“Yunan mitlerini neden kadınları merkeze alarak yeniden anlatıyoruz ki?”
Tarihi kazananların yazdığı söylenir, anlaşılan mitoloji için de durum pek farklı değil. Kabul görmüş anlatıya bakılırsa mitolojik kahramanlar hemen her daim erkek ve daima haklılar. Dünyamızdaki tüm kötülüklerin kökeninde de söz dinlemez bir kadın bulunuyor: Pandora.
Gelgelelim iş Pandora’yla bitmiyor. Popüler mitolojik anlatıların hepsinde gölgelere itilmiş, arzulanan fakat tehlikeli ve kötü niyetli karakterlere sığdırılmaya çalışılan bir kadın imgesi mevcut. Helene, Medusa, İokaste, Medeia…
Ve Pandora kocasının sözünü dinlemeyip küpün kapağını açarak kıtlıktan savaşa, zulümden vebaya ne kadar kötülük varsa insanlığın başına bela etti. Bize anlatılan bu.
İokaste’nin Çocukları eseriyle tanınan yazar Natalie Haynes, Pandora’nın Küpü’nde bu kabuklaşmış kalıbın nasıl farklı formlara büründüğü ve bürünebileceği üzerine ayrıntılı, akıcı bir sorgulamaya girişiyor, perspektifi bu kadınlar üzerinden baştan kurmayı deniyor.
“Çünkü kadınlar da aynı adı batasıca hikâyenin içinde. Neden hikâyeyi onlardan da duymak istemeyelim?”
“Her zaman o kadar nazik olmayan bu kadınların hayatlarına keyifli bir bakış.” –Margaret Atwood
“Natalie Haynes hem zeki hem de bilgili bir rehber. Klasik mitleri modern dünyaya beceriyle uyarlıyor.” –Kate Atkinson
“Yunan mitolojisi hakkında yazılmış en eğlenceli kitap.” –Mark Haddon
Burada anlatılan hikâyeler, hayatları Troya Savaşı'nın ilmeklerine dolanmış kadınların hikâyeleri.
Gecenin yarısında bir kadın uykusundan uyanır ve sevdiği şehrin alevler içinde olduğunu görür. Grekler ve Troyalılar arasındaki on yıllık savaş artık sona ermiştir. Troya düşmüştür. Kaderleri artık Greklerin elinde olan Troyalı kadınlardan onlar adına Akhilleus'la savaşan Amazon prensesine, Odysseus'un dönüşünü bekleyen Penelopeia'dan kan davaları yüzünden her şeyi başlatan üç tanrıçaya...
“Bana şarkını söyle Musa, dedi ve ben de söyledim. Kadınların, gölgeler içindeki kadınların şarkısını söyledim. Unutulmuş, göz ardı edilmiş, adı anılmamışların şarkısını söyledim. Bu asla bir veya iki kadının hikâyesi değildi. Bu hepsinin hikâyesiydi. Bir savaş, yaşamlarına dokunduğu insanların yarısını göz ardı etmez. Öyleyse biz neden edelim?”
“Natalie Haynes, kendine özgü tutkusu, zekâsı ve feminist bakış açısıyla Troya Savaşı'nın sessiz kadınlarına ihtiyaç duyulan sesi veriyor.”– Madeline Miller, Ben, Kirke'nin yazarı
“Sürükleyici bir feminist başyapıt.”– Deborah Frances-White
“Natalie Haynes hızla bu neslin Mary Renault'su olmakta; Troya Savaşı'nı tamamen kadınların bakış açısıyla anlattığı Bin Gemi, yazarın eserleri içinde en iyisi.”– Observer
“Haynes mesleğinin ustası. En eski hikâyelerimizden birine sıcacık bir hayat üflemeyi başarıyor.”– Telegraph
Burada anlatılan hikâyeler, hayatları Troya Savaşı'nın ilmeklerine dolanmış kadınların hikâyeleri. Gecenin yarısında bir kadın uykusundan uyanır ve sevdiği şehrin alevler içinde olduğunu görür. Grekler ve Troyalılar arasındaki on yıllık savaş artık sona ermiştir. Troya düşmüştür. Kaderleri artık Greklerin elinde olan Troyalı kadınlardan onlar adına Akhilleus'la savaşan Amazon prensesine, Odysseus'un dönüşünü bekleyen Penelopeia'dan kan davaları yüzünden her şeyi başlatan üç tanrıçaya...
“Natalie Haynes, kendine özgü tutkusu, zekâsı ve feminist bakış açısıyla Troya Savaşı'nın sessiz kadınlarına ihtiyaç duyulan sesi veriyor.” – Madeline Miller, Ben, Kirke'nin yazarı “Sürükleyici bir feminist başyapıt.” – Deborah Frances-White
“Natalie Haynes hızla bu neslin Mary Renault'su olmakta; Troya Savaşı'nı tamamen kadınların bakış açısıyla anlattığı Bin Gemi, yazarın eserleri içinde en iyisi.” – Observer
“Haynes mesleğinin ustası. En eski hikâyelerimizden birine sıcacık bir hayat üflemeyi başarıyor.” – Telegraph
“Haynes kadim hikâyeye yepyeni bir soluk getiriyor. Sıklıkla göz ardı edilen, muhteşem karakterler İokaste ve İsmene’ye yeni bir ses veriyor. Coşkulu ve sürükleyici.” –Madeline Miller, Ben, Kirke’nin yazarı
LANETLİ EBEVEYNLERİN ÇOCUKLARI OLARAK LANETLİ BİR EVDE BÜYÜDÜK.
İokaste, evlenmesi için hiç tanımadığı yaşlı bir adam olan Thebai Kralı’na ailesi tarafından satıldığında henüz on beş yaşındaydı. Hiçbir zaman kendi hayatının sahibi olmamıştı ve hiç yanında bulunmayan yeni kocasından daha uzun yaşamadığı sürece olmayacaktı da.
Evi olarak gördüğü sarayında saldırıya uğradığında İsmene de İokaste gibi on beş yaşındaydı. On yıl önce ebeveynlerinin trajik ölümünden beri güvende hissetmek dışında hiçbir şey istemiyordu hayattan. Ne var ki bu saldırı onun hayatının tüm gidişatını değiştirecekti.
Bu iki olay, bir trajedinin başlangıcı olacaktı.
Natalie Haynes, İokaste’nin Çocukları’nda Oidipus ve Antigone’nin trajik öykülerini, daha önce kenara itilmiş kadın karakterlerin gözünden yeniden inşa ediyor ve bu öykülerin yepyeni yanlarını ortaya çıkarıyor.
“İki buçuk milenyumluk bir suskunluğun ardından artık İokaste ve İsmene’nin de bir sesi var.” –Guardian
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.