“İki çeşit acıma duygusu vardır. İlki, zayıf ve duygusal olandır; bu aslında sadece başkasının başına gelen talihsizlik karşısında bizi saran nahoş hislerden bir an önce kurtulmak için yüreğin gösterdiği sabırsızlıktır. Bu, kesinlikle o insanla birlikte acı çekme duygusu değil, onun ıstırabını içgüdüsel olarak kendi ruhumuzdan uzaklaştırma çabasıdır. Ve diğeri, yegâne gerçek acıma duygusu ise; duygusal olmayan ama yaratıcı olan, ne istediğini bilen, her şeye gücü yettiğince hatta gücünün bile ötesinde sabırla, ıstırap çekenin sabrına da ortak olarak katlanmaya kararlı olan acıma duygusudur.” Avusturya’nın küçük bir kasabasında yaşayan Hofmiller, aynı insanların aynı şeyleri konuştuğu, aynı masalara oturup aynı kâğıtlarla aynı oyunu oynadıkları bu yerde, olağan bir hayat sürmektedir. Ta ki kasabanın zengin ailesi Kekesfalvalarla karşılaşıncaya dek… Kekesfalvaların engelli kızı, Hofmiller’da öylesine derinden bir acıma duygusu uyandırmıştır ki, artık hiç kimseye eskiden olduğu gibi bakamayacak, sürekli bir yardım etme isteği ve empatiyle yaşayacaktır. Ancak bir süre sonra, içine düştüğü bu rüyadan uyandığında kararlarının korkunç bedellerini yaşamak zorunda kalacaktır. Başyapıtı Sabırsız Yürek’te Stefan Zweig insan psikolojisinin derinliklerinde dolanarak acıma duygusuna hiçbir zaman eskimeyecek bir anlam kazandırıyor.
İnsanların tüm sorunlarına rağmen mutluluğu aradığı, paylaştığı ve kısa bir süre de olsa tüm dertlerinden, koşuşturmalarından, streslerinden, hırslarından uzaklaştığı günlerdir bayram günleri… Noel de zengin, fakir, çocuk, yaşlı demeden herkesin yeni umutlarla yeni yılı karşılamasıdır aslında…
Ancak Ebenezer Scrooge için tüm bu Noel hazırlığı, ailenin bir araya gelişi, yenilen yemekler, alınan hediyeler ve yapılan yardımlar gereksizdir. Kendi yalnızlığında yaşayan Scrooge’un hayatı ironik olarak yine bir Noel günü değişecektir. Onun hayatını değiştirense Noel Ruhu’nun ta kendisi olacaktır.
Charles Dickens’ın eşsiz üslubuyla kaleme aldığı bu kış masalı, insanlığınızı size yeniden hatırlatacak ve içinizi ısıtacak…
İnsanın tek sahip olması gereken hak, istediğigibi geberebilmesidir… Ve bu esnada başkasınınyardımına gerek duymamasıdır…”Yıkıma giden, melankoli nöbetlerine tutulmuş yaşamlar vekaçınılmaz sona doğru bir koşu…Öldürücü, anlamsız ve sonuca odaklı bir çılgınlık krizi…Kendisi de ilk eşiyle intiharın sınırına gelmiş, ancak ikinci eşiyle amacına –kendi mutlak sonuna– ulaşan StefanZweig’dan her biri derin izler bırakan, tükenmişlik içinde dahi gururundan ödün vermeyen insanların, ölümü yani mutlaksonu bir şekilde varlıklarını kanıtlama yolu ya da kurtuluş olarak hissetmelerinin hikâyeleri… Evet, her biri kaçınılmazsona ulaşacaktır… Hepimiz gibi… Ancak onları diğer herkesten ayıran, ölümü kendi ellerinde tutuyor olmaları…Başarılı psikolojik tahlilleriyle kendini klasikler arasına kabul ettiren Stefan Zweig’ın intiharla özdeşleşmişhikâyelerinden biri olan Amok Koşucusu ile aynı adı taşıyan; umutsuzluk, yitirilmişlik, boşluk, hayata tutunamamak, terkedilmişlik ve değersizlik gibi sebeplerle mücadele eden yedi insana ait yedi ayrı intihar ve ölüm izleğinin işlendiği bueserde, insan psikolojisinin en derinliklerine inerken hayatısorgulamadan duramayacaksınız.
Bazen sınırları aşk belirler...Sinan, düşüncelere daldı, eskilere gitti, gecelere şerh düştü gözyaşlarından. Sabah gün doğmadan uyandı, doğan günden once zamana koşmak istedi. Haykırmak istedi sevgilisine zamanın ne kadar yakıcı olduğunu. İçinde ne varsa her şeyi yakıp kül ettiğini.
Ne zaman dinledi onu ne de hayalindeki sevgilisi. Ağladı Sinan, sabaha karşı, gün doğmadan. Zamana yetişemeyeceğini anlayınca yeminler etti, aşkı üstüne. İçindeki ateşi yeryüzüne kazıyacaktı.
Kendi arzusuyla devşirilip payitahta getirilen Sinan'ın hayatı Karaboğdan Seferi sırasında değişecektir. On gün gibi kısa bir sürede sağlam bir köprü yapıp Osmanlı ordusunu saplandığı Prut bataklığından kurtarması ona mimarbaşı olma yolunu açar.
Bu sure zarfında Kanuni ile Hürrem'in dillere destan aşklarının güzeller güzeli meyvesi Mihrimah Sultan'a da g.nlünü kaptırır. Ancak Sinan kırk sekiz yaşındadır ve üstelik de evlidir. Mihrimah Sultan ise Rüstem Paşa ile evlendirilecektir.
Güneş de ay da tüm umutlarıyla birlikte batmıştır artık. Sinan'ın bu imkansız aşkı yaşatmak için sultanını kalbine ve yaptığı eserlere gizlemekten başka çaresi kalmamıştır. Aşkının küllerinden iki cami vücuda getirir Sinan. Öyle ki bu camilerin birinde güneş batarken diğerinde ay doğmaktadır.
Bu iki camide asırları aşan zamansız bir aşk her gün sonsuzluğa karışır. İmkansız bir aşka duyduğu umudun bir ustayı nasıl dünya çapında ünlü bir mimar haline getirdiğini daha önce de yüz binler satan bu kitapta okuyacaksınız.
Kendi dünyasıyla meşgul bir adam, ömrü boyunca o adamla meşgul olmuş bir kadın... R. doğum gününde aldığı isimsiz bir mektupla birlikte, hayatının hiç bilmediği bir yansımasıyla karşılaşır. Mektup ölümün ürperten esintisini taşıyacaktır odasına, bir kadının yıllarca kalbinde sakladığı derin aşkının haykırışlarını dillendirecek, özlemi ve acıyı yüzüne çarpacaktır. Bir çocuğun hiç görmediği gülümsemesini, hiç duymadığı sesini, hiç hissetmediği gidişini getirecektir. Meçhul bir kadından gelen o uzun ve gizemli mektup, ona varlığının hiç tanımadığı bir tarafını anlatacaktır. Mektubu okumayı bitirdiğinde zihninde hayal meyal anılar belirir. Bir çocuk, bir genç kız ve olgun bir kadın... Sanki bu okuduklarını defalarca rüyasında görmüştür, ama sadece rüyasında...
Erkeklere harcadığım vakti ilime yatırsaydım mutfak aletleriyle atomu parcalamıştım.
"Kapakataki kız güzel değil mi?
O ben değilim, halamın kızı Asuman. 23 yaşında, pabuç gibi bir dili, ampul gibi cicikleri var. Arada etini burasım geliyor, öyle bir asi. Neyse ki konumuz Asuman değil.
Bu kitapta "erkekleri cezbetmenin 55 yolu"nu bulacağını sanırsan yanılırsın bacım. Ama sana "erkekten önemli 55 şey" sayacağımdan şüphen olmasın. Şimdi "bacım" hitabım yüzünden, "Kalkın gidelim beyler, burada az sonra ağda muhabbeti yapılacak," diye silkinen beyler, az durunuz. İkinci bölümde size özel, kadınların çok da gizli olmayan dünyasına ilişkin, her evde denenesi öğretilerimizi derledik.
Tüm bu cinsi münasebetsizlikler kılavuzunun yanı sıra, güzelce parmak basmaktan da geri durmuş değiliz. "Memleket nereye gidiyor? Biri cepten arayıp sorsun. Dönerken yoğurt alsın," tarzı sosyal içeriklerimiz de mevcut. Bir anarşi, bir isyeaan, bir ikrah ki sormayın gitsin.
Velhasıl, Kim Lan Bu Hayatımın Erkeği, KLBHE ekibi tarafından ıssız bir adada gerçekleştirilen deneyler sonucunda ortaya çıkan somut verilerden derlenmiş, eşsiz, bilimsel ama bir o kadar mistik bir kitaptır.
Çekirdek gibi okunur, yetmez, dişinize yapışıp hayatınıza macera katar.
Rüyaların mimarı Koca Sinan... Rüyalarından korkan bir adam, rüyalarının peşinden gidebilir mi? Nehir dolup taştığında aşk da coşar! Aşk ise bana göre tenden geçmedir! Aşk, bedeni aşıp ruhların ruh dünyasında bir olmasıdır. Bir olmayı başaran ruhları ise ancak ölüm ayırır.Aşkı bulanlar sadece rüyalarının peşinden gidenlerdir. Lale ve Serkan, Sinan Araştırma Merkezi için çalışan iki araştırmacıdır. Onları bir araya getiren şey Mimar Sinan’ın kayıp kafatasının izini sürmek ve bu sır perdesini ortadan kaldırmaktır. Yaptıkları araştırma onları Mimar Sinan’ın gizemlerle dolu hayatında tarihi bir yolculuğa çıkaracak, eserlerindeki sırlara ve Yakup’un Merdiveni’yle arasındaki gizli bağlantıya götürecektir. Hayatını kâbusa çeviren rüyaların peşinden giden Philip ise eski sevgilisi Sandra’yla birlikte kendini hayallerinin şehri İstanbul’da bulur, yolları yedi tepeli kentte Lale ve Serkan’la kesişir. Rüyaların mimarı Koca Sinan’ın izlerini sürerken aşkın koridorlarında kaybolan bu dört arkadaşı Mimarın Merdiveni adlı tehlikeli bir tarikatın müritleriyle girecekleri amansız bir mücadele beklemektedir... İki Cami Arasında Aşk 2 "Kayıp Kafatası", modern zamanda Mimar Sinan ekseninde filizlenen modern aşkların, rüyalardaki sırların ve aşka çıkan zorlu basamakların hikâyesi...
Tam şu anda arka kapağı çevirdin, değil mi? Gerçekten çok akıllıyım. İnsan bir kitabın arkasını, "bakalım arka kapağı da ön kapağı kadar güzel mi" diye değil, "bu kitabı neden okumalıyım" sorusuna cevap bulmak için çevirir. Genellikle de yazarın ünlü tanıdıklarının ve editörünün "kendinizden bir şeyler bulacaksınız", "hayal gücünün sınırlarını zorluyor", "olağanüstü bir hikâye", "kendine has diline hayranım" gibi kocaman övgüleriyle karşılaşırız. Doğrusu ben övgüden fazla hoşlanmam ama daha da geçerli nedenim, benim ünlü tanıdıklarım yok. Beni hayatta belki bir tek annem övmüştür (o da camları güzel sildiğim için ha), ancak onun da kitap yazdığımdan haberi yok. Kaldık mı gene dımdızlak! O zaman kendi arka kapağımı kendim yazarım. Hiç! Sonuçta içinde ne yazdığını en iyi ben biliyorum. Hem kendime karşı öyle kolpa övgüler dizmem de. İlkin buraları boş bırakalım istiyordum. Böyle ferah ferah... Ama arka kapağı boş bırakılan bir kitap, yarattığı cevapsızlıkla tokat atan bir kitaptır. Övgü sevmiyoruz dediysek kitapseveri dövelim de demedik! Eğer soruna cevap olacaksa, bütün kitaplar tek bir nedenle okunur: "Hissetmek" için. Başka hayatları, başka duyguları, başka ruhları hissetmek için... Ben buraya ne yazarsam yazayım, sana bu kitabı okurken neler hissedeceğini izah edebilir miyim? Mümkün mü? Yok öyle üç kuruşa beş köfte. O zaman içeride dönen muhabbetten birkaç kuple attırıp çeneyi kapatmaktan başka yol yok. Eyvallah. Blog dünyasının en harbi kızından "öyle şeyler sadece filmlerde olur" diyemeyeceğiniz yazılar...
Ülkenin en karanlık anlarında umudunu yitirmeyen bir önder... Gözünü kırpmadan kendini vatanı için feda eden bir asker... Yüreği insan ve doğa sevgisiyle dolu bir devrimci... Anekdotlarla ve Çizgilerle Atatürk serisinin ikinci kitabı olan "Laik Türkiye" ile onun hiç bilinmeyen yönlerine tanıklık edeceksiniz.
Yeni yıl yaklaşırken hayata dair farklı hayallere ve umutlara sahip birbirinden farklı üç kadının yolu, bir İtalyan kafesi olan Bal Küpü’nde kesişir. Kafenin sahibi Bea geçmişini geride bırakmak ve oğluyla yeni bir hayata başlamak istemektedir. Sevdiği adamla düğün hazırlığı içindeki Olivia’nın evlilik konusunda karmaşık düşünceleri vardır. Genç ve güzel avukat Chloe ise yasak aşkın kucağında huzursuz günler geçirmektedir. Ancak Bea’nin kafede vereceği Noel partisi üç kadın için de sürpriz gelişmelere sahne olacaktır! Noel İçin Tek Dileğim, bazen en güzel hediyelerin Noel ağacının altındaki paketlerde değil, yanı başımızda durduğu halde fark edemediğimiz güzelliklerde olduğunu anlatan sıcacık ve sihirli bir yeni yıl masalı...
1932, Türkiye’nin doğusu. Erkan Demir büyük bir ailenin tek vârisidir. Çok sevilen yakışıklı Erkan’ın geleceği önceden yazılmıştır. Bir gün, geleneklere göre Anadolu’daki topraklarının ağası olacaktır. Ancak bu göz alıcı geleceğin bedeli Erkan’ın bir arzu adamı olduğunu unutması demektir. Erkan gider. Doğduğu topraklardan uzaklara, her defasında mümkün olduğunca daha da uzağa gider. Terk ederek başlattığı yeni geleceği, Erkan’ı sonunda Paris’e götürür. Paris’te çeşitli işler yapan Erkan, özgürlüğüne yakınlaştığını sandıkça doğuda bırakmaya çalıştığı tabularla Paris’te de yüzleşecek, geçmişin siluetleri farklı şekiller ve bedenlerle de olsa karşısına çıkmaya devam edecektir.
Sesler renklere, kadınlar erkeklere, gece ayaza karışırken, tüm bu hengâmenin içine sıkışmış bir gece kulübü... Dinmeyen alkış ve kurşun sesleri... Bitmeyen barut ve parfüm kokusu... Kol kola gezen şöhret ve keder... Acılı ve mutlu gözyaşlarının birlikte aktığı, sürükleyici bir roman, Alaturka... Pavyon şarkıcıları Dore ve Lame’nin, divalar divası Meral Melek’in alaturka şarkıların gölgesinden bir an olsun ayrılmayan öyküsüne davetlisiniz.
"... Benim için zar atıyorlardı. On iki yaşındaydım. İri yarı olan küfrederek kayalığın kenarına doğru ilerledi ve durup denize işedi. Diğeri ise dudaklarında o her zamanki güven verici ve babacan gülümsemesiyle bana yaklaştı. Bir eli yanağımı okşamak için uzandı. "Korkma..." dedi. Korkudan uzak bir öfkeyle o eli ısırdım; artık korku, yüreğimin derinliklerine gömdüğüm bir paçavradan başka bir şey değildi. Bakışları değişti, babacanlık yerini öfkeye bıraktı." Uğruna savaşlar yapılan, halkları birbirine düşüren kadın olarak yazdı tarih Helen’i. Oysa o sadece bir insandı. Ama taştan yapılmış bir insan. Bir Fahişenin Anıları Helen’in hikayesi kendi ağzından epik bir dille anlatan usta işi bir roman.
Sırf trend oldu diye her kıyafeti gardırobunuza ekleyerek doğru bir şey mi yapıyorsunuz?Ya moda diye aldığınız pantolonunuz vücut tipinize hiç uymuyor, hatta güzelliğinize gölge düşürüyorsa!
Peki, hem üzerinize yakışanı giyip hem de modayı nasıl takip edebilirsiniz?
Ünlü modacı Hakan Akkaya’nın bu kitaptaki tavsiyelerine uyduğunuzda bakışların nasıl da size çevrildiğini görünce çok şaşıracaksınız.
❙ Vücut tipinize göre seçimler yapın ❙ Gardırobun olmazsa olmazları ❙ Davetlere giderken ne giyilir?
Bir parmak hareketinizle rüzgâra hükmedebilseydiniz...
Sierra, özgür bir cadının tek kızıdır. Annesi küçük yaşta ölünce Sierra birçok koruyucu ailenin yanında kalmıştır. Annesinden öğrendiği sihirleri ancak tek başına kaldığı okyanus kıyılarında yapabilmektedir. Denizin suyunu ısıtmak, akıntılarla oynamak, hatta fırtınalar çıkarmak onun için çocuk oyuncağıdır.
Sihirlerinin tehlikelerinin farkında olmayan Sierra on sekiz yaşına basarken hayatı tamamen değişir. O güne kadar Sierra'nın varlığından haberdar olmayan cadılar sayesinde tehlikeli sihirlerini yararlı hale getirmeyi başarır.
Debora Geary, Uçan Süpürge Serisi'nin son kitabı Gizli Cadı'da mucizeler, sürprizler, kahkahalar, gözyaşları ve tabii ki bol sihirle sevginin büyülü gücünü hepimize yayıyor.
Franz Kafka’nın, öldükten sonra yakması için dostu Max Brod’a verdiği yapıtları arasında yer alan Dönüşüm, insanın terk edilişinin ve yalnızlığını ölüm ile paylaşmasının anıtsal bir anlatımıdır. Hiçliğin kesinliğinin mutlak olduğu bir dünyada, korkunun karabasanında tuzağa düşmüş bireyin trajedisini anlatan Kafka, yabancılaşmış, anlaşılmaz ve makineleşmiş bir dünyada insanın evsizliğini ustalıkla işler. Kafka’nın kahramanları hiçbir yere ait değildir.
Bedensel dönüşümünü gözlemleyen Gregor Samsa, bu anlaşılmaz dünya içerisinde kendi bedenine yabancılaşır. Bedenindeki dönüşüme alıştıkça böcekleşir, böcekleştikçe de yalnızlığın o koyu ve vazgeçilmez dünyasına adım atmış olur. Artık Gregor yalnızlığını ölümle paylaşır.
Sorgulama gereği duyulmayan yaşamın kemikleşmiş kurallarına, insan ilişkilerine, toplumsal yaşayışa bir başkaldırı öyküsü olan Dönüşüm’de, güçlü bir toplum eleştirisi yapılmış ve insanın modern toplumda yabancılaşması ustalıkla işlenmiştir.
Satış rekorları kıran Safiye Sultan üçlemesinin yazarı Ann Chamberlin,bu defa okurlarını İslam’ın yeni doğduğu günlere götürüyor…Arap çöllerine, Fırat ve Dicle’nin verimli topraklarına, Hicaz’a, Basra’ya,Yemen’e… Tek tanrılı dinlerle pagan inanç ve geleneklerinin kimi zamankaynaştığı, kimi zaman acımasızca birbiriyle dövüştüğü dönemlere…Cinlere, kâhinlere, adaklara… dualara… şairlere ve peygamberlere…Kumandan olarak katıldığı hiçbir savaşı kaybetmediği için HazretiMuhammed tarafından Allah’ın Kılıcı adı verilen Halid bin Velid,hayatının son günlerinde hadım kâtibine anılarını yazdırır ve ondan buparşömenleri Tadmor’da herkesten saklanarak yaşayan Sitt Sâmiha’yagötürmesini ister. Her bir parşömende geçmişin sır perdeleri biraz dahaaralanırken, neft yağı satıcılarının evinde yaşayan bu gizemli kadın vekızı Rayiha’nın sıradışı yaşamları da gözler önüne serilir.Sitt Sâmiha gerçekte kimdir? Neden ve kimden saklanmaktadır?Halid bin Velid’le olan ilişkisi nedir?Ann Chamberlin’in merakla beklenen üçlemesinin ilk kitabıAllah’ın Kılıcı 1 – aşk, yalan ve duman, Solmaz Kâmuran’ın muhteşemçevirisiyle nefesinizi tutarak okuyacağınız ve uzun süre etkisindekalacağınız bir çöl hikâyesi…
Yanından öylece geçip gittiğimiz, bazen acıdığımız, bazen ayıpladığımız, bazen komik ve eğlenceli bulurken bazen de kendimizi şanslı hissetmek için yargıladığımız, gerçekte empati kuramadığımız eşcinselliğe ve otizme dair ‘Cesur’ bir hikâye... Üstelik gerçek... Üstelik derin Deniz Akkaya Bedenime ilk babam dokundu... Gel oğlum yanıma... Kimseye söylemeyeceksin bu oyunu, tamam mı oğlum... Dünyaya geldiğinde bomboş bir tuvaldir insan. Etrafındaki herkes alır eline fırçayı bir renk katar, bir resim yapar üzerine. Biten resim sensindir, seni anlatır. Seni o fırçalardan çıkanlar var eder. Bazen istemezsin, bazılarını silersin ellerinle, yenisini çizer boyarsın. Bazılarını silecek malzemen yoktur, onlar hep bir iz olarak kalır. Babamın üzerime yaptığı resmi silmeyi başaramadım, daha beterini yaptım: Silmeye çalıştıkça anlamsız bir karanlık çıkardım ortaya.Bu kitabı okumayı bitirdikten sonra unutacaksınız beni, hayatınıza dönüp kaybolacaksınız, çünkü bizim gibiler sessizdir, kimseye anlatamazlar. Onlarsa kimse görmesin diye kuytuda hallederler işlerini. Sessiz çığlıklarımız sarar dünyayı ama kimse duymaz sessizliğimizi.Kişisel gelişim kitapları ile tanıdığımız Aşkım Kapışmak bu kez sürükleyici ve çarpıcı bir romanla çıkıyor karşımıza.
Sıkıcı hayatından kaçan Cassie, sonunda kendini alışverişin kalbine, Londra’ya atmayı başarmıştır. Artık lüks zevklerini karşılayabilecek kadar para kazanıyor, gönlünce gezip dedikodu yapacağı arkadaş çevresi ve onu hediyelere boğan sevgilisi ile istediği hayatı yaşıyordur. Moda tutkunu, eğlence düşkünü Cassie’nin modern peri masalı, işinden kovulmasıyla son bulur. Beş parasız kalması yetmezmiş gibi bir de sevgilisi tarafından aldatılır. Tutumlu olma sanatında pek de yetenekli sayılmayan Cassie aşkı, arkadaşları, hayalleri ve statü endişesiyle oradan oraya savrulmaktadır. Cadde kızı bakalım düştüğü bu korkunç durumdan kurtulmayı başarabilecek mi?
Gözüne çarpan manzara korkunçtu. Hemen yanı başında kanlar içinde yatan bir kadın cesedi vardı. Gözlerine inanamadı. Yataktaki kadın karısı Sibel değildi ve onu hiç tanımıyordu. "Caner panik içinde yatakta cansız yatan çıplak kadına bir daha baktı. Başı zonklamaya başlamıştı. Genç adam olanları bir türlü kafasında toparlayamıyordu" Akıl almaz bir cinayet planı ve gerçeğin izini süren genç bir avukat. Deliller ise tek bir kişiyi işaret ediyor, peki ya o şüpheli gerçek suçlu değilse... Temponun hiç düşmediği bu kovalamacada kazanan kim olacak? Müvekkilinin masumiyetine inanan genç avukat Feride mi? Polisiye türünün edebiyatımızdaki usta kalemi Osman Aysu’dan heyecanla okuyacağınız yepyeni bir roman...
Ailesi tarafından sevgiden mahrum bırakılan Victoria kendini leziz yiyeceklerin dünyasına kapatır ve gerçek hayatta sahip olamadıklarını bu şekilde unutmaya çalışır. Bütün erkeklerin peşinde koştuğu kız kardeşi Gracie ise son derece alımlı, çıtı pıtı bir kızdır. Victoria hiçbir zaman aşkı tadamayacağını, diğer insanlar gibi mutlu bir hayat süremeyeceğini düşünürken hayata yeni bir şehirde başlangıç yapmaya karar verir. Bu başlangıç, Victoria’nın hayatını yeniden yaşanılır kılar. Belki de minicik değişiklikler mutluluğa ve gerçek aşka giden kapıyı açacak anahtarlardır...
Uzun yıllar önce Alton Turner Blackwood adlı katilin yolu küçük bir kasabaya düşer ve otuz üç gün arayla dört aileyi vahşice katleder. Bu cinayetlerden tek bir kişi kurtulmayı başarır. Şans eseri kurtulan bu on dört yaşındaki çocuğun katili öldürmesiyle de acımasız cinayetler sona erer. Aradan yirmi yıl geçer ve Blackwood cinayetleri tekrar başlar. Dedektif John Calvino eşi ve üç çocuğunun tehlikede olduğunu hisseder, çünkü yirmi yıl önce annesi, babası ve kız kardeşleri Blackwood cinayetine kurban gitmiştir. John ailesinin katili Blackwood’u öldürür ama katil ölmeden önce bir yeminde bulunmuştur. Ailesinin öldürüldüğü gecenin yıl dönümüdür ve düşman beklenenden çok önce gelmiştir... Okuduğunuz hiçbir hayalet hikâyesine benzemeyen Gece Kuzgun ve Ölüm sıra dışı ve tüyler ürpertici bir gerilim romanı.
Harry takma isimlerle vampir serileri, pornografik hikayeler ve ucuz polisiyeler yazarak geçimini sağlamaya çalışan bir yazardır. Yazarlıkta sınıf atlamak isteyen Harry’nin karşısına bir gün ilginç bir fırsat çıkar. İşlediği seri cinayetlerin sonucunda hapse tıkılan meşhur mahkum Darian Clay, Harry’e bir mektup yazar ve anılarını tüm ayrıntılarıyla kendisine anlatacağını söyleyerek hakkında bir kitap yazmasını ister. Ancak bir şartı vardır... Hem de iç gıdıklayıcı, yasa dışı ve hayal dünyasının sınırlarını zorlayan bir şart... Clay’in teklifini kabul etmesiyle birlikte Harry kendisini bir tür kurmacanın ortasında bulur. Dışarıda birileri, Clay’in işlediklerine benzer cinayetler işlemektedir.
Hızlı, Aksiyon Yüklü, Belki de Okuyacağınız En Sert Roman... Dr. Peter Brown Manhattan’ın en kötü hastanesinde korkunç çalışma saatlerine katlanarak stajyer doktorluk yapmaktadır. İnsanların kalbinde tıkalı bir damardan daha büyük kötülüklerin gezindiğini bilen Peter gizli kalmasını tercih ettiği bir geçmişe sahiptir. Pietro şiddet konusunda yaratıcı zekâya sahip bir mafya tetikçisidir. Arkasında kanıt yerine bir dizi ölü gangster bırakmayı tercih eden Pietro herhangi bir hastanede görmek isteyeceğiniz en son kişidir. Dr. Brown’un yeni hastası olan LoBrutto’nun ise üç aylık ömrü kalmıştır... Mafya, devlet ve ölümün kapıya dayandığı bir hastanede Peter sadece hastalarının yaşamı için değil, kendi yaşamı için de mücadele etmek zorundadır. Azrail’i alt etmek için çok az zamanı vardır. Adrenalin yüklü bir aksiyon ve sert diyaloglar... Azrail’i Yen’i okurken bir sonraki sayfada neler olacağını tahmin edemeyecek, heyecanlanacak ve elinizden bırakamayacaksınız.
Jimmy Tock’un büyükbabası fırtınalı bir gecede ölmeden önce torununun hayatında beş karanlık günün olacağına dair kehanette bulunur ve bu beş felakete karşı Jimmy’nin hazırlıklı olmasını ister. İlk kehanet Jimmy’nin yirminci doğum gününde, sonuncusu ise otuz yaşında gerçekleşecektir. Peki, bu beş günde Jimmy’i hangi korkunç olaylar bekliyordur? Hangi olaylar karşısında sağ kalmak zorundadır? Kehanetleri önlemek için savaşırken aynı zamanda aşkı ve cesareti öğrenen Jimmy Tock, beş gün içinde başarması gerekenlerle dünyasının tehlikeli ama bir o kadar da harika olduğunu görecektir. Kehanet... Hâlâ vaktiniz varken tadını çıkarmaya bakın.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.