Bir polisiye ancak bu kadar zekice olur. Sadece tavsiye değil, okunması şart. -Lee Child
İki yıl önce ailesi katledildiğinde Teddy Clock ölümden kıl payı kurtulmuştur. Şimdi, on dört yaşında evlatlık verildiği aile de öldürülünce gidecek yeri kalmaz. Dedektif Jane Rizzoli Teddy’yi korumaya karar verip olayı araştırmaya başladığında, rastlantı gibi görünen bu iki olayın bir katilin amansız hedefinin parçası olduğunu keşfeder. Jane, Teddy’yi, onun gibi ailesini kaybetmiş çocukların eğitim aldığı Evensong yatılı okuluna gönderir. Jane, gözlerden uzakta, korunaklı bu okulda tanıştığı Will Yablonski ve Claire Ward adında iki öğrencinin de çok benzer hikâyeleri olduğunu öğrendiğinde, katilin birden fazla kişinin peşinde olduğunu anlar. Jane Rizzoli ile Adli Tabip Maura Isles güçlerini birleştirip bu çocukları korumaya çalışırlar. Jane üç çocuğun arasındaki bağlantıyı bulup katili durdurmak zorundadır.
Her şey inanılmaz bir hızla gelişti. Kımıldamadan duran adamın sağ kolunun hızla havaya kalktığını ve gecenin karanlığında bir metal parçasının havada parıldadığını gördü. Bunun keskin uçlu bir bıçak olduğunu anlamıştı ama adamın hareketleri o kadar seriydi ki kadına kımıldayacak zaman kalmamıştı. Sonra tam göbeğinin altında keskin ve müthiş biracı hissetti, gözleri yerinden fırlayacak gibi irileşti, ağzı açık kaldı ve sustalının saplandığı yerden oluk gibi sıcak kanının fışkırdığını gördü." Elinde bir sustalıyla günahkâr avına çıkan acımasız bir seri katil, İstanbul sokaklarında ölüm saçmaktadır. Sokaklarda ‘günah işlerken’ yakaladığı kişileri takip eder, evlerine gizlice girip cezalarını keser. Kendisine bu kutsal görevin Tanrı tarafından verildiğine inanan katil, dünyayı günahlardan ve günahkârlardan arındırmayı ibadet sayar. Seri cinayetler, katilin peşine düşen Komiser Cem Talaslı’yla polis muhabiri Mine Evren’i birbirine yakınlaştırır. İki sevgili, katilin ardında bıraktığı deliller arttıkça ona bir adım daha yaklaştıklarına inanırlar. Ama belki de katil aslında fazla uzaklarında değildir. Türk polisiyesinin usta kalemi Osman Aysu’dan aşk, heyecan, gerilim dolu bir cinayet romanı...
Zengin işadamı Hayri Tanman, yirmi yıl önce genç ve güzel karısı Ayça’yı öldürmek için arabasını Boğaz’ın serin sularına sürmüştü. Kendisi yaptığı plan gereği kurtulmuş, ancak Ayça’nın cansız bedeni bulunamamıştı. Aradan yıllar geçtikten sonra bir zarfla gelen tehdit mektubu herkesin bu kazada öldüğünü sandığı Ayça’nın hâlâ yaşıyor olabileceğini gösteriyordu. Hayri Bey’i korkutan bu mektubu gerçekten Ayça mı yazmıştı? Bunu araştırması için tuttuğu genç, yakışıklı ve başarılı avukat Gökhan Elmas gerçeğin üzerindeki sır perdesini kaldırabilecek miydi? Yoksa o da diğer erkekler gibi kendini Ayça’nın dayanılmaz cazibesine kaptırıp bu sırrın bir parçası haline mi gelecekti?
Kimse ölmek istemez. Ama kimi zaman yaşamak daha kötü görünür.”
Bir adam çaresiz kalmadığı müddetçe düşmanlarına çalışmaz. Fransız İstihbaratı adına çalışmak zorunda kalan Bernie Günther ya onlara çalışacak ya da cinayetten asılacaktı. Görevi Almanya’ya geri dönen savaş esirlerini karşılayıp aralarındaki Alman Wehrmacht subayı kılığına girmiş bir Fransız savaş suçlusu ve SS mensubunu bulmaktı. Fransızlar bu adamı ele geçirip hak ettiğini düşündükleri sonla buluşturmak istiyordu. Ama Bernie’nin geçmişi bu sefer de yakasını bırakmayacaktı, hem de hiç tahmin edemeyeceği bir şekilde.
“Basmakalıp İkinci Dünya Savaşı tarihlerine ustaca meydan okunmuş.”
- The Times
“Kerr zamanın ruhunu canlandırmanın üstadı.”
- Financial Times
“Zengin, zorlayıcı, güzel kurgulanmış ve başkahramana hayran olmamak elde değil.”
- Daily Mail
Katillerle dolu bir evde her şey mümkündür.”
Doğu Cephesi'nin cehenneminden Eylül 1941’de Berlin’e dönen Bernie Günther kendini farklı bir cehennemin içinde bulacaktır. Kripo’da çalışmaya devam eden Bernie, Hollandalı bir demiryolu işçisinin ölümünü araştırırken SS Generali Reinhard Heydrich tarafından Prag’a çağırılır. Heydrich’in Prag’daki evinde SS ve SD’nin üst düzey mensuplarının da bulunduğunu bilen Bernie bu daveti istemeyerek de olsa kabul etmek zorunda kalır. Fakat Prag’a gittiği günün gecesinde, evde işlenen bir cinayet Bernie’yi çözülmesi imkânsız gibi görünen bir muammayla karşı karşıya bırakır. Yine de başka seçeneği yoktur. – Heydrich başarısızlığa müsamaha gösterecek türde biri değildir.
“Kerr her seferinde bir öncekinden daha iyi.”
- Telegraph
“Söz konusu dönemi hissettirmede onun gibisi yok.”
- Sun
Berlin 1943. Stalingrad’ın üzerinden bir ay geçmiştir. Hitler Almanya’nın savaşı kazanacağında ısrar etse de, durumu daha iyi tahlil edebilen cephedeki komutanların morali düşmeye başlamıştır. Smolensk’te Kızılların Polonya askerlerini katlettiği haberi alınmıştır. Nadir görülen bir mutabakatla Wehrmacht ve Propaganda Bakanı Goebbels, Rusların gerçekleştirdiği bu vahşetin çürütülemez delillerine sahip olmak ister ve bunun üzerine Bernie Günther bölgeye gönderilir.
Bernie, Smolensk’te, kendisi gibi alt tabakadan Berlinli bir polisi küçük gören Prusyalı asilzadelerden oluşan bir tabakayla karşılaşır. Fakat Bernie’nin derdi uyum sağlamak değildir; kafasında adabı muaşeretten çok daha mühim sorunlar vardır. Tek isteği kendisi de onun kurbanı olmadan evvel zeki ve merhametsiz katilin kimliğini açığa çıkarabilmektir.
“Sürükleyici… Kerr her şeyin olduğundan kolay görünmesini sağlıyor.”
- Publishers Weekly
“Günün birinde 2. Dünya Savaşı sona erecek ve o gün geldiğinde Bernie Günther olmadan ne yapacağız bilmiyorum? Yüreğim dayanmıyor.”
- New York Times Book Review
“Bernie Günther romanları, açık ara farkla, günümüzdeki en iyi polisiye romanlardır.”
- Daily Beast
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.