Gorkinin en başarılı tiyatro oyunu olan Ayaktakımı Arasında devlet düzeninin çökmesiyle birlikte umutlarını yitirmiş halkın çeşitli katmanlarından insanların hikayelerini anlatır.Volga nehri kıyısındaki bir sığınakta bir araya gelen krizin vurduğu insanların yaşadığı yokluk ve yoksulluk, bulundukları yerin köhneliği, neredeyse tamamen toplumdan dışlanmış olmaları okuru derinden etkiler.
“Her şeyiyle ve yüceliğiyle bir dünya adamı olan Vladimir Lenin öldü. Ölümü, onu tanıyanların yüreklerine kederle inen bir darbedir.Ama ölümün karanlığı, onun dünyanın işçi sınıfları için ne kadar önemli bir lider olduğunu daha da vurgulamaktan başka bir işe yaramaz.Ve eğer nefretin, yalanların, iftiraların karanlık bulutu bundan daha da yoğun olursa, bunun hiçbir önemi olmayacak. Lenin’in çıldırmış bir dünyanın boğucu karanlığında tutuşturduğu meşaleyi söndürecek bir güç yok.Ve başka hiçbir insan, dünyanın onu ebediyen hatırlamasını bu denli hak etmiyor.”
Maksim Gorki, sürgüne gönderilen bir politik eylemci ve Sovyet devrim edebiyatının öncülerindendir. Zorluklarla geçen çocukluk yıllarının ardından işçi sınıfının yaşamına yakından tanıklık etmiş, derin gözlem yeteneğiyle sosyalist gerçekçi eserler inşa etmiştir.
Konovalov ise onun hayat hikâyesinden damıtılmış, otobiyografik izler taşır. Bir dönemin Rusya’sına, sınıf ilişkilerine ışık tutar. Dipteki insanların uğradığı haksızlık, çektiği özlem, yaşadığı acı Gorki’nin satırlarında ete kemiğe bürünür. Bu, düzenin acımasızlığına karşı uyanacak bir duyarlığı tetikler. Rus stereotipini tam olarak Konovalov karakteri gibi yazdığını söyleyen yazar, sessiz bir mahkûmun intiharını betimler. Hayata, yasaya, aşka, aylaklığa dair felsefi diyaloglarla zenginleşen bu kısa ama etkili kitap, birçok unutulmaz Rus klasiğini Türkçeye kazandıran Ergin Altay’ın çevirisiyle okuyucuyla buluşuyor...
“İnsanlar kentler kurmuşlar, evler yapmışlar, toplanmışlar oralarda; yeryüzünü kirletip duruyor, kendileri de havasızlıktan patlıyorlar. Birbirlerini sıkıştırmaktan başka yaptıkları bir şey yok... Buna da hayat diyorlar!"
Önemli Rus yazarlarından olan Maksim Gorki, 1868 yılında köylü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Beş yıl Rusya’yı gezerek edindiği izlenimleri sayesinde toplumcu gerçekçi bir anlatı dili benimseyen Gorki, etkileyici betimlemeleriyle Rus Edebiyatı’nın öncü isimlerindendir. Anneannesinin masalları ve gözlemleri ile harmanladığı eserlerini, yoksulluk ve acı dolu romanlarına yansıtmıştır. “Rus İhtilalinden Sahneler” adlı öyküsünde, gerçekçi karakterlerin yaşadıkları hayatlardan birer kesit sunulmaktadır. Birçok roman, öykü, oyun ve anı yazmış olan Gorki’nin bu etkileyici eserini okurlarımızla paylaşmaktan mutluluk duyarız.
“Bir insanın kendi bilincinde olması için başkalarıyla birtakım bilinçli ilişkilere girmesi gerekir.”
Ekmeğimi Kazanırken, Maksim Gorki’nin 1916 yılında yazdığı otobiyografik eserlerin ikincisidir. Zorba büyükbabası tarafından bir ayakkabıcıya çırak olarak verildiğinde henüz on yaşındadır. Burada çalışırken Rus halkının alt tabakasının zihinsel bağnazlığına ve zorbalığına şahit olur.
İnancı, kadının değersizliğini, işçi sınıfının durumunu eleştirmiş ve 19. yüzyıl Rusya’sındaki toplumsal yapıyı birçok karakterle özetlemiştir.
Gorki’nin edebiyata ilgi duyması ve klasik Rus yazarlarının eserleriyle tanışması da bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Gorki, nakliyecilik yapan babasını 5 yaşındayken kaybeder ve annesi yeniden evlenince doğduğu yere geri döner. 11 yaşında tamamen öksüz kalır, anneannesi ve büyük babası tarafından büyütülür. Masalları ile büyüdüğü anneannesinin üzerinde büyük etkisi vardır. Rus yazar Maksim Gorki, halkın içinden çıkmış, yaşamını kazanmak için çok çalışmış ve uzun bir süre sefalet içinde yaşamıştır. Onun öyküleri, romanları ve oyunları gerçekçiliğe yeni bir anlam, yeni bir lezzet katmıştır.
Bu bir şaka değildi. Üniversitede okumak için, Kazan'a gidiyordum. Üniversitede eğitim görmek düşüncesini kafama; bir kadınınki kadar güzel gözleri olan, çok yakışıklı, sevimli liseli bir genç olan N. Yevreinov soktu. Benimle aynı evde, çatı katındaki odalardan birinde kalıyordu. Sık sık koltuğumun altında bir kitap gördüğünden, tanışmak isteyecek kadar ilgilenmişti benimle ve çok geçmeden, öğrenmek için olağanüstü bir yeteneğe sahip olduğum konusunda diretmeye başladı. ''Doğa seni, bilimin ilerlemesine katkıda bulunasın diye yaratmış.'' derdi. Uzun kara perçemi güzel bir hareketle geriye atarak. O zamanlar, insanın bilimi, bir Hint domuzu kapasitesinde ilerletebileceğini bilmiyordum.
“Maksim Gorki her şeyi kalemiyle görür ve hisseder. Kalem sanki bir alet değil, yazarın organıdır.” –Franz Kafka
Yegor Petroviç Trofimov yorulmak nedir bilmeyen bir parti çalışanıdır. Bir tanıdığı tarafından otuz iki hanelik ufak bir köye gönderilen Trofimov, burada köyün devrimci gençleriyle birlikte köylüleri bilinçlendirmek için kolları sıvar.
Uğradığı sansür nedeniyle Ekim Devrimi’ne kadar Rusya’da yayımlanması ve dağıtılması yasaklanan Yaz novellası, Maksim Gorki’nin Ana’dan sonra yazmayı planladığı Oğul romanının eskizlerinden ortaya çıkmıştır. Sosyalist, anti-militer, isyancı bir tavra sahip olan novellada Gorki halkın kurtuluşu için takınması gereken tavrın altını çizmektedir.
“Maksim Gorki’nin kitapları tutkulu bir başkaldırıyla bezeli.” –Jack London
Dört yaşında yetim kalan Yevsey Klimkov, okulu bitirdiğinde kitapçı Raspopov’un yanında çıraklık yapmaya başlar. İyilikten, dürüstlükten yana nutuklar çekmeyi seven Raspopov bir yandan devrimcilere kitap satarken bir yandan da onları ihbar etmektedir. Ancak ustasının zamansız ölümüyle birlikte, zayıf iradeli Klimkov polis tarafından Raspopov’un yerine muhbirlik yapmaya zorlanacaktır.
Rus edebiyatının önde gelen yazarlarından Maksim Gorki, Yararsız Bir Adam’da, habis bir iktidara boyun eğen bir adamın ve toplumun çöküşünü gözler önüne seriyor.
Yazlıkçılar 20. yüzyılın başında Rus burjuva aydınlarının kendi kendileriyle hesaplaşmalarını yansıtırken, bir yazlıkta geriye bıraktıkları artıkları, pislikleri ile toplumsal yaşamdaki çıkarcı, pislikleri ile toplumsal yaşamdaki çıkarcı, bencil ve karamsar yapılarını ortaya serer; ancak bunların karşısına olumlu ve devrimci karakterleri de koyarak 13 yıl sonra gelecek olan 1917 Ekim devriminin haberciliğini üstlenir. Vassa Jeleznova 1910, köylülükten burjuva yaşamına geçen tüccar sınıfın para hırsını, kaybettikleri insani değerleri ve ahlaki çöküşlerini sergiler.
Önemli Rus yazarlarından olan Maksim Gorki, 1868 yılında köylü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Toplumcu Gerçekçilik akımının öncüsü kabul edilen Gorki, işçi sınıfının sorunlarını gerçekçi ve samimi bir dille ifade etmektedir. Yaşamındaki deneyim ve gözlemlerini ustalıkla eserlerine aktarmıştır. Birçok roman, öykü, oyun ve anı yazmış olan Gorki’nin “Sürgün” adlı eserinde de hayat yolculuğundaki izlenimlerini görmek mümkündür.
Bu etkileyici eseri okurlarımızla paylaşmaktan mutluluk duyarız.
Kâhin; işlek zekâlı, sivri kafalı; kuru ve sarı yüzlü, ufak tefek bir Yahudi idi. Yahudi’nin adı Hayim Harun Purviç idi. Talihin ezdiği insanlar arasında yaşıyordu. Herkesçe tanınıyor ve aynı zamanda da herkes tarafından hor görülüyordu. Malını satıyor, korkudan titriyor ve gülümsüyordu. İşini Şikan’da, şehrin kimsesizleri ve kılıksızları ile dolu, cemiyet artıklarının yerleştiği bu mahallede görürdü. Ömründe bir defa talihinin ona gülme sırası Artem ile gelmişti.
Maksim Gorki, nakliyecilik yapan babasını 5 yaşındayken kaybeder ve annesi yeniden evlenince doğum yeri olan Ninji Novgorod’a döner. 11 yaşında tamamen öksüz kalır, anneannesi ve büyük babası tarafından Ninji Novgorod'da büyütülür. Gorki yalnızca birkaç ay okula gidebilmiştir. 8 yaşında çalışmaya başlar, bu sayede Rus işçi sınıfının yaşamını yakından tanır. Bir gemide bulaşıkçılık yaparken okuma merakı sarar. İlk gençlik yıllarını Kazan’da geçiren Gorki, Aralık 1887'de intihar girişiminde bulunur. Sonraki 5 yıl boyunca değişik işlerde çalışarak, daha sonra yazılarında kullanacağı pek çok izlenimi edindiği büyük Rusya turuna çıkar. Gorki'nin daha sonra eserlerinde görülen güçlü betimlemeler ne kadar keskin bir gözlemci olduğunu gösterecektir.
Bir sabun fabrikasının sahibi olan babalarından hiç sevgi görmeyen, meşhur piyanistlerden biriyle kaçan anneleri tarafından da daha küçükken terk edilen iki kardeşin aşk hakkındaki imtihanlarını anlatıyor.
Kardeşi Kolya’nın taşra tiyatrolarının büyük artisti Larisa Antonovna’nın büyüsüne kapılıp hayatını mahvetmesini istemiyor. Bunun için kardeşine yalan söyleyerek bu aşka engel olmak istiyor. Ama bu yalanı tek taraflı bir gerçeğe yani tek taraflı bir “karşılıksız aşka” neden oluyor. Bundan sonra Petruşa kendini sevdiği kadına feda ediyor. Bu uğurda kardeşi Kolya’nın intihar etmiş olması bile onun bu aşkına engel olamıyor. Sevdiği kadını mutlu edebilmek, onu ölümüne kadar rahat ettirebilmek için elinden geleni yapıyor. Sadece tiyatroyu önemseyen bu kadın tarafından ne acı ki aşkı bir kez bile karşılık görmedi!
1868’de Rusya’da doğan Aleksey Maksimoviç Peşkov, en çok bilinen adıyla Maksim Gorki, Sovyet Rus yazar, sosyalist gerçekçi yazımın öncüsü ve politik eylemci. Farklı çeşitteki hikâyelerinde âdeta roman havasıyla eserlerini başarılı bir şekilde ortaya koymuştur. Eserde bir hikâyesindeki “Hoş biz yoksul yoluk kişilerdik, duygularımız da yalın yavan olabilirdi.” Diyen Gorki, yoksullukla ve acıyla dolu bir hayat sürdüğü için Rusça ’da acı anlamına gelen Gorki takma adını eserlerine de ustalıkla yansıtmıştır. Gorki’nin eserlerinde görülen güçlü betimlemeler ne kadar keskin bir gözlemci olduğunu da göstermektedir. Bu eseri özen ve sevgiyle okurlarımıza sunuyoruz.
Küçük burjuvanın temel niteliği kendisinin bir tek, eşsiz olduğuna inanmasıdır. O nedenledir ki hiçbir törenden eksik olmaz: “Bütün düğünlerde damat, bütün gömmelerde ölü” olan odur.
Bütün fikirleri ve duygularıyla tümüyle bireycidir. Başka türlü olmak elinden gelmez. Çünkü küçük burjuvanın bireyciliği, burjuva toplumunun asıl temelini oluşturan “kutsal özel mülkiyet kurumu”na dayanır. Her küçük burjuva felsefesinin hedefi, insanları “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” yoluna, “sınıflar arası barışçıl iş birliği” yoluna götürebilecek biricik temel olarak bu “kutsal özel mülkiyet kurumu”nu güçlendirmek ve haklı göstermektir.
Eser yazan her aydın, toplumun önündedir.Zamanın en önemli aydınlarından Maksim GORKİ’de bunlardan biridir.GORKİ, 1868 de doğup, 1936 yılında ölmüştür.Yaşadığı dönem içinde hâlen yayınladığı tüm eserleri hem zamanı hem de günümüz için değerini korumaktadır.GORKİ, yaşadığı dönemdeki sorunları çok net belirlemiş,O sorunları kullanmaktan çekinmemiş,Hatta o sorunlarla yeni bir dünya yaratmıştır.Bu nedenle de birçok eser meydana getirmiştir.Görülecektir ki yaşadığı dönemde de para kullanılmakta fakat geçerliliği neredeyse yoktur.Ama insanlık ve dostlukların önemini 13 hikâyesi ile anlatmaya çalışmıştır.
Maksim GORKİ dünya klasik roman yazarlarının öncülerindendir. Hâlen “Ana” adlı romanının kalitesi, emsalleri arasında liderlik niteliği taşımaktadır.Yazarın bu kitapta sadece romancılığı değil; eserleri, gazetecilik ve mecmuacılık hayatı, Gorki’nin piyesleri, Gorki’nin edebiyattaki mevkii, Gorki’nin realizm ve romantizmi, Gorki’nin halkçılığı, Gorki’nin öğreticiliği, Gorki’nin dünya ölçüsündeki şöhreti ve Türkiye’de Gorki konuları çok dikkatli işlenmiştir.“Aşk Rüyası” ismi altında toplanılan bu kitapta da on beş hikâyenin on üç tanesi, Gorki´nin hiç bir kitabına girmemiş, dolayısı ile şimdiye kadar hiç bir dile çevrilmemiş hikâyelerinden bir kısmıdır.
Maksim Gorki’nin yapıtlarının odağında, insanın içsel değerlerine ve potansiyeline olan inanç vardır. Karşılıksız Bir Aşk’ta, irade ve yargıları aşan güçlü ihtirasların bu imkânların tümünü nasıl ortadan kaldırdığını ustalıkla anlatır Gorki.
Tiyatro oyuncusu Larisa’ya çılgınca ve karşılıksız bir tutkuyla bağlanan Petruşa, yoluna çıkan öz kardeşine düşman kesilir; sevimli nişanlısını terk edip babasından kalan malı mülkü satar. Larisa’nın yanı başında olmak dışında bir amaç gütmeksizin, taşra tiyatrolarında sahneye çıkan aktrisin peşinde oradan oraya ümitsizce sürüklenir. Oysa aşka değer vermeyen, yeteneği tartışmalı bu kadın sadece tiyatroyu önemsemektedir.
“Kaderin insanla ettiği tüm alayların içinde karşılık görmeyen bir aşktan daha korkuncu yoktur” diyor Gorki. Karşılıksız Bir Aşk, Ayşe Hacıhasanoğlu’nun güzel Türkçesiyle “Bir Solukta Klasikler” dizisinde.
Usta yazar Maksim Gorki’nin kaleminden Mavi Bir Yaşam, gerçek dünya ile hayal dünyası arasındaki karşıtlık üzerine kurulu, son derece etkileyici bir hikâye.
Sorunlu bir ailede mutsuz bir çocukluk geçiren içine kapanık Mironov, sıkıcı taşra yaşamına katlanabilmek için kitaplarına ve düş gücüne sığınır. Yabancı bir ülkeye adımını atmamış olmasına rağmen hayallerinde “mavi” bir kent yaratmıştır: yaşamın basit ve kolay bir biçimde akıp gittiği, neşeli insanların olağanüstü serüvenler yaşadığı, org sesleriyle dolu Paris.
Umutları ile korkuları arasında sıkışıp kalan genç adamın yaşadığı ortamı büyük bir gerçekçilikle betimleyen Gorki, zihin dünyasındaki gerilimi bir ruhbilimci derinliğiyle kurguluyor. Mavi Bir Yaşam, Ayşe Hacıhasanoğlu’nun Rusça aslından yaptığı incelikli çeviriyle Yordam Edebiyat’ta.
Minik Serçe, ünlü Rus-Sovyet yazar Maksim Gorki’nin bir eseridir. Kendi uydurduğu şarkıları söyleyen minik serçe Poodik’in maceraları hem eğlenceli hem de yüreğinizi ağzınıza getirecek cinsten. Merak ettiyseniz, haydi birlikte okuyalım.
Maksim Gorki’nin dünyada en çok okunan ve neredeyse tüm dillere çevrilen ölümsüz eseri Ana, toplumcu gerçekçi edebiyat türünün en önemli örneklerinden biridir. Ana, fabrika işçileriyle köylülerin içinde bulundukları şartları değiştirmek için devrimci bir yola giren ve bu uğurda mücadele veren insanların hikâyelerini bir kadının, bir annenin bakış açısından anlatır. İşçi hareketlerinin daha yeni yeni filizlendiği sırada, kocasının on yıllar süren şiddetine maruz kalan kendi halinde bir kadının ateşli bir devrimciye dönüşmesinin hikâyesidir Ana. Maksim Gorki, devrimi bir kadının ağzından anlatarak dünyaya âdeta şu mesajı verir: Devrim, tek başına erkeklerin getirdiği bir şey değildi; kadınların mücadelesi, hareketin başarıya ulaşmasını sağlayan güçlü ve değerli bir etkendi. Yalın bir anlatımı tercih eden Gorki, karakterlerini de köylülerden ve işçilerden seçerek, devrimin bu kesimlerce daha net ve kolay anlaşılır olmasını amaçlamıştır. Ana, yüz yılı aşkın bir süredir, insanlara daha iyi bir yaşam için mücadele etmenin önemini anlatıyor.
Ayaktakımı Arasında (Rusça özgün adı: На дне, Na dne, İngilizce konuşulan ülkelerde: The Lower Depths ve Almanca konuşulan ülkelerde Nachtasyl), Maksim Gorki´nin en çok tanınan ve başarı elde eden tiyatro oyunudur.Gorki´nin 1901 kışında yazdığı Ayaktakımı Arasında adlı oyununun 1902 yılında Stanislavski yönetimindeki Moskova Sanat Tiyatrosu tarafından sahnelenmesi Gorki´nin ün kazanmasını sağlamıştır.Türkçesi Vâlâ Nurettin´e ait olan yapıt, Türkiye´de ilk kez 1936 - 1937 sezonunda Şehir Tiyatroları tarafından oynandı. Daha sonra başta Ankara Devlet Tiyatrosu olmak üzere, birçok topluluk tarafından sahnelenen oyun, birçok ödül kazanmış olup, sunumunda belirtildiği üzere; "toplumun dibine itilmiş" insanların öyküsü işlenir. Yapıt, Devlet Tiyatrosu tarafından 19 Nisan 2005 tarihinde özel bir gösterimle, 2004´te bir cinayete kurban giden İsmail Hakkı Sunat anısına özel olarak sahnelendi. Sunat, oyundaki rolüyle 2003 yılında Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu ödülü almıştır.
Nizhni-Novgorod adındaki küçük Rus kasabasındaki fabrika işçileri verimsiz, sıkıcı ve kötü topraklarda yaşamaktadır. Fabrikadaki görevleri onları insanlıktan uzaklaştırmış, tüm enerjilerini tüketmiştir; sonuçta hayvanlar gibi yaşar olmuşlardır. İşçilerden Michael Vlasov öldüğünde karısı Pelagueya oğulları Pavel’in de benzer bir hayat süreceği korkusuna kapılır. Ancak zaman içinde sevinçle görür ki Pavel farklı bir yönde değişmekte ve kendini okumaya vermektedir. Evleri kitaplarla dolup taşmaya başlayınca Pelagueya bu durumdan şüphelenir. Ana, Gorki’nin en çok satan romanıdır.
Küçük Aleksey, oldukça zor şartlarda hayat okuluna adım atar. Kitap, daha beş yaşındayken babasının ölümüyle başlar. Aleksey büyükannesiyle beraber dedesinin evinde dayıları ve kuzenleriyle yaşamaya başlar. Bu arada annesi evlenmiş ve bir oğlu olmuştur. Üvey babası oturdukları evi kumarda kaybettiği için annesi yanlarına yerleşmek zorunda kalır. Yıllar geçer, Aleksey dedesi ve büyükannesi ile ayrı bir eve taşınırlar. Bu arada annesinin durumu iyice kötülemiştir, kısa süre sonra ölür. Aleksey artık öksüzdür. Dedesi artık kendisine bakamayacağını söyler, bunun üzerine Aleksey de ekmek parasını kazanmak için çalışmaya başlar.
“Herkes, evlat, herkes karşısına daha iyi bir şeyin çıkmasını bekleyerek yaşar. Bu yüzden herkese karşı saygılı olmalıyız. Okişinin içinde nasıl bir güç barındırdığını, dünyaya hangi amaca hizmet etmek için geldiğini ve neler başarabileceğini kim bilebilirki? Belki de dünyaya bizim mutluluğumuz için gelmiştir… Özellikle çocuklara saygı göstermeliyiz! Çocuklar… Onları özgürbırakmalı!
Hayatlarına karışmamalı, onlara saygı duymalıyız!”
-Maksim Gorki, Ayaktakımı Arasında (1902)
Otobiyografik bir üçlemenin ilk kitabı olan Çocukluğum, Maksim Gorki’nin çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemini anlatır. Gorki’nin başyapıtı sayılan eser otobiyografi türünün en iyi örneklerinden biridir.
Asıl adı Aleksey Maksimoviç Peşkov olan Gorki’nin Rusçada “acı” anlamına gelen bu adı kullanmaya başlamasının sebeplerinikitabı okudukça anlayacak, okula yalnızca birkaç ay gitmiş birisinin Rus Edebiyatı’nın babası haline gelişine tanık olacaksınız. Kitabı elinizden bıraksanız da hikâyeyi aklınızdan çıkaramayacaksınız.
Gorki iki yüzyılın kesişme noktasında romanları ve oyunlarıyla sosyalist gerçekliği biçimlendirmeye çalışan usta bir yazardır.. Maksim Gorki'nin bu romanında; tepkisiz kalınamayacak talihsiz yaşamlar, haksızlıklara boyun eğmeye mahkum, aşağılanmaya hükümlü insanlar ve diğer tarafta da her türlü imkana, maddiyata sahip oldukları için kendilerini görgülü, modern, ahlaklı ve toplumun saygıdeğer takımı gören insanlar. Yazar, zor durumdaki herhangi bir bireyin yaşantısını sosyal adalet ile muhakeme etmeye çalışırken, yargı sistemini de ve burjuvaziyi de taş yağmuruna tutmaktan geri kalmıyor. İnsan psikolojisinin kuyumcu titizliği ile işlendiği bu romanın etkisinden kurtulamayacaksınız...
“Ne istersin?” sorusuna “Yapacak az, düşünecek az, yiyecek çok şey” yanıtını veren küçük burjuvanın ikiyüzlülüğünü, bencilliğini anlatan Maksim Gorki, Küçük Burjuva İdeolojisinin Eleştirisi’nde dünden bugüne her devirde kendini eşsiz olarak gören küçük burjuvanın çıkmazlarını açığa çıkartıyor.
İnsanlar Arasında, Ana, Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken, Benim Üniversitelerim gibi yapıtlarıyla Rus edebiyatının en saygın yazarları arasında yer alan Maksim Gorki, 1890’larda daha yirmili yaşlarda yazdığı öyküleriyle olağanüstü bir başarı kazandı, ünü hızla yayıldı, neredeyse Tolstoy ve Çehov gibi yazarlarla bir tutuldu. Gorki’nin bu dönemdeki öyküleri 1898’de “Eskizler ve Hikâyeler” başlığı altında iki ciltte yayımlandı. Ataol Behramoğlu, bu eserden yaptığı bir seçkiyi Yaşanmış Hikâyeler başlığı altında topladı. Yaşanmış Hikâyeler’de Gorki’nin, başta “Makar Çudra”, “Çelkaş” ve “Yirmi Altı Adam ve Bir Kız” olmak üzere en iyi öyküleri yer alıyor. Gorki’nin Rusya’da ayaktakımını konu aldığı “serseri dönemi”ne ait bu öyküler insan sevgisi ve özgürlük tutkusuyla dolu.
Benim Üniversitelerim’de, Aleksey Peşkov, üniversitede okumak üzere Kazan şehrine gelir. Fakat zorluklarla geçen hayatında bu büyük hayalini gerçekleştirmesi kolay olmayacaktır. Bir yandan ekmeğini kazanmaya diğer yandan eğitimini sürdürmeye çalışan genç, Rusya’da çarlık yönetiminin ve eskimiş dünya görüşünün çalkantılı ortamında bütün hayatın bir üniversiteye dönüştüğünü görür.
Karşısına benzersiz kişilikleri olan, Rusya’nın kaderini değiştirecek kişiler çıkacaktır. Rusya gürül gürül geleceğini tartışmaktadır.
Çocukluğum ve İnsanlar Arasında’nın ardından Benim Üniversitelerim’le birlikte, edebiyat tarihine eşsiz bir gerçekçilik anlayışı getiren Maksim Gorki’nin kendi hayatından yola çıkarak yazdığı üçleme tamamlanmış olur.
Maksim Gorki’nin bu kısa romanı, hayatının çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemini anlattığı ünlü üçlemesinin birinci kısmını oluşturur. Otobiyografik anlatı türünün en beğenilen örneklerinden biri olan Çocukluğum, Gorki’nin Rusya’nın orta kesiminde bulunan Nijni şehrinde yaşadığı yılları anlatır. Bir çocuğun ailesini ve insanları tanıyarak, iyiyle kötü, güzelle çirkin, şiddetle merhamet, sevgiyle nefret gibi değerlerin yaşamda, insan ilişkilerinde iç içe girdiğine tanık olarak geçirdiği bu yıllar, aynı zamanda, Rusya’da sarsıcı altüst oluşların yaşandığı, 1905 ve 1917 devrimleriyle ve bütün gürültüsüyle XX. yüzyılın yaklaştığı yıllardır.
Babası öldükten sonra annesi tarafından büyükbabasıyla büyükannesinin yanına bırakılan Aleksey, iki ihtiyarın yanında bir yandan büyükannesinden dinî hikâyeler dinler, diğer yandan büyükbabasının ani şiddet patlamalarına tanık olur. Amcaların miras çekişmeleri, doğumlar, evlilikler, müzik eşliğinde dinlenen halk efsaneleri... Bir epik şiir havasıyla geçen günler aynı zamanda büyük bir yazarı ortaya çıkarmaktadır. Gorki’nin olgunluk çağında anlattığı bu çocukluk hikâyesi aynı zamanda büyük bir yazarın kendi kendini tanıma çabasıdır.
“Yakında büyük bir ucube yazmaya başlayacağım. Bir mujik tasviri yapacağım; eğitimli, mimar, düzenbaz, zeki, elbette yaşama tutkuyla bağlı olacak.”
Maksim Gorki, 1899 yılında Anton Çehov’a yazdığı bir mektupta Mujik’in ortaya çıkışını böyle anlatıyordu. Gorki’nin bir taşra kentinde aydın olmanın nasıl bir şey olduğunu hassas bir gözle ve keskin bir eleştiri gücüyle ele aldığı bu kısa roman tamamlanmadan kaldı fakat sürekli yeni projelerle halk yararına işler yapmaya çalışan mimar Akim Andreyeviç Şebuyev portresi adım adım devrime yaklaşan Rusya’da ortaya çıkan insanın habercisi oldu.
Gorki’nin daha önce Türkçede Ekmeğimi Kazanırken adıyla yayımlanan bu eseri, yazarın Çocukluğum, İnsanlar Arasında ve Benim Üniversitelerim’den oluşan ünlü otobiyografik üçlemesinin ikinci kısmıdır.
Kendi deneyimlerinden yola çıkarak Rusya’nın toplumsal hayatını bütün yönleriyle anlatan Gorki, bu kitapta akrabalarından ayrılarak yabancı insanlar arasında çalışmaya başladığı dönemi anlatır. XX. yüzyıl başı Rusya’sının gergin havası, insan tipleri, günlük hayatı ve tarihi, gençliğe adım atan bir çocuğun gözünden son derece yalın bir dille tasvir edilir. Yayımlandığı dönemde bir eleştirmen eseri şöyle övmüştü: “Sürükleyici bir şekilde okunan bu kitap o kadar şaşırtıcı bir yalınlıkla yazılmış ki, bu ancak Maksim Gorki’nin kendine özgü içtenliğiyle anlatılabilir.” Çağdaşlarından biriyse yazara yazdığı mektubunda şöyle diyordu: “Romanınızı elimden bırakamadan okuyorum... Özellikle kadınların tasviri çok derinden etkiliyor. Bu acımasız çağda unutmamamız gereken bir tek şey var, o da eğer mekanik hayvanlara dönüşmediysek, bunu kadınlarımızın yaşamı koruma yeteneğine borçluyuz. Siz bunu çok güzel, zarif ve derin bir şekilde anlatmışsınız.”
Aleksey Maksimoviç Peşkov, daha çok bilinen adı ile Maksim Gorki Sovyet/Rus yazar, 1 Mayıs Marşı’nın söz yazarı, sosyalist gerçekçi yazımın öncüsü politik eylemci.
1892 yılında Tiflis’te, Kafkasya Gazetesi’nde çalışmaya başladı. Yoksullukla ve acıyla dolu bir hayat sürdüğü için Rusça´da acı anlamına gelen Gorki takma adını kullanmaya başladı. 1895’te St. Petersburg’da yayınlanan bir dergide çıkan Çelkaş adlı öyküsü ile ünlendi. Ardından Yirmi Altı Erkek ve Bir Kız öyküsü yayınlandı.
Ünü hızla yayıldı. Bu öyküler kadar başarılı olmayan bir dizi roman ve öykü daha yazdı. Gorki’nin 1898 yılında yayınlanan ilk kitabı Hikâye Denemeleri çok beğenilir ve yazarlık kariyerinin başlangıcı sayılır. İlk romanı Foma 1899’da basıldı. Bu dönemde sağlam bir olay örgüsü kuramaması ve yaşamın anlamı üzerine uzun felsefik tartışmalara girmesi romanlarının başarısını düşürür. 1906’da yazdığı ve Rus Devrimi’ne adadığı Ana, en başarılı romanıdır. 1899-1906 arasında St. Petersburg’da yaşar. Gorki, Çar rejimine açıkça karşı çıkmış ve bu yüzden birçok kez tutuklanmıştır. Çarlık tarafından kontrol ve baskılara maruz kalmıştır. 1901’de “Fırtına Habercisi’nin Türküsü” isimli kısa şiiri yüzünden tutuklandı. Kısa sürede serbest kaldı, Kırım’a gitti. Gorki birçok devrimci ile tanıştı. Lenin’le tanıştığı 1902 yılından itibaren aralarında yakın bir arkadaşlık oluşmuştur.
1902 yılında Rusya Edebiyat Akedemisi’ne seçilir. Ancak Çar II. Nikolas buna izin vermez. Anton Çehov ve Vladimir Korolenko bu tavrı protesto eder ve Akademiden ayrılır.
Başarısız olan 1905 Rus Devrimi sırasında Peter ve Paul Kalesi’nde kısa bir süre daha hapis kalır. Gorki Güneşin Çocukları adlı oyununu yazar.
”Sovyet Öyküleri” serimizin ikincisi olan bu kitap dört kısa öyküden oluşmaktadır. Maksim Gorki’nin ilk aşkı, Konstantin Paustovskiy’nin hiç solmayan renkleri ve Vadim Kojevnikov’un neşeye düşen şafağına kapı aralayan öyküler Türkçede ilk defa okurla buluşuyor.
Önümde güneşin battığı yere kadar uzanan geniş, dümdüz bir yol vardı. Yolun iki yanında, sanki bir şeyler dinler gibi yaşlı ve hazin kayın ağaçları sıralanmıştı. Üzerlerinde bir yaprak bile kımıldamıyordu. Bir gece kuşu havada sessizce uçup gitti. Bu kapkara kuş, insanın ruhunda canlanan anılar gibi, birdenbire görünüvermiş ve uzak karanlıklarda kaybolmuştu. Ben hep yürüyordum, önümde güneşin son ışınları yavaş yavaş sönüyor ve göğsümde;
“Gözlerimiz kör, ruhumuz da kör…
Tanrı’ya inananlar, bize yardım ediniz!” dizeleri boğuk yankılar yapıyordu.
Asıl adı Aleksey Maksim Peşkov (1868-1936) olan Gorki, Rus klasik yazarlarının son, çağdaş Rus edebiyatının da ilk temsilcilerindendir. Bu yönüyle Rusya’da iki edebi çağı birbirine bağlayan önemli bir halkadır. Gorki’nin kendisinden önce gelen Rus klasik yazarlarından çok daha kısa bir zamanda dünyaca benimsenmesinin nedenlerini belki de burada aramak gerekir.
Gorki'nin sevilen hikayelerinden oluşturduğumuz bu derlemede, aralarında Körler Üzerine Türkü, Mavi Gözlü Kadın, Bir Noel Hikayesi ve Kalyüşa'nın da bulunduğu on iki hikâyesine yer veriyoruz.
Maksim Gorki’nin 1906’da sürgünde yazdığı romanı Ana, toplumcu gerçekçilik akımının başyapıtlarından biri kabul edilir. Rus proletaryasının Çarlık Rusya’sına karşı verdiği devrimci mücadelenin romanıdır. Eser, fabrikalarda zor şartlarda çalışan binlerce işçiden biri olan Pavel’in özgürlükçü fikirlerine başlangıçta korkuyla yaklaşsa da, sonradan onun ilkelerine sahip çıkarak devrimin meşalesini taşıyan kadınlardan biri olan annesi Pelageya’nın hikayesini anlatır. 1905 Devrimi öncesi Rusya’nın toplumsal panoramasını ustalıkla yansıtan Ana aynı zamanda yeni bir düşünce ve toplumsal uyanışın simgesi haline gelmiştir.
Sosyalist gerçekçilik akımının öncü isimlerinden Maksim Gorki’nin otobiyografik üçlemesi, Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken ve Benim Üniversitelerim’i şimdi bir set haline getirip okurlarla yeniden buluşturuyoruz.
Nazım Hikmet’in sözleriyle : “Yeryüzündeki bütün gerici kuvvetlerin, barış ve milli bağımsızlık düşmanının, faşistin ve her çeşit yalancı, düzmece demokratın en korktuğu yazarlardan biri de Gorki’dir. Neden? Çünkü Maksim Gorki yalnız kendi halkına değil, bütün halklara yurtlarını, hürriyeti, barışı ve birbirini sevmeyi öğretir. Çünkü o, insanın, insanlığın geleceğinden, güzel günler göreceğinden emindir (…) Gorki insanlar yaşadıkça yaşayacaktır. Çünkü yeryüzünün en büyük şairidir.”
Sette yer alan kitaplar:
Çocukluğum
Ekmeğini Kazanırken
Benim Üniversitelerim
Bu kitap ; tüm yaş gurupları gözetilerek hazırlanmış olup Rusçadan çevrilirken, yazarlarınca ifade edilmek istenen orijinal metindeki duygular aslına uygun olarak Türkçeye birebir yansıtılmıştır.İnsanın Doğumu, Gorki'nin 1912'de yazdığı, pastoral dekor içinde gerçekleşmiş bir doğumun dokunaklı hikayesidir. Sefil yaşamın içinde barınan güçlü bir gelecek umudu ve o ortamda filizlenen yaşam tutkusu, duygu yüklü sözcüklerle anlatılmış.Yuri Nagibin, ilkokul öğretmeni olan genç kızın öğrencileriyle geçirdiği bir günü, kendine has naif üslubuyla, “Kardan Adam” öyküsünde anlatıyor.
İvo Andriç, taşralı bir öğrencinin büyük şehirde karşı karşıya kaldığı zorluklarını anlatıyor. Bir kazanın neden olduğu öyle ya da böyle, çocukluğumuzda hepimizin yaşadığı türden iç çatışmalarını “Kitap” adlı öyküsünde yazmış.A. Çehov'un, “Ahçı Kadın Evleniyor” öyküsü de bu kitabın içinde yer almaktadır. Evliliğin bir çocuğun gözüyle nasıl göründüğünü böyle yalın üslupla ancak Çehov gibi bir usta anlatabilirdi.T. Konuralp ise “İmroz Issızlığı” öyküsünde, toplum vicdanında kapanmayan bir yaraya dokunmaktadır.
Aleksey Maksimoviç Peşkov, daha çok bilinen adı ile Maksim Gorki (d. 28 Mart 1868 – ö. 18 Haziran 1936). Sovyet/Rus yazar, sosyalist gerçekçi yazımın öncüsü politik eylemci.
1892 yılında Tiflis´te, Kafkasya Gazetesi´nde çalışmaya başladı. Yoksullukla ve acıyla dolu bir hayat sürdüğü için Rusça’da acı anlamına gelen Gorki takma adını kullanmaya başladı. 1895´te Sankt-Peterburg´da yayınlanan bir dergide çıkan Çelkaş adlı öyküsü ile ünlendi. Ardından Yirmi Altı Erkek ve Bir Kız öyküsü yayınlandı.
Ünü hızla yayıldı. Bu öyküler kadar başarılı olmayan bir dizi roman ve öykü daha yazdı. Gorki´nin 1898 yılında yayınlanan ilk kitabı Hikâye Denemeleri çok beğenilir ve yazarlık kariyerinin başlangıcı sayılır. İlk romanı Foma 1899´da basıldı. Bu dönemde sağlam bir olay örgüsü kuramaması ve yaşamın anlamı üzerine uzun felsefik tartışmalara girmesi romanlarının başarısını düşürür. 1906´da yazdığı ve Rus Devrimi´ne adadığı Ana en başarılı romanıdır. 1899-1906 arasında Sankt-Peterburg´da yaşar. Gorki, Çar rejimine açıkça karşı çıkmış ve bu yüzden birçok kez tutuklanmıştır. Çarlık tarafından kontrol ve baskılara maruz kalmıştır. 1901´de "Fırtına Habercisi"nin Türküsü isimli kısa şiiri yüzünden tutuklandı. Kısa sürede serbest kaldı, Kırım´a gitti.
Gorki birçok devrimci ile tanıştı. Lenin´le tanıştığı 1902 yılından itibaren aralarında yakın bir arkadaşlık oluşmuştur. 1902 yılında Rusya Edebiyat Akedemisi´ne seçilir. Ancak Çar II. Nikolas buna izin vermez. Anton Çehov ve Vladimir Korolenko bu tavrı protesto eder ve Akademiden ayrılır.
Oğlunun Mayıs 1935´teki ani ölümünü takiben Gorki de, 1936 yılında Haziran ayında öldü. Her ikisinin de ölümü şüphe altındadır. Zehirlendikleri iddia edilmiş, ama bu iddia hiçbir zaman ispatlanamamıştır. Gorki’nin cenaze töreninde tabutu taşıyanlar arasında Stalin ve Molotov da yer alacaklardır.
Gorki, Arkadaş´ta, 19. yüzyıl gerçekçiliğinin en olumlu geleneklerini ilerici bir romantizmle birleştirerek toplumsal mekanizma tarafından dışlanmış ´´serserileri´´ konu almış; gerçekçiliği ve insansı bir sıcaklığı çarpıcı bir biçimde kaynaştırarak dünya edebiyatında yepyeni bir çığırın öncüsü olmuştur.
Genç Gorki´nin bu gerçekçiliğinde yeni bir toplumsal bilincin uyanması ve insanca bir düzene duyulan ateşli tutku tüm çarpıcılığıyla yansır.Arkadaş, Gorki´yi anlamak için mutlaka okunması gereken bir kitap Okuyun´
Sabahın erken saatlerinde, fabrikanın sireni işçi mahallesinin ağır dumanlı havasını keskin bir çığlıkla çalkalayınca; ufacık kara evlerden henüz gevşeklikten kurtulamamış asık yüzlü insanlar çıkar, korkudan kaçışan hamam böcekleri gibi koşuşmaya başlar, sabahın o soğuğunda dar sokaklardan geçerek pencerelerinden süzülen sarı ışıkla çamurlu şoseyi aydınlatan fabrikanın güvenli, yüksek duvarlarına doğru giderlerdi. çamur ayaklarının altında vıcıklaşırdı. Uykulu sesler, boğuk haykırışlar halinde yükselir, küfürler, sövüşmeler ayyuka çıkardı. İşçileri fabrikada, makinelerin ağır akırtısıyla, buhar uğultularının homurtulu gürültüleri karşılardı. Karanlık ve asık yüzlü heyulamsı bacalar, bir muhafız edasıyla bütün işçi mahallesine egemen olurdu...
Çocukluğum, Maksim Gorki’nin otobiyografik üçlemesinin ilk kitabıdır. Kimi eleştirmenlere göre Gorki’nin başyapıtı olan Çocukluğum, dünya edebiyatında da kendi türünün en seçkin örneklerinden biridir. Aleksey Maksimoviç Peşkov’u büyük Maksim Gorki yapan yaşam yolculuğuna tanıklık ederken, bu acı dolu yaşamdan damıtılan müstear ismin (Rusçada “acı” anlamına gelen) Gorki oluşuna hak vermemek elde değildir.
Küçük Aleksey’in, doğduğu Nijniy-Novgorod şehrinden babasının ölümü nedeniyle ayrılıp, annesiyle birlikte büyükannesi ve dedesinin yanına gitmesi ile başlayan anlatı, Gorki’nin, “O evin içindeki her şey, kış günü karlarla örtülü sokaktan geçerken beni altına alan bir kızak gibi üzerimden geçiyor, soluğumu kesiyordu sanki,” diye ifade edeceği günleri içerir. Bir yandan peteğine bir masal kahramanını andıran büyükannesinin balı damlayan Aleksey, yaşamın ne denli zor, ne denli acı yüklü olduğunu ilk kez bu yıllarda deneyimleyecektir. Ancak bu deneyimler onu tüketmek, yılgınlaştırmak yerine ondaki yaşam inancını bileyecektir:
“Hayat bizi her an şaşırtmaktadır ama hayvansal artıklardan oluşmuş, fokur fokur kaynayarak pis kokular saçan kalın çöplük katmanıyla değil, insanoğlunun bu çöplük katmanının altından yukarıya doğru çıkmak için zorlayan, iyiye yönelik, parlak, sağlıklı ve yaratıcı güçleriyle şaşırtmaktadır. Daha iyi, daha insanca bir hayatın yeniden doğacağı konusunda bizde sarsılmaz bir umut uyandıran da işte bu güçlerdir.” Çocukluğum, okuduktan sonra sizinle kalacak eserlerdendir.
Maksim Gorki’nin otobiyografik üçlemesinin ikinci kitabı olan Ekmeğimi Kazanırken, Aleksey’in çıraklık yıllarını anlatır. Aleksey, ailesinin yoksul düşmesinin ardından kâh bir ayakkabı mağazasında kâh gemide kâh ikon atölyesinde çalışır. Keskin gözleriyle insanları izlerken roman ve şiirle de tanışır ve okumak onun için gitgide bir tutkuya dönüşür. Yalnız, kitaplarda okuduğu insanlarla çevresinde gördükleri birbirine benzememektedir.
İleriki yıllarda sosyalist gerçekçilik akımının öncülüğünü yapacak olan Maksim Gorki 19. yüzyıl Rusyasının ses ve imgeleriyle dolu bu yapıtında, toplumu saran şiddet, amaçsızlık ve düşmanlık için bir çözüm arama çabasını da anlatır.
“Ben insanları çok seviyorum. Kimseye de acı vermek istemem. Ama duygusal olmak doğru değil; korkunç gerçek, güzel yalanların kelimecikleriyle gizlenemez! Hayata doğru! Hayata doğru! Yüreklerimizde ve beyinlerimizde bulunan bütün iyi ve insanca şeyleri hayatın içinde eritmek gerek!”
Maksim Gorki’nin otobiyografik üçlemesinin son kitabı olan Benim Üniversitelerim, ironik ismiyle üçlemenin diğer kitaplarından ayrılır. Çocukluk yıllarında yoksulluğu nedeniyle okulu bırakmak zorunda kalan Aleksey, bundan sonra da herhangi bir formal eğitim almayacaktır.
O, öğrendiklerini doğadan ve insandan öğrenmiştir. Kazancakis’in deyişiyle hiyeroglifle yazılan hayatın anlamı, artık bir delikanlı olan Gorki için de gittikçe netleşmektedir. Fırında çalıştığı yıllarda devrimci öğrencilerle tanışan Gorki, o günleri, “Öğrencilerin sözlerinde, dilsiz düşüncelerimin çınladığını sık sık duyar gibi oluyordum. Ben bu adamlara kendisine hürriyet vaat edilmiş bir esirin sevinçli heyecanıyla bağlandım,” sözleriyle anlatacaktır.
Benim Üniversitelerim, sayısız patron ve iş arkadaşıyla geçen ağır çalışma yaşamı sırasında toplumdaki saf kötülük ve cehaletle sık sık burun buruna gelen Gorki’nin bunlarla mücadelesini ve kendisini karamsarlık ya da yılgınlıktan, devrime ve insan gücüne olan inancıyla koruduğunu anlatan ilham verici bir yapıttır. Ona göre “Tanrıyı icat ettiğine bakılırsa, insan her şeyi başarabilir.”
“Yeryüzündeki bütün gerici kuvvetlerin, barış ve milli bağımsızlık düşmanının, faşistin ve her çeşit yalancı, düzmece demokratın en korktuğu yazarlardan biri de Gorki’dir. Neden? Çünkü Maksim Gorki yalnız kendi halkına değil, bütün halklara yurtlarını, hürriyeti, barışı ve birbirini sevmeyi öğretir. Çünkü o, insanın, insanlığın geleceğinden, güzel günler göreceğinden emindir. Çünkü o, emekçi insanı, koluyla, kafasıyla çalışan insanı gerçek, biricik efendisi sayar. Gorki insanlar yaşadıkça yaşayacaktır. Çünkü yeryüzünün en büyük şairidir.” Nâzım Hikmet
Nikolay, Ana’ya şöyle bir baktı, gözlerini yumdu. Çopur yüzü birdenbire kör bir insanın yüzüne benzedi, iç geçirip tekrarladı:“Diyorum ki, çocuklar ana babalarından utanç duy-maya başlıyorlar! Sen söz konusu değilsin... Pavel sen-den asla utanmaz. Ama ben babamdan utanıyorum. Bir daha onun evine ayak basmam. Babam yok benim... evim de yok! Gözetim altında bulunduracaklar beni, yoksa çeker giderdim Sibirya’ya. Orada sürgünleri kur-tarır, kaçmalarını hazırlardım...”
Maksim Gorki’nin en ünlü yapıtıdır.
Kitapta 1905 yılları öncesinin işveren ve işçinin çatışmalarıyla birlikte Pavel adlı aydınlıkçı ve yenilikçi bir gencin, Pelageya adlı annesinin yaşamını anlatır.
Türkiye’de ve dünyada çok bilinen bu yapıt, toplumsal panoramanın anlatıldığı en etkili yapıtlardan biridir.
Okumayı ve araştırmayı çok seven Maksim Gorki, üniversiteyi kazanmasıyla birlikte Kazan’a yerleşir. Gençlik yıllarında oldukça acı çekmiş olan Gorki, hayatın gerçekliği ve içinde bulunduğu acı içerisinde, toplumcu gerçekçi bakış açısını oluşturmuştur.
Bununla birlikte üniversiteyi okurken, gizli, halkçı ve ihtilalci örgütlere katılmış olmasını, bu topluluklardaki acemiliklerini, renkli, zor ve acı dolu yıllarını bu eserde dile getirmiştir.
Küçük Aleksey, oldukça zor şartlarda hayat okuluna adım atar. Kitap, daha beş yaşındayken babasının ölümüyle başlar. Aleksey büyükannesiyle beraber dedesinin evinde dayıları ve kuzenleriyle yaşamaya başlar. Bu arada annesi evlenmiş ve bir oğlu olmuştur. Üvey babası oturdukları evi kumarda kaybettiği için annesi yanlarına yerleşmek zorunda kalır. Yıllar geçer, Aleksey dedesi ve büyükannesi ile ayrı bir eve taşınırlar. Bu arada annesinin durumu iyice kötülemiştir, kısa süre sonra ölür. Aleksey artık öksüzdür. Dedesi artık kendisine bakamayacağını söyler, bunun üzerine Aleksey de ekmek parasını kazanmak için çalışmaya başlar. Ezilenler, fakir bir ailenin kızına delice âşık olmuş bir genç ve bu kızın ise aristokrat bir prense âşık olmasını anlatan bir romandır. Prens, hiçbir prensibi olmayan ama çocuksu bencilliğiyle son derece çekici biridir; samimiyetiyle karşısındakini etkiler ama tamamen bilinçsizce, hayatına giren herkese karşı en kötü suçları işleme kapasitesine sahiptir. Dostoyevski, kızın reddettiği diğer genci tüm varlığını kızın uğruna harcayacak bir hizmetkâr ve kendi elleriyle aristokratın ellerine atan biri olarak muhteşem bir betimleme yapar.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.