Yeni Britannia’nın desteklediği Jukalar, Blacktorn’un Teknokratlarına karşı üstünlük sağlamaya başladıklarında, Teknokratlar yeni bir silahla karşı koymaya karar verirler. Fırtınalar yaratan, bu aygıtın planları beklenmedik biri tarafından çalınıp daha da beklenmedik birinin eline geçer. Braun’un İğnesi adındaki makine, savaşmak üzere yola çıktığı Yeni Britannia’nın donanmasının hepsini birden yok edebilecek güçtedir.Şövalye Montenegro ve Juka Yol Efendisi Thulann, güçler arasında kurulan yeni bir gizli paktı öğrenirler.Rahibe Raveka tekrar ataları gibi Yeni Britannialı olmaya karar verir. Korucu Fairfax, dostu Jatha’nın ırkdaşı ama düşmanla birlikte çalışan bir Meer güzeline dillere destan bir şekilde aşık olur...Babası Venduss’u istemediği biriyle evlendirme hazırlıklarına başlar ve ozan Toria memleketine dönmeye karar verir...Dahası Teknokrat Savaşının ikinci kitabı olan Maskeli Balo’nun içinde.
Komedi, aksiyon ve mitolojinin heyecan verici bir karışımı. Atticus, şehir fantezisi türünde karşınıza çıkabilecek en sıra dışı kahramanlardan biri.”
- Fantasy BookCritic
Druid Atticus O’Sullivan, iki bin yıldan fazla hayatta kalabildiyse, bunu biraz da Kelt kurnazlığına borçlu. İntikam için gelen öfkeli İskandinav tanrılarını öldüğüne ve cesedinin Arizona Çölü’nde olduğuna inandırmasını da... Ama ona yardım eden hileci tanrıCoyote bu kez maharetini Atticus üzerinde gösteriyor ve Atticus kendini çölün ortasında kana susamış deri-değiştirenlerin arasında buluyor. Druid’imiz tam da bu belanın üstesinden geldiğini düşünürken, hiç beklemediği biri tarafından -bir kez daha- ihanete uğruyor. Bu badireyi de atlatırsa eğer, bir daha hiç kimse tarafından kandırılmamaya yeminli. Ama tabii sonsuz hayat bir yemin için fazla uzun.
“Komik, bıçak kadar keskin ve parlak bir seri.”
-Booklist
Kevin Hearne tam bir Arizonalı ve klimayı icat eden kişiye minnettar. Lisede İngilizce öğretmeni olarak çalışıyor. Sınav kâğıdı okumadığı ya da roman yazmadığı zamanlarda fesleğenleriyle ilgileniyor ve kızıyla doğa resimleri yapıyor. Yürümekten ve çizgi romanlardan hoşlanan Hearne, eşi ve kızıyla birlikte küçücük, sıcak bir evde yaşıyor.
“Zelazny’nin dehasının muhteşem bir örneği. Karakterler ilgi çekici ve başdöndürücü… Işık Tanrısı… Bir şaheser.”
- Salisbury (N.C) Post
“Roger Zelazny, bilimkurgunun en iyi hikaye anlatıcılarından. Uçsuz bucaksız ve içgüdüsel diliyle adeta bir şair!”
- Greg Bear
“Yazılmış en iyi beş bilimkurgu romanından biri.”
- George R. R. Martin
“Eğlenceli ve zekice yazılmış. Okuduktan sonra yazar olmayı isteyeceğiniz bir roman.”
- Neil Gaiman
“Asla bir Tanrı olduğunu İddia etmedi. Gerçi bir Tanrı olmadığını da İddia etmedi.”
Roger Zelazny, farklı pek çok mitolojiyi bilimkurgu romanlarına uyarlamasıyla pek çok yazarın yalnızca hayal edebildiği bir şeyi alışkanlık haline getirmiş eşsiz bir yazar. Hint mitolojisiyle harmanlanan Işık Tanrısı ise sadece bilimkurguyu değil, tüm spekülatif kurguyu değiştiren, benzersiz bir roman. Gaiman’ın en iyi romanı olarak kabul edilen Amerikan Tanrıları’na fikir babalığı yapmakla kalmamış, tanrılar ve insanlar arasındaki isim oyunlarına da ilham kaynağı olmuştur. Martin’in epik serisi Buz ve Ateşin Şarkısı’ndaki Işık Tanrısı da ismini bu romandan alır, tıpkı Sam Tarly’nin ismini bu romanın başkahramanı Sam’den aldığı gibi.
Dünya yok olalı çok uzun bir süre olmuştur. Kolonileşmiş bir gezegendeki tüm teknolojik gücü ele geçiren insanlar ise kendilerini ölümsüz kılmış ve Hint tanrılarının rolünü üstlenerek o gezegenin kontrolünü ele geçirmiştir.
Ancak bu kötü niyetli topluluğa karşı çıkacak biri vardır: Siddhartha ya da Mahasamatman; nam-ı diğer Işık Tanrısı.
Işık Tanrısı, tanrılaşmış insanlara tanrısal bir müdahale.
George R. R. Martin’in sonsözüyle.
Wells’in ilk olarak okul gazetesinde yayınladığı bir öyküden hareketle kaleme aldığı kısa romanı Zaman Makinesi, 1895’ten beri bilimkurgunun önde gelen eserlerinden biri oldu. Hem geleceği hayal etmek hem de biliminsanının karakterini göstermek adına derin saptamalarda bulunan, politik göndermelerle yüklü bu distopya, hâlâ gerçekleştiremediğimiz bir fantezinin peşinden yıllardır sürüklüyor bizi.
Volkan Gürses’in Türkçeye çevirdiği Zaman Makinesi’nin bu yeni baskısı, roman tarihi ve H.G. Wells üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan akademisyen Patrick Parrinder’ın önemli makalelerinden biriyle zenginleşiyor. Elif Ersavcı’nın Türkçeye kazandırdığı bu makalede Parrinder, Wells’in Zaman Makinesi’ni yazarken, “yaratıcılık düzeyinde de olsa, kendi ölümünün ötesine geçmeyi” öğrendiğini iddia ediyor. Zamana karşı bir makinenin, ölümlülüğe karşı bir yaşamın hikâyesi bu.
Wells’in en büyük üç romanından biri olan Zaman Makinesi’ni okurken, hepimiz bir Zaman Yolcusu’yuz!
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.