Şımarık ve güzel prenses Alize ile görgü kurallarından habersiz, kaba saba ama bir o kadar yakışıklı tamirci Serkan’ın aşkına şahit olmaya hazır mısınız?
“Alize yarı açık penceresinden arabasını tamir eden adama bakıyordu. Bu adam tamirciden çok motosiklet kullanan yakışıklı züppelere benziyordu. Kirli atletinin içinde bile kendisini gösteren kasları dikkat çekiciydi. Dağınık siyah saçları, hafif sakallı kemikli yüzü ve bu yüze çok yakışan kemerli burnuyla değme mankene taş çıkartacak kadar yakışıklıydı. En güzel yeri ise kesinlikle mavi gözleriydi.”
Alize’nin boğaz kıyısındaki yalısından İstanbul’un arka sokaklarında yer alan döküntü bir gecekonduya taşınmasının nedeni aşk mı yoksa intikam mı? Ünlü işadamı Nurettin Hıfzızade kızının şirket arabalarını tamir eden adamla evlendiğini öğrenince delirecek mi yoksa görmezden mi gelecek? Mahallenin dilberi Asuman bir zamanlar yüz vermediği Serkan’ın peşine tekrar düşecek mi yoksa uzaktan izlemekle mi yetinecek? Susmayı bilmeyen kaynana Şaziye yalıdan gelen gelinini kabullenecek mi yoksa canından mı bezdirecek?
‘Kendi Düşen Ağlamaz’ sıradışı bir intikam hikayesini tutkulu bir aşkla harmanlayan çarpıcı bir roman.
Eteğimde hem çakıl taşları hem de kumlar vardı. Hepsinden kurtulmam lazımdı nefes alabilmek için ve bu nedenle her seferinde bana çarşaf gibi görünen başka bir sakin denize dalıyordum sessizce. O deniz ki, beni gördüğünde hırçınlaşıp köpürüyor ve ben koşarak kıyıya çıkarken farkında olmadan yeni çakıl taşları ile yeni kumlar doluyordu her yerime. Her denizden farklı çakıl taşı ve her denizden farklı kum. Hangi yürek taşıyabilirdi ki bu yükü?..
Defne, üç sene önce geçirdiği trafik kazasında ailesiyle beraber hafızasını da kaybetmişti. Henüz on dokuz yaşındayken anılarından yoksun halde bir hastane odasında aralamıştı gözlerini. Aradan geçen zamanda hatırlayabildikleri kardeşi, anne ve babasının silik yüzleri ile karmakarışık hatıralar olmuştu.Geride kalan başka kimse var mıydı? Bir sevgiliCanından çok sevdiği ancak hafızasının onu hatırlamasına izin vermediği sevgili... Genç kız, Arslan'la yaptığı evlilik sayesinde her şeyi sil baştan yaşamaya başladı. Peki ya bir yerlerde hatırlanamayan bir sevgili varsa?
Aşk Nedir? Bu hikâye, bir soru ile başladı. Bir soru, birçok sonuca ulaştı. Sonuçların hiçbirinde ne kazanan vardı ne de kaybeden. Çırılçıplak yürümeye cesaret edebilenler sonunda sadece özgürlüğü elde edebildiler. Özgürlüğün tüyler ürperten gerçeklerini anlayabilenler için mutlu, gözlerini kapatmayı tercih edenler içinse mutsuz bir sonuca varıldı. Kimileri ise yalnızca adalet istedi: Özgürlüğünü bir başkasının canından, acılarından temin edenleri bulmak ve buna karşı savaşmak. Arter bilme arzusunun, arayışın, hırsların ve şehvetin hikâyesidir. Arter; aşkın hikâyesidir.
Rowena sessizce zindan hücresine geri döndü. Yeniden yalnız kalabildiği ve arkasından hemen yetişen can sıkıcı düşüncelerle yüzleştiği zamanlar bir avuntuydu. Sultan‘ın aşkı için asla yalvarmayacaktı çünkü o, onun sevdiği adam değildi ve asla da olamazdı. Onun sevdiği erkek Mark‘tı. Aşkı Mark‘tı. En başından beri hep Mark‘tı. Ona ne kadar uzun zamandır âşıktı ve ne zamandır bunu kendine itiraf etmeyi reddediyordu? Belki de Mark‘ın onu çok sinirlendirdiği ama yine de garip bir heyecan hissiyle bıraktığı o ilk akşamdan beri. Ondan hiç hoşlanmadığını düşündüğü zamanlarda bile Mark onu hep heyecanlandırmıştı. Sonra ormanda tekrar karşılaşmışlardı ve Rowena baş kaldırdığı halde onun gücünü hissetmişti. Kalbi ve içgüdüleri sevebileceği erkeğin, tam da bu erkek gibi güçlü olması gerektiğini anlamıştı. Barbara Cartland‘ın Pembe Koleksiyonu, daha önce yayımlanmamış kitaplardan oluşan yeni bir seri.
Bu site Ticimax® Gelişmiş E-Ticaret sistemleri ile hazırlanmıştır.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.