Venedik körfezinin methalinde ileri bir karakol gibi mühim bir mevkide bulunan Korfo Adası’nı muhasara etmek ve onu zararsız bir hale getirmek, Venedikliler için pek büyük bir darbe olacaktı. Padişahtan avdet emrini alan Lütfi Paşa, Avlonya’ya gelmiş ve derhal huzura çıkarak Polya sahillerindeki muvaffakiyetlerini sayıp dökmüştü. Süleyman: "Venediklinin anlı şanlı kalesi Korfo’dur. Varın onu kuşatın. Yakıp yıkın ve tiz alın!" diye Korfo muhasarasını emretmiş ve kendisi de Avlonya’yı terk ederek adanın karşısındaki sahilde ordugâh kurmak için hazırlığa başlamıştı. Feridun Fazıl Tülbentçi’den yine okuyucuları soluksuz bırakacak tarihi bir macera...
Yıllardır Saklanan Büyük Sır Açığa Çıkıyor! Bir Efsane Gerçek Oluyor... Her şey 1930’lu yıllarda Atatürk’ün ileri sürdüğü Türk Tarih Tezi’yle başladı. Atatürk, 1932’den sonra Türk Tarih Tezi’nin "kayıp parçası"nın peşine düştü. "Türklerin Orta Asya’dan önceki ilk yurtlarını" arıyordu. Bu amaçla 1934 yılında Tahsin Bey’i Meksika Büyükelçiliği’ne atadı. Tahsin Bey’in gizli görevi Türklerle eski Amerikan halkları arasındaki ilişkiyi araştırmaktı. Tahsin Bey, Meksika’daki araştırmalarının sonucunda şaşırtıcı bir bilgiyle karşılaştı. Bu bilgiye göre Türkler, MÖ 12.000’lerde bir doğal afet sonunda Pasifik Okyanusu’nda sulara gömülen Kayıp Kıta Mu’dan Orta Asya’ya göç etmişlerdi. - Atatürk Kayıp Kıta Mu’da ne aradı? - Tahsin Bey’in Meksika’dan Atatürk’e gönderdiği raporlarda hangi bilgiler vardı? - Atatürk, J. Churchward’ın Mu konulu kitaplarını neden Türkçeye tercüme ettirdi? - Atatürk, Tahsin Bey’in bazı raporlarını neden eleştirdi? - Kayıp Kıta Mu nasıl bir yerdi? - Türkçe ile eski Amerikan halklarının dilleri arasındaki şaşırtıcı benzerlikler neyin işaretiydi? Ve daha pek çok bilinmeyenin yanıtını"Atatürk ve Kayıp Kıta Mu"da bulacaksınız. Elinizdeki kitap Atatürk’ün daha önce "hiç bilinmeyen" bir özelliğini ilk kez tüm boyutlarıyla ortaya koymakta ve Atatürk’ün ömrünün son yıllarındaki "büyük arayışına" ışık tutmaktadır. Bu kitapta okuyacaklarınız sizi hem çok şaşırtacak, hem çok düşündürecek, hem de Atatürk’le ilgili bilgilerinize çok özgün katkılar yapacaktır. "Atatürk, Türklerin Orta Asya’ya gelmeden önce Mu kıtasında yaşadıklarına çok emin bir şekilde inanırdı, ama bu konudaki yoğun araştırmaları 1938’de son nefesini vermesiyle bitiverdi." Atatürk’ün Kütüphanecisi Nuri Ulusu.
Arhavi’den göçen Fermancı ailesinin; verem, zafiyet ve tifüsün kol gezdiği, eşitsizliklerin acıyla yaşandığı, karaborsa vurgunu yemiş II. Dünya Savaşı yoksulu İstanbul’da verdiği yaşam kavgası... Yanlışla doğrunun, ahlakla ahlaksızlığın birbirine karıştığı acımasız hayat labirentindeki cehennemden çıkış yolu bulup fırlayan insanların kesişen kaderleri... Yaslı aşkların, iç hesaplaşmalarının, kabadayı âlemindeki mafyaya dönüşümün, alışılagelmişe başkaldırının hayat ve kimlik verdiği maceralar sağanağı...
Bilge Umar, 50 yıllık akademik deneyimine dayanarak, üniversite öğreniminde başarı kazanmanın tekniğini, kurallarını, "püf noktaları"nı anlatıyor.
Felsefenin Kısa Tarihi Almanya’nın en ünlü ve saygın düşünürlerinden biri tarafından kaleme alınmıştır. Otfried Höffe açık ve herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabilecek bir biçimde felsefenin antik Yunan’dan başlayarak günümüze kadar aldığı yolu bizlere aktarmaktadır. Felsefenin bitmez tükenmez zenginliğinden en önemli konuları, kişileri, ekolleri ve yapıtları seçip çıkartmak suretiyle felsefi düşüncenin gelişimini canlı bir biçimde anlatmaktadır. Kitap aynı zamanda felsefeye giriş niteliğinde olup büyük düşünürlerin rehberliğinde okurların kendi kendilerine felsefe yapmayı öğrenmelerine yardımcı olacaktır.
Barbaros Hayreddin Paşa'nın asıl adı Hızır Reis'ti. Kardeşleriyle birlikte deniz ticareti yaparken Rodos Şövalyelerine tutsak düştü. Serbest kaldıktan sonra Cerbe Adası'nı üs olarak kullanıp korsanlık yapmaya başladı.Avrupalıların Barbarossa diye adlandırdığı, Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın kaptanıderya unvanını verdiği bu ünlü Türk denizcisinin nefes kesen romanı Feridun Fazıl Tülbentçi'nin kaleminden okurlara sunuluyor.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yemek kitapları konusunda en önemli çalışmaları Ekrem Muhittin Yeğen gerçekleştirmiştir. Yeni Türkçeyle yazdığı bu kitaplarda hem dünya mutfaklarından hem de Klasik Türk Mutfağı’ndan zengin örnekler vererek kaynak kitaplar yaratmıştır. Birkaç kuşaktır hemen her evde bulunan Ekrem Muhittin Yeğen’in Yemek Öğretimi kitapları tarifleri değiştirilmeden ancak çağdaş baskı teknikleri kullanılarak ve görsel zenginliği artırılarak okurların beğenisine sunulmaktadır. Bu ciltte çeşitli pilav, makarna ve hamur işlerine ait tarifler yer almaktadır.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yemek kitapları konusunda en önemli çalışmaları Ekrem Muhittin Yeğen gerçekleştirmiştir. Yeni Türkçeyle yazdığı bu kitaplarda hem dünya mutfaklarından hem de Klasik Türk Mutfağı’ndan zengin örnekler vererek kaynak kitaplar yaratmıştır. Birkaç kuşaktır hemen her evde bulunan Ekrem Muhittin Yeğen’in Yemek Öğretimi kitapları tarifleri değiştirilmeden ancak çağdaş baskı teknikleri kullanılarak ve görsel zenginliği artırılarak okurların beğenisine sunulmaktadır. Bu ciltte çeşitli kırmızı et, av etleri, kanatlılar ve yumurta yemeklerine ait tarifler yer almaktadır.
"Dört bin yıl önce çok mu farklıydı sanki?" "Anadolu, barbarlara karşı, kadın erkek çarpıştı." "Bu kitapta, vahşi doğanın kokusunu duyacak," "Savaşın acımasız yüzünü göreceksiniz." "Kimi zaman, Sümer ülkesine yolculuğa çıkacak," "Anadolu bozkırlarında gezineceksiniz." "Uygarlık ışığının doğduğu eşsiz topraklarda, tutku dolu bir maceraya hazır mısınız?"
Dean Koontz, bu kitabında yine yeteneğini sergiliyor ve üstünde uzun süre çalıştığı bu romanını nihayet okuyucusuna sunuyor. Kitap, bir aşk hikâyesi olarak başlıyor, sonra heyecanlı bir maceraya ve korkularımızın sınırlarını tekrar çizen, bir yandan da gerçek sevgiyi yeni baştan tanımlayan usta işi bir gerilime dönüşüyor. Amy Redwing bütün hayatını, sahipleri tarafından terk edilmiş, zor şartlarda yaşayan golden retriever’ları kurtarmaya adamıştı. Amy ile uğruna hayatını tehlikeye attığı Nickie arasında çok kısa bir süre içinde esrarengiz bir bağ kurulmuştu. Ancak Nickie ile gelen mutluluk bir dizi garip olayla gölgelenecekti. Uğursuz bir yabancının ortaya çıkması ve evine yapılan gizemli bir ziyaret, Amy’nin her adımının karanlık adamlar tarafından takip edildiğinin kanıtıydı. Birileri Amy’yi, hayatını adadığı o zavallı hayvanların durumuna düşürmek için ant içmişti. Ama şimdi Amy’ye yardım eli uzatacak kimseler yoktu. Nefes kesen açılış sahnesinden şok edici finaline kadar heyecan ve gerilim dozunu maksimum düzeyde tutmayı başaran bu kitap, okuyucuyu, yarattığı kurgu dünyasının içine sürüklüyor.
Uygarlık Tarihinin "Saklanan" Gerçekleriyle Ve Atatürk'ün "Büyük Arayışıyla" Yüzleşmeye Hazır mısınız? 1936 Türkiye-Ankara: Atatürk, J.Churchward'ın 50 yıllık araştırmalarına dayanan "Kayıp Kıta Mu" kuramının izini sürmeye başladı. Churchward, Mayalar, Mısırlılar, Sümerler ve Uygur Türklerinin MÖ 12.000'lerde bir doğal afet sonunda Pasifik Okyanusu'nda sulara gömülen "Mu kıtasından" dünyaya yayıldıklarını iddia ediyordu. Atatürk, yaklaşık 3 yıl süren araştırmaları sonunda, ölmeden önce, Türklerin Orta Asya'dan önceki anavatanlarının Mu kıtası olabileceğini düşünmeye başlamıştı...
Atatürk'ün ölümünden sonra bu çalışmaları kamuoyundan saklandı! 1986 Japonya-Okinava: Yerel bir dalgıç Japonya'nın Okinava Adası yakınlarındaki Yonaguni'nin açıklarında hiç beklemediği bir görüntüyle karşılaştı. Suyun metrelerce altında, dipte, derinlere doğru alçalan basamaklarıyla garip bir antik kalıntı uzanıyordu önünde. Önce göz yanılması sandı, basamaklara yaklaşıp inceledi. Yapının çevresini dolaştıkça şaşkınlığı daha da artıyordu. Çok eski bir zamandan beri suyun altında yattığı belli olan bu basamaklı yapı düzenli kıvrımlara ve son derece hassas açılara sahip bir piramitti... Bilim dünyası şaşkındı... Yonaguni-Okinava kalıntıları günümüzden 10.000 yıl önce Pasifik'te sulara gömülmüş bir batık uygarlığa aitti...
Gencecik bir kız, parçalanmış bir aile... Anne ve babasının yeni yaşamlarıyla çatışan, bocalayan Sevi’nin umutları, aşk özlemi, kıskançlıkları, karmaşık iç dünyası... Etrafındakiler kendince haklı ama söze dökülmesinden korktukları o "Sır" nedeniyle tedirgin ve ürkekler. Aslında hiçbiri masum değil! Füsun Önal bir kez daha bilinen kalıpları zorluyor... -Pınar Çekirge- Eğitim Uzmanı
Kaşgarlı Mahmud, büyük yapıtı Divânü Lûgâti’t Türk’le Türk diline olduğu kadar Türk kültürüne, Türk tarihine, Türk sanatına ve Türklerin yaşamı algılayışına ilişkin de değerli bir belge bırakmıştır. Kaşgarlı Mahmud, Divânü Lûgâti’t-Türk’ü başta Araplar olmak üzere yabancılara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazmıştır. Türk dilinin ilk sözlüğü sayılan Divânü Lûgâti’t-Türk, çeşitli Türk boylarından derlenmiş bir ağızlar sözlüğü niteliğini taşımaktadır. Bununla birlikte yapıt, yalnızca bir sözlük olmayıp Türkçenin XI. Yüzyıldaki dil özelliklerini belirten, ses ve yapı bilgisine ışık tutan bir dilbilgisi kitabı; kişi, boy ve yer adları kaynağı; Türk tarihine, coğrafyasına, mitolojisine, folklor ve halk edebiyatına ilişkin zengin bilgiler içeren, aynı zamanda döneminin tıp bilgileri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi veren ansiklopedik bir yapıt niteliğindedir. Divânü Lûgâti’t-Türk bizim için yalnız dil tarihi bakımından değil; ayrıca, Türk tarihi, coğrafyası, edebiyatı, mitolojisi, folkloru, etnografyası, uygarlığı bakımından da çok değerli bir kaynaktır.
"Koontz, yazarlık formunun zirvesinde... son derece etkileyici; tam bir heyecan fırtınası... ama aynı zamanda kahramanlık, fedakârlık, günün gerektirdiği kurtarıcılık unsurlarıyla dolu, dokunaklı ve soylu. Sımsıkı örülmüş, hareket dolu ve baştan sona dehşet verici bir belirsizlik." Dünyanın sonunun geldiğinin işareti olduğunu düşündükleri o sabah, Molly ve Neil Sloan çatılarını döven yağmurun sesiyle uyanmışlardı. Parlak, gümüş renkli bir sağanak, Kaliforniya’daki küçük dağ kasabasını neredeyse sular altında bırakmıştı. Uykularına dadanmış, rüyalarına girmişti ve şimdi de, genç çift bu mor renkli şafak vakti, bir şeylerin korkunç bir şekilde yanlış gittiği hissinden kurtulamıyordu. Saatler geçtikçe, dünyanın dört bir yanından huzur bozucu, olağanüstü meteoroloji haberleri yağmaya başlamıştı. Küçük kasabaları akşam karanlığında dış dünyayla olan tüm bağlantısını yitirmişti. Yoğun bir sis tabakası, bir zamanlar sıcacık bir yuva olan kasabalarını şeytani bir labirente dönüştürmüştü. Kısa bir süre sonra Sloan’lar ve komşuları, içlerinde bulunan, varlığından asla haberdar olmadıkları cesaret ve insanlık potansiyellerini ortaya koymak zorunda bırakılacaklardı. Çünkü bu puslu karanlıkta, dünyalarının başına neler geldiğini bir anda gözlerinin önüne seren şeyle karşılaşacaklardı... onları merhametsizce avlayan bir şeyle... " Tam bir güç gösterisi."
Kitap, günümüzde işi ve ailesi arasına sıkışmış çalışan kadının, rutin işleri arasında yer alan yemek pişirme eylemi için harcadığı zamanı azaltıp kendine, özel zevklerine daha fazla zaman ayırabilmesini, yemek pişirme işlevini zorunlu bir görevden keyif verici bir uğraş haline dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Gerek iş, gerekse günlük yaşamda kadınların karşılaştıkları güçlükleri bir nebze olsun unutturmak, mutfakta onların yaratıcı yönlerini açığa çıkarmak, yaptıkları yemeklerle övgü, takdir kazanmalarını sağlayarak özgüvenlerini artırmayı hedeflemektedir. Kitapta çeşitli teknik ve yöntemlerle yemek pişirme süreleri kısaltılıp yemek tarifleri basitleştirilmiştir. Tüm tarifler denenip, kitap okurlarının karşılaşabilecekleri zorluklar hafifletilmeye çalışılmıştır. Dünya, Osmanlı ve Türk mutfağından örneklerin verildiği tarifler; çorbalar, salatalar, sebze yemekleri, et, balık, tavuk yemekleri ve tatlılar olmak üzere 5 ana bölüm altında toplanmıştır. Tariflerde, yemeklerin kaç kişilik olduğu, ne kadar sürede hazırlandığı ve pişirildiği belirtilerek, uygulamaya başlamadan önce pişirenin doğru zaman planlaması yapmasına yardımcı olunmuştur. Malzemeler, yemeğe katılma sırasına göre düzenlenip, yemeğin yapılma aşamaları numaralandırılarak tariflerin kolay ve pratik biçimde uygulanması sağlanmıştır. Sevgi dolu, sıcak ve keyifli sohbetler eşliğinde nice sofralar kurmanız dileğiyle... Şimdiden kolay gelsin, ellerinize sağlık, afiyet olsun.
Kitâbevimiz, tarihsel kalıntılara meraklı, bu kalıntıların bulunduğu yöreleri gezmeyi seven okurlarımız için özetlenmiş, yol gösterici bilgiler içeren ve görsellikle de zenginleştirilmiş bir dizi kitap yayınlama projesini "Karia" adlı kitapla hayata geçirmiş, ardından da "Lykia", "Kilikia", "Karadeniz Kappadokia’sı", "Ionia", "Lydia", "Troia", "Aiolis", "Bithynia", "Mysia", "Paphlagonia" adlı kitapları sunmuştu okurlara. Elinizdeki kitap yine aynı yazarın, Bilge Umar’ın bir çalışması: "Phrygia"... Bu kitapta "Phrygia"nın tarihsel süreç içindeki serüvenine, yine güvenilir bilgi ve yorumlar ışığında tanık olacaksınız...
Göz kamaştırıcı bir güzelliğe sahip ve son derece akıllı olan Mısır Kraliçesi Kleopatra 7, sınırları Aşağı Mısır’ın yakıcı çöllerinden, Akdeniz’in ışıltılı anakenti İskenderiye’ye kadar uzanan dünyanın en gösterişli, en zengin krallığının tahtına geçtiğinde henüz çocuk denecek yaştaydı. Her türlü saray komplosunu ve Roma’dan gelecek hainlikleri göze alarak, Mısır’ı tehlikelerden koruyacak tek adamla, kurt politikacı, ünlü savaş ustası ve kadın düşkünü Jül Sezar ile anlaşma yapmanın yollarını aradı. Tutkulu bir aşkla sonuçlanan anlaşma, Roma’da büyük öfke yaratırken, Kleopatra, Sezar’ın ölümünden sonra da her türlü ölümcül entrikanın döndüğü Roma’da, Romalıları büyülemeye ve kendi çıkarları için kullanmaya devam edeceği parıltılı bir dünya yarattı. Colin Falconer, erkek egemen bir dünyada, inanılmaz başarılara ve zaferlere imza atan unutulmaz kadının, güçlü portresini çizerek okurlarını İskenderiye saraylarının duvarlarından içeriye ve Kleopatra’nın kalbinin derinliklerine sürüklüyor. Bu, tarihin binlerce yıl gerilerinden parıldayan, bugünün okurlarının bile hayal dünyasını fethedecek efsanevi bir kadının destansı hikâyesidir.
Akarsu ve göl kenarında bahçesi olan şanslı kişilere, bahçesine doğal çevreli bir havuz yapmak isteyenlere; böyle kişilere yardımcı olacak peyzaj mimarı ve ziraat mühendislerine... Suyun içinde, kıyısında ve evresinde yetiştirilebilecek 100 ayrı cinsten güzel ve yararlı bitkiyi tanıtıp onların üretimi, yetiştirilişi ve isteklerini; önemli tür ve çeşitlerini anlatan "Türkçe" bir kitap şimdi elinizin altında...
Aşk için neleri göze alırdınız? Uğrunda ölür ya da öldürür müydünüz? Karın elimizde. 2 milyon dolar karşılığında ona kavuşabilirsin. Bahçıvan Mitchell Rafferty, kendisine kötü bir şaka yapıldığını düşünüyordu. Cep telefonu çaldığında bir müşterisinin bahçesine kına çiçeklerini dikmekle meşguldü. Ama şimdi pırıl pırıl bir yaz günü, o sıradan banliyö mahallesinde olduğu yerde kalakalmış, o güne dek hiç yaşamadığı kâbus dolu bir telefon konuşması yapıyordu. Hattın diğer ucundaki her kimse oldukça ciddiydi. Mitch’in karısı elindeydi ve ona sağ salim kavuşabilmesi için istediği bedeli söylüyordu. Mitch’in bu miktarda bir parayı denkleştiremeyeceği arayan kişinin umrunda değildi. Mitch ne yapıp edip o parayı bulmalıydı. Tabii eğer karısını seviyorsa... Gerilimli bir başlangıçtan, heyecanın zirveye tırmandığı bir finale dek "Koca", sayfaları çevirdikçe ortaya çıkan gelişmeleri, şok edici her detayı, su yüzeyine çıkan gerçeklerle birlikte sizi avucunun içine alacak. Ta ki, sizi hayretler içinde bırakana dek... Ne de olsa okuduğunuz bir Dean Koontz romanı ve hiçbir yerde edinemeyeceğiniz bir deneyim...
Kadın, erkek ve çocuk, 155 kişiydiler... Osmanlı hanedanı bu 155 kişiden ibaretti ve 1924 Mart’ında, hepsi Türkiye dışına çıkartıldı... Ellerine ikişer bin İngiliz lirası ve bir yıllık ama dönüşü olmayan pasaport verildi. Mal varlıkları tasfiye edildi... Türkiye’ye girmeleri ve transit geçmeleri yasaklandı... Artık ne vatanları, ne de gelirleri vardı... Macera dolu bir sürgün yaşadılar... Geçinebilmek için, her türlü işte çalıştılar... Kimisi mezar bekçiliği yaptı, kimisi kapı-kapı dolaşıp sabun sattı... Yabancı zindanlarda can verenleri oldu... Kimisi de başka hanedanların mensuplarıyla evlenip yeniden asalet unvanı aldı... Sürgün, hanedanın kadın mensupları için 28, erkekleri için 50 yıl devam etti.1974’te, ailenin tamamının Türkiye’ye dönebilmesine izin verildi. Bir kısmı döndü, bir kısmı yıllardır yaşadığı ülkelerde kaldı. Gazeteci Murat Bardakçı’nın, dünyanın hemen her tarafına dağılmış olan Osmanlı hanedanının mensuplarıyla görüşerek hazırladığı bu kitap, Ortadoğu’ya ve Avrupa’nın bir bölümüne yüzlerce yıl boyunca hükmetmiş bir aileden bugüne kalanların öyküsünü anlatıyor... Konusundaki ilk ve tek eser olan bu kitap, bir yerde, Osmanlılar’ın tarih sahnesinden çekilmelerinden sonraki tarihidir...
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.