Psikanalitik kuramı tanıtmayı amaçlayan Freud'dan Lacan'a Vaka İncelemeleri ve Psikanalitik Değerlendirmeler serisi, ilk iki cildinin yayınlanmasından bu yana gördüğü yoğun ilgi nedeniyle, Lacanyen kuramı geniş bir perspektiften ele aldığı yeni ciltleriyle okuyucusuyla buluşmaya devam etmektedir. Lacanyen kuramı, uygulamalarını, güncel temaları içeren bu seri geniş bir yelpazede ele aldığı konular itibariyle, psikanaliz çalışmaları başta olmak üzere ilgili alanlar için de kapsamlı bir kavramsal derleme sunmaktadır.Okuyucuya sunduğumuz bu üçüncü ciltte, ikinci ciltte olduğu gibi farklı vakalarla yürütülen psikanalitik çalışmaların incelenmesinin yanı sıra, dünya klasiği olmuş edebiyat eserleri ve güncel eserler ile Lacanyen kuramın kavramlarını tanıtan bölümlere yer verilmiştir. Bu kapsamda; annelik, ayna evresi, borromean düğümü, das Ding, kadınlık, otizm, rüya analizi, semptom, sinthome, süblimasyon gibi kavramlar kuram temelinde detaylandırılarak bilinçdışının bu kavramlarla nasıl örtüştüğünün örneklerle tanıtılması amaçlanmıştır.Bilinçdışının güncel hayatımızdaki yerini anlamayı amaçlayan bu kitap serisinin hem kendi yolcuğumuzu anlamlandırmada hem de yürüttüğümüz klinik çalışmalarda yol gösterici ve perspektif genişletici olması dileklerimizle…
Uyum güçlüğü her bireyin yaşamının bir bölümünde karşılaştığı sorunlardan birisidir. Genellikle çocukluk ve ergenlik döneminde okul ve sosyal çevrede yaşanılan uyum sorunları ileriki yıllarda birçok olumsuzluğa neden olabilmektedir. Bu çalışmada da bireyin sosyalleşmesinde önemli bir yeri olan ve gençlik çağındaki kişilerin karşılaştıkları en büyük sorunlardan birisi olan askerlik ortamına uyum sorunları detaylı olarak ele alınmıştır.
Bu çerçevede sosyal öğrenme ve akılcı-duygusal davranışçı yaklaşım esas alınarak bir sosyal beceri eğitim programı geliştirilmiş ve 8 haftalık deneysel bir çalışma yapılmıştır. Sosyal beceri programı; askerlik ortamına uyum, iletişim kurma, başkalarını anlama, güven ortamı oluşturma, akılcı olmayan inanışlardan kurtulma, girişkenlik ve sorumluluk alma gibi eğitimlerden oluşmaktadır. Bu eğitimler sonunda katılımcıların uyum sorunlarında belirgin bir azalma olurken sosyal beceri seviyelerinde de yükselme gerçekleşmiştir. Bu sonuçlarına göre de gelecek çalışmalara yönelik olarak çeşitli öneriler geliştirilmiştir.
Türkiye’de ruh sağlığı alanında çalışan uzmanlar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de topluma ve bireylere uzmanlıkları doğrultusunda özveriyle destek olmaya devam etmektedirler. Ruh sağlığı uzmanları, toplumsal travmalarda ve bireylerin kişisel psikolojik ihtiyaçları doğrultusunda emeklerini ortaya koyarak insanların psikolojik refah düzeylerini artırmaya çalışmaktadırlar. Ruh sağlığı çalışanları başka insanlara destek olmaya çabalarken acaba kendilerinin psikolojik iyi oluşları ne seviyededir? Mesleki görevleri itibariyle ortaya koydukları duygusal emek stratejileri ile psikolojik iyi oluşları arasında nasıl bir ilişki vardır? Oldukça zor bir görevi yerine getirmeye çalışan ruh sağlığı çalışanlarının yaşamlarında psikolojik sermaye koruyucu bir faktör müdür? Bu kitapta, kantitatif verilerden yola çıkılarak ve meslekler arası karşılaştırmalara da yer verilerek yukarıda bahsedilen sorulara cevaplar verilmiştir.
Depresyon, çeşitli genetik, biyolojik, çevresel ve psikolojik faktörlerin neden olduğu en yaygın ruh sağlığı bozukluklarından biridir.Depresyon, tipik olarak monoamin nörotransmisyonu hedefleyen birinci basamak antidepresan ajanlarla tedavi edilir. Ancak, depresyonu olan danışanların çoğu ilaç tedavisine olumlu yanıt vermez. Depresyonun tedavisi, ilaç tedavisiyle birlikte psikoterapidir. Bununla birlikte hafif ve orta şiddetteki depresyonun en etkili tedavisi psikoterapi yöntemleridir.Bu kitap, depresyonla ilgili en temel bilgi ve psikoterapi yöntemlerini içermektedir. Depresyon günümüzde yanlış bilinen ve tedavisi göz ardı edilen bir bozukluktur. Bu açıdan kitabın bu yöne ışık tutacağı amaçlanmaktadır. Kitabın içinde yer alan uygulamalar klinik açıdan psikolog ve terapistlere fayda sağlayacağı düşünülür.Yeni mezun uzman psikologlar ve terapistler özellikle psikoterapi yöntemlerini lisans ya da lisans üstü eğitim programlarında bir ders mahiyetinde öğrenmektedir. Bu kitap sayesinde eski bilgiler tazelenmiş olacaktır. Ayrıca kitapta depresyon tiplerine güncellenmiş haliyle ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Zamanla değişen ve güncellenen bilgiler bu vesileyle tekrar edilerek pekiştirilmiş olacaktır.Danışanların talepleri üzerine onlar için önerilen kitaplar danışanları daha çok istek ve merakla okumaya teşvik eder. Bu yönüyle de bu kitabın danışanlara, kendi problem ve depresif durumlarına, psikoeğitsel açıdan rehberlik edeceği umulmaktadır.
Duygu düzenleme sıradan bir günde bile neredeyse her bireyin yaşamakta olduğu duyguların farklı boyutlarını değiştirmek için kullandığı bilişsel ya da davranışsal stratejilerin geneline verilen isimdir.
Duygu düzenleme, bireylerin gündelik hayatlarında oldukça büyük yer tutan bir beceriler topluluğu olarak görülse de bu alanda yaygın olarak kabul gören kuramsal yaklaşımların ortaya çıkışı 2000’li yılların başına denk gelmektedir.
Yaşamın erken dönemlerinde kişilerarası bir süreç olarak başlayan duygu düzenleme, bireyin olgunlaşmasıyla birlikte sosyal, bilişsel ve davranışsal boyutlarıyla bireylerin gündelik hayatını etkilemeye devam eder. Bu beceriler hem sıradan stres kaynaklarıyla başa çıkmada hem de yakın geçmişte yaşadığımız COVID-19 salgını gibi beklenmedik büyük stres kaynaklarıyla baş etmeye çalışırken el altında bulundurduğumuz ve sıklıkla kullandığımızstratejilerdir. Bu nedenle duygu düzenleme bu kitapta kuramsal, sosyal, bilişsel, gelişimsel ve klinik alan olmak üzere beş farklı kısımda ele alınmıştır.
Bu kitabın hazırlanmasındaki ana amaç duygu düzenlemeye dair güncel kuramsal yaklaşımları ve görgül araştırmaları içeren Türkçe bir kaynağın okuyucuya ulaştırılmasıdır.
Farkında olmasak da bazen yanılgılarımız, ön yargılarımız ve teyit edilmeyen bilgiler üzerine yaşamımızı ve düşüncelerimizi inşa ediyoruz. Sonra, çoğunlukla anlamsız olan tabularımızdan kendimize tabutlar yapıyor ve o karanlığın içinde kalmayı yeğle-yerek etrafımızdaki renklere ve aydınlığa karşı körleşiyoruz. Elbette bunda tümüyle hatalı olduğumuzu söylersek kendimize haksızlık etmiş oluruz. Hepimiz, bir şekilde, kendimizi güvende hissetmek için ya da özgüvenimizi güçlü tutabilmek için taraflı davranıyoruz. Bizim gibi düşünenlerle beraber olmayı yeğliyor, oy verdiğimiz siyasal partilerin uygulamalarını doğru buluyor, tartışmalarda kendimizi haklı çıkarıyor ve ek bir zahmete girmemek için yeni öğrendiğimiz bir bilgininin “mutlak gerçeklik” olduğunu iddia ediyoruz. Konfor alanlarımızdan çıkmamak için yanılma ihtimalimizi pek göz önünde bulundurmuyoruz. Elinizdeki kitap, saydığımız bu türden inanç, tutum ve davranış biçimlerinin altında yatan nedenleri sorgulamanıza vesile olabileceği umuduyla yazıldı. Mesela, bizim gibi olan insanlarla neden bir arada olmak istediğimizi açıklamak için teyit ön yargı-sından bahsettik. Hemen yanında boş bir restoran varken, önünde uzunca kuyruk olan lokantaya girmek için saatlerce beklemeyi tercih etmemizin sebebini açıklamak için sosyal kanıtı açıkladık. Çok uluslu şirketlerin bizi ikna etmek için bandwagon et-kisini, kapıya ayak koyma tekniğini ve rızanın imalatını nasıl kullandıklarını anlattık.
Otuzun üzerinde kitabın yazarı ve editörü olan Turhan Yörükân, bu eserinde, benimsediği dinamik yaklaşıma bağlı kalarak, engelleme, çatışma, saldırganlık, saldırganlıkta yer değiştirme, öğrenilmiş çaresizlik ve nevrozluk denen süreçleri tarihî oluşumu içerisinde, bir irdelemeye tâbi tutmaktadır. İnsanoğlu, Savunma Mekanizmaları ve Başa Çıkma Stratejileri denen bu ve benzeri süreçleri, çocukluk hayatından bu yana, hayatının hemen her safhasında bilinçsiz, yarı bilinçli ve bilinçli olarak kullanmaya çalışmıştır. Bireysel olarak, gerçek olandan kaçmak veya korunmak için gerçeği baskı altına almaya (repression); kendisini rahatsız eden bir olayla karşılaştığı zaman onu inkâr etmeye (denial); gerçeği kendisinin kabul edebileceği bir şekle sokmaya (reaction formation), hattâ tersine çevirmeye (reversal); hedefini ve yerini değiştirmeye (displacement) çalışmıştır. Sosyolojik ve sosyal psikolojik olarak ise, politik seçimler dahil olmak üzere, etnik, dinî ve ideolojik amaçları uğruna bu mekanizmaları kullanmış; aklîleştirme, akla uygun hâle getirme (rationalization) denen bir savunma mekanizmasını kullanmak suretiyle yaptıklarını haklı çıkarmaya çalışmıştır. Turhan Yörükân, bütün bu konuları ve ısrar eden çatışmalı ve nevrozluğa kapı açan durumları, bu süreçlerin temelinde bulunan kavramsal yapı ve ilişkileriyle teorik bir irdelemeye; sadece bireysel olanı değil, grup davranışı niteliğinde olanlar da dahil olmak üzere, sosyal psikolojik bir incelemeye tâbi tutarak okuyucusu ile paylaşmaya çalışmaktadır.
Adler için Freud’dan ayrıldıktan sonraki yıllar oldukça üretken geçmiştir. Bireysel psikoloji derneği hızla büyümüş ve Adler önemli yayımlar yayımlamıştır. Bu süre içinde oldukça geliştirdiği kuramına “Bireysel Psikoloji” adını vermiştir. Adler de Freud gibi 1. Dünya savaşından önemli ölçüde etkilenir. Bu sırada ciddi ekonomik sıkıntılar yaşamanın yanında Adler kuramında da kimi önemli değişikliklere gitmiştir. Sosyal ilgi ve merhametin insandaki motivasyonun köşe taşları olabileceğini belirtmiştir. Bu kitapta, modern psikolojinin kurucularından birisi olan Alfred Adler’in tüm modern psikoloji çalışmalarının bir özetini ve hayat hikayesini bulacaksınız..Adler kendi görüşlerini çok daha iyi yansıtacağını düşündüğü “Bireysel Psikoloji” ismini seçti. Freud ve Adler’in birbirleriyle anlaşamamanın tek nedeni fikir ayrılıkları değildi. Bu anlaşmazlığın ve ayrılığın tek nedeni de birbirlerini sevmemeleriydi. Kişilikleri bakımından pek birbirlerine benzemiyorlardı.Bu anlaşmazlıklar ve ayrılıktan sonra Freud ve Adler arasındaki ilişki birbirlerine karşı oldukça sert bir tutum içinde kaldılar. Freud’un Adler’e olan öfkesi hiç dinmemiş ve Adler’in ölümü haberini aldığında bu habere üzülen bir arkadaşına “Senin Adler’e duyduğun sempatiyi anlıyorum. Viyana’nın köyünde doğmuş Yahudi çocuk için Aberdeen’de ölmek duyulmamış bir başarı ve onun ne kadar ileri gittiğinin kanıtıdır. Dünya, psikanalize karşı çıkma hizmetinden ötürü onu gerçekten zengin bir biçimde ödüllendirdi” diyerek karşılık vermiştir.
“Bazen sessizlik bir suç işleme yöntemi olabilir” dersem buna hemen inanır mısınız? İnanması zor, ancak imkânsız değil. Sessiz kalarak suç işlenebileceğini ve maruz kalanın çeşitli suçların faili olabileceğini hiç düşündünüz mü? İlk başta anlaması zor olan bu durumu ben Sessiz Şiddet olarak adlandırıyorum.
Başka bir deyişle; yönlendirme gücünden dolayı, Sessiz Manipülasyon. “Söz gümüşse sükût altındır” deyişinin zıttı bir gerçeği gözler önüne seriyorum. Bazen sükûtun altın değil, madalyonun görünmeyen karanlık yüzü olduğunu sizlere anlatacağım. Evet, bu gizemli yolculukta sessizliğin karanlık yönünü beraber keşfetmeye var mısınız?
Doğu bilgeliğinin en önemli kaynaklarından ve dünyanın en çok dile tercüme edilen kitaplarından biri olan Bhagavad Gita – “Kutsalın Şarkısı” “Büyük İnsanlığın Öyküsü” olan Mahabharata Destanı’nın bir bölümünü oluşturur.
Bhagavad Gita, kitabın kahramanı Arjuna’nın büyük savaş öncesi yaşadığı çelişki nedeniyle arkadaşı, arabacısı, hocası Krişna ile arasında geçen diyalogları aktarır.
Metin binlerce yıllık bir geçmişe sahip olsa da, Krişna’nın verdiği cevaplar her gün iç çelişkiler yaşayan bizler için zor zamanlarda başvurabileceğimiz bir kaynaktır.
Süpervizyon nedir?Süpervizyon süreci nasıldır?Süpervizyon modelleri, yöntemleri ve teknikleri nelerdir?Süpervizör özellikleri nasıl olmalıdır?Süpervizörün eğitimi nasıl olmalıdır?Süpervizyon ilişkisi nasıldır?Süpervizyonda etik ve yasal konular nelerdir?Türkiye'de psikolojik danışman eğitiminde verilen süpervizyondan örnekler nelerdir?Bütüncül ve Eklektik Psikolojik Danışma Yaklaşımlarının tanımları nedir?Bütüncül ve Eklektik Psikolojik Danışma Yaklaşımları nelerdir?Bütüncül ve Eklektik Psikolojik Danışma Yaklaşımı ile süpervizyon vermenin yararları nelerdir?Bütüncül ve Eklektik Psikolojik Danışma Yaklaşımı ile süpervizyon vermenin önemi nedir?Yukarıdaki sorulara yanıt bulabileceğiniz bu kitapta, “Süpervizyon ve Süpervizyon Süreci” ile “Bütüncül ve Eklektik Psikolojik Danışma Yaklaşımları, Yararları ve Önemi” kapsamlı bir biçimde ele alınmaktadır. Günümüzde psikolojik danışma uygulamalarındaki eğilimin, çeşitli terapi kuramlarını ve tekniklerini bir araya getirerek bütüncül ya da eklektik uygulamalara doğru ilerlediği de görülmektedirler. Bu kitap, “Süpervizyon Sürecinin” yanı sıra “Bütüncül ve Eklektik Psikolojik Danışma Yaklaşımları”ndan söz etmesi açısından diğer kitaplardan farklılık göstermektedir.Kitabın, Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında öğrenim gören lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencileri ile akademisyenlere yararlı olmasını diliyoruz.
Psikolojik danışma sürecini etkili bir şekilde yürütmek önemlidir. Bu süreci etkili bir şekilde yönetebilmek için, psikolojik danışmanların sadece terapötik koşulları ve becerileri bilmeleri yeterli değildir. Anılan özelliklerin yanında danışman adaylarının kendilerini, terapötik süreci ve danışanlarını da yönetmeleri gerekmektedir. Bu yönetim sürecinde sadece sezgilere değil, kuramsal bilgilere ve modellere de ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca, psikolojik danışman yetiştiren kurumlarda görev yapan akademisyenlerin de standart süpervizyon modellerine ihtiyaçları vardır. Tüm bu gerekçeler göz önünde bulundurularak, terapötik koşullar ve beceriler, gelişimsel yardım modeli, problem çözme, psikolojik danışma kuramları, bireyle psikolojik danışmada süpervizyon süreci, hataları ve doğruları ile bireyle psikolojik danışma süreci gibi konuları içeren kapsamlı bir kitap ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Bu kitaptan yardım mesleği elemanları (sosyal hizmet uzmanı, psikolog, psikiyatrist, psikolojik danışman gibi) faydalanabilir. Özellikle Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik programlarında öğrenim gören son sınıf öğrencileri bireyle psikolojik danışma uygulamaları dersinde bu kitabı ana ya da yardımcı kaynak olarak kullanabilirler. Benzer bir şekilde lisansüstü düzeyde eğitim gören psikolojik danışmanlarda bu kitaptan yararlanabilirler. Ayrıca alan çalışanları kendilerini geliştirmek adına bu kitaba başvurabilirler.
Ek olarak, bu kitap ve bu kitabın içeriği psikolojik danışmanlık ve rehberlik alanıyla ilgili farklı kitlelere hitap etmektedir. Bu nedenle bölümler okunurken bireylerin ihtiyaçları göz önünde bulundurulursa daha işlevsel olabilir. Örneğin süpervizyon oturumlarını yürüten bireylerin özellikle Bölüm 6: Süpervizyon Modeli'ne odaklanması faydalı olabilir.
Bu kitap, yazarların uzun yıllar süren mesleki deneyimleri ve öğrencilerin ihtiyaçları doğrultusunda ortaya çıkmıştır. Kitabın bu aşamaya gelmesine pek çok kişi katkı sağlamıştır. Özellikle kitabın yazarlarına sonsuz katkılar getiren danışanlara ve psikolojik danışmanlık ve rehberlik lisans ve lisansüstü programlarında öğrenim gören öğrencilere teşekkürü bir borç biliriz. Kitabı okuyanların hem kendilerine hem danışanlarına faydalı olmalarını umut eder, başarılar dileriz.
“Kaliteli cinsellik kişinin kendisinde başlar.”Cinsel istekle ilgili çalışmalar çoğunlukla kadınlar üzerine yoğunlaşmaktadır. Günümüzde, cinsel istek eksikliği yaşayan çok sayıda erkek kliniğe başvurmaktadır. Erkeklerde cinsel istek tedavisiyle ilgili çalışmalar sınırlıdır. Bu kitap erkeklerde cinsel istek eksikliğiyle ilgili çalışmalara katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Arkadaşlarım ilk gecelerini anlatıyorlardı. Şöyle acıdı, böyle acıdı filan diye… Yani güzel bir şey anlatan hiç yok gibiydi. İnternette ve forumlarda bu konuyla ilgili benzer şeyler yazıyor… Nişanlıyken biraz bakmıştım onlara. Baktıktan sonra daha kötü oldum. Oralarda anlatılanlar daha kötüydü. Kadınların bazıları hastanelik olduklarını, kitlenip kaldıklarını yazmışlardı. Onları okuyunca gözümün önüne hep korkunç sahneler geliyordu. Evlendikten sonra cinsel ilişkiyi düşününce, bu korkunç sahneyi ben yaşayacakmış gibi oldum…”
Yaşamın diğer dönemlerinde olduğu gibi yaşlılık süreci de belirli fiziksel ve psikolojik değişikliklerle karakterizedir ve bu değişikliklerin birey üzerinde etkisi görülmektedir. Yaşlı yetişkinlerin çoğu iyi bir zihinsel sağlığa sahiptir. Bununla birlikte, insan ömrünün uzamasının da belirgin etkisiyle zihinsel ve davranışsal sağlık sorunları olan yaşlı yetişkinlerin sayısında belirgin bir artış görülmektedir. Yaşlı yetişkinlerde anksiyete ve depresyon da dâhil olmak üzere ruh sağlığı bozuklukları ile fiziksel sağlığı ve işlevsellik yeteneğini olumsuz etkileyen bir takım sorunlar meydana gelmektedir. Bu sorunları ele almak ve genellikle gözden kaçabilen zihinsel sağlık durumların fark ederek gerekli önlemleri almak yaşlı yetişkinde duygusal ızdırabın azalmasına, fiziksel sağlığın iyileşmesine, engellerin aşılmasına ve yaşlı yetişkinler ile aileleri için daha iyi bir yaşam kalitesine katkı sunabilir. Yaşlı bireylerin ruh sağlığının korunmasına ve iyileştirilmesine yönelik hizmetlerden nitelikli bir şekilde yararlanabilmesi temel gereksinimlerinin ve haklarının başında gelmektedir.Bu kitapta yaşlanma süreci, yaşlılık kuramları ile birlikte bütüncül bir bakış açısıyla ele alınarak incelenmiştir. Alanında yetkin farklı disiplinlerden bilim insanları tarafından hazırlanan bu eserin yaşlı yetişkinler için psikolojik yardım ve yaşam kalitelerini desteklemeye yönelik önemli bir eksikliği gidereceği aynı zamanda ruh sağlığı çalışanları için bir başvuru kaynağı olacağı düşünülmektedir. Bu yönüyle kitabın psikolojik danışma ve rehberlik, psikoloji, gerontoloji, sosyal hizmet ve benzeri alanlardaki ihtiyacı karşılayabilecek yeterlikte olduğu söylenebilir.
Sporcu yetiştirmenin temel amaçlarından biri, sporcuların fiziksel ve teknik kapasitelerini en üst düzeye çıkarmaktır. Bunun için, alanında uzman çalıştırıcılar tarafından bir süreç dahilinde periyodik ve yoğun antrenman programlarına tabi tutulurlar. Elbette bu çalışmalar, sportif performansı artırmak için olmazsa olmaz çalışmalardır. Ancak, son zamanlarda yurt dışında yapılan bazı araştırmalarda sporcuların, sadece fiziksel ve teknik kapasitelerini geliştirmenin başarıyı elde etmek için yeterli olmadığı, fiziksel kapasitenin yanında oyunun ruh halini okuyabilen, fiziksel baskıların yanında, psikolojik zorlukların da üstesinden gelebilen sporcuların diğerlerine nazaran daha başarılı oldukları ileri sürülmüş ve bu bağlamda, sporcuların psikolojik dayanıklılıklarını geliştirici çalışmalara dikkat çekilmiştir. Çünkü, duyguların etkili bir şekilde kontrolü ve yönlendirilmesi psikolojik dayanıklılık ile doğru orantılıdır ve psikolojik dayanıklılık, baskı altında bireyin zorlayıcılar karşısında yılmadan mücadele edebilme yeteneği olarak tanımlanır. Bu kitapta psikolojik dayanıklılığın duyguları düzenleme becerileri ve öfke düzeylerine etkileri araştırılmıştır. Bunun için, oyun yapısı gereği içerisinde yoğun fiziksel temas ve şiddet unsurunu barındıran korumalı futbol branşı tercih edilmiş, bu branşın oyuncularına psikolojik dayanıklılık, duyguları düzenleme becerisi ve çok boyutlu öfke ölçekleri uygulanarak aralarındaki ilişkiler incelenmiştir. Sonucunda elde edilen bulgular değerlendirilmiş ve önerilerde bulunulmuştur.
Pozitif eğitim hareketiyle birlikte, okulların sadece öğrencilerin akademik başarısının desteklendiği bir yer olmadığı aynı zamanda iyi oluşunda artırıldığı ve buna yönelik birtakım becerilerin öğretildiği bir ortam olduğu vurgulanmaya başlanmıştır. Bu kitap pozitif psikolojiye ilişkin temel kavramlardan hareketle okulda öğrencilerin akademik, sosyal ve duygusal gelişimlerinin nasıl desteklenebileceğine odaklanmıştır. Kitabın amacı, sadece okulda ruh sağlığı hizmetleri sunan uzmanlar ve eğitimciler için değil aynı zamanda aileler için de çocuk ve ergenlerde pozitif psikolojiye ilişkin bir bakış açısı kazandırmak ve uygulamalar açısından bir yol haritası sunmaktadır. Bu kitapta yer alan etkinlikler sınıf düzeyinde uygulanabileceği gibi okul kapsamında da uygulanabilir niteliktedir. Öğretmen, yönetici veya okulda ruh sağlığı hizmetleri sunan uzmanların bu uygulamalardan hareketle kendi okullarının gereksinimlerini belirlemeleri ve bu gereksinimlere yönelik pozitif psikoloji temelli uygulamalar yürütmeleri, öğrencilerin akademik başarıları, ruh sağlığı ve iyi oluşları üzerinde önemli yer edinecektir.
ÖRGÜTSEL DAVRANIŞA GİRİŞ
ÖRGÜTSEL DAVRANIŞIN YÖNETİMİ
KLASİK YÖNETİM DÜŞÜNCESİNDE ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ
NEO KLASİK YÖNETİM DÜŞÜNCESİNDE ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ
MOTİVASYON TEORİLERİ
İŞ VE YAŞAM TATMİNİ
YAŞAM TATMİNİ
LİDERLİK ve LİDERLİK TEORİLERİ
ÖRGÜTSEL ÇATIŞMA VE YÖNETİMİ
ÖRGÜTSEL DEĞİŞİM VE STRES YÖNETİMİ
ÖRGÜTSEL GÜÇ VE POLİTİKA
ÖRGÜTSEL GRUPLAR VE TAKIMLAR
ÖRGÜTSEL İLETİŞİM- ÖRGÜT İKLİMİ VE KÜLTÜRÜ
Bu çalışmada, insanın umut etmeye olan ihtiyacı, umudun kökeni ve umut eden insanın dini inancındaki umut tezahürleri psikanalizin önemli isimlerinden Otto Rank’ın geliştirdiği “Doğum Travması” kuramının işlevselliğinden yararlanılarak açıklanmaya çalışılmıştır. Çalışmada arketipsel özellikler gösteren doğuş ve yeniden doğuş sembollerinin özünde ana rahmine dönüş özlemi olduğu; ütopya arayışları, mitoloji anlatıları, beklenen kurtarıcı ve altın çağ tasavvurları, yitik cennet arzuları, hızır ve kargo kültleri gibi umut dönüşümlerinin doğum travmasının bir yansıması olduğu iddia edilmektedir. Bu izlekte tarihsel süreçte umudun teolojik yansımaları teşhis edilirken, ortaya çıkan yansımaların toplumsal ve tarihsel koşullarla etkileşimi göz önüne alınmaktadır. Böylece, Kültürel Din Psikoloji çalışmaları için mütevazı de olsa bir katkı sunmak hedeflenmektedir.
İçindekiler
Birinci Bölüm: DAVRANIŞ BİLİMLERİ VE İLGİLİ BİLİM DALLARI
İkinci Bölüm: DAVRANIŞLAR VE BİYOLOJİK TEMELLERİ
Üçüncü Bölüm: GÜDÜLER VE GÜDÜLEME KURAMLARI
Dördüncü Bölüm: TUTUMLAR VE DAVRANIŞLAR
Beşinci Bölüm: ALGI VE ALGILAMA (H. TUTAR)
Altıncı Bölüm: YÜKLEME (ATFETME)
Yedinci Bölüm: ÖĞRENME VE ÖĞRENME KURAMLARI
Sekizinci Bölüm: KİŞİLİK VE KİŞİLİK KURAMLARI
Dokuzuncu Bölüm: İNANÇLAR VE DEĞERLER
Onuncu Bölüm: KÜLTÜR VE DAVRANIŞ
On Birinci Bölüm: GRUPLAR VE GRUP TÜRLERİ
On İkinci Bölüm: DUYGULAR VE HEYECANLAR
Filmlerin başlama anının, uykuya geçme anıyla eş olduğu söylenir. Işıklar kapandığında, karanlığın içinden bilmediğimiz bir dünyaya geçerek, kayboluruz. Görünmeyeni gösteren bu büyülü yolculuğun adı “film seyretmektir.”Film boyunca yaşanan süreç aynı zamanda terapötik bir süreçtir. Çünkü filmler ruhsallığımızın en derinine inerek, onu değiştirme gücüne sahiptirler. İnsanın içinde duran ama fark etmediği şeyleri ortaya çıkartarak, “onunla yüzleştirirler.”Bu yüzden her film seyircisi, seyrettiği her filmle sadece kendisine ait ve bir daha tekrarlanamaz, her seferinde yeniden tasarlanan özel bir ilişki kurar. Aslı Aktümen de iyi bir sinema izleyicisi. Üstelik bir hekim ve psikiyatrist. Bu kez kendisi uzanmış divana. Kapatıp gözlerini yavaşça, geçmişle gelecek arasında, hayalle gerçek arasında ve ışıkla karanlık arasında gidip geliyor. Bize seyrettiği filmlerden söz ediyor.Aktümen’in yazıları içimizdeki sinema hevesini ateşlemek ve yeni ilham kapılarını açmak için birebir.Ercan Kesal
Uzun yıllar boyunca psikiyatri ve sanat alanında yapmış olduğu çalışmalarla adından söz ettiren Uzm. Dr. Aslı Aktümen’in kaleminden, insan ruhsallığında farklı izler bırakan on beş film ve dizinin psikolojik çözümlenmesi bu kitapta. The Truman Show'dan Black Mirror’a, Masumiyet’ten Yozgat Blues’a, Umut Işığım'dan Game of Thrones'a kadar birçok yapımın psikolojik analizlerini merak ve ilgiyle okuyacaksınız…
Freud bu kitabında "ilkel" olarak tanımlanan toplumları inceler ve günümüz toplumlarıyla kıyaslar. Totemler, ensest korkusu ve büyüye inanma konularında toplumların tarih içinde nasıl değiştiğini anlamak için, Totem ve Tabu birincil kaynaklardandır.
Freud ,Yahudiliği diğer dinlerle,özellikle de Hiristiyanlıkla mukayese ederek"tektanrıcılığın"nasıl bir süreçten geçtikten sonra "Kenan İlleri"nde kabul gördüğünü anlatıyor. Freud'un, Totem ve Tabu'dan yirmibeş yıl sonra yazdığı ve en tartışmalı kitaplarından biri olan Musa ve Tektanrılıcılık, Musa'nın Yahudi olmadığı, gerçekte Eski Mısır asıllı olduğu, Mısırlı bir tektanrıcı olabileceği iddiaları üzerine yoğunlaşılmış bir eser...
“Nasıl bir hayatımız olacağını büyük ölçüde işimiz belirlemektedir. Hayatınızı kazanmak için yaptığınız iş yüzünden hasta oluyor musunuz? Kendinizi tam anlamıyla gerçekleştirmenizi engelliyor mu? İşinizde yapmak durumunda kaldığınız şeyler sizi utandırıyor veya kendinizi, yapmak için zorladığınız şeyleri yaparken mi buluyorsunuz?” (Csikszentmihalyi, 2021).Birçok insan, bu sorulara evet yanıtı vermektedir. Bu yanıt çalışanların işteki durumlarını, duygu hâllerini, işin kendilerine kattığı veya kendilerinden uzağa düşme nedenlerine odaklanılmasının temelini oluşturmaktadır. Çalışanların hedefleri, çalışma şekilleri başarılı ve insani bir çalışma ortamında olunup olunmadığının anlaşılmasına da yardımcı olmaktadır. Çalışanların kendilerini gerçekleştirebildikleri, maddi ödül arayışlarının karşılık bulduğu, haklarının gözetildiğinin farkında oldukları ve örgütün talepleri ile kendi beklentilerinin uyum sağladığı, iletişimin geri bildirime dayalı olduğu örgütler, sağlıklı örgütler olarak tarif edilmektedir. Neticede sağlıklı örgüt; çalışanın tek motivasyon kaynağının kişisel çıkarları olmadığı, duygularının karşılık bulduğu ve değer gördüğü ortamlar olmaktadır.Dili ve duyguları sadece bir maske olarak kullanan örgütlerden farklı olarak çalışanın kendi potansiyelini gerçekleştirebileceği etik ortamlar sunabilen, bu potansiyelin ortaya çıkmasına yönelik örgüt politikaları geliştirebilen, örgütsel iletişime önem veren, çalışanı öncelik kabul eden ve hedefleri, çalışanın hedefleri ile uyumlu olan örgütler, gerçek anlamda sürdürülebilir başarı sağlayabilmekte ve örgüte yönelik bağlılık oluşturabilmektedir.Duyguların iş yerine taşınması; çalışanın sahip olduğu, sahip olmasının istendiği veya sahip olmadığı duyguların talep edilme hâli, örgütle olan bağın ve ilişkisinin anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Bu kitapta; iş yerine taşınan duyguların, örgüte olan bağlılığı ve iletişimsel boyuta yansımaları detaylı olarak irdelenmiştir.
Psikonet İyi Hissetmek Sayı: 14 - Neye İhtiyacın Var? - Değişim
"Bence bu harika bir kitap. Sosyal psikolojik kuramlar, pratik kullanım için son derece iyi sunulmuş. Sosyal psikoloji okuyan herkes bu kitabı oldukça ilişkili ve elverişli bulacaktır."Gerjo Kok, Uygulamalı Sosyal Psikoloji Profesörü, Çalışma ve Sosyal Psikoloji Bölümü, Maastricht Üniversitesi"Bu kitap, heyecan verici bir konuyu ve uygulamalı sosyal psikolojiyi ele alan, okunması zevkli bir kitap. Metinlerin ana varlığı, problem tanımı, dikkatli analizleri, sınama evresi ve yardım evresini barındıran PATH kavramının özgünlüğü ve gücünde yatmaktadır. Bu çerçeveyi eğitim ve öğretim alanında uygulama ve kurumsallaştırma fikrini beğendim. "Klaus Fiedler, Uygulamalı Sosyal Psikoloji Profesörü, Heidelberg ÜniversitesiBu kapsamlı metin, sosyal psikolojiyi uygulamada PATH adı verilen yeni bir yöntemi tanıtmaktadır. Kitap, sosyal problemlerin çözümünde basit olduğu kadar sistematik ve basamaklandırılmış bir yöntemi önermektedir. Bu yöntem, suçla mücadele, önyargıların azaltılması, takım performansını arttırma, çevre bilinci uyandırma gibi sosyal konularda müdahale programlarının hazırlanmasında Sosyal Psikoloji kuramlarından yola çıkarak olumlu çıktılar elde etmektedir. Öğrenciler, bu kitabı izleyerek sosyal bir problemi tanımlama, kurama dayalı analiz yapma, açıklayıcı modeller geliştirme ve bu modelleri sınamak amacıyla bir araştırma projesini yürütme gibi nitelikler kazanacaklardır.İlgi çekici ve erişilebilir bir şekilde yazılmış bu kitap size şunları sunmaktadır:• Yazarlar tarafından öne sürülen yeni bir yöntemsel model (PATH modeli);• Gerçek hayattan vaka çalışmaları;• Bölüm sonlarında alıştırmalar;• Önde gelen sosyal psikologlarla görüşmeler;• Daha ileri okumalar için öneriler;• Sosyal Psikoloji belli başlı kuram ve olgularına yönelik sözlük.Bu geniş kapsamlı metin, sosyal, sağlık, adli, çevre, endüstri ve örgüt psikolojisi gibi alanlarda lisans ve lisansüstü düzeydeki uygulamalı psikoloji dersleri için yararlıdır.
Lacan’ın düşüncesi psikanaliz kuramı ve pratiğini kökten bir değiştirme teşebbüsüdür aslında ya da kendi ifadesiyle “Freud’a dönüş”. Ancak Lacan’ın etkisi hiçbir zaman sadece psikanalizle sınırlı kalmamış ve Lacan’ın düşüncesi film çalışmalarından edebiyat eleştirisine, feminist kuramdan felsefeye kadar pek çok alanı etkilemiş, etkilemeye de devam etmektedir. Ne var ki düşüncesinin karmaşıklığı ve kendine has üslubu nedeniyle yazılarına güç nüfuz edildiği herkesin malumudur. Lacancı Psikanalize Giriş Sözlüğü Lacan’ın düşüncesini anlamakta kilit rol oynayacak iki yüzü aşkın kavram ve terimin hem genel psikanaliz kuramındaki hem de Lacan’ın düşüncesindeki yerini, yıllar içindeki değişimleriyle birlikte açıklayarak bu zorluğu aşma, Lacan’ı okumaya yönelen okur için bu devasa figürle karşılaşmasında bir kılavuz olma girişimidir.
Lacan’ın düşüncesinin klinik temellerini ve psikanaliz pratiğindeki etkisini ön plana çıkarması bakımından sözlük, okuru Lacan’ın düşüncesinin daha önce eksik bırakılmış bir yönüyle tanıştırıyor. Ayrıca psikanaliz pratiğine ve Lacan’ın çalışmalarına yaptığı referanslarla uzmanların da faydalanabileceği bir sözlük olma iddiasını taşıyor.
Elinizdeki sözlük Lacan’ın çalışmalarının hemen hemen tamamının keskin bir gözle taranmasının ürünüdür. Okuru her fırsatta Lacan’ın metinlerine (ya da konuşmalarına) başvurmaya teşvik ediyor ve okura en başta bizzat Lacan’ın da yaratıcı bir okur olduğunu, Freud’u okumanın devrimci bir yolunu sunduğunu hatırlatıyor.
Psikanaliz psikolojinin bir dalı değildir, tıbbın ya da felsefenin ya da dilbilimin bir dalı da değildir. Şüphesiz bir psikoterapi biçimi de değildir, zira hedefi iyileştirmek değil hakikatin dile getirilmesini sağlamaktır.
Amerikan Psikoloji Derneği Tarafından Hazırlanan “Güç Sende” Raflarda Yerini Alıyor
Sinirlendiğinde, hüzünlendiğinde, özlediğinde ya da endişelendiğinde hiçbirinin sonsuza dek sürmeyeceğini unutma! Tüm bu duyguların altından tek başına kalkabilirsin. Yapman gereken tek şey güçlü yönünü bulmak!
Amerikan Psikoloji Derneği (APA) tarafından hazırlanan kitap, çocukların güçlü duygularla baş edebilme becerilerini artırmayı hedefliyor. Ebeveynlere notlar bölümünde ise çocuğun duygularının onaylanmasının ve sorununun belirlenmesinin önemi uzman görüşüyle ifade ediliyor.
Deneyimin İlkel Ucu, gerçekten özgün ve yaratıcı bir psikanalitik düşünür ve zeki bir klinisyenin eseri. Thomas Ogden, İngiliz nesne ilişkisi kuramcıları Klein, Bion, Winnicott, Fairbairn, Guntrip gibi isimlerin bu alandaki katkılarını yeniden yorumlayarak genişletip derinleştirmeye devam ediyor. Bunu yaparken gelişkin ve yer yer devrimci kavramlar kullanıyor. Kendisinden önceki teorisyenlerin işaret ettiği psikolojik alanın ötesinde yer alan insan deneyimini ele alırken, kendilik deneyiminin duyusal ‘zemin’inin yaratıldığı en ilkel psikolojik örgütlenmeyi anlamanın yolu olarak otistik-bitişik konum kavramını ortaya atıyor.Kitaptaki temel prensip, deneyim oluşturmanın otistik-bitişik, depresif ve paranoid-şizoid olarak adlandırılan üç tarzı arasındaki diyalektik etkileşim sonucu hayat boyu süregiden insan deneyiminin kavramsallaştırılmasıdır. Her tarz birbirini yaratır, korur ve reddeder. Deneyim oluşturmanın herhangi bir tarzı diğerlerinden bağımsız olarak var olmaz. Ogden psikopatolojiyi de bu deneyim üretme tarzlarından birinin diğeri üzerine çökmesi üzerinden tanımlar.Ogden, kuramının geniş bir hasta yelpazesiyle yaptığı çalışmalarla sağlam bir temele dayandığını göstermektedir. Parlak keşfi, okuyucuyu çok değerli içgörülerle aydınlatacaktır.
Hayatındaki sorunları düşün; değersizlik duygun, sana zarar veren ilişkilerinden vazgeçemeyişin, başarısızlıkların, aynı hataları tekrar tekrar yapışın, başkalarına şefkatle yaklaşırken kendine acımasız oluşun, içindeki kaybolmayan öfke ve hatta kıskançlıkların…
Bunları yaşamayı sen mi seçtin? Ya da belki de geçmişte yaşadıkların bugün böyle hissetmene neden oluyor. Kendini suçlamayı bırak, bu işleri daha kötü hale getirmekten başka bir işe yaramaz.
Bu kitapla birlikte geçmişinin karanlık dehlizlerine doğru bir yolculuğa çıkacağız; içine doğduğun aileden, yaşadığın travmalara kadar, bugün var olan problemlerinin geçmişteki izini süreceğiz. Çocukken alman gereken sevgi, saygı ve güveni alamadığın zaman neler olduğunu, zehirli anne baba davranışlarının nasıl yıkıma yol açtığını görecek; bazen önemsiz sanılan küçük bir travmanın uzun vadeli etkilerinin çok büyük olduğunu fark ettikçe hafifleyeceksin.
Bu kitap sana mucizeler vadetmiyor, hiçbir şey mükemmel olmayacak, ancak şu anki halinden daha iyi hissetmen kesinlikle mümkün. Beraber yürüyeceğimiz yolun amacı bu.
Kendine bu şansı vermelisin…
Beden Dili
İnsanlık, geçmişin devasa birikimi ve deneyimiyle günümüzde kendi tasarımı olan ve gittikçe daha fazla çeşitlilik arz eden akıllı cihazlarla kuşatılmış durumdadır. Bu cihazlara bir taraftan hayatı kolaylaştırdıkları, sınırsız bir konfor alanı sağladıkları, bilgiye ve diğer insanlara erişimi hızlandırdıkları ve pek çok alanda fayda sağladıkları için hayranlık duyulmakta, ancak diğer taraftan da bağımlılığa, pasif tüketimciliğe, işsizliğe, bireyselciliğe, ahlakî problemlere, gelenek, inanç ve değerlerden uzaklaşmaya yol açtığı için kuşkuyla yaklaşılmakta, endişe ve tedirginlik yaşanmaktadır. Bu bağlamda, insan ile teknoloji arasındaki ilişkiye odaklanan ve teknolojik fırtınanın ortasındaki insanı tanıyıp anlamayı ve esasen sağlıklı kalabilmesi ve insani özelliklerini kaybetmemesi için ona yardımcı olmayı amaçlayan siber psikoloji, hızla gelişen ve araştırma konuları her geçen gün artan yeni bir alandır.
Kıymetli meslektaşım Dr. Sezai Korkmaz’ın, hem kapsamlı bir literatür taraması ile siber psikoloji, kişilik ve dindarlık kavramlarını etraflıca analiz ettiği ve hem de ülkemiz insanının kişilik özellikleri ve dindarlık durumları ile siber alanın olumsuz/sağlıksız veya problemli yönüne dair tutum ve davranışları arasındaki ilişkiyi sorguladığı bu öncü ve önemli araştırması, gerek ilgili konulara dair pek çok noktayı gün ışığına çıkarması ve yeni bakış açıları kazandırması ve gerekse insanımızın genelde teknolojiyle özelde siber alemle ilişkili psikolojik özelliklerinin ve dinî, manevî ve ahlakî değerlerinin anlaşılması açısından uzun soluklu bir kaynak olma özelliği taşımaktadır.
Prof. Dr. Ali Ulvi Mehmedoğlu
Anlam arayış serüveni yolculuklara çıkarır insanı… Modern insan kimi zaman yalnızlık koridorlarında umutsuzluğun girdabıyla boğuşur. Kimi zaman da umudun ışığıyla yükselişe durur. Gelgitlerinde kendini, varlığı ve “Aşkın Olan”ı arar. Kendini gerçekleştirmeyi, varlığı bir bütün olarak anlamlandırmayı ve yüreğinin derinliklerindeki Aşkın Olan’ı içkinleştirmeyi arzular. Bu tecrübeler yaşantı kılınırken, “hakikaten bir çıkış yolu var mı?” ya da “kişinin kendisiyle benliği arasında olan…” onu nerelere taşır? soruları beliriverir zihninde. Arayışın sorularla yol aldığı bu boyutta insanın umuda olan özlemi, baş başa kaldığı yalnızlığın niteliği ve yaşadığı dinin derinliği umudunu/umutsuzluğunu, yalnızlığını/tekbaşınalığını ve dindarlığını betimleyebilecek bir cevap olacaktır. Yalnızlığıyla baş etme ve umutsuzluğunu aşma gayretinde olan birey, anlamlı birlikteliğin ve umudun imkanlarını aramakta. Bu imkânı bazen bir bakışta, varlığın yükünü çeken bir kelimede; bazen de metafizik bir tecrübede bulmaya ve buradan kocaman anlamlar üretmeye çalışmakta. İmkanı ve tükenişi barındıran bu hal, pozitif bir anlam bulmak ya da insanın ruhunu acıtan bir nitelikten sıyrılıp huzura ve umuda yol alabilmek için dine yönelir. Bu noktada modern insanın insanlık onuruna saldırısı olan intihar gerçekleşebileceği gibi anlamın ve umudun doyuma erdiği yeni bir arınma da olabilir... Anlama ve umuda...
“İnsanlara karşı tavrımız tamamen onları ne kadar anladığımıza bağlıdır; bu nedenle insanın doğasını anlamak, sosyal ilişkilerin temelini oluşturmaktadır.”
Bireysel psikoloji ekolünün kurucusu Alfred Adler, aynı zamanda Sigmund Freud ile beraber Viyana Psikanaliz Topluluğu’nu kurmuştur. Freud’un insanı karamsar bir bakış açısıyla ele aldığı düşüncelerine karşıt olarak insanı, iradesi sayesinde eksikliklerini tamamlayabilecek bir varlık olarak tarif etmiştir. Sigmund Freud ile yaşadığı fikir ayrılıkları sonrasında kendine ait bir ekol kurarak konferanslar ve makaleler yoluylakuramını geliştirmiştir.Alfred Adler’in konuşmalarından derlenen İnsanı Tanıma Sanatı, bireyin günlük hayattaki problemleri ve bunların psikolojik kaynaklarıyla ilgilenmektedir. Toplumdaki aksaklıkların, bireyin psikolojik sorunlarından kaynaklandığını savunan Adler, toplumsal sorunların çözümünü bireyin hatalarını fark etmesine bağlamaktadır. Hatalarını anlayabilmek için insan öncelikle kendini tanımalıdır. Adler, insanı; aile, çocukluk, cinsiyet, karakter özellikleri gibi yönlerden inceleyip gerçek hayattan örnekler sunarak okuyucuyu kendini tanıma yolculuğuna davet etmektedir.
Bireysel psikoloji kuramının en önemli eserlerinden biri olan Yaşamın Anlam ve Amacı’nda Alfred Adler, pek çok insanın günlük hayatın telaşında kendine sormayı unuttuğu soruları ele alıyor. Yaşamlarımızın anlam ve amacını belirlemeye yönelik soruları cevaplamak için kitapta insan yaşamı ve ona ait unsurlar; çocukluk, aile, ergenlik, aşk, evlilik, suç, meslek ve İlişkiler gibi başlıklarla inceleniyor. Çocukluğun, ailenin ya da diğer başlıkların insan yaşamının Oluşumundaki etkilerinin izleri sürülürken, bir psikiyatrist olan Alfred Adler’in gerçek hayattan verdiği örneklerle insan yaşamının aksayan yönleri hakkında tavsiyeler veriliyor. Oldukça sade bir dille kaleme alınan Yaşamın Anlam ve Amacı sayesinde; geçmişinizi, tercihlerinizi, rüyalarınızı ve hayallerinizi bir kılavuz eşliğinde gözden geçirme şansı bulacaksınız. Alfred Adler, bu kitabıyla geçmişini tanıyarak anlam ve amacı belirlenmiş birgelecek kurmayı isteyenlere benzersiz bir okuma deneyimi sunuyor.
Alfred Adler Yaşama Sanatı eserinde, kurucusu olduğu bireysel psikoloji ekolünü, ana hatlarıyla okurlarla buluşturuyor. Bireyin yaşamına yaklaşırken kişilik gelişimine, kişilik gelişiminde anne babanın rolüne, aşağılık ve üstünlük kompleksine, rüyalara ve daha pek çok temel konuya dair yaklaşımlarını sunuyor.Adler'in akıcı üslubu ve sunduğu vaka örnekleri; bireyin gelişimine dair farklı evreleri ve unsurları takip etmeyi, insan psikolojisine daha yakından bir bakış edinmeyi mümkün kılıyor. Yaşama; psikoloji biliminin ışığında, farklı bir pencereden bakmak isteyenler için başucu kitabı olmaya aday.
Psikanaliz kuramının kurucusu olan Freud (1856-1939), bu kuramıyla ilgili ilk notlarını öğrencilerine aktardığı derslerle kitaplaştırdı.Freud derslerine psikanalizin psişik sorun yaşayan hastalara uygulanan bir tedavi yöntemi olduğunun bilindiğini, bu noktadan başlayarak bu alanda uygulanan tedavi yönteminin diğer tüm tıp alanlarında uygulanan yöntemlerden tümüyle farklı olduğunu, hatta onların tam tersi olduğunu söyleyerek başlıyor. Freud’un derslerinin Hatalı Eylemler adını taşıyan bu ilk bölümünde, sağlıklı herhangi bir bireyde gözlemlenebilinen, sık rastlanan, çok iyi bilinen ama fazla değer görmeyen ve hasta kavramıyla ilgisi olmayan bazı fenomenleri irdeliyor.
Durmaya tahammülü olmayan, çalışmayı yaşamın birincil anlam ve amacı olarak kutsayan ve her türden meşguliyeti körükleyen bir kültüre tabiyiz bugün; her ânı, üretmek ya da tüketmek için bir fırsat olarak görmemiz gerekiyor. Geçim kaygısının sınırlarını çoktan aşan ve rekabetten beslenen işkolik bilinç, milyonlarca insanın yaşamını işte geçirmesini garantiliyor. Durmaya, doldurulmamış ve bir şey için ayrılmamış zamana ilişkin kaygılarımız, bizi süreğen bir dikkat dağınıklığına itiyor.
Psikanalist ve edebiyat kuramcısı Josh Cohen'e göre, kendimizi daima çok fazla şey yapma dürtüsü ve hiçbir şey yapmama arzusu arasında sıkışmış buluruz. Suçluluk duyarız; arzularımızı bünyemizin utan ç verici ya da fuzuli bir arızası olarak görmeye meylederiz.
Çalış(ma)mak: Daha Bir Ciddi Bir Mesai, Orson Welles, Emily Dickinson, David Foster Wallace, Andy Warhol'dan yola çıkarak ve edebiyat, kültürel çalışmalar ile psikanaliz ışığında hiçbir şey yapmama sanatının inceliklerine ışık tutarak; alternatif bir bakış açısının yaratıcı olanaklarına dair kışkırtıcı fikirler sunuyor.
Freud 20. yüzyıldaki büyük savaşları yaşadı, çekilen acılara yakından tanık oldu. Bilim insanı kimliğine yaraşır biçimde, savaşların ardından hem savaşan insanın ruhsal durumunu inceledi, hem de yeni savaşların önlenmesi için çareler aradı. Niçin Savaş? kitabını oluşturan yazılar ağırlıklı olarak Freud’un bu çabasını yansıtmaktadır. Freud’un Einstein’a yazdığı mektup savaş “hastalığına”, ne yazık ki günümüzde de geçerliliğini koruyan bir bakış içermektedir. Bu kitapta ayrıca, Freud’un Dostoyevski ve eserlerinde baba sorununa ilişkin çok önemli bir makalesi de yer almaktadır.
İnsanı tanımak ve anlamak… Bunun için kendini bilme-tanıma yoluna düşmek… Geçtiğimiz yolları yadırgamadan, yargılamadan, yola ve yolculuğa şahitlik etmek…
Yola ve yolculuğa şahitlik etmenin yanında kendini de keşfetmek… Kendisiyle tanışmak…
Kabul edelim ki bu meşakkatli bir yolculuk. Ama asla imkânsız değil.
Yol, yola düşene rehberlik eder; kapılar, tanıma ve anlama arayışına girene bir bir açılıverir. Ve bu yolculuğun sonu huzur şehrine çıkar. Çıkar ama yolda şu sorulara cevap bulmak ve kendini bilmek şartıyla:
İnsanın bu tanıma, anlama, anlamlandırma yolculuğu için lazım olan şeyler nelerdir?
İnsanın varlığının anlamı ve sonucu nedir? İnsanın aradığı nedir? İnsanın tercihini neler belirler?
İnsanın mizacı ve kişiliği şükrü müdür yoksa imtihanı mı? İlişkilerimiz ve sorumluluklarımız bir bağ mı yoksa bir fırsat mı? Kısaca insanın ABC’si nedir?
Yolunuz açık olsun!
Geleceğimize sahip çıkmak istiyorsak gençliğe sahip çıkmalıyız. Çünkü yarını inşa edecek olanlar, şimdinin gençleridir. Gençlerin hayat hikâyelerine dokunarak başarı hikâyelerine dönüştürmek, bir anlamda insanlığa hizmet etmektir. Çünkü “Gençliğin Yarınlarına Dokunmak”, toplumu ve değerlerini yaşatmaktır.
21'inci yüzyıl dünyası ve teknoloji, insanların değer yargılarını da dizayn etmektedir. Bu nedenle yaşanan değerler çatışmasını aile ve ergen psikolojisi çerçevesinde değerlendirmek, gençlere değer verildiğini göstermek; sevgiyi, saygıyı ve toplumsal değerleri yaşatmaktadır.
Bazen doğru kararlar alabilmek için doğru insanların rehberliğine ihtiyacımız vardır. Çünkü bir cümle, kararımızı; bir insan, hayatımızı değiştirebilir. Aile olarak; gençlerle çatışmak yerine kritik dönemlerde onların yanında olmak, iletişim kanallarını açık tutarak onlarla ilgilenmek çok önemlidir. Büyük değişimler, küçük şeylerle başlar. İşte; bu itibarla ergenlere uygun yaklaşım ve onlarla kurulan sağlıklı iletişim, gençlerin bugününe ve yarınlarına dokunarak geleceği inşa etmenin yegâne yoludur.
İşkence Olayı
Belge Yayınları
Ahilik Sistemi, dünya kültür ve medeniyet birikimine önemli katkılar sunmuş olan Müslüman Türk toplumunun bıraktığı mirasın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Batılı paradigmalara göre biçimlenen değer eğitimi model ve uygulamaları, modern dönemde yaşanan değerler sorununa maalesef çözüm sunamamıştır. Bu nedenle etkin bir değer eğitimi modeli ortaya koyabilmek hem ülkemiz hem de insanlık açısından günümüzde daha önemli hale gelmiştir.
Yüzyıllar boyunca ortaya koyduğu uygulamalar ile başarısı tescillenmiş Ahilik sistemi ve değer eğitimi modeli, günümüz değer eğitimi sorunlarına çözüm sunabilecek potansiyele sahiptir. Bu eserin temel amacı, Ahilik sisteminin değer eğitimi uygulamalarına ilgililerin dikkatlerini çekmek; ve günümüze aktarılabilecek yönlerine ilişkin araştırmacı ve eğitimcilere ışık tutabilecek tespitlerde bulunmaktır.
“Bir 'ruh hastası', iki kere ikinin beş ettiğine kesinkes inanır ve bundan mutlu olur. Oysa bir ‘sinir hastası’, iki kere ikinin dört ettiğini bilir ve buna sinir olur. Ama bende her iki durum gelgitli olarak var olduğundan benim 'ruh' ve 'sinir' hastalıklarında klinik bir durumum var. Ben iki kere ikinin beş etmesinden yanayım, edememesine sinir oluyorum.” Narsistik kişilik bozukluğu olan hastaların belirti tabloları genellikle kötü tarif edilmektedir; hasta da genellikle rahatsızlığın temel özelliklerine odaklanamaz; ikincil yakınmalarını fark edip tarif eder. Hastanın başlangıç yakınmalarındaki muğlaklık; patolojik olarak rahatsız yapıların, benin kendini gözlemleme işlevlerini yürüttüğü yere yakın olmasına bağlı olabilir. Analiz ilerledikçe, özellikle narsistik aktarımın herhangi bir türü kuruldukça, en önemli belirti özellikleri gittikçe açıklığa kavuşur ve ayırt etmeye başlanır. Hasta belli belirsiz yaşadığı, ama tüm yaşamına yayılan bir boşluk ve depresyondan söz edecektir. Bu duygular narsistik aktarım yerleşir yerleşmez yatışacak, analistle kurduğu ilişkide bir bozulma olduğunda ise yoğunlaşacaktır.
Bir bebek, annesinin babasının yarın işe gideceğini, onların da iyi bir uyku çekmesi gerektiğini düşünmez. O an ağlar ve isteğinin yapılmasını bekler. Bir nevrotikde aynısını yapar. Tek fark; bebeğin, anne babasının bu ihtiyaçlarını bilmemesi, nevrotik kişinin ise bu ihtiyacın sadece kendisine özgü olduğunu zannetmesi, başkalarının ihtiyaçlarını göz ardı etmekte bir sakınca görmemesi ya da sadece bunu değerlendirebilecek zihin açıklığına sahip olmamasıdır. Nevrotik kişi, çok yalnızsa “Ben yalnızım, gel bir çay içelim.” diyerek birilerini aramaz; o birilerinin gelip yalnızlığını dindirmesini bekler. Nevrotik kişi, çok dostane bir ruh halinden düşmanlığa çok çabuk sürüklenir. Nevroza müptela olmuş kişi; bitirdiği işe dönüp bir kez daha bakamaz. Çok fazla hata bulur, kaldırır atar.
Hayat onlar için ya “hep”’tir ya da “hiç
Çalışma ve iş yaşamı ile ilgili olan bu kitabın ilk bölümde araştırmanın; önemi, amacı, varsayımları, sınırlılıkları ve araştırma konusu ile ilgili yapılmış çalışmalar yer almaktadır. İkinci bölümde güçlendirme kavramı ele alınarak; güçlendirmenin nedenleri, yararları, benzer kavramlarla ilişkisi, güçlendirme ile ilgili yaklaşımlar ve psikolojik güçlendirmenin boyutları ele alınmaktadır. Üçüncü bölümde, yenilik kavramının tanımı yapılarak; yenilik türleri, yenilik ile ilgili kavramlar, yenilikçi iş davranışı ve yenilikçi iş davranışının aşamaları hakkında bilgi verilmektedir. Dördüncü bölümde, örgütsel bağlılık konusuna odaklanılmaktadır. Örgütsel bağlılığın gelişimi ile ilgili yapılmış çalışmalar derinlemesine ele alınarak örgütsel bağlılığın benzer kavramlarla ilişkisi, örgütsel bağlılığın sınıflandırılması çerçevesinde konu ile ilgili kuramlara yer verilmektedir. Beşinci bölümde, araştırmanın metodolojisi çerçevesinde veri toplama yöntemi ve analizlerde kullanılan istatistiki yöntemler hakkında bilgi verilmektedir. Ayrıca araştırmanın ana evreni ve örneklemi açıklanarak, araştırmanın modeli ve hipotezleri ortaya konulmaktadır. Çalışmanın altıncı bölümünde ise çalışmada kullanılan ölçeklerin geçerlilik ve güvenilirlik analizlerine yer verilip, çalışmanın bulguları ve bulgularla ilgili yorumlamalar yer almaktadır. Otomotiv sektöründe kapsamlı bir uygulama ile zenginleştirilen bu kitapla, literatüre katkı sağlanarak uygulayıcılara ve konuya ilgi duyanlara faydalı olmak amaçlanmaktadır..
Koronavirüs (COVID 19) salgını 2019 yılının Aralık ayında Çin’de ortaya çıkıp “ateş düştüğü yeri yakar” misali kısa zaman içerisinde tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Önlenemeyen vaka artışları sonucunda Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020 tarihinde Dünya’da küresel salgın (pandemi) ilan edilmiştir. Covid 19 virüsü öncelikle solunum yolu enfeksiyonu olarak bireylerin fiziksel sağlıklarının bozulmasına neden olmuştur. Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam iyilik halidir. Ne yazık ki bulaşıcı hastalıklar sadece bireylerin fiziksel sağlığını etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda enfekte olsun veya olmasın tüm toplumun ruhsal sağlığını ve refahını da etkilemektedir. Belirsizliğin hâkim olduğu bu süreçte özellikle salgının ortaya çıkışı ve vaka sayılarının arttığı dönemlerde bireylerde hastalanma ve ölüm korkusu, kaygı, umutsuzluk ve stres gözlenmiştir. Bunun yanında salgına yönelik temel önlem olan sosyal izolasyon bireylerin yaşam biçimini ve alışkanlıklarını değiştirmiştir. Zorunlu izolasyon nedeniyle sosyal ilişkiler azalmış ve yalnızlık duygusu artmıştır. Sosyal ilişkilerin ruh sağlığını koruyucu rolü göz önüne alındığında salgının olumsuz ruhsal etkileri kaçınılmaz hale gelmiştir.
Bu kitap okuyucuya, Koronavirüs (COVID 19) pandemi sürecinin daha iyi anlaşılmasında ve yönetilmesinde önemli bir çerçeve oluştururken, güncel literatür bilgileri ışığında temel ipuçları vermektedir.
Psikolojiniz Bozulmasın, psikolojideki en ilginç ve önemli kavramları keşfederek tüm bu tuhaf bakış açılarını ve önemsiz gibi görünen büyüleyici şeyleri açıklamaktadır. Bu kitap, psikanalizden davranışçılığa, danışmanlıktan nöroanatomiye, kişilikten paranormalliğe kadar bilimin her yönünü kapsamaktadır. Zorlu kavramlar, daha geniş anlamları için parçalanıp açıklanmış, aydınlatıcı örneklerle gösterilmiş ve analiz edilmiştir.
Freud ve Jung’tan Maslow ve Reich’e, Laing ve Pavlov’dan Adler ve Zimbardo’ya kadar psikoloji tarihinin en önemli isimlerinin en mühim katkılarını incelerken önemsiz gibi görünen ilgi çekici şeylere karşı daima uyanık olmayı da tartışma konusu yapmaktadır.
Ergenlik büyümektir ve büyümek ayrılmak, bırakmak demektir. Dolayısıyla hayli saldırgan bir eylemdir büyümek. Ergen büyürken onu ve bazen de çevresindekileri kendi saldırganlığından koruyacak, onu durduracak, saldırganlığını kabul edilebilir kılacak olan, kudretine sığınacağı otorite nerededir?
Ergen, bu sağlam otoritenin yokluğunu deneyimlediği pek çok anda “umurumda değil” derken, aslında suçluluk duygusu ile başetmeye çalışıyordur. İşte bu bağlamda ergen için otorite, tahakküm eden, düşlemi, eylemi kurutan bir otorite olabileceği gibi, ergen için düşünmeye alan açan, duygularını kapsayan, dönüştürmesine yardım eden, yapılandırıcı bir otorite de olabilir.
- Funda Akkapulu
Ergenlik belki de Freud düşüncesinin kökeninde bulunduğu için böyle ihmal edilmiş olabilir mi? Freud hayatı boyunca ergenliğini (hiçbir şey için değilse bile yoğun arkadaşlıkları ve Anna’ya olan aşkı için) gömüldüğü yerden çıkarıp bulmaya çalışmış olabilir mi?(...) ergenliğinin derin kaygılarını inkâr etme gerekliliği, bunun inkârının kuramsal bir kavramını oluşturmaya katkıda bulunmuş olabilir.İşte Florian Houssier’nin kitabı aracılığıyla ortaya konan “biyografik-kuramsal” alanın çok özet haline getirilmiş zenginliği budur.Philippe Gutton
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.