışlıkların,kent sokaklarına sinmiş örs, çekiç ve booooozaseslerinin hatırası hafızamızdan birer birer siliniyor.Bir zamanlar mahallemizi şenlendiren yoğurtçular,seslerini ta uzaktan duyup cumbalara koştuğumuzbozacılar, kalaycılar, bilmem daha kaç meslek erbabıgeçmişin tozlu dehlizlerinde gözden yitip gittiler. Bilinenbir şey varsa o da kaybolan her mesleğin toplumhayatından da bir şeyler eksiltmiş olmasıdır. Unutulmazmesleklerimiz zengin kültürümüzün birer parçasıdır vebizden sonrakilere de bırakacağımız değerli bir mirastır.Teknolojinin insanoğluna sunduğu kolaylıklar dünyasındakaybolan meslekleri geri getiremeyiz ama hiçolmazsa geçmişimizin sanat erbabını, ustalarımızı, keşfedebiliriz.
“İslam dünyasının yaşadığı iki medeniyet krizi var: Birincisi, 9. ve 10. yüzyıllarda belirgin bir şekilde başlayıp 12. ve 13. yüzyıllarda zirve noktasına ulaştı. Doğu cephesinde Moğol istilası ve Bağdat’ın düşüşü, Batı cephesinde ise Kurtuba’nın düşüşüyle birlikte İslam tarihinin o zamana kadarki en büyük krizi yaşandı. Haçlı ve Moğol saldırılarında bir şeyimiz hariç her şeyimizi yitirdik. Bu tür kriz, İslam medeniyetini fiilen tarumar etti ama inancımızı, akidemizi sarsmayı başaramadı. Kendimize olan güveni hiçbir zaman kaybetmediğimiz için çabucak toparlandık ve yeni bir meydan okuma gerçekleştirmeyi başardık. İkinci medeniyet krizi, Osmanlı’da Tanzimat’la birlikte başlayan ve günümüze kadar süren medeniyet krizidir. Köklerimizle, dolayısıyla dinimizle ve geleneğimizle bağlantımızı koparan ikinci kriz yolumuzu/yönümüzü yitirmemize sebep oldu. Bu iki sorunu/krizi derinlemesine incelemeye çalışacağız.”
Elinizdeki çalışma, 100 Kitap Listesi’ndeki kitapları ve yazarlarını tanıtmak amacıyla hazırlanan Yol Haritası programındaki konuşmaları merkezine alıyor. “Medeniyet tasavvuru”nu ihyaya kendini adamış bir mütefekkirin kaleminden kurucu şahsiyetlerin ve dönemlerin zihin açıcı bir arkeolojisini sunuyor. Yol Haritası’nda yaşadığımız medeniyet krizi sonrasında yönümüzü bulabilmek için yüzleşmemiz gereken sorunları samimiyetle ortaya koyan Yusuf Kaplan’ın çözüme yönelik cesur tekliflerini dile getirdiği medeniyet mefkûresinin güzergâhını bulacaksınız.
Bingöl Üniversitesi 2019 yılında Web of Science kayıtları esas alınarak uluslararası indekslerde yapmış oldukları yayınların baz alındığı değerlendirmede, 124 devlet üniversitesi arasında 10. Sırada yer almış ve yeni kurulan 41 üniversite arasında 2. olmuştur. Ayrıca Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşması Programı kapsamında Pilot Üniversite seçilen 10 üniversite arasında ilk sırada yer almıştır. yıllardaki başarısıyla kendini gösteren Bingöl Üniversitesi, Türkiye’de 2016 yılında yapılan değerlendirmelerle ilk beş pilot üniversite arasında yer almıştır. “Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşması Programı “Tarım ve Havza Bazlı Kalkınma” başlıklı projesi ile bölge ve ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır. Program kapsamında nitelikli bireylerin yetiştirilmesi, kırsal kalkınmada model bir şehir olunması, yeni lisans ve lisansüstü programlarıyla alanında uzmanların yetiştirilmesi, eğitimlerin verilmesi ile yaşam boyu öğrenmeye katkı sağlanması, yeni ürün ve patentlerle kendi alanında ihtisaslaşması amaçlanmıştır. amaçlarına ulaşması için iki ana hedef belirlenmiş ve çalışmalar bu alana yoğunlaştırılmıştır. Bu hedeflerden ilkini Bingöl’de meşhur olarak nitelendirilen ve dünyaca ünlü balını kapsayan “Arı ve Arı Ürünleri” oluşturmaktadır. Bir diğer hedefi ise birçok endemik bitkiyi bölgesinde barındıran Bingöl’ün florasının belirlenmesi adına “Ekonomik Değeri Yüksek Bitkilerin Tespiti ve Değerlendirilmesi” konu başlığı oluşturmaktadır.
Kurulduğu andan itibaren “Gelişimde Lider Üniversite” sloganını benimseyen Bingöl Üniversitesi, İhtisaslaşma programı ile birlikte gelişimdeki liderliğini sürdürmeye aday bir üniversite olarak nitelendirilebilir. İhtisaslaşma programı kapsamında PİKOM projeleri başlamış ve halen devam etmektedir. Ayrıca ikinci çağrıya da çıkılmış ve bu çağrıda başvuran projelerin değerlendirmeleri halen devam etmektedir. Ancak şunu ifade etmek gerektir ki yürütülen bu programa ve program kapsamındaki projelere ilişkin henüz iç ve dış paydaşların ne düşündükleri ile ilgili herhangi bir çalışma henüz yapılmamıştır. Dolayısıyla şu an okumakta olduğunuz bu eser ihtisaslaşma programı ile ilgili iç ve dış paydaş görüşlerinin alındığı ilk çalışma olması bakımından özgündür.
Bu çalışma, Bingöl Üniversitesi BAP birimi tarafından desteklenen PİKOM-Arı.2018.005 numaralı ve “Tarım ve Havza Bazlı İhtisaslaşma Programı Süreci ve Paydaş Görüşlerinin Değerlendirilmesi” başlıklı proje kapsamında proje ekibi tarafından iç ve dış paydaş görüşlerinin analizi ve değerlendirmesinden kitaplaştırılmıştır. Desteklerinden dolayı BAP birimine teşekkür ederim. Projenin araştırmacılarını Dr. Öğr. Üyesi M Seyman ÖNDER, Dr. Öğr. Üyesi Şenol ÇELİK, Dr. Öğr. Üyesi Yavuz TÜRKAN, Öğr. Gör. Mahmut ÇAKAN ve Arş. Gör. Emrah APAK oluşturmaktadır. Ayrıca projede bursiyer olarak yer alan ve mesaisinin büyük bir bölümünü projeye ayıran Semih OLGUN ile yine bursiyer olarak Zeynep AYAN görev almışlardır. Ayrıca veri toplama aşamasında sahada verilerin toplanmasında Cihat ERİKLİ de destek sağlamıştır. Tüm proje ekibinin tam bir takım ruhu ile çalışmaları neticesinde ortaya çıkan bu çalışma için tüm ekip arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim.
Bingöl Üniversitesi bünyesinde yürütülmekte olan bu çalışma için en başta Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr. İbrahim ÇAPAK hocaya, ilgili Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ramazan SOLMAZ, PİKOM koordinatörü Prof. Dr. Ramazan MERAL, BAP Koordinatörü Doç. Dr. Mahmut TOPRAK ve BAP biriminden Yıldız YOLCU, PİKOM biriminden Öğr. Gör. Deniz CANLI’ya teşekkür ederim.
Bu çalışma kapsamında elde edilen bulgular ve bu bulgulara dayalı olarak üretilen önerilerin Üniversitemize, ilimize ve bölgemize katkı sağlaması umulmaktadır.
Doç. Dr. Cihat YAŞAROĞLUBingöl - 2019
Bu kitap kendini, kültürü uzaklarda değil kendi can suyunda bulması gereken arayış içinde olan nesillerle, kültürü her daim yaşayan ve yaşatan nesilleri bir araya getirmek özü buldurmak düşüncesiyle kaleme alınmıştır...
Zaman hangi zaman, insanlar nasıl insanlar olursa olsun her şeye rağmen olması gerektiği gibi davranan, özünden ödün vermeyen, insan olan ve insan kalma mücadelesi veren insanların sesi olmak için yazılmıştır...
En güzel öğretileri en güzel yaşantıları içeren aile kültürünün toplumsal kültüre sonrasında eğitim ve akademik kültürle bir araya geldiği medeniyet kültürüne katkı sunan bir halkalar birliğidir...
Yaşayan kültürün eğitime aktarılması yolunda, yazılı olmayan kültürün kalıcılığını sağlamaya yönelik bir girişimdir...
Okuyan nesille yaşayan tatbik eden yönlendiren neslin kültürle buluşma noktasıdır...
Duruşuyla, bakışıyla, tavrıyla kültürünü yansıtan, yaşayan ve kültürel değerlerinden ödün vermeyen isimsiz kültür elçilerine bir armağandır...
“Aradan günler, aylar, hatta yıllar geçmişti; zaman o korkunç hastalığı hafızalardan silmeye başlamıştı. Ancak görmeyi bilen insanların görebileceği büyük değişimler, toplumdaki insanların çoğunda yaşanmaya başlamıştı. Bazı gazeteci ya da bilim insanları; bu değişimin çok normal olduğunu, değişen dünyanın sonuçları olarak görülmesi gerektiğini, bütün ülkelerde bu tip değişimlerin gerçekleştiğini, hatta daha da ileriye giderek, bunun bir zorunluluk olduğunu iddia ediyorlardı.
Ülke yavaş yavaş garip bir kargaşanın içine doğru hızla ilerlemeye başlamıştı. Birçok insanın düşünce yapılarındaki değişimler belirgin bir biçimde ortaya çıkarken, bazı insanlar da bu değişimin şaşkınlığıyla; “Bize neler oluyor böyle? Nasıl bir toplum olma yolunda ilerliyoruz?” diye birbirlerine sormaya başlamışlardı. Bu sorulara akademik çevrelerden birçok yanıtlar gelmekteydi ama hiçbiri ne birbirini bütünlüyor; ne de birbiriyle uyumlanıyordu. Onlar da içlerinde parçalanmış ve netlik kazanmayan açıklamalarıyla kesin bir yargıya varılamamasının sonuçlarını oluşturuyorlardı.”
Praksis Sayı : 18
Praksis Sayı : 15
2015 yılı ve sonrası, sadece Türkiyelileri değil, tüm dünyada geniş kitleleri etkileyen unutulmayacak olaylarla zihnimize kazındı. Suriye savaşı, göçmen krizi olarak yüzümüze çarpan insanlık dramı, bölgede, Türkiye’de ve Batı ülkelerinde çok can alan şiddet eylemleri, hepimizi şok eden IŞİD belası, her yerde yükselişe geçen milliyetçi popülizm dalgası, otoriter rejimlerin ve tek adamların önlenemeyen yükselişi, nükleer denemelere geri dönüş, küresel kapitalizmin sefaleti ve iklim krizi derken 2020 yılına koronavirüs salgını ile girdik. Nefret, şiddet, savaş, cinnet halleri, türlü türlü musibetler etrafımızı sardı. Yaşam, özgürlük, eşitlik, adalet ve gerçek başta olmak üzere tüm değerlerin ayaklar altına alındığı, değerlerin değersizleştirildiği bir sürece tanıklık ettik.
Bu kitap, yaşamın ve siyasetin her alanında “eril gövde gösterisi”nin hüküm sürdüğü, aynı zamanda hem ülkede hem de dünyada toplumsal cinsiyet eşitliğine ve feminizme karşı reaksiyonların güçlendiği, kadın ve LGBT hareketinin elde ettiği türlü kazanımların tehlikeye girdiği bu dönemi kavramamız için önümüze ışık tutuyor. Olaylarla onları kavrayışımız arasına giren kara bulutların yol açtığı özel bir görme ve kavrayış zorluğunu getiren bu dönemi feminizmin umut veren eleştirel birikimine yaslanarak analiz ediyor. Yazmayı bir tür kişisel direniş eylemi olarak tanımlayan yazar, okuru bu direnişe ortak olmaya çağırıyor.
14 asır önce hicreti başlangıç kabul ettik. Ölçümüzü hicretten önce-hicretten sonra şeklinde belirledik. İstiklal Marşı Derneği olarak hicretin manasını kavramayı esas sayıyoruz. Biz önce hicret ederek ve akabinde Mekke'yi fethederek dünya üzerinde Müslümandan daha üstün bir varlık olmadığını bütün aleme gösterdik. Bunu da bileğimizin hakkıyla yaptık. Hicret bize İslami bir geleceği hedef ittihaz etmeyi, İslami bir hayatın yükseltilmesini esas gaye saymayı öğretti. Buna istinaden 12 senedir kendi yazımızla hicri takvim neşrediyoruz. Takvimimizde derneğimizin şubelerinin de bulunduğu beş vilayetimizin ( İstanbul, Ankara, Konya, Kahramanmaraş ve Adana) namaz vakitlerini ezani saate göre dercediyoruz. Hıristiyan takvimine göre ayarlanma zilletine karşı kendi şerefimize sahip çıkıyoruz.
Bu seneki takvimimizde Kur’an-ı Kerim okumayı bilip de Türkçe okumayı tecrübe etmemiş olanlar için harekeli okuma metinleri hazırladık. Bununla beraber Asr-ı Saadet'teki hadiseleri de vuku bulduğu aya göre tanzim ederek takvimimizde neşrediyoruz. Türk Denizi'nin Balıkları, Hayvan İsimleri Lugatçesi bölümlerimiz hem resimli olarak hem de Türk Edebiyatı'na akseden numuneleriyle 1444 takvimimizde yer alıyor. Neyi nasıl dememiz gerektiği hususunda yol gösterici olması için Kamus-i Türki'den misal cümleler seçtiğimiz bir diğer resimli bölümümüz de ayrıca mevcut.
Dünü ve Bugünüyle Türkiye’de Sosyal Demokrasi - Demokrasi Platformu Sayı: 12
Dünü ve Bugünüyle Sosyal Demokrasi
Demokrasi Platformu Sayı: 9
Orion Kitabevi
Türkiye AB İlişkileri ve Türk Demokrasisinin Gelişim Süreci
Demokrasi Platformu Sayı: 1
Türkiye’nin Demokrasi Tarihi - Demokrasi Platformu Sayı: 14
Türk Dış Politikasında Yön Arayışları: Batılılaşma Sorgulanıyor mu?
Demokrasi Platformu Sayı: 13
Türkiye’de Tarikatlar ve Cemaatler 2
Demokrasi Platformu Sayı: 7
Türkiye’de Tarikatlar ve Cemaatler 1
Demokrasi Platformu Sayı: 6
İdeoloji ve Din - Demokrasi Platformu Sayı: 26
Küreselleşme ve Ulus Devlet
Demokrasi Platformu Sayı: 15
Anayasa Gündemi 1
Demokrasi Platformu Sayı: 28
AB’ye Uyum Sürecinde Türk Tarımı - Demokrasi Platformu Sayı: 3
2007 Seçimleri ve Türk Demokrasisi: Vesayetçi Geleneğe Toplumsal Reddiye
Demokrasi Platformu Sayı: 11
Hanımları ilgilendiren üç temel konu ;hayız,nifaz ve istihaze.Adet hali, nifaz ve özür kanaması da denilen bu konular,her genç kız ve kadının islami sorumlulukları açısından en önemli evreleri olusturuyor.
Elinizdeki eserde,bu özel durumlar sade bir üslüp ele alınıyor.Bu konuda dinimizin hanımlara yükledigi sorumluluklar,kolaylıklar,Hanefi ve Şafi mezhepleri dikkate alnarak sunuluyor.
Muhabbet Peteği
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.