İlk baskısı 1965 yılında TDK tarafından yayımlanan Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, klasikleşmiş bir dilbilim çalışmasıdır.
Düşünceler, yaşayışlar, inanışlar ve geleneklerle örülü dilimizi belgeleyen, atrihsel ve kültürel belleğimizin unutulmamasına yardım eden bir sözlüktür. Uzun araştırmalar sonucunda hazırlanan bu çalışma bilimsel ve nesnel bir kaynak olması sebebiyle kuşakların başvuru kitabı olmuştur, olmaya da devam etmektedir.
Zen Budist geleneğine göre boğa yaşam enerjisini, gerçeği ve eylemi simgeler. Ama, bir kere bulundu mu asla dizgin altına alınamaz. Özgür kalmalı ve sürekli ardından gidilmelidir. Bu kitap bir insanın kendini bulmada, gerçek doğasını keşfetmede hangi adımları atacağını göstermektedir. Bu kitap Leo Buscaglia’nın kendisini ve huzuru aramasını anlatmaktadır. Doğu’da unutulmaz bir yolculukta kişisel tatmini ararken iç ve dış keşifleri "boğanın yolunu" izlemekle kolaylaşmıştır. Bu duyarlı ve filozofça çekici kitapta Dr. Buscaglia yolunu bizimle paylaşmaktadır ama bunun "kendi" yolculuğu olduğunu ve sadece kendisine götürdüğünü sık sık hatırlatmaktadır. Her birimiz gerçek anlamı için kendi yolumuzu bulmalıyız.
Türkiye bu eserde, bölgesel coğrafya açısından ele alınarak incelenmektedir. Bölgelerin fiziki coğrafya özelliklerinde; jeolojik yapı, Yüzey şekilleri, İklim, Topraklar, Bitki toplulukları konuları ele alınmaktadır. Beşeri ve Ekonomik coğrafya kapsamında; Nüfus yoğunluğu, artışı, çalışan nüfusun iş kollarına dağılımı, kır ve kent nüfusları, Tarımsal faaliyetler, Yeraltı zenginlikleri, Sanayi faaliyetleri, Ulaşım ve ticaret, Turizm, Bölge ve illerin ekonomik durumu, değerlendirilmektedir. Her bölge, bölüm ve yörelere ayrılmakta, bunların coğrafi özellikleri ayrıntılı biçimde tanıtılmaktadır. Eser, Türkiye’yi her yönü ile öğrenmek, sorun ve potansiyelini anlamak, ileriye yönelik çeşitli gelişim projeleri hazırlamak için amatör ve profesyonel amaçlara uygun br kaynak özelliği taşımaktadır. Yazarların, 25 yıl Türkiye’nin tümünü gezerek ve araştırarak hazırladıkları bu kitaptaki morfoloji haritaları, jeolojik kesitler, bitkilerin dağılışını gösteren profiller, yağış, sıcaklık ve bitki örtüsü haritaları ile fiziki ortamın özelliklerini içeren fotoğraflar özgün saha çalışmalarının ürünleridir.
Kitabevimiz, tarihsel kalıntılara meraklı, bu kalıntıların bulunduğu yöreleri gezmeyi seven okurlarımız için özetlenmiş, yol gösterici bilgileri içeren ve girsellikle de zenginleştirilmiş, bir dizi kitap yayınlama projesini "Karia" adlı kitapla hayata geçirmiş, ardından da "Lykia" adlı yapıtı sunmuştu okurlarına. Elinizdeki kitap yine aynı yazarın, Bilge Umar’ın bir çalışması: "Karadeniz Kappadokia’sı (Pontos)"... Bu kitapta "Karadeniz Kappadokia’sı"nun tarihsel süreç içindeki serüvenine, yine güvenilir bilgi ve yorumlar ışığında tanık olacaksınız...
"Öğretmenim olan bu filozofu tanımak bana mutluluk vermiştir. Öyle inanıyorum ki o, gençlik yıllarında da, saçlarına akların en çok doluştuğu yaşlılık yıllarında da, kendisine hep eşlik eden neşeli bir gençlik tazeliğine sahipti. Onun düşünceler inşa eden alnı, gölgesiz bir kişilik saydamlığının ve dostluğun yansıdığı yerdi. Dudaklarından derin düşünceler dolu sözler dökülürdü. Bu sözler latife, şaka hiciv doluydu ve onun öğretici dersleri sonradan daima sohbet konusu olurdu. O Leibniz’i, Wolff’u, Hume’u aynı canlılıkla tartışır ve Kepler, Newton gibi fizikçilerin bulduğu doğa yasalarını ele alırdı. Bunun yanı sıra, o zamanlar yayımlanmış olan Rousseau’nun kitaplarını, ‘Emile’i ve ‘Heloise’ı ele alıp işlerdi. O tüm bunları doğanın keşfi bakımından değerlendirir ve sağlam bir doğa bilgisi ve insanların ahlaksal değeri açısından bunların ne ifade ettiklerine değinirdi. İnsanlık tarihi, uluslar tarihi, doğa tarihi, doğa öğretisi, matematik vedeney, onu sonuçları yaşamına kattığı kaynaklardı. Onun için bilinmeye değmez hiçbir şey yoktu; hiçbir entrika, hiçbir sahtekarlık, hiçbir önyargı, hiçbir kişisel garez; evet bunların hiçbiri, onun için doğruluğun ortaya çıkarılıp aydınlatılması karşısında en küçük bir uyarıcı güce sahip değildi. O daima özgür düşünceyi canlı tutmak ister ve buna çabalardı. Despotizm onun duygu dünyasına yabancı bir şeydir. Büyük bir şükran ve saygı ile andığım bu adamın adı Immanuel Kant’tı"
"Güneybatı Anadolu’da Teke Yarımadası olarak bildiğimiz bölge, Anadolu’nun ilk uygarlık dönemlerinde Likya Bölgesi olarak biliniyor. Likyalıların ilk uygarlıklarını sundukları bu bölgede, günümüzde Köyceğiz, Dalyan, Ortaca, Dalaman, Göcek, Fethiye, Patara, Kalkan, Kaş, Kekova, Demre, Finike, Kumluca, Tekirova gibi yerleşimler kıyı kesimini oluştururken, Elmalı, Seki, Gölhisar, Çameli, Dirmil, kuzeyindeki yerleşimleri oluşturmaktadır. "ANADOLU UYGARLIKLARI" adlı yapıtında, Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal, "Kara ile Pamphylia arasında kalan kıyı kesimi Lykia Bölgesi’dir ve burada görülen kalıntılar, Anadolu topraklarının en ilginç antik buluntularını oluştururlar. M.Ö. 5. ve 4. yüzyıldan kalan anıtlar bölgede Helenistik ve Roma çağı yapıları, mezarlar ve tapınaklarla birlikte yer alırlar. Ören yerleri çok kez zengin doğal güzelliklere de sahiptir. Özellikle M.Ö. 5 yüzyıldan Roma Çağı’na değin tarihlenen, çeşitli tiplerdeki kaya mezarları büyüleyici niteliktedir." sözleri ile bölgenin önemini vurgulamaktadır."
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.