Anadolu'da önemli etkisi olan Muhyiddin İbn-i Arabi'nin bâtıni öğretisi, kökeni binlerce yıl öncesine giden çok köklü bir bilgi edinme ve bilgi aktarma sistemine bağlıdır ve Sufizm'in önemli temel taşlarından biridir.
Sufizm'in içinde kendine özgü bir üslupla bâtıni öğretinin sırlarını kuşaktan kuşağa aktarmada Muhyiddin İbn-i Arabi'nin çok önemli bir fonksiyonu olmuştur. Öğretisine ait sırların hemen hemen hiçbiri açık bir şekilde dışarıya sızdırılmamışsa da, öyle sözlerinin içine öyle bilgiler kendisi tarafından gizlenmiştir ki, bu sözlerle karşılaşanlar, çoğunlukla büyük bir şaşkınlık içinde kalmışlardır. O sözleri anlamaya çalışanlar, o sözlerin içine gizlenen asıl anlamlarla yüzyüze gelebilmişler ancak böyle bir çaba içine girmeyenlerin büyük bir bölümü onu din dışı olmakla suçlamışlardır.
Kitaba ismini verdiğimiz "Arif İçin Din Yoktur" sözü de işte böyle çarpıcı sözlerinden biridir. Sadece bu sözü üzerine bile görmüş olduğunuz gibi bir kitap yazılabilmiştir. Ve daha nice kitaplar yazılacaktır. Çünkü tek bir sözünde bile çok derin bâtıni sırlar üstü örtülü bir şekilde durmaktadır.
Bu sözün içinde hem dinlerle ilgili hem de geleceğe ait çok önemli bilgiler gizlidir. Bu sözün derinliklerine inildikçe, dinlerin aslında ne olduğu da şimdikinden çok daha farklı bir şekilde algılanabilecektir.
Bu sözü seçip, bu sözün derinliklerini bâtıni yönleriyle incelememizin asıl nedeni işte budur...
Çünkü günümüzde hâlen dinler bâtıni yönleriyle değil, zahiri yani dış görüntüsel şekliyle geniş halk kitlelerine öğretilmeye devam edilmektedir. Muhyiddin İbn-i Arabi'nin bir zamanlar müritlerine aktardığı bu sözünün içine gizlenmiş bâtıni bilgileri bu kitapta sizlerle paylaştık. Kitap daha çıkmadan çok sayıda okurumuzdan büyük bir ilgi gördü. Şu anda elinizde tuttuğunuz kitabın satırları içinde o büyük mürşidin sesini ve nefesini hissedeceksiniz.
O sese kulak verin. O ses size çok şey söyleyecek.
İİ. Dünya Savaşı’nın en yoğun geçtiği 1940’lı yıllarda “Amerika’nın Sesi Radyosu” Türkiye’de yayın yapmaktaydı. Amaç Türkiye’yi Amerika’nın yanına çekmekti. Ve böylece Türkiye de savaşa girmiş olacaktı. Bir gün canlı yayına dönemin ünlü sinema yıldızı Charlie Chaplin davet edilir. 7 Aralık 1942 tarihinde bütün Türkiye radyo başında programı beklemeye başlamıştı. Spiker programı şu sözlerle açar: “Şu an bütün Türkiye sizi dinliyor. Onlara ne söylemek istersiniz?” Charlie Chaplin de, sizlere bir Nasreddin Hoca fıkrası anlatmak istiyorum diyerek fıkrayı anlatmaya başlar: Bir gün komşusu Hoca’dan eşeğini birkaç saatliğine ödünç ister.?Hoca “Eşek şu anda burada değil.” der. O esnada eşek içeriden anırmaya başlar. Bunun üzerine adam: “Efendi, sen eşek yok diyorsun ama bak eşeğin ahırdan sesi geliyor!” Hoca başını sallayarak sitemli bir ses tonuyla şöyle der: - “Allah Allah... Yahu sen ne acayip adamsın! Eşeğin sözüne inanıyorsun da, ak sakalımla benim sözüme mi inanmıyorsun?” Charlie Chaplin fıkrayı bitirdikten sonra sözlerine şöyle devam eder: 2017 yılında biz de yeniden Hocamız’ın fıkralarını birlikte hissetmeye, anlamaya, anlatmaya çalışıyoruz.. Anlayanlar Hocamızı yıllar önce anlamış zaten. Bazen biz değerlerimizin kıymetini ya bilmiyor, ya unutuyor, ya da birileri bu değerleri bize unutturuyor. Sufi Bilgesi - “Türkiye’den beni sevenlerime şunu söylemek istiyorum: Insanlık artık bir karara varsın. Insanların sesini mi dinleyecekler? Yoksa eşeklerin anırmalarını mı?” Mevlâna’nın müritlerinden SeyyidMahmud Hayrani tarafından yetiştirilen ve Hacı Bektaş Veli’nin özel sohbetlerine katılan, Sufi Dergâhlarında bâtıni öğretiyle eğitilmiş olan bir dervişti. Mizahi üslubu tam bir bilgelik örneğidir. Kendisine özeldir. Aldığı eğitimi halka anlatırken, o mizahı seçmiştir. Güldürerek öğretmiştir.. Ama o da diğer Sufi önderleri gibi sırlarını açıklarken sembolizmi kullanmıştır. Ancak onun sembolizmi, mizahın güldüren diline gizlenmiştir. Ilk kez kullanılmış ve sadece ona özeldir...
Anadolu'da önemli etkisi olan Muhyiddin İbn-i Arabi'nin batıni öğretisi, kökeni binlerce yıl öncesine giden çok köklü bir bilgi edinme ve bilgi aktarma sistemine bağlıdır ve Sufizm'in önemli temel taşlarından biridir. Sufizm'in için kendine özgü bir üslupla batıni öğretinin sırlarını kuşaktan kuşağa aktarmada Muhyiddin İbn-i Arabi'nin çok önemli bir fonksiyonu olmuştur. Öğretisine ait sırların hemen hemen hiçbiri açık bir şekilde dışarıya sızdırılmamışsa da, öyle sözlerinin içine öyle bilgiler kendisi tarafından gizlenmiştir ki, bu sözlerle karşılaşanlar, çoğunlukla büyük bir şaşkınlık içinde kalmışlardır. O sözleri anlamaya çalışanlar, o sözlerin içine gizlenen asıl anlamlarla yüzyüze gelebilmişler ancak böyle bir çaba içine girmeyenlerin büyük bir bölümü onu din dışı olmakla suçlamışlardır. Kitaba ismini verdiğimiz "Arif İçin Din Yoktur" sözü de işte böyle çarpıcı sözlerinden biridir. Sadece bu sözü üzerine bile görmüş olduğunuz gibi bir kitap yazılabilmiştir. Ve daha nice kitaplar yazılacaktır. Çünkü tek bir sözünde bile çok derin batıni sırlar üstü örtülü bir şekilde durmaktadır.
Dünyanın en gizemli yörelerinden biri kuşkusuz ki, Orta Asya'dır. Bir zamanlar bu yörede yaşananlar, tarihin en gizli kalmış bölümlerini oluşturur. Türkler için de her şey burada başlamıştı. Orta Asya Gök Tanrı Dini ve Atalar Kültü... Türk Mitolojisi'ndeki Gökyüzü'nden inen ışıklar ve Kurt'tan Türeyiş Efsaneleri'nin perde arkası... Tanrı Dağları, Ergenekon, Demir Çağı ve Tufan... Şamanizm'de ruh, ölüm ve ölüm ötesi yaşam... Şaman rahiplerinin gizli ayinleri... Sırlarla dolu gizemli Anadolu... Nemrut Dağı'ndan Kafkasya'ya uzanan gizli yeraltı tünelleri... Hitit, Mitra, Diyonizos Kültleri... Müslümanlık'tan önce namaz kılan, hacca giden Harranlı Sabiiler... Türkler Nasıl Müslüman oldu?.. Türkler'in Şamanizm'i terketme nedenleri... Türkler'in İslamiyet'e geçişindeki Sufiler'in rolü... Tasavvuf Felsefesi'nin Anadolu Müslümanlığının oluşumundaki etkileri... Melametilik, Ahilik, Mevlevilik, Bektaşilik... Mesnevi içine gizlenen Batıni Bilgiler... Yunus Emre'den Bilge Nasreddin Hoca'ya halk inisiyasyonu... Anadolu Halk inançları, Adetleri ve Batıl İnançları'nın ardındaki gerçekler... Büyüsel işlemlerin Halk İnançları'yla bağlantıları... Kara kedi neden uğursuz sayılmıştır?.. Nazarla ilgili inançların kökeni... Yağmur Duası... Ya da Taşı'nın sihirli gücü... Türk Dediğimiz Kimlerdi?... Türk sözcüğünün anlamı ve ilk ortaya çıkışı... 20.000 yıl önce Orta Asya'da yaşananlar... Siriusyen Kültür, Mu Kültürü ve Türkler'in kökeni... Atatürk'ün Türkler'in kökeni ile ilgili aradığı sır neydi?... Anadolu Kültürünün gizli kalmış sırları ve unutulmuş gerçekleri bu kitapta sizlerle buluşuyor...
İç potansiyel gücünüzü ortaya çıkartmaya yönelik uygulayacağınız pratik metotlarla, yaşam içinde büyük bir etkinliğe sahip olabilir ve yaşamımızı isteğinize bağlı olarak yönlendirebilirsiniz... "Duyular Dışı Algılamalarınız"ı geliştirebilir ve istenmeyen alışkanlıklarınızdan kurtularak, günlük yaşamın getirdiği streslerinizi de yenebilirsiniz... Ayrıca bütün bunların olabilmesi için "pratik uygulanabilir metotlara" ihtiyacınız bulunmaktadır... İşte bu kitap, size bunları veriyor... Kitaptaki metotları uygulayarak, günlük yaşamınızda sezgilerinizin hızla geliştiğini şahit olacaksınız... Altıncıduyunuzu siz de geliştirebilirsiniz... Hatta diğer Duyular Dışı Algılamaları’nızı da... Örneğin: Konsantrasyon, Telapati, Durugörü, Kehanet, Psikometri, Duruişiti, Astral Seyahat, Telekinezi, İpnoz, Manyetizm, Şifacılık ve diğerleri... "Gevşeme Egzersizleri" size yepyeni bir denge ve uyum sağlama yeteneği kazandıracak... Kaybettiğiniz enerjilerinizi kısa sürede toplayabileceksiniz. Böylelikle daha güçlü, daha enerjik ve daha sağlıklı olacaksınız... Bu metotlar % 100 başarı sağlayacaktır... Her şey size bağlı... Yeter ki bu iş için biraz zaman ayırın... 2000’li yıllarda bunlara çok ihtiyacınız olacak... Bu kitap; Yurtdışındaki Parapsikoloji Merkezleri’nde uygulanan en son yeniliklerin ışığında hazırlanmıştır...
Kaf Dağı'nın ardındaki o büyük sır neydi? Ne gizlenmişti? O sırla karşılaşan sufi dervişlerin yaşadığı o büyük değişim neydi? Görünen birçok şeyin aslında göründüğü gibi olmadığı ve gerçek zannedilen birçok bilginin aslında bir illüzyon olduğu gerçeğiyle Kaf Dağı'nın ardında karşılaşan dervişler artık yaşamı nasıl algılıyorlardı?...
Kuşların Dili Ruhsal Bilgidir.. Ruhsal aydınlanma ve ruhsal buluşmadır... Çünkü Kuş tüm kadim toplumlarda ve ezoterik bilgilerde ruhun sembolü olarak kullanılmıştır.
Simurg, uyanma ve aydınlanma yolunda ilerlemenin sembolüdür. Simurg, ruhun bütünleşmesi, arınması ve dönüşümünün tüm kültürlerdeki ortak yüce sembolüdür.
Kuşların yedi vadiyi aşıp, sonunda karşılarında kendilerini görmelerinin hikayesini Attar elbet bir sebeple aktarmıştı. İnce ve nazik bir nükte ile "Kendi Özüne" ulaşma bilgisi aktarılmıştı. Dileyen bunu masalsı bir hikaye olarak okur, dileyen de tasavvufi bir "yolculuk" olarak idrak eder.
Bu yolculuk insanın kendinle tanışma ve kendi ilahi kökenini fark etme yolculuğudur.
O kendisinin yüceltilip put hâline getirilmesinden kaçınmış, kimsenin başına şeyh olmayı istemediği gibi hiçbir tarikata da bağlanmamıştı.
Anadolu "Tasavvufi Çalışmaları"nda ve "Sufi Öğretisi"nde çok büyük etkisi olan Feridüddin Attar'ın, bâtıni bilgilerinin nasıl sembollere büründürülerek insanlara sunulduğunu, bu kitapta o günlerin ruhunu hissederek okuyacaksınız..
Hayvanların davranışlarının tamamıyla içgüdüsel mi, yoksa belirli düşünsel aktivitelere bağlı olarak mı gerçekleştiği sorusu çok eski zamanlardan itibaren bilim dünyasının konusu olmuştur. Uzun yıllar boyunca hayvanların önceden programlanmış basit içgüdülerle hareket ettikleri varsayılmıştı. Ancak yakın zamanda yapılan araştırmalar gösteriyor ki hayvanlar düşündüğümüzden çok daha zekiler, problem çözebiliyorlar, işbirliği yapabiliyorlar. Hatta bunların da ötesinde bizlerin sahip olmadıkları olağanüstü yeteneklere sahip oldukları artık net bir şekilde anlaşılmış bulunmaktadır. Yine yapılan araştırmalar ve gözlemler hayvanların pekçoğunun parapsişik yeteneklerle de donatılmış olduğunu göstermiştir. İnsanın kendini evrenin merkezi ve efendisi kabul eden yaklaşımından sıyrılıp canlı cansız tüm varlıklarla iletişimin, bütünsel bir varoluşun parçası olduğunu anlaması hayvanlarla, doğayla daha yakın, derin bağ kurmasıyla mümkün. Hayvanların olağanüstü çeşitlilikteki özelliklerini, davranışlarını incelemek, bunlara tanık olmak doğayla, varoluşla ve kendimizle olan bağlarımızı yenilemenin en iyi yollarından biridir. Ezoterik sembollerde de bazı hayvanların kullanılmış olması da konunun bir diğer düşünülmesi gereken yönüdür.Hayvanların gizemli dünyası birçok gizeme ışık tutacak bilgilerle doludur. İlgiyle okuyacağınızı düşünüyoruz…
Günlük hayatta dikkatinizi çeken imgelerin, olayların izini sürdüğünüzde, semboller size evrensel anlamla- rının yanı sıra size özel bireysel anlamını da fısıldayacaktır. Bu fısıldanan mesajları duyabilmek ve anlaya- bilmek için belli bir çaba gösterilmesi gerekebilir.
Bu kitap günlük hayatta karşılaştığınız olayların, “görünmeyen” ama “görmeniz gereken” tarafı “nasıl” görebileceğinizin ipuçlarını veriyor. Başınıza gelen, küçüklü büyüklü, negatif ya da pozitif olayların taşıdığı mesajları doğru okumanın neler kazandırdığını, okuyamadığınızda neler kaybettirdiğini anlatıyor.Konuyu sadeleştirmek için, pek çok gerçek hikâye de kitapta sizlere sunuluyor. Bu hikâyelerde, görünmeyen tarafınıza ilişkin iç salgı bezlerinden tutun, ruh tipinize, arketiplere, sayılara vb. varıncaya kadar geniş örneklere yer verilmiştir. Şaman Öğretisi’ni, sanatla terapiyi ve masalların büyülü dünyasını da ekleyerek, Dünya’nın, “görünmeyeni” de gösteren sembolik bir “ayna” olduğunu kanıtlıyor.
Bu kitaptaki bilgiler“ayna”daki tozları silmenize, neyi neden yaşadığınızı net olarak görmenize aracılık edi- yor. Bu netlik, nasıl daha sağlıklı kararlar alacağınızı, nasıl daha mutlu, başarılı ve güçlü olacağınızı algılamanızı sağlıyor.
Günlük hayatta sembolleri okumanın, alıştığımız kalıpların dışına çıkmayı gerektirse de, zor görünse de, hatta belki ömür boyu sürse de tüm çabamıza değdiğini göreceksiniz.
“Görünenin ardındaki görünmeyen prensipleri de görmemiz mümkündür.”
Kadim çakra sistemi, kendimizi anlamanın bir yoludur. Çakralar; bedenimizde bulunan, Yaşam Enerjisi'ni tüm vücuda dağıtan enerji merkezleridir. Kadim uygarlıkların hepsi bedendeki bu enerji merkezlerinin nerelerde olduklarını araştırmışlar, yapılarını ve işleyişlerini çözerek hızlı ve etkili şifa tekniklerini üretmişler hem de içsel aydınlanmada bu merkezlerden yararlanmışlardır.Her bir enerji kanalı dış kaynaklardan gelen duygusal ve düşünsel enerjilerden çok kolay etkilendiği için, düşünce ve duygu kontrolleri ve negatif dış güçlere karşı da korunma yolları üretmişlerdir. Kendimizle ve evrenle olan uyumumuz çakraların çalışmasıyla direkt ilgilidir. Bir çakrada sorun oluşunca, tüm vücudu olumsuz etkilemektedir. Hastalıklar sebep değil birer sonuçtur. Bu nedenle enerji terapileri hastalıklara değil, hastalığın sebebi olan enerji dengesizliği sorununa çözüm ararlar. Her çakra varlığımızın çeşitli fonksiyonlarını kontrol eden hormonal sistemdeki bir salgı beziyle yakından bağlantılıdır. Bu salgı bezlerinin fonksiyonlarındaki dengesizleşmeler ya da tıkanmalar, hayata bakışımızı, ruh halimizi ve davranışlarımızın genelini etkiler. Salgı bezleri beyne etki eder, buradan da varlığımızın duygusal, zihinsel ve ruhsal yönlerine bağlanır. Bu durumda çakralar, fizik bedenimizde bulundukları yerlerdeki sistemleri, kendileriyle ilişkili olan duygusal ya da zihinsel halleri etkiler ve değiştirir. İçinizde tüm evrenin bilgisi bulunuyor ve her yeni bilgi akaşadan her daim size akmaya devam ediyor. Bazen yaşam şekli insanın bu bilgiden uzaklaşmasına neden olabilir. Neden ne olursa olsun yeniden kendi farkındalığımıza ulaşabiliriz. Kendi farkındalığınız için bir rehber olması için bu kitabı sadece okumak bile hayatınızda ruhsal ve fiziksel değişimler sağlayacaktır. Pozitif yönde bilinçaltı yönlendirmeleri ile içsel değişimi, kitabı okurken bile sağlamanız mümkündür. Aydınlanma yolculuğunda kolay ve basit uygulamalarla hayatınızda çok etkin başlangıçlar yapabilirsiniz
İslam Tasavvufu'na göre görünmez anlaşılmaz yani akıl ve beş duyu ile algılanamaz âleme gayb âlemi denir. Gayb, görülenin zıttıdır ve gayb görülenden üstündür. Eskiler buna "Ledün İlmi" ismini vermişlerdi. Şimdi ise "Kendinde Öğretim" diyoruz. Bu içsel bâtıni bir yolculuktur. Bu yolculuğu yazarımız kitabında şöyle tanımlamıştır: "Batında derin ol, derinleş ki, zahirde genişleyebilesin. Gayb âleminde derinleş ki, görüneninde yol alabilesin.
Gizlinde derinleş ki, bedenindeki dünyadan, hakikat dünyasına doğabilesin. Ledün İlmi sende zuhur etsin, açığa çıksın, kendini meydana vursun. Yoksa zahirilikte boğulursun."Hayy'di... Konuşanın, konuştuğunu yazdıkları gibi, susanın susduğu da kayıt altındadır. Esas susanların konuşmalarını duyma zamanı geldi. Kulak verelim. Hayy'di..
Gece gündüze, gündüz de geceye asla kavuşamaz, aralarında hep alaca karanlık vardır. Birinden diğerine geçebilmek, o "alacaya" uğramadan olmaz. Bu dünya için de insan için de öyledir. Gecenin karanlığından, kim, hemen gündüzün aydınlığına geçmiş ki? Bir adım daha at. Hayy'di..
Herkes kendi hazine sandığının üzerinde oturmakta. Ve kilidin anahtarı da, yine kendi eline verilmiştir. Eğer ki o kapakları açarsa, bir sağanak geliyor onlara, bu sağanak uyanışa sebeptir. Hazır mısın kendi hazinende neler var bir göz atmaya? Hayy'di..
Erbabı sensin. Esbabı benim. Sen bana Ayn'a, ben sana Ayn'a. Kanatların uçacak hâle geldi, onları Şems Güneşi'nde parlat ve hazırda tut. Yine bir "Yeni"ye doğru uçacaksın. Gönül Dostluğu'na. Hayy'di.
Dünya üzerinde gelmiş geçmiş ezoterik öğretiler arasında Buda nın öğretisi nin çok farklı bir yere vardır.
Son derece sade ve son derece açık bir dille çok köklü inisiyatik bir öğreti Buda vasıtasıyla insanlarla buluşturulmuştur. Bu öğretiden yararlanmak için Budist olmanız gerekmiyor. Bu öğretinin içindeki bilgileri yaşamınız içinde uygulamanız yeterlidir.Ve bu size büyük bir içsel enerji kazandıracak niteliktedir.
Öğretinin son derece sade bir dili olması bu yolun çok kolay bir yol olduğunu size düşündürmesin. Uykudan uyanıklığa yani Nirvana'ya uzanan uzun ve zorlu bir yoldur. Zorludur çünki insanın kendisiyle olan mücadelesinin yoludur bu.. Ve insanın kendisiyle başa çıkmasından daha zor bişey yoktur.
Buda'nın yolunu takip etmek için öncelikle nihai gerçekten uzaklaştıracak dogmatik fikirlerden uzaklaşmak gerekir.
"Söylentilerle, geleneklerle veya efsanelerle yetinmeyin, herkesin bel bağladığı yazıtlarda okuduklarınızı ezbere bilmekten ya da bunların üstünde kafa yormadan, bire bir olarak uygulamaktan da kesinlikle medet ummayın.
Sizi şu düşünce de tatmin etmesin: "Bu keşiş zaten bizim öğretmenimiz o bize her şeyi zaten öğretecektir."
Bizzat çaba göstermek yerine dışrıdan herhangi bir kutsal güçten ilahlardan beklentiye girmek kurtarıcı beklemek de yanlıştır. Ona göre arınma kişinin kendisine aittir ve kimse bir diğerini arındıramaz.
Buda insanlığın genel durumunu şöyle tarif etmiştir:
"İnsanlar arasında ırmağı geçip hedefe ulaşanı azdır. Büyük çoğunluk kıyı da bir aşağı bir yukarı koşuşur durur; fakat yolculuğunu bitiren için ıstırap yoktur."
Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah'ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil alarak gönderdik.
- (Ahzab: 33 / 45-46)
Dünyaya indirilen son din.. Son peygamber...
Hz. Muhammed'in dünyaya doğmadan önceki hazırlıkları... Doğduktan sonra ortaya çıkan sıradışı halleri... Cebrail ile karşılaşmaları ve bu anlarda yaşadıkları...
Vahiy nedir? Bir ayet vahiy kanalıyla peygambere nasıl iletilir? Kim iletir? Bu nasıl işleyen bir mekanizmadır? O anda peygamberde nasıl fiziksel ve ruhsal değişimler meydana gelir?
Hz. Muhammed'in kökeni ile ilgili ne o dönemde ne de sonraları, halka hiçbir şey açıklanmamıştır. Bu özel bilginin izleri ezoterizmin içinde takip edilerek sizlerle buluşturuldu...
Ve sana ruh (Cebrail) hakkında soru soruyorlar. De ki: "Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir."
- (İsra: 17/85)
Bu kitapta o günlere geri dönecek ve o günlerde olanları, olayların içine girerek yaşayacaksınız...
Farkında olarak ya da çoğunlukla olmayarak çocukluktan itibaren beş duyu ile çevreden edinilen tüm bilgiler beyin veri tabanına kaydedilir.
Kayıtlama esnasında veri tabanı bilgilerine duygular da eşgüdümlü olarak eklenir. Kendi haline bırakılan beyi, otomasyon halinde kıyaslayarak çalışır.
Yaşadığımız öfke, kıskançlık, inatçılık, heyecan gibi duygusallıklarımızın tümü kontrolümüz dışında kendiliğinden oluşmaktadır. Pişmanlıklarımız, keşkeler, bir şans daha dilekleri ve diğerleri...
Tüm sorunların kaynağı, gerçekte var olmayan ve ölünce bedenle birlikte yok olacak olan ego-benliktir. Klasik psikoloji ve psikiyatri işte bu ego üzerine odaklıdır. Bu nedenle işin içinden çıkamaz, geçiştirirler. Çözüm başka yerdedir.
Benlik-ego, özden gelen yayına dirençtir/perdedir. Perdeden öze ne kadar az negatif enerji geri dönüşü sağlanırsa, direnç de o kadar az olacak ve haliyle huzurlu ve sağlıklı kalınacaktır. Uyumlanarak değişim göstermeyen birimlerde özden gelen yayına direnç oluşur. Bunun sonu, hayal kırıklığından hastalığa kadar uzanan bir yelpaze içinde çeşitli sorunlardır.
İşte bu nedenle tasavvuf ehli "kaldır kendini" yani "prde yoğunluğunu saflaştır-benliğini arındır" demiştir. Tasavvuf uygulamalarının esası bunun içindir.
İçimizdeki kutsallığı beynimiz ancak bu şekilde yansıtabilir... Aksi taktirde beynimiz içimizin ışığını dişarıya yönlendiremez...
Kendimizi tanımak için perdelerimizi ve beynimizi tanımak şarttır. Bunları yaptıktan sonra kendimizi bilmek ve kutsallığımızı hissetmemiz mümkün alabilecektir...
Gelecekte bizi neler bekliyor?.. Nasıl bir sürece doğru gidiyoruz?.. Şu anda karanlık bir ortamın içinde olduğumuzu gözlemliyoruz. Bu doğru. Ama o karanlığın içinde parıldayan milyonlarca ışığı da görmediğimizi söyleyemeyiz.
Karanlığın içinde aydınlığa doğru yürüyen milyonlarca parıldayan ruhların kalpleri hep o özlemle çarpıyor. Bir zamanlar yeryüzünde hakim olan aydınlığa yeniden kavuşmanın özlemiyle…İşte bu özlemin, bu değişimin adıdır Altın Çağ.
Bir zamanlar Hz. İsa boşuna söylememişti “başlangıç neredeyse son da orada olacaktır” diye..Ezoterizmin içinde saklı bulunan bilgilere göre bir zamanlar yeryüzünde adına Altın Çağ denilen büyük bir mükemmelliyet devri yaşanmıştı. Benzer bilgilere kutsal metinlerde de rastlıyoruz. Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar kendilerinden daha çok, daha güçlü ve onların yeryüzündeki eserleri daha üstündü...(Mü'min: 40/82)
Kur’an-ı Kerim’de tufan öncesi uygarlıkların bizlerden daha ileri düzeyde olduğu birçok ayette vurgulanmış ve belli bir süre sonra da insanlığın tekrar o mükemmelliyete kavuşacağı üstü örtülü bir şekilde dile getirilmiştir. “Dönüşünüz bizedir” sözü yukarı çıkışın son nihai noktasını gösterir ki, bu ayet de birçok surede tekrar tekrar vahyedilmiştir. Bu konu farklı semboller kullanılarak başka ayetlerde de dile getirilmiştir:
Ad ve Semud kavimlerini de helak ettik... Halbuki onlar gözü açık kimselerdi.(Ankebut: 29/38)
Gözlerin açık ya da kapalı olması; şuursal algılama yeteneğini ifade eden sembollerdir. O nedenle ezoterizmde “gören gözler için her şey apaçıktır” denmiştir.Geçmişten günümüze uzanan Altın Çağ’ın saklı izlerini ilgiyle okuyacaksınız...
Kadim uygarlıkların bilgelikleri gün ışığına çıkıyor...
Modern dünya ile birlikte kadim uygarlıkların, varlığımızla ilgili sır derecesindeki önemli bilgileri maalesef unutuldu/unutturuldu. Bilimsel olmamakla suçlandı. Şarlatanlık konusu edildi. Ancak 21. yüzyılla birlikte, kadim uygarlıkların aslında çok önemli bilgilere sahip oldukları parapsikolojik, metapsişik ve ezoterik çalışmalarla gözler önüne serilmeye başlandı.
Kadim uygarlıklar, varlığımızın üç unsurunun olduğundan bahsetmişlerdir. Bunlar beden, ruh ve yaşam enerjisidir.
Bu kitap, insanın ve evrenin zaten mükemmel yapısını, nasıl basit ve etkin bir şekilde kullanacağımızı anlatmaktadır.
Kadim uygarlıkların kadim şifa bilgileri hem zihinsel hem de fiziksel olarak dengeli bir yaşam sürmemizde bizlere çok önemli ipuçları sunmaktadır. Bu bilgiler ve pratik uygulamalarla sağlığımızda oluşmuş ya da oluşacak birçok dengesizliği düzeltmemiz mümkündür.
Her şey bir enerjiden meydana gelir. Bedenimiz yani bizim enerjimiz de, başka enerjilerden beslenir, etkilenir. Evrendeki diğer enerjilerle ilişkili olan üçüncü unsurumuz yaşam enerjimizdir. İşte bu nedenle kadim uygarlıklar; yaşam enerjisini sudan, yemekten daha önemli bir ihtiyaç olarak görürdü. Şimdi bu kadim bilgeliği bizim de görme zamanımız geldi…
Bu bilgilere yaşamınızda yer vermenizin size hiçbir zararı yoktur ancak faydaları çok büyüktür.
Kitabın sayfalarını çevirmeye başladığınız andan itibaren Sınır Ötesi Yayınları’nın o kendisine has esintilerini hemen hissedeceksiniz. Bu seferki esintide mistisizm ve bilim var.. "Mistik Bilim" isimli bu araştırma kitabında, geçmişten günümüze kadar ve günümüzden de geleceğe uzanan bir yelpazeyle karşılaşacaksınız. Bu yelpazenin içinde bir zamanlar mistik çalışmaların bilgeliğini ve günümüz biliminin bu bilgelikle buluşmasının serüveninin takip edeceksiniz. Hititler’deki mistik bilgelikten, Yunan, Mısır, Anadolu, Mezopotamya, Uzakdoğu ve Mayalar’ın mistisizmine kadar, dünya üzerindeki sırlar bilimine elinizi uzatacağınız farklı bir çalışma. Bilim sadece deneysel bilgilerin uygulama alanları mıdır? Metafizik bilgiler sadece duyular ötesi algılamaları mı içerir? Mistisizm bize neyi gösterir? Bilimsel teorilerin temeli nedir? Beyin nasıl çalışır, zihin nasıl algılar? Gizemler, Sırlar bize neyi gösterir? Mabetlerde inisiyelere öğretilen kutsal bilimin içeriği neydi? Mistisizmi hayatlarının bir parçası haline getirenler bilimsellikten uzaklaşırlar mı? Ya da bilimsel uygulamaları hayatlarının bir parçası yapanlar da ilahilikten mi uzaklaşırlar? Fizik, metafizik; bilim, felsefe, ezoterizm, mitoloji, inançlar, inisiyatik öğretiler yüzyıllardır insan düşünce dünyasının temel taşlarını oluşturmuşlardır. Ayrıca bilim bugün bilemediğini yarın bilir. Bu nedenle bilimin başı ve sonu yoktur; aynı mistisizm gibi... Geçmişten süzülüp gelen mistik bilim, bu kitapta bizlerle buluşuyor.. Soru soran ve cevap arayanlar için...
İnsanoğlunun bugüne kadar getirdiği toplumsal yaşamın yanında mutlaka bir ezoterik taraf da olmuş ve farklı bir dünya tarihi çizmiştir. Bu ezoterik tarihe göre çok daha farklı bir dünya ve yaşam bizi beklemektedir ve bu yeni yaşam kuşkusuz alışık olduğumuzdan çok daha farklı, ancak dünyamız açısından çok daha olumlu ve yepyeni bir form olacaktır. Hâlihazırda bizleri yöneten dünyasal güçlerin yerine, göksel güçlerle yaşamına yön vermek isteyen birçok kişi, günümüzde hakim olan inanç, ideoloji ve yaşam biçimlerinin ötesindeki çıkış yolunun eski "kadim bilgelikte" olduğunun farkına varmaya başlamıştır. Kadim Cadılık Öğretisi’nin temeli de işte o "kadim ezoterik bilgeliğe" dayanmaktadır. Bugün cadı dediğimizde genelde birine büyü yapan kişi aklımıza geliyor. Oysa bunlar bizim filmlerde gördüğümüz gibi ellerinde uçan süpürge olan, siyah cübbeli, kazan kaynatan kocakarılar değildir. Wicca’da büyü, bir başkasının iradesine yapılan bir eylem değil, ancak kişinin kendini geliştirmesinin bir yoludur. Bir çeşit ayindir. Bu ayinin ya da daha genel bir ifade ile ritüelin amacı sadece yapan kişinin hayrına ve sadece kendi gelişimi içindir. O kendi iç dünyasında sadece Dünya ve Evren ile birliği amaçlayan ve kendi tekâmülünü gözeten kişidir. Ülkemizde bu konuda bir yayın olmadığı için bu kitabın önemli bir boşluğu dolduracağına inanıyoruz. Hadi gelin Wiccanlar’ın o gizemli dünyasına birlikte adım atalım...
Batıni ekolün en önemli temsilcilerinden Hacı Bektaş Veli, Anadolu’da Müslümanlığın kabulü ve Eski Türk inanç ve adetleriyle İslam dininin kaynaştırılmasında büyük rol oynamıştır. Eserlerinde ve ibadetlerinde Türk dilini kullanmış, Türkçeyi yaygınlaştırmak ve ibadetleri de Türkçeleştirmek için mücadele etmiştir. Bu nedenle birçok baskıya göğüs germek zorundadır. Öğretisine ait önemli batini sırlar barındıran başta Makalat olmak üzere birçok eser bırakmıştır. Bu kitapta Makalat isimli eserinin ezoterik açıklamasıyla beraber, Hacı Bektaş’ın hayatı, Bektaşi öğretisinin sembolleri, Kırk Makam, Tanrı kavramı gibi pek çok konu ele alınmıştır. "Gündüz şevk ile dünya işine, gece aşk ile ahiret işine" felsefesi onun yaşam prensibidir. Masivadan yani dünya malından vazgeçmiş; Gönül yolunu yani Muhabbet yolunu seçmiştir. Muhabbet, perdelerin yırtılması, sırların ortaya çıkmasıdır. Gönül ile ilahilik arasında perde yoktur. İnsan ile kendi gönlü arasında perdeler vardır. Bektaşi öğretisinde temel amaç insanın kendi "Gönül Kabesi"ne ulaşmasıdır. O nedenle de şöyle demiştir. Hararet narda’dır, sac’da değil Keramet sendedir, tac’da değil. Her ne arar isen, kendinde ara. Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değil. Hiç hacca gitmemesine rağmen hacı olarak anılmasının ne anlama geldiğini kitabın satırları içinde ilgiyle okuyacaksınız. "Bu kitap araştırma amaçlı yazıldı, ezoterik bilgilerin ışığında yoğruldu, sevgi ile gönüllerimize sunulmuşdu. Layık olması tek dileğimdir." diyen yazarımzın bu yeni kitabını sizlere sunarken, büyük mürşidin sözleriyle kendi sözlerimizi noktalıyoruz. "Okunacak en büyük kitap insandır." "Dileyene tüm kapılar açılacaktır."
İstanbul’un Kadim Sırları, siz başka bir İstanbul’la tanıştıracak... Uzun yıllar süren bir araştırmanın sonucunda ortaya çıkan bu kitabı okuduktan sonra, İstanbul’u dolaşmayı bir deneyin. Bakın nelerle karşılacaksınız... Üç büyük dinin kutsal emanetleri neden İstanbul’da buluştu? Onlardaki bu kadim kutsiyeti farkedenler kimlerdi? Kutsal Ahid sandığı İstanbul’da mı? Kimler, ne zaman, niye Ayasofya’nın yerini işaretledi? Bu merkez kime ne anlatmak istiyor? Kadim sembolizmdeki anahtar işaretleri günümüze nasıl bir mesaj iletiyor? İşaret koyucu Kelt keşişleri İstanbul’da ne arıyordu? Dünya üzerinde birtakım ruhsal fenomenlerin yaşadığı noktalar var mı? Bunlar boyut kapıları mı? İlahi bir planın parçası olarak kurulan İstanbul’un gerçek tarihini ne kadar biliyoruz? Gerçeklerin su üstüne çıkacağı ve gökyüzü ile yeryüzünün el ele vereceği kıyamet kapısı İstanbul’da mı açılacak? İnsanı öte dünyaya bağlayan enerji hatları gerçek mi? Kutsal geometri neyi ifşa ediyor_ İstanbul’un altında başka bir İstanbul mu var? Bu ve benzeri yüzlerce sorunun yanıtını bu kitapta bulacaksınız. İstanbul’un Kadim Sırları binlerce yıl sonra gün ışığına çıkıyor...
Tek bir cümle... Adeta bir mühür gibi... Yüzyılların ardından günümüze kadar geldi... İlk defa bu sır bu kadar açık bir şekilde halka ifşa edilmiştir. Bu sır hiçbir zaman dergahların dışına taşmamış ve taşmamasına da özen gösterilmiştir. Çünkü bu sır tek bir sözle halka açıklandığında anlaşılması mümkün olmayan bir bilgidir. Bu bilginin derinlerine nüfuz edebilmek ve ne anlatmak istediğini kavrayabilmek için inisiyasyondaki o büyük zincirin bir halkası olmak gerekir. Hallac-ı Mansur’un bu sırrı açıklaması aslında o devrin halkı için değil, ahir zamanı yaşayan bu devrin halkı içindir. Hallac-ı Mansur o dönemde bu sırrı bu şekilde açıklamamış olsaydı, o devirden bu devire kadar bu sır üzerinde bu kadar büyük araştırmalar yapılamayacaktı. O nedenle Hallac-ı Mansur’a bu sırrı o devirde açıkladığı için çok şeyler borçluyuz! Şu anda biz hâlâ tek bir cümleye sıkıştırılmış olan bu sırrın mahiyetine ulaşmaya, derinliklerine inmeye çalışıyoruz. Hallac-ı Mansur tek bir cümle ile, Kuantum Düşüncesi’nin başlangıcını oluşturmuştu. "En-el Hak" sözü, bilimsel bir ifadeyi içermektedir. Parça bütüne aittir ve bütünün bilgisini taşır. Tüm kainat insanın içinde, insan da o kainatın içindedir. Bu sözler, Kuantum biliminin bugün ortaya koyduğu felsefi düşünce ile örtüşen bir kelâmdır. Kitabın sayfaları arasında Hallac-ı Mansur’un Gizli Öğretisi içinde mistik bir yolculuğa çıkacaksınız. El Mansuri soyundan gelen Şekip Mansuroğlu’ndan aldığı çok özel bilgilerlerle bu kitabı hazırlayan Yazarımız Kevser Yeşiltaş diyor ki: Binler binleri eledim de kaldı iki, kolaysa seç birini, önümde beyazdan bir kapı, yoktur ne tokmağı ne kilidi, elimi uzattım olmadı, sordum "onu neyle açmalı?" Hadi şimdi o kapıdan içeri birlikte girelim...
Bu kitabı sadece bu günler İçin değil, gelecek nesillere de bir anı olarak kalması için yayınlıyoruz. Öyle bir anı ki, dünyanın eşini benzerini görmediği bir anı...
Unutmamak ve unutturmamak için Atatürk ile ilgili bu bilgileri biraraya getirdik. Gelecek nesiller de okusun ve bu anının peşini bırakmasın diye...
Biz bu anıyı hiç unutmadık ve unutmayacağız. Bu anıyı unutturmak isteyenlere karşı İnadına Ulu Önder Atatürk diye haykırmaya devam edeceğiz...
Bu kitabımızda Atatürk’ün sıradışı özelliklerini farklı bir bakış açısıyla ele aldık. Kitabımızın ilerleyen sayfalarında sizlerin de çok açık bir şekilde göreceği gibi, "Atatürk geleceği görüyordu" sözü bile az kalacak ve "Atatürk geleceği görmekle kalmıyor, adeta biliyordu" diyeceksiniz,
Tükiye’de ilk kez, Tufan Öncesi Uygarlıklar ve Türklerin kökeni ile İlgili araştırmaları gerçekleştiren Mustafa Kemal Atatürk’ün gizli kalmış yönlerini ilgiyle okuyacaksınız.
Nuh Tufanı... Ve Nuh’un Gemisi... Dünya üzerinde geçmişten günümüze kadar, üstünde en çok durulan konulardan biri... Dinlerde ve eski halk inançlarının içinde anılardan hiç silinmemiş bir hikâye... Öyle bir hikâye ki, hiç unutulmayan... İzleri Ağrı Dağı’nda sürülen, hep aranılan ama bulunamayan bir gizem... Bazen bir bilim adamının merceğinde, bazen ise din adamının kutsal kitabında aranan, bir zamanlar dünyada yaşanan büyük yıkım... Öyle bir yıkım ki, suların yeryüzünü kapladığı, insanların hayatta kalmak için yükseklere çıkmaya çalıştıkları, bunu başaramayanların ise gemilerle kurtulmaya çalıştığı büyük yıkım... Bunlar da yetmiyormuş gibi, Dünya’nın ekseninde meydana gelen bir kayma neticesinde ortaya çıkan büyük depremler... "Bir Mısırlı Rahip bana: ‘Bilmiş ol ki, atalarımız zamanında Güneş iki defa battığı yerden doğdu, sonra aynı olay tekrar tersine meydana geldi’ dedi." (Ünlü Tarihçi Heredot) Kur’an-ı Kerim’deki bir ayet de, sanki Mısırlı rahiplerle söz birliği etmişçesine şöyle der: "O, iki Doğu’nun Rabbi’dir, iki Batı’nın Rabbi’dir." (Rahman Suresi, 55/17)
Bir zamanlar "Ezoterik Kültür"ün en önde gelen kalelerinden biri olan Antik Mısır, Dünya coğrafyasında yer almış en gizemli toplumlardan biridir. Mısır, kadim çağlarda çok sayıda kişiyi eğiten ve yetiştiren bir okuldu... Bir zamanlar yeryüzünü aydınlatmış olan "Osiris’in Işığı", bugün terkedilmiş mabetlerde artık sönmüş durumdadır. Atlantisli bilge Thot’un binlerce yıl önce söylemiş olduğu kehanet niteliğindeki şu sözleri, bugün tam anlamıyla gerçekleşmiş bulunmaktadır. Ey Mısır! Gelecek kuşaklara senden hatıra olarak sadece inanılmaz masallar kalacaktır ve seninle ilgili olarak geriye, taşlara oyulmuş kelime-lerden başka bir şey kalmayacaktır... Evet... Taşlara oyulmuş bir tarih... Bu taş sayfaların üzerine işlenmiş hiyeroglifler, arkeologlar ve tarihçilerce bugün çözümlenebilmiştir. Ama bütün bunlara rağmen ortada yine de önemli bir sorun kalmıştır: Bu gizemli tarihin ve kültürün sırlarına nüfuz etmek... İşte bunu yapabilmek için, tarihin geçmiş dönemlerine geri dönüyor ve bir zamanlar Mısır’daki mabetlerin içinde yaşananları gözümüzün önünde canlandırmaya başlıyoruz... Kitabın sayfalarını açtığınızda, Mısır’da gerçekleştirilen "Gizli Öğreti"ye, mabetlerin içine girerek, bizzat kendiniz rahiplerin arasında yaşayarak şahit olacaksınız.
Dünyanın en gizemli yörelerinden biri kuşkusuz ki, Orta Asya’dır. Bir zamanlar bu yörede yaşananlar, tarihin en gizli kalmış bölümlerini oluşturur. Türkler için de her şey burada başlamıştı.
Orta Asya Gök Tanrı Dini ve Atalar Kültü... Türk Mitolojisi’ndeki Gökyüzü’nden inen ışıklar ve Kurt’tan Türeyiş Efsaneleri’nin perde arkası... Tanrı Dağları, Ergenekon, Demir Çağı ve Tufan... Şamanizm’de ruh, ölüm ve ölüm ötesi yaşam... Şaman rahiplerinin gizli ayinleri...
Sırlarla dolu gizemli Anadolu... Nemrut Dağı’ndan Kafkasya’ya uzanan gizli yeraltı tünelleri... Hitit, Mitra, Diyonizos Kültleri... Müslümanlık’tan önce namaz kılan, hacca giden Harranlı Sabiiler...
Türkler Nasıl Müslüman oldu?..
Türkler’in Şamanizm’i terketme nedenleri... Türkler’in İslamiyet’e geçişindeki Sufiler’in rolü... Tasavvuf Felsefesi’nin Anadolu Müslümanlığının oluşumundaki etkileri... Melametilik, Ahilik, Mevlevilik, Bektaşilik... Mesnevi içine gizlenen Batıni Bilgiler... Yunus Emre’den Bilge Nasreddin Hoca’ya halk inisiyasyonu...ve Sufizm'in Anadolu Kültürü üzerindeki etkileri.
Anadolu Halk inançları, Adetleri ve Batıl İnançları’nın ardındaki gerçekler... Büyüsel işlemlerin Halk İnançları’yla bağlantıları... Kara kedi neden uğursuz sayılmıştır?.. Nazarla ilgili inançların kökeni... Yağmur Duası... Ya da Taşı’nın sihirli gücü...
Türk Dediğimiz Kimlerdi?...
Türk sözcüğünün anlamı ve ilk ortaya çıkışı... 20.000 yıl önce Orta Asya’da yaşananlar... Siriusyen Kültür, Mu Kültürü ve Türkler’in kökeni... Atatürk’ün Türkler’in kökeni ile ilgili aradığı ve yaşamının son yıllarında bulduğu dünya tarihi'ni değiştiren bilgiler...
Anadolu Kültürünün gizli kalmış sırları ve unutulmuş gerçekleri bu kitapta sizlerle buluşuyor...
Mayalar kehanetleriyle çağımıza büyük bir mesaj iletmişlerdir. Bu kehanetler 1996 yılında bilimsel bir araştırmadan geçirilmiş ve elde edilen sonuçlar önce çeşitli televizyon kanallarında, sonra da bu kitapla dünya kamuoyuna duyurulmuştur. BBC’de yaptığı televizyon programlarıyla uluslararası bir üne sahip olan Adrian Gilbert, bilimadamı Maurice Cotterell’in gerçekleştirdiği bu çalışmayı kaleme alarak binlerce yıl öncesinden gelen gizemli kehanetlerin gün ışığına çıkmasını sağlamıştır. Mayalar ve onların kehanetleri ilk kez böylesine kapsamlı bilimsel bir teste tutulmuştur. Ortaya çıkan sonuç ise gerçekten çok çarpıcıdır. Kitabı, "Uluslararası Bestseller" yapan en önemli etken bu olmuştur.
M.Ö. 12 Ağustos 3114’den M.S. 22 Aralık 2012’ye, Güneş’te Meydana Gelen Değişimlerin Dünyamız Üzerindeki Etkileri, Büyük Kehanet’in Ortaya Çıkışı, Beşinci Çağ’ın Kapanışı ve Yeni Bir Çağ’ın başlangıcı, Maya Astronomisi, Yazıt Piramidi’nin Sırrı, Binlerce Yıllık Şifrenin Çözülmesi, Ateş Ayinleri, Tufan Öncesi Uygarlık: Atlantis, Kayıp Kıta ve Kayıt Salonu, Kutuplar’ın Yer Değiştirmesinin Doğuracağı Sonuçlar, Atlantis Tufanı, Çağ’ın Son Günü, Periyodik Tufanlar, Mayalar’ın Gelecek Kuşaklara Mesajları, 26.000 Yıllık Döngü, Maya Gizemleri ve Sırları...
Bu site Ticimax® Gelişmiş E-Ticaret sistemleri ile hazırlanmıştır.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.