Ben Robinson Crusoe. Dehşetli bir fırtına sonucu gemimiz battı. Kaptan ve arkadaşlarımdan hiç kurtulan olmadı. İçinde bulunduğum ıssız bir adaya sürüklendim. Ölümün kıyısından dönen ben, şimdi büyük bir yalnızlık ve umutsuzlukla karşı karşıyayım.”
1 Ekim. Sabah olduğunda gemi kıyıya doğru sürüklenerek adaya çok yaklaşmıştı. Hiç rüzgâr yoktu. Teknenin parçalanmadığını, kupkuru olduğunu hayretle gördüm. Ona ulaşmalı, işe yarar şeyleri kurtarmalıyım.
2 Ekim. Yüzerek gemide ulaştım. Kamaralar dahil, teknenin bütün bölümlerini iyice araştırdım. Tahta ve direklerden sal yaparak ne buldumsa sahile taşıdım. Gemide rastladığım tek canlı küçük bir köpekti. Onu da kıyıya getirdim. İlerleyen günlerde benim buradaki tek arkadaşım bu köpek olacak.
11 Aralık. Bugün içini oyarak mağaraya çevirmeye çalıştığım kayalık kısmın tavanından kocaman bir toprak yığını düştü, az kalsın altında kalıp eziyordum. Uzun zaman uğraşarak çöken toprağı mağaradan dışarıya atmayı başardım
Moll Flanders, 17. yüzyıl İngiltere’sinde dünyaya gelen bir kadının yaşamöyküsünü, kendi ağzından aktarır. Zindanda doğup on iki yıl fahişelik, on iki yıl hırsızlık yaparak yaşayan, başından beş evlilik geçen, maceraları İngiltere’den Amerika’ya uzanan Moll Flanders, tartışmaya açık hayat görüşü ve derinlemesine sunulan portresiyle İngiliz edebiyatının en ilgi çekici kadın kahramanlarından biridir. Roman türünün ilk örneklerinden olan Moll Flanders, bir yandan dönemin toplumsal değerlerine ışık tutarken diğer yandan da suç dünyasını ve cinsellik konularını, ahlak dersi verme kaygısı gütmeksizin açıkça gözler önüne serer. İlk yayımlandığı 1722 yılından itibaren büyük ses getiren kitabın başkarakterinin temel olarak kabul ettiği ihtiyaçlarından vazgeçmeden ve kişiliğinden ödün vermeden toplum içinde hayatta kalabilme mücadelesi, Moll Flanders’ın Defoe’nun en ünlü eseri Robinson Crusoe’yla karşılaştırılmasına vesile olmuştur. Zira Moll Flanders, bin bir özveri ve kurnazlık göstererek göğüs gerdiği ataerkil toplumda, okyanusun ortasında bir adaya düşen Robinson Crusoe kadar yalnız, bir o kadar da yaratıcı ve beceriklidir.
Robinson macerayı çok seven bir gençtir. Bu tutkusu yüzünden limandan bir gemiye biner ve denize açılır. Bindiği gemi fırtınaya yakalanarak batar ve korsanların eline düşer. Bir gün cesaretini toplayarak korsanların elinden kaçar. Issız bir adaya düşer ve tek başına yaşam mücadelesi verir. İlk zamanlar yaptığı her şeyde başarısız olur, ama sonra hayatta kalmayı öğrenir. On iki yıl tek başına bu adada yaşar. Bir süre sonra adada kendinden başka birilerinin olduğunu fark eder ve onları takip etmeye başlar. Bunların orada yaşayan yerliler olduğunu öğrenir. Yerlilerin eline düşen bir adama yardım eder ve onunla birlikte yaşamaya devam başlar. Artık bir arkadaşı vardır ve adı Cuma’dır. Bir gün bir İngiliz gemisinin uzaktan adaya yaklaşmakta olduğunu görürler ve bu gemiyle İngiltere’ye dönerler. Robinson orada evlenir, zengin bir adam olur. Yaşadığı adayı merak ederek geri döner.
Gemisi ıssız bir adada karaya oturan Robinson Crusoe hayatta kalmayı öğrenmek zorundadır. Başlangıçta tek başınadır ve onu bekleyen pek çok tehlike vardır. Bir gün adaya ellerinde esirlerle yamyamlar gelir. Robinson esirleri kurtarmak ister ama bu işin sonunda onlarla aynı kaderi paylaşma tehlikesi de vardır. Robinson belki de hayatı boyunca bu adada yapayalnız kalacaktır!
(including politics, erime, supernatural). He was alsoDaniel Defoe(c. 1659 - 24 April 1731), born Daniel Foe, was an English writer, journalist, and pamphleteer, who gained enduring fame for his novel Robinson Crusoe. Defoe is notable for being one of the earliest proponents of the novel, as he helped to popularise the form in Britain, and is even referred to by some as among the founders of the English novel. A prolific and versatile vvriter, he vvrote more than 500 books, pam-phlets, and journals on various topics religion, marriage, psychology and the a pioneer of economic joumalism.
Ben 1632 yılında York şehrinde doğmuşum. Babam bu şehre sonradan yerleşen bir yabancıydı. Bu şehirde ticaret yaparak çok paralar kazanmış, bir Robinson olan annemle evlenmiş ve annemin soyadını almıştı. Ben ailenin üç erkek çocuğundan en küçüğüyüm. Ağabeylerimden biri meslek olarak askerliği seçmiş ve İspanyollarla yapılan bir savaşta öldü. Öteki ağabeyime ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemedim. Babam benim iyi bir hukukçu olmamı çok istiyordu. Fakat ben hukukçu olmak istemiyordum. Denizlere açılıp dünyayı gezmek istiyordum.Babam bu tutkumu farkındaydı. Beni bir akşam odasına çağırdı. “beni dinle oğlum, sakın bir çılgınlık yapayım deme, bak, ağabeyin beni dinlemedi, sonunu gördük, sözümü dinlemez kendi bildiğini yaparsan çok üzülür bizi de üzersin. Biz seni de kaybetmek istemiyoruz. Lütfen oğlum beni dinle, bu hastalık haline gelen tutkundan vazgeç.” dedi.
Klasik sıfatını gerçekten hak eden, Daniel Defoe'nun en meşhur romanı olan Robinson Crusoe, çok yönlü okumalara imkan veren; egzotik bir macera romanı olmasının yanında, hem yalnızlık psikolojisini yansıtır, hem ekonomik bireyciliğin, şifrelenmiş gizli bir özgeçmişin izlerini taşır, hem de emperyal bir genişleme hayalini ve kehanetini içinde barındırır. Gene de bunların hiç biri onu tümüyle ifade etmeye yetmez. Robinson Crusoe, okumaya başlayınca elinizden bırakamayacağınız, her olayı adeta kahramanı ile birlikte yaşayacağınız sürükleyici bir macera romanı ama sadece macera romanı olarak okunamayacak, okunmaması gereken, çok yönlü bir eser.
İngiliz yazar Daniel Defoe (1660 - 1731), genç yaşta ticarete atılıp-çeşitli işler yapmış, onüç kez zengin olup iflas etmiştir. 3. William hizmetinde yergi yazarı olarak çalışmış. Dergiler çıkarmış, dergiler için yazılar yazmış.
'Robinson Cruose'yu 1719'da İskoçyalı denizci Alexander Selkirk'in serüveninden esinlenerek yazmıştır. Kitabı imzasız yayınlanmıştır. Kitabı olağanüstü bir ilgi görünce iki yıl sonra ikinci bölümünü yayınlamıştır. Robinson Crusoe'dan başka da serüvenler yazmıştır. 'Robinson Crusoe' Daniel Defoe'nun, dünyada vazgeçilmez, sürekli okunan yapıtıdır.
Bu kitapta, İngiltere’de yaşayan Robinson Kreutzner’in dünyayı gezme hayalleriyle ailesini arkada bırakarak çıktığı yolculukta başına gelenler ve sonrası anlatılmaktadır. Seyahat ettiği geminin batması sebebiyle ıssız bir adada yirmi sekiz yıl boyunca başından geçenleri Robinson’un kendi ağzından, açık ve anlaşılır bir dille okumaktayız. Elindeki imkânları olabilecek en iyi şekilde kullanan Robinson ıssız adada vahşi hayat ve korsan tehlikesinin içerisinde kendine küçük bir dünya kurar. İsyan etmeyen, pes etmeyen Robinson bize çalışarak her şeyin üstesinden gelinebileceğini gösterir. Adadaki hayatının son yıllarına dahil olan Cuma Robinson’a hem adada hem de sonrasında yarenlik eder. ‘’Robinson Crusoe'nun Yeni Serüvenleri’’ adı verilen ikinci kitapta ise Robinson’un tekrar denize açılması ve ticaret yapması gibi ıssız adadan döndükten sonraki yaşamı anlatılır.
“Crusoe gibi, ıssız bir adada tek başına yaşama fikrini sevdim. Ama hayvanları öldürüp yeme işini hiç sevmedim.”
Owen, 8
Deniz yolculuğu, insana macera ve servet kazandırabilir fakat bir gemi kazası, hayatta kalmak için verilecek zorlu bir mücadelenin başlangıcı olur.
Robinson Crusoe ailesinin itirazlarını dinlemeyerek denize açılır. Korsanların eline düşer ama kurtulup Brezilya’ya kaçar. Burada çok zengin olur, köle çalıştırarak tütün ve şeker yetiştirir. Daha fazla köle getirmek için Afrika’ya gitmeye karar verir ama bindiği gemi, bu yolculuk esnasında kaza yapar ve Crusoe ıssız bir adaya düşer.
Onun dışında herkes boğulmuştur ve Crusoe’nun, yirmi yıldan fazla sürecek yalnızlığı başlar. Avlanmayı ve balık tutmayı öğrenir, kendine bir barınak yapar. Bir gün adaya yerliler gelir. Bu, onun macerasının sonu mudur yoksa adadan kurtulmak için bir fırsat mı?
1632’de York şehrinde dünyaya gelmişim. Yorklu olmamasına karşın iyi bir ailem vardı. Babam Hull’da yerleşen ilk Bremen yabancısıymış. Ticaret yaparak epeyce mal mülk edinmiş. York’un en iyi ailelerinden Robinsonların akrabası olan annemle evlenmesinden bu yana işini bırkarak York’ta oturmuş. Annemin akrabaları olan Robinsonlar bana "Robinson Kreutnazer" adını vermişler. Ancak, İngiltere’deki alışılmış sözcük bozulmaları sonucu şimdi "Crusoe" diye anılıyoruz, adımızı öyle yazıyoruz ve arkadaşlarım beni öyle çağırıyor.
Yazıldığı günden bu yana her yaştan insanın hala ilgi ve merakla okuduğu Robinson Crusoe, tek bir adamın ıssız bir adada nasıl hayatta kaldığını bize anlatan eşsiz bir serüven. Aklı fikri dünyayı dolaşmakta olan genç Robinson, babasının ve annesinin tüm yalvarmalarına karşı çıkıp evden kaçar ve gemiyle denize açılır. Önce Faslı korsanların eline düşer, kurtulduktan sonra yeniden açıldığı deniz yolculuğunda gemisi fırtınaya tutulur, gemi parçalanır ve Robinson tek başına bir adaya çıkar. İşte asıl serüven şimdi başlamaktadır.
Genç Robinson Crusoe denizlere açılmak, macera yaşamak ve bir servet kazanmakistemektedir. Ancak birkaç yolculuktan sonra gemisi korkunç bir fırtınaya yakalanır,bütün arkadaşları denizde kaybolur ve Robinson da canını zor kurtarır. Robinson ıssız bir adaya çıkmayı başarmıştır, ama burada tek başına nasıl hayatta kalacaktır?
Robinson Crusoe'nun ıssız adadaki yaşam macerası, kültürü derinden etkilemiş çok önemli bir eserdir. Sonraki yüzyıllar boyunca yazılmış bütün ada maceralarının ve insanların ıssız ada hayallerinin temelinde bu eser yatar.
Önce ona isminin Cuma olacağını öğrettim. Onu kurtardığım gün Cuma idi. O günün bir hatırası olmak üzere, ona bu ismi vermiştim. Bunun gibi ona efendi demesini de öğrettim ve bunun benim ismim olduğunu da kendisine anlattım.
İngiltere'de orta halli bir ailenin en küçük çocuğu olan Robinson, sıkıcı ve garantili hayatını terk ederek denize açılır. Geçirdiği gemi kazası sonucu düştüğü ıssız adada yaklaşık 28 yıl yaşam mücadelesi verir. Adadaki yaşamının son 3 yılını Cuma adını verdiği köleyle geçirir.
Moll Flanders’ta Defoe, yaşadığı topluma ve ahlâka dair fikirlerini, İngiliz edebiyat tarihinin en çarpıcı kadın anlatıcılarından birinin ağzından okura sunar.
Londra’daki Newgate Hapishanesi’nde dünyaya gelen ve annesi tarafından terk edilen Moll, erken yaşta tanıştığı suç dünyasında ensest, yankesicilik, fuhuş ve koca avlamayla dolu bir hayata başlar. Hâlâ koloniler halindeki yeni kıtayı ziyaret eder; evlilikler yapar, fakirlik ve zenginlik arasında gidip gelir, nihayet kendini İngiltere’de doğduğu hayata geri dönmüş bulur. Moll hayat hikâyesini öyle bir iştahla ve keyifle anlatır ki, tövbekâr mı, yoksa usta bir yalancı mı olduğu yüzyıllar sonra halen tartışılmaktadır.
“Defoe’yu muazzam bir yazar yapan bana sahip olduğum sınıfı, kişiliği ve şartları unutturup, onu okuduğum sırada beni yücelterek ‘evrensel insan’ haline getirmesidir.”
- Samuel Taylor Coleridge
“...bir insanın ayak iziydi, bu. Çok şaşırdım. Hortlak görmüş, yıldırım çarpmış gibi donakaldım.”
Daniel Defoe (1660-1731) Londra’da varlıklı bir ailede dünyaya geldi. İyi bir akademik eğitimin ardından ticarete atıldı. Çetin ve macera dolu bir ticaret hayatının ardından siyasi yergilerle yazarlığa başladı. Gözü pek bir gazetecilik kariyeri ve pek beğenilen didaktik eserlerinin ardından, geç sayılabilecek bir yaşta onu dünya edebiyatının başköşelerinden birine yerleştiren Robinson Crusoe romanını yazdı. Defoe bu ölümsüz eserinde, gemi kazası sonucu düştüğü ıssız bir adada hayatta kalma mücadelesi veren Robinson Crusoe’nun hikâyesini ustalıkla anlatır. İnsan doğasını çok iyi tanıyan yazar güçlü kalemi ve yalın üslubuyla insanlık tarihinin her döneminde, her okurun kendisinden bir şeyler bulabileceği bir kahraman yaratmayı başarır. Çeşitli konularda pek çok eser yazan Defoe, İngiliz romanının kurucularından sayılır. Fadime Kâhya (1963): A.Ü. Siyasal Bilgiler fakültesi İktisat Bölümü'nde öğrenim gördü. Uzun yıllar bankacılık sektöründe çalıştı. B. Kellerman, D. Ulrich ve N. Smallwood'dan işletme ve iş idaresi kitapları çevirdi. Türkçeye kazandırdığı eserler arasında C. Eagleton'ın Paranın Tarihi adlı araştırması, B. Jerrold'ın Gustave Dor'e, A. Gold ve R. Fitzdale'in Sarah Bernhardt biyografileri, G. Elliot'ın Silas Marner adlı romanı da bulunmaktadır.
Daniel Defoe (1660-1731): Londra’da varlıklı bir ailede dünyaya geldi. İyi bir akademik eğitimin ardından ticarete atıldı. Çetin ve macera dolu bir ticaret hayatının ardından siyasi yergilerle yazarlığa başladı. Gözü pek bir gazetecilik kariyeri ve pek beğenilen didaktik eserlerinin ardından, 1719 yılında onu dünya edebiyatının başköşelerinden birine yerleştiren Robinson Crusoe romanını yazdı. 1722’de yazdığı ve 1665’de Londra’da yaşanmış olan veba salgınını anlattığı Veba Yılı Günlüğü doğal afetler hakkında kaleme alınmış en etkileyici edebi eserlerden biridir. İnsan doğasını çok iyi tanıyan,güçlü kalemi ve yalın üslubuyla pek çok konuda ilgi çekici eserler veren Defoe, İngiliz romanının kurucuları arasında yer alır.
Önsöz Fırtınanın yaklaştığını haber veren kaptan haklı çıkmış, fırtına, daha doğrusu kasırga, ansızın patlak vermişti. Yelkenlerin hepsini toplamaya vakit bile kalmamıştı. Akşamın yaklaştığıbu saatte, gün ışığı hemen hemen kaybolup gitmişti. Gökyüzü kızıl-kara bir renge bürünmüş görünüyor, baştanbaşa yıldırımlarla tutuşuyordu. Yüksekliği sekiz on metreyi bulan dalgaların üst kenarlarına çarpan rüzgar, toz haline getirdiği suları beyaz bulutlar halinde savurup götürüyordu. Allah kahretsi' Kırk iki yıldır böyle kasırga görmedim, sonumuz yaklaştı galiba... ...
Gemisi fırtınada batan ve ıssız bir adaya düşen Robinson Crusoe tam otuz beş yıl boyunca bu adada mahsur kalır. Bu onun olağanüstü hayatta kalış öyküsüdür.
Uzman isimlerce sadeleştirilip yayına hazırlanan ve her biri usta çizerler tarafından resimlenen klasik dizi kitapları minik kitapseverleri hiç eskimeyen klasiklerle tanıştırıyor.
Dünya edebiyatının baş yapıtlarından, Daniel Defoo’nun ölümsüz eseri Robinson Crusoe, insanoğlunun, güçlükler karşısında yılmadan verdiği mücadelenin, direnmenin ve yaşamseverliliğinin hikayesi. Yaşamı boyunca iyi bir denizci olmak isteyen Robinson Crusoe, bir deniz yolculuğu sırasında fırtınaya tutulup ıssız bir adaya çıkar. Yamyamların elinden kurtardığı ve adını Cuma koyduğu yardımcısıyla birlikte 28 yıl bu adada yaşam mücadelesi verir.
"Sağ olarak karaya ayak basabilmiştim; gözlerimi yukarıya kaldırarak daha birkaç dakika önce hiçbir umut yokken şimdi kurtulmuş olmamdan dolayı Tanrı'ya şükrettim. Böyle, mezarın eşiğinden dönercesine kurtulan bir ruhun yaşayacağı coşkunluklarla sevinçleri gerçeğe uygun olarak anlatmak başarılabilecek bir şey değildir sanırım; boynuna ip geçirilmiş de tam asılmak üzere olan bir caniye suçunun bağışlandığı bildirilecek olursa, şaşkınlıktan kendini yitirip yüreği durmasın diye, gerektiğinde kan alacak bir cerrahın o anda hazır bulundurulması yasasına hiç şaşmıyorum artık: Apansız gelen sevinçler, acılar gibi, sarsar ilkin." "Issız Ada": her çocuğun... ve çocuk kalmakta ısrarlı her büyüğün vazgeçemediği tek düş; "Issız Ada": uçsuz bucaksız bir serüven... ve tüm zorluklarına karşın sınırsız özgürlük; "Issız Ada": bir tek kişilik ütopya! Önce Robinson'un, sonra Robinson ile Cuma'nın, en son, orada yerleşmeyi seçen bir avuç insanıyla Ada'nın hikayesi!
Genç Robinson Crusoe babasının isteğine uyup hukuk okumak yerine bir maceraperest olmaya karar verir. Fakat kısa sürede hayatı tamamen değişir. Büyük bir fırtınadan sonra kendini gemiden kurtulan bir köpek ve biraz malzemeyle ıssız bir adada bulur.
Peki Robinson Crusoe adada hayatta kalmayı başarabilecek mi? Ya adada tanıştığı vahşi Cuma? Ona yardım edecek mi?
17. yüzyılın en önemli eserlerinden biri olan Robinson Crusoe'yu okurken vahşilik ve uygarlık üzerine düşünmeden edemeyeceksiniz.
Bu sırada çıkan dehşetli bir kasırga veya bir fırtına yolumuzu şaşırttı. Fırtına evvela keşişleme idi, sonra karayel esti, daha sonra da poyraza çevirdi. O zamandan itibaren o kadar dehşetle esmeye başladı ki on iki gün sürekli rüzgârın önünde gitmekten başka yapacak işimiz kalmadı. Kendimizi şansın ve fırtınanın istediği yere sürüklemesine terk ettik. Bu on iki gün içinde her saat batacağımızı beklediğimizi söylemeye gerek yok. Zaten gemide hiçbir kimse hayatının kurtulabileceğinden emin değildi. Bu fırtınanın dehşetinden kurtulamayan, gemicilerden biri korkudan öldü ve bir gemici de kaptanın kamarotunu bordadan denize attı.
Aklı fikri denize açılıp maceralar yaşamak isteyen genç Robinson Crusoe, esir düştüğü Faslı korsanların elinden kurtulur, ancak bu sefer de bindiği gemi batar ve ıssız bir adaya düşer. Bu adada hayatın değerini anlayan ve yaşadığı her şey için Tanrı'ya şükretmesi gerektiğini öğrenen Robinson, bir gün adasına gelen bir yerlinin hayatını kurtarır ve Cuma adını verdiği bu yeni dostuyla hayatı baştan sona değişir.
I was more confounded with the money than I was before with the love, and began to be so elevated that I scarce knew the ground I stood on. I am the more particular in this part, that if my story comes to be read by any innocent young body, they may learn from it to guard themselves against the mischiefs which attend an early knowledge of their own beauty. If a young woman once thinks herself handsome, she never doubts the truth of any man that tells her he is in love with her; for if she believes herself charming enough to captivate him, ‘tis natural to expect the effects of it.
Medeniyetten uzakta, ıssız bir adada yaşamayı kim düşlemez ki? Robinson Crusoe, bir fırtınanın ardından ıssız bir adaya çıkarak kurtulmuştur ve yaşamak için elinde sadece bir bıçak, biraz tütün ve bir pipo vardır. Sal yapmayı, ekmek pişirmeyi ve sonsuz yalnızlıkla baş etmeyi öğrenir. Tam yirmi dört yıl sonra bir başka insanla karşılaşana kadar devam eder bu yalnızlık.
Sanırım hiç kimsenin başına benimki kadar erken başlayan ve bu kadar uzun süren tahilsizlikler gelmemiştir. Daha gemi Humber'den dışarı çıkar çıkmaz, rüzgar bütün şiddetiyle esmeye, dalgalar yükselmeye başladı. Daha önce hiç deniz yolculuğu yapmadığım için bütün benliğimi bir korku kaplamıştı. Evden kaçışımın Yaratıcı'nın gücüne gittiğini düşünmeye başlamıştım. Babamı gözyaşlarını, annemin yalvarmalarını hatırlayınca kendimi suçluyor ve eziliyordum.
Bu site Ticimax® Gelişmiş E-Ticaret sistemleri ile hazırlanmıştır.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.