"Pargalı İbrahim Paşa", Cahit Ülkü’nün Masal Olmayan Masallar adını verdiği ‘üçleme’nin ilk kitabı. İkinci kitap "Rüstem Paşa", üçüncü kitap ise "2. Selim" adlarıyla yakında okurlarımızla buluşacak..." Bu kitap, Korfu Adası’nın tam karşısındaki Parga kasabasında orta halli bir Rum balıkçının oğluyken, "köle" olarak getirildiği Manisa’da Kanuni Sultan Süleyman’ın yakın ilgi ve sevgisini, sonra da güvenini kazanarak veziriazamlığa kadar yükselen ‘Makbul’ İbrahim Paşa’nın romanı. İbrahim ki, güzel Hürrem’in, Kanuni’ye cariye olarak armağan ettiğinde kendi ölüm fermanını da hazırladığını hiç düşünmemişti. Kendisi, padişahtan sonra Osmanlı’nın en güçlü adamı, Hürrem ise Sultan olduğunda, aralarındaki acımasız iktidar oyunu bir ölüm- kalım savaşına dönüşmüş, sonunda cellatlarla yüz yüze gelip ‘Maktul’ İbrahim Paşa olmaktan kurtulamamıştı. Bu romanda, Pargalı İbrahim’in görkemli ama trajik yaşamının yanı sıra, Kanuni ve Hürrem Sultan’ın kişiliklerinin gizli yanlarına da tanık olacaksınız. "Pargalı İbrahim Paşa" romanı aynı zamanda, Anadolu’daki en küçük beyliklerden birinin nasıl dünyanın en büyük imparatorluğu haline geldiğini, Celali İsyanları’nın kökeninde yatan gerçekleri, saray ve saray dışındaki yaşamın entrikalara dönük yüzünü merak edenler için belgesel nitelikte bir kitap...
"Kiraze", 1492 yılında İspanya’dan kovulan binlerce Sefarad Yahudisi’nin çileli yaşam mücadelesinden yüzyıllık bir kesit sunuyor. Bu insanların kimi Hollanda’ya, kimi Kuzey Afrika’ya, kimi de II. Beyazid’in daveti üzerine Osmanlı topraklarına ulaşabilmenin peşindeydiler. Çoğu, daha yola çıkmadan Engizisyon’un acımasız elleriyle ya da yollarda sefalet içinde yok olup gitti. Estler Kira da (diğer adıyla Kiraze), ağır zulümlerden geçip İstanbul’a varabilmiş bir Sefarad Yahudisi’nin kızıydı. Kısa zamanda hırsı, zekası ve cazibesiyle, Osmanlı sarayını derinden etkileyen Yahudiler’in en önünde yer almayı başardı. Önce Hürrem Sultan’ın yakın ilgisini kazandı, daha sonra Safiye Sultan’ın akıl hocası, sırdaşı oldu. İktidar, zenginlik ve gücün ne anlama geldiğini biliyordu çünkü. Ama 88 yaşındayken patlayan bir sipahi isyanı her şeyin sonu oldu. Bu roman, Sefarad Yahudileri’nin yaşadıklarına ışık tutarken, o dönemde Osmanlı ve Avrupa saraylarının dinsel, siyasal ve toplumsal hayatı nasıl etkileyip kontrol ettiğini sergiliyor ve okuru derinden sarsan, muhteşem bir resim çiziyor. Neler yok ki bu resimde: Sultanların ve kralların gerçek yüzleri... Batı, Doğu, Müslüman-Hıristiyan çekişmeleri, ölümcül entrikalar... İsyanlar, ayaklanmalar, yangınlar ve 1509 büyük İstanbul depremi... Lalalar, cariyeler, odalıklar... Aşk, seks, ensest... ve yönetilenlerin tüyler ürperten kaderleri... "Kiraze", bu konuda bir Türk yazarın kaleminden çıkmış ilk roman...
Güneş çoktan batmıştı; fakat çiftlik gene, sabah oluyormuş gibi, çoşkunluğunu kaybetmeyen bir aydınlık içinde, kuş cıvıltılariyle dolu, gölgesiz, üzüntüsüzdü.
Romancı, oyun yazarı İstanbul´da doğdu. Çanakkale Lisesinde okudu. yüksek öğrenimini tamamladıktan sonra Bursa ve İstanbul Liselerinde edebiyat, felsefe, pedagoji öğretmenliği ve müdürlük görevlerinde bulundu. Milli Eğitim Müfettişliği, Paris Kültür Ateşeliği yaptı. UNESCO´da Türkiye´yi temsil etti. Romanları, hikayeleri, tiyatro eserlerinin yanı sıra çeşitli çevirileri de vardır.
Cenk anasının karnında başlamıştı her şeye sinir olmaya. Bu devirde hala yaşanan çağ dışı olaylar, sağlık sorunları, boş vaatler, tırmanan enflasyon, eğitimdeki çarpıklıklar, şiddet, laubalilik, magandalık, üç kağıtçılık ve daha pek çok şey Cenk Cengaver’i sinir ediyordu. Cenk bebekti, çocuk oldu. Büyüdü erkek oldu. Ve sinir olduğu şeyler azalacağına çoğaldı. Oysa aşkı yaşamak, aşkın dalgalarıyla boğuşmak, sevdanın rüzgarlarıyla savrulmak, cinselliğin derinlerinde kaybolmak isterdi Cenk. Aşk yağmurları üzerine yağmalı, şehvet rüzgarları onu önüne katmalı, hatta "Richter" ölçeği yüksek depremler yaşamalıydı. Jeolojik-pardon-seksolojik açıdan kızların hizmetindeydi! Yıllardır enerji birikimi fazla olduğundan "gerilmişti!" Kızları iyi "tetikliyordu!" Kızlara göre Cenk’in "öncü ve artçı şokları" acayip yakıcıydı. "Aletsel büyüklüğü" de kızlar arasında revaçtaydı! Pekiii, hayatın karmaşası içinde bunları yaşayabildi mi Cenk Cengaver?
Her şey, mazinin karanlıklarında kalmış bir gençlik hatasının yıllar sonra ortaya çıkmasıyla başladı. Avukat Erdal Çimen, çok değer verdiği yaşlı dostu Prof. Sadi Koray’a elinden gelen her türlü yardımı yapmayı kendine bir borç saydı... Ama bu yardım, hayatını bir anda değiştirecek ve onu içinden çıkılmaz bir muammanın karanlık dehlizlerine sürükleyecekti. Genç avukat önceleri buna seve seve katlandı. Yaşlı dostunun karanlık geçmişindeki torununu arayacaktı. Torun dünyalar güzeli Suna Aytaç’tı. Fakat yardım planı içinde Suna ile evlenmek hesapta yoktu. Evlilik ise başlı başına bir dert getirdi... Polisiye edebiyatımızın güçlü kalemlerinden Osman Aysu’dan yine heyecan dolu bir gerilim ve aşk romanı...
Zaman makinesine girdiğinizi, kendinizi ‘kuantum-köpük bir solucan deliği’nden 1357 yılı derebeylik Fransa’sına gönderdiğinizi düşünün. Bu gerçekten çok korkutucu olmalı. Ziyaretiniz başladıktan tam 37 saat sonra geri çağrılmazsanız kuantum otobüsünü kaçıracaksınız ve kendinizi boğazınızı kesmeye can atan keşişlerin, kızgın lordların ve köylü eşkıyların arasında geçen bir iç savaşın ortasında bulacaksınız. Üstelik ‘Crey Kasabı’nı kızdırmaktan da kaçınmalısınız, yoksa, geniş kılıcını hışımla savurup bir çırpıda kellenizi uçurabilir ya da sizi, ‘Leydimin Banyosu’ adı verilen ve mahkumları yemesi için içeriye canlı sıçan atılan karanlık bir zindana hapsedebilir. Ama korkmanıza gerek yok. Kitabın kahramanlarından biri değilsiniz çünkü. Kitabın kahramanları kim mi? Bill Gates’ten bile daha tuhaf davranışları olan teknoloji dehası bir milyarderin entrikayla kandırdığı bir grup tarihçi... Bilgisayar oyunu olarak piyasaya çıkar çıkmaz Avrupa ve ABD’de büyük ilgi gören bu romanı okurken, imkansız gibi görünen birçok şeyi yeniden düşünmek zorunda kalacaksınız. Michael Crichton, Jurassic Park ve 13. Savaşçı’dan sonra Zaman Tüneli’yle okurları bir kez daha sarsıyor...
"Akıllı Sevgi", anne-babalara, çocuklarına karşı uyguladıkları katı disiplin kuralları yerine, alternatif davranış modeli geliştirmelerini sağlayan bir yöntem sunuyor. Böylelikle ebeveynler dünyayı, gelişme çağındaki her yaştan çocuğun gözüyle görecekler ve onların kendine güveni olan, sorumluluk sahibi, içsel mutluluğu yakalamış birer insan olmalarına büyük katkıda bulunacaklar. "Akıllı Sevgi"de anne-babaların çocuklarına, mutlu ve doyumlu yetişkinler olarak büyümeleri için gereken sevgiyi verebilmelerini sağlayacak pratik öneriler de yer alıyor. Çocuğunuzu, hem kalbinizi hem de beyninizi kullanarak yetiştirebilmeniz için... "Akıllı Sevgi, pratik öğütler, sağlıklı görüşler ve akıllı bir çocuk yetiştirme felsefesi sunan harika bir kitap. Akıllı Sevgi’yi okuyan bütün bilinçli insanlar, bebeklikten ergenliğe kadar çocuklarının davranışlarının nedenini daha iyi anlayacaklar ve çocuk yetiştirirken günlük mücadeleleri nasıl bir barışçıl tutum içinde yürüteceklerini öğrenecekler."
Eski FBI ajanı ve AB Başkanı’nın özel koruma görevlisi Blake Johnson’un araştırmacı gazeteci olan eski eşi Katherine Johnson, karanlık işlerini açığa çıkarmaya hazırlandığı bir Mafya üyesi tarafından kaçırılır ve yüksek dozda eroin enjekte edilerek öldürülür. Cinayetin sorumlusu, Solozzo ailesinin acımasız lideri Don Marco’nun yeğeni Jack Fox’dur. Fox, Mafya ailesinin temiz yüzüdür; Harvard Üniversitesi mezunu, Körfez Savaşı’ndan madalya ile dönmüş kahraman bir askerdir. Ancak aynı zamanda soğukkanlı bir psikopat katildir. Blake, hala sevdiği eski karısının başına gelenlerle ilgili haberi ABD başkanı Cazalet’in yanındayken alır. Katherine’nin evinde yapılan bir araştırmada, eski kocası için hazırladığı bir video bandından gerçekleri öğrenirler. Katherine, bantta, Fox ve kirli işleri hakkında her şeyi anlatmaktadır. Blake, hemen avukatı aracılığıyla harekete geçer. ancak Fox her şeyi öylesine ustalıkla planlamıştır ki, yasal yollardan bir sonuca ulaşmak imkansızdır. Bunun üzerine Blake, cenazeye katılan efsanevi dedektif Sean Dillon ve arkadaşlarının yardımıyla Mafya üyesine cezasını kendisi ödetmeye karar verir. Blake ve her biri kendi alanında yetkin ve gözüpek tetikçi arkadaşları ile Mafya arasında, Londra’dan Lübnan’a ve İrlanda’ya uzanan acımasız bir savaş başlar. Müthiş bir gerilime hazırlanın...
Kitabevimiz, tarihsel kalıntılara meraklı, bu kalıntıların bulunduğu yöreleri gezmeyi seven okurlarımız için özetlenmiş, yol gösterici bilgileri içeren ve görsellikle de zenginleştirilmiş bir dizi kitap yayınlama projesini "Karia" adlı kitapla hayata geçirmiş, ardından da "Lykia", "Kilikia", "Karadeniz Kappadokia’sı" ve "İonia" adlı kitapları sunmuştu okurlara. Elinizdeki kitap yine aynı yazarın, Bilge Umar’ın bir çalışması: "Lydia"... Bu kitapta "Lydia"nın tarihsel süreç içindeki serüvenine, yine güvenilir bilgi ve yorumlar ışığında tanık olacaksınız...
James Patterson’ın ünlü dedektifi Alex Cross yine iş başında; üstelik bu kez aşık!... Karısının ölümünden sonra, mutluluğu nişanlısı Christine’de bulan Cross, yeniden doğmuş gibidir. Ama mutlu günler çabuk biter. Bir İngiliz diplomat olan Geoffrey Shafer, tüyler ürpertici seri cinayetler işlemeye başlamıştır çünkü. Shafer, aklını ‘Dört Süvari’ adlı bir bilgisayar oyununun gerçek yaşamdaki versiyonu ile bozmuş; taksi şoförü kılığına girip müşterilerini acımasızca öldüren bir psikopattır. Cross, Shafer’i yakalar, ama katil hem mahkeme salonunda, hem de dışarda mükemmel manevralarla adaleti şaşırtmayı büyük bir ustalıkla başarır. Üstelik, Cross’un nişanlısı da ortadan kaybolmuştur. Alex Cross’un, bu ölümcül oyunda Shafer’le kozlarını paylaşmaktan başka çaresi kalmamıştır. Sansar, bugüne kadar yazılmış en dinamik ve etkileyici psikolojik korku romanı olarak, James Patterson’ı zirveye taşıyor!..
Her şey bir benzin istasyonundaki saldırıyla başladı. Cinnet geçiren bir şehir eşkıyası, elindeki "Uzi" ile benzin kuyruğunda bekleyen insanlara rastgele ateş açmış, etraf bir anda cehenneme dönmüştü. Olay, sıradan bir cinnet gibi görünüyordu ama inşaat müteahhiti genç mimar ile eşi ve iki çocuğunun hayatını bir kabusa çevirmeye yetecekti. Çünkü, benzin istasyonunda ölen eşkıyanın ailesi kan davası peşindeydi artık. Hedefleri ise, tekerlekli sandalyeye mahkum bir adamla, onun korumasız ailesiydi... Osman Aysu ile ölümün kol gezdiği bir gerilimin doruklarında dolaşmaya hazır olun!..
Kitabevimiz, tarihsel kalıntılara meraklı, bu kalıntıların bulunduğu yöreleri gezmeyi seven okurlarımız için özetlenmiş, yol gösterici bilgileri içeren ve görsellikle de zenginleştirilmiş bir dizi kitap yayınlama projesini "Karia" adlı kitapla hayata geçirmiş, ardından da "Lykia", "Kilikia" ve "Karadeniz Kappadokia’sı" adlı kitapları sunmuş okurlara. Elinizdeki kitap yeni aynı yazarın, Bilge Umar’ın bir çalışması: "Ionia"... Bu kitapta "Ionai"nın tarihsel süreç içindeki serüvenine, yine güvenilir bilgi ve yorumlar ışığında tanık olacaksınız...
Memleket Hikayeleri Türk edebiyatında Anadolu’nun en hakiki hikayeleridir. Anadolu Memleket Hikâyeleri’nde bütün gerçek varlığı ve iç dünyasıyla karşımıza getirilmiştir. - Nihad Sami Banarlı- Geniş ününü mizah ve siyasal yergi yazılarıyla sağlayan Refik Halid’in mizah yazıları gibi hikâyeleri de edebiyatımızın bu alanında bir aşama olmuştur. O zamana kadar İstanbul sınırları dışına çıkamayan Türk hikâyesini Anadolu’ya yöneltmekle hikâyeciliğimize yeni bir ufuk açmış, yeni bir soluk getirmiştir. - Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman Refik Halid’in anlattığı olaylar bütünüyle yaşadığı dönemin olaylarıdır. Memleket Hikâyeleri ile Gurbet Hikayeleri’nde canlandırılan kişilerin çoğu adeta canlıdır. Bütün bu yönleriyle Halide Edip onun "yalnız Türk edebiyatının değil, Rus ve Amerikan edebiyatlarından sonra, hikâyecilikte cihan ölçüsünde ön planda bir yer işgal edebilecek bir hikâyecimiz" olduğunu belirtir. - Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi-
İkisi de aynı kolejde okumuş, aynı sıraları paylaşmıştı. Okulun basketbol takımında da devam eden arkadaşlıkları keyifli bir dostluğun kapılarını açmıştı onlara. Mezun olduktan sonra kendilerine bambaşka yollar çizince, ister istemez bir mesafe girmişti aralarına. Giderek birbirlerinin izini kaybetmişlerdi. Biri avukat olmuş, üst üste kazandığı davalarla İstanbul’da ünlü bir isim haline gelmişti. Diğerinin ise nerede olduğu bilinmiyordu. Yıllar sonra bir gün karşılaştılar!... Zorunlu bir karşılaşmaydı bu. Eski okul arkadaşı çaresizdi ve avukattan yardım istiyordu. Oğlu bir süredir kayıptı çünkü. Avukat, elbette ki yardım edecekti arkadaşına. Ama olayın üstüne üstüne gittikçe hiç ummadığı sorunların içinde buluverdi kendini. Üstelik, bu gerilim dolu arayışta bir doktor, aşkla da tanıştırdı onu. Asıl macera şimdi başlıyordu...
Hem kraliçeydi, hem de tanrıça... Dönemin en güçlü erkeklerini fethetmişti: Önce Sezar’ı, ardından Antonyus’u. Büyük İskender’in fetihlerini yeniden canlandırmak ve uçsuz bucaksız bir Doğu İmparatorluğu’na hükmetmek hayaliyle yanıyordu. Antonyus yenilerek öldüğünde, acımasız Oktavius’la karşı karşıya kalmıştı. Ancak bu Romalı’yı baştan çıkarmayı başaramamış ve ölümün kollarına sığınmayı yeğlemişti. Yaşamıyla efsaneleşen, halklara hükmetmiş kadınlar arasında birinci sıradaki yerini bugün de koruyan Kleopatra, Michel Peyramaure’nin bu kitabında yeniden canlanıyor.
"Safiye Sultan - Sözüm ki Tek Sana Geçmez Celladımsın Ey Zaman", Osmanlı İmparatorluğu’nun 16. yüzyılına farklı bir ışık düşüren "üçleme’nin" son cildi. Bu üç ciltlik romandaki karakterlerin büyük bir bölümü gerçek kişiler, tabii olaylar da öyle. Chamberlin, Osmanlı tarihinin önemli bir geçiş dönemini bir hadımın ağzından yazmayı tercih etmiş, bunu da "kadın ve erkek dünyasını aynı anda gözlemleyebilecek olan yalnızca onlardı" diye açıklıyor. "Safiye Sultan"ın üçüncü cildinde haremde yaşanan olaylar doruğa tırmanırken, entrikaların sır perdesi sonunda aralanıyor. II. Selim ve III. Murad, ardından da III. Mehmed’in iktidarları döneminde zaman kanatlanıyor sanki. Bir yanda dünya güç dengesinde meydana gelen çatışmalar ve savaşlar, diğer yanda harem içinde sürüp giden ölümcül entrikalar... Merdivenlerden atılan bebekler, denizin dibini boylayan cariyeler, hançerlenen sadrazamlar... Ve birbirinden çarpıcı sorular: Sokullu’yu kim, neden öldürttü? Sultan Selim gerçekten de hamamda kayıp başını taşa çarparak mı can verdi? Kanuni’nin torunu, Sultan kızı İsmihan neden hep ölü doğumlar yapıyordu? Ya Safiye Sultan?.. Güç ve iktidardan başka hiçbir şeye değer vermeyen Safiye, sonunda muradına eriyor mu? Bütün soruların yanıtı bu son ciltte!..
"Safiye Sultan - Ya İpek Urgan, Ya Gümüş Hançer", Osmanlı İmparatorluğu’nun 16. yüzyılına farklı bir ışık düşüren "üçleme"nin ikinci cildi. Üçüncü cilt, "Safiye Sultan - Sözüm ki Tek Sana Geçmez, Celladımsın Ey Zaman" adıyla yakında okurlarımızla buluşacak. Bu üç ciltlik romandaki karakterlerin büyük bir bölümü gerçek kişiler, tabii olaylar da öyle. Chamberlin bize Osmanlı tarihinin önemli bir geçiş dönemini bir hadımın ağzından yazmayı tercih etmiş, bunu da "kadın ve erkek dünyasını aynı anda gözlemleyebilecek olan yalnızca onlardı" diye açıklıyor. Giderek artan bir ivme kazanan romanın ikinci cildinde hadım Abdullah, ya da bir zamanların Venedikli gemicisi Giorgio Veniero, haremin binbir entrikayla dolu acımasız dünyasında varolma savaşını sürdürüyor. Kanuni’nin torunu, II. Selim’in kızı, Sokullu’nun karısı İsmihan’ın umutsuz aşkı, hadımı ve sahibesini nereye götürecek? Belki de ölüme... Güzeller güzeli Safiye, yeni hadımı Macar Gazanfer’in yardımıyla iktidar savaşını kazanabilecek mi? Ölümün soğuk nefesi, sultanlardan halayıklara kadar herkesin ensesinde.. "Ya İpek Urgan, Ya Gümüş Hançer", birbirinden heyecanlı olaylarla dolu. Yasak ilişkiler, akla gelmez cinayetler, inanılmaz ihanetler ve her şeye karşın aşk ve rotizm. Venedik, İstanbul, Sakız Adası, Manisa, Konya... Yeniçeriler, korsanlar, dervişler... 16. yüzyıl tüm detaylarıyla yeniden canlanıyor.
Felsefe tarihinde Antik Yunan ve Rönesans felsefeleri arasında bir köprü olan Orta Çağ felsefesi, yaklaşık 1000 yıllık bir zaman sürecini kapsıyor. İlk öncüsü Plotinos olmasına rağmen genellikle St. Augustinus’la başlatılan Orta Çağ felsefesini hem Batı (Hristiyan) dünyasında, hem de Doğu (İslam) dünyasında din etkisiyle gelişen çeşitli düşünce akımları oluşturuyor. Bu dönemin önde gelen isimleri arasında, Batı dünyasından St. Augustinus, Boethius, John Scotus Erigena, St. Anselmus, Petrus Abelardus, St. Boneverture, Thomas Aquinas, Duns Scotus ve Ockhamlı William; Doğu dünyasından Kindi, Farabi, İbn sina, Gazzali, İbn Rüşd, Mevlana ve Yunus Emre yer alıyor. Rönesans felsefesi ise temellerinni XIII. yüzyıldan alıp XVI. yüzyıla kadar devam eden bir süreci kapsıyor. Bir değişim dönemi özelliklerini gösteren, Modern felsefenin de alt yapısını oluşturan Rönesans’ın en önemli düşünürleri Roger Bacon, Machievelle, Martin Luther, Francis Bacon; bilim adamları ise Kopernik, Kepler ve Galilei.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.