"Günümüz dünyasının somut gerçekliğinde yerler ve mekânlar, yerler ve yer-değiller birbirine karışmakta ve birbirinin içine girmektedir. Neresi olursa olsun bir yer yer-değile dönüşme ihtimalinden asla beri değildir. Yere geri dönmek, yer-değillerin müdaviminin (örneğin bir yörenin derinliklerinde ikinci bir konut hayalini kuran) sığınışıdır. Yerler ve yer-değiller onları betimlemeyi mümkün kılan kelimeler ve kavramlar gibi birbirine karşıttır (veya birbirini çağırmaktadır)."
Fransız etnolog ve antropolog Marc Augé bu eserinde modernitenin aşırılıkla kaim hâli olan üst moderniteyi, antropolojik olmayan mekânlar, yani"yer-değiller" üzerinden işlemektedir. Üst modernitenin mekânları olan yer-değiller, kimliksizlik, ilişkisizlik ve tarihsizlik üzerinden tanımlanmaktadır.
Zaman, filmleri hatıraya dönüştürüyor, ama başka türlü hatıralara.
Eski Amerikan filmleri tutkunu emekli edebiyat öğretmeni Julien, Claire adında genç bir kadın psikologla karşılaşır. Bir süre sonra Claire’in isteğini kırmayarak çalışmasına yardımcı olmaya karar verir ve geçmişini anlatmaya başlar. Julien anlattıkça Kurtuluş günleri, Cezayir savaşı, Mayıs 68 ve eski arkadaşlarının anıları yeniden su yüzüne çıkar, oysa Claire’in farklı bir amacı vardır.
Antropolog Marc Augé’den hatırlama, unutma ve kimlikler üzerine roman formunda bir değini.
Antropoloji günümüzde ritüel tutkusu ve şamanizmden Silicon Valley‘e kadar çalışma alanını genişletmektedir. Kavram ve yöntemlerini gözden geçirmekteki farklılıkların ve engellerin kaldırılmasıyla birlikte ortaya çıkan çelişkiler içinde çağdaş dünyanın karmaşıklığını değerlendirmeye çalışmaktadır. Bu kitap, tercih ettiği çalışma alanından araştırma sonuçlarına yazıya geçirilmesine,disiplininin belli başlı teorik hipotezlerine, alan soruşturmalarına, kullanabileceği kavramlara kadar antropolojinin etkinliklerini gösteriyor bize. Alanın son yıllarda en çok rağbet gösteren iki araştırmacısının kaleminden antropolojiye ve onun diğer disiplinlerle ilişkisine dek nitelikli bir çözümleme.
“Unutmak, toplum için olduğu kadar birey için de bir zorunluluktur. İçinde bulunulan zamanın, şu anın ve bekleyişin tadına varmak için unutmayı bilmek gerekir; ancak unutmak bellek için de bir ihtiyaçtır: Uzak geçmişe ulaşabilmek için yakın geçmişi unutmak gerekir.”
Alışılagelmiş kuramsal antropolojik/etnografik söylemin ötesinde, insanın dünyadaki mevcudiyet anlarının yazınsal sınırlarında gezinen Augé’den “unutma” üzerine cesur bir kitap. Yaşamı anlatı olarak kuran bellekte içkin olarak bulunan unutma’dan Afrika kabilelerindeki ayin deneyimleri sonrası yaşanan unutma’ya varıncaya kadar, Unutma Biçimleri insan zihninin karanlık tarafına kısa bir yolculuk yapmak isteyenler için birebir.
“Faşist, bellekten yoksundur. Hiçbir şeyden ders almaz. Başka bir deyişle hiçbir şeyi unutmaz, kendi takıntılarının kesintisiz şimdiki zamanında yaşamaya devam eder.”
“Yok-yerler” yirmi yıl sonra, güncellenmiş çevirisiyle raflarda.Marc Augé’nin uzun süredir bulunmayan kitabı “Yok-yerler”, güncellenmiş çevirisiyle, Aykut Köksal’ın genel yayın yönetmenliğinde, Daimon Yayınlarının son kitabı olarak raflardaki yerini aldı. Turhan Ilgaz’ın 1997’de gerçekleştirdiği çeviri, Ergün Akça ve Arbil Ötkünç tarafından güncellendi. Arbil Ötkünç’ün giriş yazısıyla yayımlanan kitabın arka kapak yazısında, Aykut Köksal şöyle diyor: “Mimarlık dünyasının son yıllarda en çok tartıştığı kavramların başında ‘yer’ ve ‘mekân’ kavramları gelir. Bu tartışmanın ana eksenini, bu kavramların farklılığı ve modernleşme sürecinde uğradığı dönüşümler oluşturur. Modernleşme sürecinin yol açtığı dönüşüm, özellikle mimarlığın yerle ilişkisinde ortaya çıkar. Mimarlığı tanımlayan bileşenlerin en başında gelen yer, giderek azalan bir belirleyicilik taşımaya başlar. Modernleşme sürecinin geldiği son noktada (Marc Augé buna ‘üstmodernlik’ diyor), küresel dünyanın getirdiği yeni mimari programlar artık yer’le ilişkiyi tamamen zorunsuz hale getirir. Havaalanları, alış veriş merkezleri, tatil köyleri, otoyollar, stadyumlar vb. konumlandıkları yerle hiçbir ilişki içermeyen mekânlar tanımlamaya başlar. Yer’in belirleyiciliğinin ortadan kalkması, farklı yerlerde konumlanan yapıları konumlarından ve içinde yer aldıkları bağlamlardan koparır, bağımsızlaştırır, bu mekânları sadece programları ve küresel dünyanın tanımladığı kavramlar üzerinden okunabilir kılar. Bu kavramların başında gelen ‘güvenlik’ diğer tüm bileşenlerden daha çok öne çıkar ve öznenin o mekânla kurduğu ilişkinin taşıyıcısına dönüşür.İşte, küresel dünyanın bu mekânlarını ‘yok-yerler’ olarak tanımlayan Marc Augé, bu kavramsallaştırmasıyla, mimarlık çevrelerinin son yıllarda üzerinde en çok konuştuğu tartışma konularından birini belirliyor.”
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.