Yayoi Kusama dünyanın en ünlü ve en gizemli sanatçılardan biri. Milyonlarca kişi onun “Infinity Rooms” (Sonsuzluk Odaları) çalışmasını gördü ve devasa puantiyeli balkabaklarıyla poz verdi. Hepimiz sanatçıya ikonik küt saçlarından, renkli kıyafetlerinden ve puantiye sevdasından aşinayız. Ancak çok azımız Kusama'nın hikâyesini biliyor. Robert Shore, Kusama'nın Japonya'da geçen zor çocukluğunu, 1960'ı yılların New York'undaki özgür ruhlu yıllarını ve nihayetinde, hâlâ yaşamakta olan sanatçılar arasında sergileri en çok ziyaret edilen sanat süperstarı haline gelme sürecini inceliyor. Sanatına devam etmek için zorlu psikolojik sorunların üstesinden nasıl geldiğini anlatarak adeta başka bir diyardan gelen bu kişiliği yapısöküme uğratıyor.
Robert Shore; çağdaş görsel kültür markası Elephant’ta kreatif direktör, Art Review dergisinde editör yardımcısı olarak çalışmıştır. Aynı zamanda Post-Photography: The Artist with a Camera (2014) ve Beg, Steal and Borrow: Artists against Originality (2017) kitaplarının yazarıdır.
İkonik imgelerin, itinayla kurgulanmış personaların, yıldızlarla dolu ortamların, milyon dolarlık fiyat etiketlerinin ve meşhur vecizelerin arasında bir yerlerde gerçek Andy Warhol yatıyor. Ama sahiden, kimdi o?
Robert Shore, Warhol’un çok katmanlı kişiliğini ve yaşamını gözler önüne seriyor. Sanat dünyasının tartışmasız en önemli ismi olarak Warhol’un bu dünyadaki varlığını inceliyor, etrafını saran ilginç çevreyi yeniden canlandırıyor ve yıldızlığa giden yolu sanatçının kariyerinin ilk yıllarına hatta garip ve sıra dışı gençlik ve çocukluk dönemine kadar izliyor. Warhol'dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı ‒o sanatı sonsuza dek değiştirdi. Peki nasıl? Warhol’un olağanüstü hikâyesiyle bunu keşfedin.
Artemisia Gentileschi, Barok çağın en büyük kadın sanatçısı ve Caravaggio’nun en parlak takipçilerinden biriydi. Gençliğinde ustası tarafından tecavüze uğramasının ardından yedi ay süren bir duruşmada yetkili makamların acımasız sınamalarına katlanmak zorunda kaldı. Onurlu bir yaşamın her şeyin üstünde tutulduğu bir toplumda bu utanca mahkûm edildi. Yine de on yedinci yüzyılın en çok rağbet gören sanatçıları arasında yerini aldı. Güçlü kişisel vizyonunu sanatına aktarmayı başaran Artemisia, tıpkı Frida Kahlo, Louise Bourgeois ya da Tracey Emin gibi yaşamını sanatının bir parçası kıldı.
Jonathan Jones; The Guardian’da makaleleri yayımlanan bir sanat eleştirmenidir. Aynı zamanda Sensations: The Story of British Art from Hogarth to Banksy, The Loves of Artists: Art and Passion in the Renaissance ve The Lost Battles: Leonardo, Michelangelo and the Artistic Duel that Defined the Renaissance kitaplarının yazarıdır.
Fridamanya sayesinde Frida Kahlo’nun imgesi artık her yerdedir. Bugüne dek Cadılar Bayramı kostümü, Barbie bebek, çocuk kitabı kahramanı, tekstil baskısı, telefon kılıfı ve kokteyllerden moda çekimlerine kadar hemen her şeye ilham kaynağı olarak yeniden doğmuştur o. Fakat bu cesur ve zeki, ağzı bozuk, içkici, sigara tiryakisi, koca-çalan, ara sıra biseksüel, genellikle yatağa mahkûm, altın dişli, tekerlekli sandalyeli, muhtaç, dobra ve tutkulu bir biçimde çelişkili olan kadının gerçekte nasıl birisi olduğunu anlamak zordur. Hettie Judah, son yüz yılın en karizmatik sanatçılarından birisinin bu şahane biyografisiyle bu zorluğu aşmayı amaçlamıştır.
Hettie Judah; İngiliz The I gazetesinin kıdemli sanat eleştirmenidir. The Guardian, The New York Times ve diğer pek çok yayın, kitap, sergi kataloğuna katkıda bulunmuştur. Sıklıkla sanatçılarla sanat üzerine konuşmakta, müzelerde, galerilerde söyleşiler ve konuşmalar düzenlemektedir. Art London (2019) kitabının da yazarıdır.
Devrimci ve muhalif... Tutkuları onu döneminin en ilginç insanlarının yörüngesine iterken Keith Haring, 1980'li yıllarda hip-hop, grafiti ve gey kültürüyle eşanlamlı hale gelen, anında tanınan bir semboller dağarcığı yaratan halkçı bir sanatçı haline geldi. 25 yaşında ünlü olan, 31 yaşında AIDS'ten ölen Haring, çocuk çetesine akıl hocalığı yapıp, onları fırçalarla silahlandırıp hep birlikte en yakındaki duvara saldırırken en mutlu anlarını yaşayan alçakgönüllü bir iletişimci olarak hatırlanıyor. Haring'in kariyerinin dünyayı kasıp kavuran hızlı yükselişine birinci elden tanık olan bu eğlenceli biyografide Simon Doonan, 1980'li yılların New York'unun değişen kültürünü heyecan verici bir şekilde gözler önüne seriyor.
Simon Doonan; Drag: The Complete Story ve How to Be Yourself Life-Changing Advice from a Reckless Contrarian dâhil pek çok kitabın yazarıdır. Anılarını içeren Beautiful People, BBC tarafından televizyona uyarlanmıştır. NBC’nin çok sevilen Making It programında jüri olarak yer almaktadır.
David Hockney, günümüzde hâlâ hayatta ve şimdiye kadar tanınmış en ünlü İngiliz sanatçı! Yetmiş yılı aşkın süredir devasa ölçeklerde ve farklı konular çerçevesinde başyapıtlar üretiyor. 1960’lı yıllarda Amerika kıtasına ayak basmasıyla birlikte Los Angeles'a bambaşka bir yerden bakarak sanat dünyasında çığır açtı. Yirmi birinci yüzyılın ilk yıllarında ise memleketini resmettiği Yorkshire manzaralarıyla hepimizi büyüledi. Bu güncel biyografide James Cahill, Hockney'nin kişisel yaşamının ve olağanüstü sanatsal yolculuğunun izini sürerek Hockney’nin dostluklarının, aşklarının ve kayıplarının peşinden bizi de sürüklüyor, sanatçının yeni teknik ve teknolojilere öncü bir şekilde nasıl kucak açtığını bizler için anlatıyor.
James Cahill; yazar ve akademisyendir. Londra’da yaşamaktadır. Phaidon tarafından yayımlanan ve Batı sanatındaki klasik mitleri inceleyen Flying Too Close to the Sun adlı kitabın baş yazarıdır. İlk romanı Tiepolo Blue, Sceptre tarafından yayımlanmıştır.
Tüm yaşamını sanatsal düşüncenin yörüngesini ve merkezindeki ortak kültürel arketipleri araştırmaya vakfeden sanat tarihçisi ve kuramcı Erwin Panofsky’nin temel bir felsefi ve sanatsal kavram odağında kaleme aldığı İdea: Antik Sanat Kuramının Kavramsal Tarihine Bir Katkı, yirmi birinci yüzyılda da güncelliğini koruyan bir metin olarak dikkat çekiyor. Sanatta modernitenin ve modernizm sonrası dönemin kökenini araştırırken karşılaşılan “anlam dönüşümü” üzerine düşünen sanat tarihi okurlarının temel metinlerinden biri olan bu kitap, temel bir felsefi kavram olarak “İdea”ya odaklanıyor. Çağının öncü kuramcısı Panofsky, metinde, yalnızca sanat bağlamında değil, ekonomik, ideolojik, siyasi, kültürel bağlamda da bir çekirdek işlevi gören “İdea”nın sanat tarihsel boyutta geçirdiği anlam ve içerik dönüşümünün hayal gücü, fantezi, izlenim, gerçeklik, modernlik üzerindeki etkilerini ele alıyor.Sanatta estetiğin felsefi ve görsel evrimine ilişkin sorular üzerine düşünenler için kapsamlı bir içerik sunan kitap, bir akademisyen de olan kuramcı Panofsky’nin düşünme yöntemini inceleme imkânı da veriyor. İdea: Antik Sanat Kuramının Kavramsal Tarihine Bir Katkı, istekli okurların zihninde sanata ve sanat kavramlarına Panofsky yöntemiyle bakmanın, sanat hakkında Panofsky yöntemiyle düşünmenin yolunu açabilecek bir katkıda da bulunuyor.
Hayalperest Yayınevi’nin “Türk Sanatının Büyük Ustaları” adlı serisi, Türk sanatının gelişimi evrelerinde önemli yeri olan büyük sanatçıları mercek altına alıyor. Seride yer alan kitaplar yalnızca birer yaşam öyküsü sunmakla kalmıyor, okura, manzara ve natürmortlardan ibaretmiş gibi görünen ilk Türk resmi örneklerinde gözden kaçırmaması gereken nüansları nasıl yorumlayacağına dair bilgiler de veriyor. “Türk Sanatının Büyük Ustaları”, Türk sanatı tarihinde zaman yolculuğuna çıkmaya hazır okurlara eşlik ediyor ve onlara her an başvurabilecekleri bir kaynak sunuyor.
Set İçeriği1. Şeker Ahmed Paşa2. Süleyman Seyyid3. Osman Hamdi Bey4. Halil Paşa5. Hoca Ali Rıza6. Hüseyin Zekai Paşa7. Abdülmecid Efendi8. Nazmi Ziya9. Hüseyin Avni Lifij10. Namık İsmail
“Son Halife” Abdülmecid Efendi, hem hami hem sanatçı hem de bir Osmanlı şehzâdesi olarak farklı kültürel ve tarihsel kimlikleriyle pek çok araştırmacının ilgi odağında yer alıyor. Abdülmecid Efendi, sanatın her dalına ilgi duyan, resim, müzik ve edebiyata özellikle önem veren, dönemin sanatçılarını, yazarlarını himayesine alan entelektüel dünya görüşüyle dikkatleri üzerinde toplamayı sürdürüyor.
Amcası Sultan II. Abdülhamid’in talimatıyla tecritte yaşamak zorunda kalan Abdülmecid Efendi, hanedan mensubu olmasına karşın, Tevfik Fikret’in kaleme aldığı ünlü “Sis” şiirinden ilhamla yaptığı aynı adlı resmi, II. Abdülhamid’in Hal’i, Tarih Dersi/Nasihat gibi siyasi konulu yapıtlarıyla dikkat çekerken sarayda yaşamın farklı yönlerini ele aldığı Haremde Goethe/Mütalaa, Haremde Beethoven/Ahenk gibi resimleriyle Türk modernleşmesine dair yapılan çalışmalar için kaynak sunuyor.
“Türk Sanatının Büyük Ustaları” başlıklı serinin yedinci kitabı Abdülmecid Efendi, yalnızca ilginç ve renkli kişiliğiyle ressam bir şehzâdenin hayatını anlatmakla kalmıyor, on dokuzuncu yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın başında Osmanlı coğrafyasındaki siyasi ve sosyal görünüm hakkında da bilgi veriyor. Okurun, büyük bir dönüşüm sürecinin yaşandığı dönemin sanatçıların eserlerine yansımalarına, cömert bir hami olarak Abdülmecid Efendi’nin kültür dünyasındaki rolüne, İkinci Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’in ilanına değin yaşanan olayların entelektüel düşünce üzerindeki etkilerine dair bilgiler edinmesini sağlıyor.
Fatih Sultan Mehmed’in hocası Molla Güranî’nin soyundan gelen Nazmi Ziya, ilk resim eğitimini amcası Binbaşı Hasip’ten almıştı. Oğlunun ressam olmasını istemeyen Mehmet Ziya Bey’in binbaşı kardeşi ile Nazmi Ziya’nın bu sanatsal bağını yanlış bulup onları birbirlerinden uzaklaştırması, genç resim heveslisini bir süre dizginlemişti. Mekteb-i Mülkiye-i Şahâne’den mezun olan Nazmi Ziya, o dönemde babasını kaybedince resim tutkusunun peşine düşerek Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ne kaydını yaptırmış ve böylece Türk resim sanatı tarihinin önemli kişiliklerinden biri haline geleceği yeni bir hayatın ilk adımını atmıştı.Salvatore Valéri, Warnia Zarzecki, Hoca Ali Rıza gibi ressamlardan eğitim alan Nazmi Ziya, İstanbul’a geldiği dönemde Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ni de ziyaret eden Paul Signac’ın dikkatini çeken eserler üretmişti. Nitekim ertesinde Paris’te sanat eğitimi almaya başlamış, memleketine döndükten sonra Türk resim sanatı tarihinde 1914 Kuşağı olarak bilinen ressam grubu arasında yer almıştı. Bir ressamın en büyük ustasının doğa olduğuna inanan Nazmi Ziya, manzara resimleriyle özgün bir resim dili geliştirmişti. Cumhuriyet’in ilanından sonra Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nin müdürlüğünü de yapmış, yapıtlarıyla Türk resminin modernleşme sürecine katkılar sağlamıştır. “Türk Sanatının Büyük Ustaları” serisinin sekizinci kitabı Nazmi Ziya, resim heyecanıyla dolu bir çocuğun bir ülkenin önemli ressamlarından ve eğitmenlerinden biri haline gelmesine dek geçen dönemde yaşadıklarına ışık tutuyor. Tarihi bir toplumsal dönüşümün ve Cumhuriyet reformlarının simgesi olan Taksim Meydanı adlı eseriyle geniş kitlelerce bilinen Nazmi Ziya’nın gerek şahsi hayatına gerekse dönemin sosyal koşullarına değinen kitap, okura dönemin toplum ve birey algısının değişimini resimler üzerinden gözlemlemeye dair ipuçları veriyor.
Yoğun duygusallığıyla izleyicisini hemen içine çeken eserler üreten Hüseyin Avni Lifij, Türk resim sanatının en özgün ressamlarından biriydi. Şiirsel duyarlılığı, engin hayal gücü, entelektüel ve sanatsal birikimi onu değerli bir sanatçı kılmıştı. Sanat eğitimi almaya hevesli 17 yaşında bir delikanlıyken Osman Hamdi Bey’e sunduğu otoportresinin resimsel ve anlatısal olgunluğuyla büyük ustayı derinden etkileyen Hüseyin Avni Lifij, Halife Abdülmecid Efendi’nin desteğiyle yurtdışına gönderilmişti. Memleketine döndüğünde ressamca bakışının fevkalade gelişmiş olmasının yanında sanat hakkında metinler yazarak eleştirel düşüncelerini kâğıda aktarmak konusunda da saygın bir mertebeye ulaşmıştı.
Sanat eğitimiyle de yakından ilgilenen Hüseyin Avni Lifij, 1923 yılında Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nde Tezyinî Sanatlar Bölümü kurulmasını sağlamış ve vefatına kadar burada dersler de vermişti. Fotoğraf çekmeyi de çok seven ressam, zaman zaman bu fotoğraflara bakarak da resim yapıyordu.
“Türk Sanatının Büyük Ustaları” serisinin dokuzuncu kitabı Hüseyin Avni Lifij, 1927 yılında vefat eden, duygulu, merhametli, hassas bir ressamın maharetli ustalığıyla adeta can verdiği eserlerini, yaşamını, ailesiyle ve ülkesiyle kurduğu bağı anlatıyor. Okurun, ressamın iç dünyasını kavramasına yardımcı olacak ipuçlarını veriyor ve çevresinde Hüseyin Avni Lifij’in gözünden bakmayı denemesini sağlıyor.
Hattat babası vesilesiyle güzel sanatlara henüz çok küçük yaşlarda ilgi duyan Namık İsmail, Mekteb-i Sultanî’de öğrenim gördüğü yıllarda okuldaki resim atölyesinde çalışmış, Şevket Dağ’dan da resim dersleri almıştı. Ziraat eğitimi almak üzere Paris’e gittiğinde önce Académie Julian’e kaydolan, ardından École nationale supérieure des Beaux-Arts’ta Fernand Cormon’un atölyesine devam eden Namık İsmail, Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas cephesinde yedek subay olarak görevlendirilmişti.
Bir süre Berlin’de yaşayan ve bu esnada Lovis Corinth’in atölyesinde çalışan Namık İsmail resim sanatına ek olarak siyasete de ilgi duymuş, doğululuk, batılılık, modernleşme, makineleşme gibi meselelerin sanat üzerindeki etkisine dair metinler kaleme almıştı. Cumhuriyet’in ilanından sonra kurulan kadrolarda bir süre Maârif Genel Müfettişliği yapmış, sonra Sanâyi-i Nefîse Mektebi Müdürü olmuştu. O dönemde adı Güzel Sanatlar Akademisi’ne dönüştürülen okul, çeşitli yeniliklerle fiziki ve müfredat bakımından geliştirilmişti.
“Türk Sanatının Büyük Ustaları “ serisinin onuncu kitabı Namık İsmail, yöneticilik vasfına sahip ileri görüşlü bir sanatçının, Cumhuriyet ile birlikte kendisini tepeden tırnağa yenilemeye çalışan bir ülkenin kültür-sanat dünyasına yaptığı katkıları değerlendirmeye imkân veriyor. Geçiş döneminde kadınların toplum içindeki yerinin dönüşümünü de takip etmenin mümkün olduğu eserleriyle Namık İsmail, bu kitapta tüm yönleriyle ele alınıyor.
Osmanlı Resim Sanatında Saz Üslubu, on altıncı yüzyıldan bu yana Osmanlı resim sanatında özel bir yeri olan, zarif motifleriyle çağlar boyunca herkesi cezbeden saz üslubunu, adının kökeninden uygulama biçimlerine kadar tüm yönleriyle ele alıyor. Kökleri İç Asya ve Uzakdoğu’ya uzanan, yolculuğu İsfahan ve Tebriz üzerinden İstanbul’a kadar süren saz üslubunun temel motiflerinin de ele alındığı kitap, üslubun gelişim sürecini tarihsel örneklerle açıklıyor.
Topkapı Sarayı nakkaşhanesinde “Saz Kolu” adıyla ayrıca değerlendirilen saz üslubunda yapılan resimler için seçilen konu ve motiflerin kaynağının, Şah Kulu, Veli Can ve diğer pek çok ressamın bu kaynakları yorumlama becerilerinin tarihsel örneklerle gözler önüne serildiği Osmanlı Resim Sanatında Saz Üslubu, üslubun dünya sanat tarihine “Siyah Kalem” grubunun çalışmalarıyla geçmiş, on dördüncü yüzyılda yaygın kalem-i siyahî resim geleneğiyle bağına da değiniyor.
Sanat tarihçisi akademisyen Banu Mahir’in üslubun tezhipten minyatüre, kitap süslemeciliğinden kalemişine, halı ve kilim dokumacılığına kadar pek çok alanda uygulamalarına yer verdiği kitap, Osmanlı sanatında resim, ressamlık gibi konular hakkında düşünmeyi sağlıyor. Saz üslubu hakkında böylesine ayrıntılı kaleme alınmış tek metin olan Osmanlı Resim Sanatında Saz Üslubu, okurun, bu üslubun sanatçılarının dünyayı algılama ve görme biçimlerine dair bir fikir edinmesine de yardımcı oluyor.
İnsanlığın her gün yeni bir ürünüyle tanıştığı dijital teknolojiye uyum sürecinde duygusal zekânın, sorgulayıcı ve çözümleyici düşünmenin önemini halen koruduğunun bilincinde olanlara hitap eden Çocuklarla Sanat ve Felsefe, gelecek nesillerin kendilerini ve birbirlerini birer makine değil canlı olarak görebilmelerine yönelik bir içerik sunuyor.
Çocuklarla Sanat ve Felsefe, ebeveyn, bakım veren, veli ve öğretmenlerin çocukların kendi duygularını, düşüncelerini tanımalarını, yaşamı sorgulamalarını, analiz becerilerinin gelişmesini sağlamak için sanatı ve felsefeyi aracı olarak kullanmalarına yardımcı oluyor. Farklı dönemlerden, akımlardan seçilen 20 sanatçının 20 eseri üzerinden çocuklarla yapılan soruşturma uygulamalarına yer verilen kitapta, bir esere bakma deneyiminden hareketle çocukların değerler ve toplumsal eleştiri alanında bilgi-becerilerinin gelişmesine katkıda bulunuluyor.
Felsefeci ve öğretmen Nurşah Yılmaz ile Yılmaz Murat Bilican’ın çocuklarla bizzat uyguladıkları çalışmalardan yola çıkarak kaleme aldıkları Çocuklarla Felsefe ve Sanat, bu tür çalışmalar sırasında kolaylaştırıcıların dikkat etmesi gereken hususları, çeşitli yaş gruplarıyla çalışma yaparken üzerinde durulması gerekenleri, farklı uygulama örneklerini ayrıntıyla anlatıyor. Kitap, bugünün çocuklarının ileride düşünmekten ve sorgulamaktan hoşlanan, davranışlarının arkasında duran birer yetişkin olmalarını isteyenler için bir başlangıç noktası oluşturuyor.
Henüz küçük bir çocukken resme ilgi duyan Hüseyin Zekâî Paşa, ilkokul kitaplarının arasına resim defteri koyduğu için falakaya yatırılmışsa da bu ilgisini hiç yitirmedi. Eğitim hayatına askeri rüştiyede ve Kuleli Askeri İdadisi’nde devam eden genç Hüseyin Zekâî, kendisi gibi resim tutkunu arkadaşı Hoca Ali Rıza ile birlikte idadide bir resimhâne kurulması için girişimlerde bulundu. Süleyman Seyyid’den resim dersleri aldığı Mekteb-i Harbiye’de ilk resim ödülünü Sultan II. Abdülhamid’e sunulan eseriyle kazandı.
Sanat kariyeri boyunca Yıldız Çini Fabrikası için tasarımlar yaptı, Sultan II. Abdülhamid için fotoğraf albümlerinin hazırlanması amacıyla kurulan komisyonda görev aldı, askeri müze kurulması için oluşturulan komisyonun üyesi oldu. Entelektüel kişiliği sayesinde mihmandarlık yaptığı ve aralarında Paul Signac’ın da bulunduğu pek çok Avrupalı sanatçıyı Üsküdar’daki evinde ağırladı. Onlarla gerek sanata gerekse dünyaya dair görüşleri hakkında sohbet etti. Manzara ve natürmort ağırlıklı eserleriyle dikkat çeken Hüseyin Zekâî Paşa, koleksiyonculuğuyla da saygı gören bir asker olarak yaşamının sonuna kadar resim yaptı.
“Türk Sanatının Büyük Ustaları” serisinin altıncı kitabı Hüseyin Zekâî Paşa, duru üslubuyla gerçekçi betimlemelere yönelen bir ressamın yaşam öyküsünün yanı sıra kompozisyonları hakkında da bilgi veriyor. Okuru, ressamın karmaşık görünen natürmortları ile olabildiğince sade manzara resimleri arasındaki fark üzerinde düşünmeye sevk ediyor. Batı resmi geleneğinde eserler üreten ve yaşadığı dönemde nezaketiyle ünlenmiş Hüseyin Zekâî Paşa’nın dışarıya karşı kapalı tuttuğu iç dünyasına resimleri vasıtasıyla girilmesine yardımcı oluyor ve okuru, o dünyayı keşfetmeye teşvik ediyor.
Sürprizlerle, keşiflerle, unutulmuş hazineler ve kayıp hikâyelerle dolu Sanatın Sırları, okuru sanatın gizemli dünyasında yolculuğa çıkarıyor ve eserlerin hiç de göründüğü gibi olmadığını gösteriyor.
Londra Kulesi’nde gizlenmiş, uzun süredir kayıp bir başyapıt gün yüzüne çıkıyor. Yalnızca seçkin azınlığın anlayabileceği bir şifre, bir tablonun içine gizleniyor. Bir portrenin altına gizlenmiş hayaletimsi imge göze çarpıyor. Yazar, tarihçi ve sanat dedektifi Debra N. Mancoff, bu ve benzeri daha pek çok hikâyeyi açıklığa kavuştururken Leonardo da Vinci, Vermeer ve Caravaggio’nun kullandıkları şifrelerin gizemini ortadan kaldırıyor. Van Gogh, Picasso ve Dali’nin resimlerinin anlam katmanlarını aralıyor. Frida Kahlo, Kara Walker ve Marina Abramovic’in eserlerine derinden bakmayı sağlıyor.
Yeni teknolojinin, arşiv araştırmalarının, bilimsel analizlerin ve eski usul merakın getirdiği bulgulardan yararlanan Sanatın Sırları, adeta birer kurguymuşçasına ilgi uyandıran ancak tamamıyla gerçek verilere dayanan bir hikâye koleksiyonunun parçaları olan ünlü başyapıtların gizemli anlamlarını açığa çıkarıyor.
Debra N. Mancoff Sanat Tarihi doktorasını Northwestern Üniversitesi’nde yapmış, Chicago Sanat Enstitüsü’nde ders vermiştir. Hâlihazırda Chicago’daki Newberry Kütüphanesi’nde misafir akademisyendir. The Art Quarterly, The Royal Academy Magazine ve The Art Newspaper için yazılar hazırlayan Mancoff, gerek Avrupa gerek Amerikan sanatı ve kültürü konusunda pek çok kitabın da yazarıdır.
İstanbul’un Üsküdar semtinin tarihi kişiliklerinden biri olan Hoca Ali Rıza, tevazusu, tokgözlülüğü ve uysal kişiliğiyle öğrencileri arasında çok sevilen bir resim öğretmeniydi. İstanbul manzaraları, mehtaplı gece resimleri, Salacak ve Kız Kulesi’nin farklı görünümlerinin yanı sıra ürettiği pek çok resimle on dokuzuncu yüzyıl Türk resim sanatında tanınan bir sanatçı haline gelmişti.
Kuleli Askeri İdadisi’nden sonra Mekteb-i Harbiye’de eğitim alan bir genç olarak arkadaşlarıyla birlikte okulda resimhane açılması için çalışmış, Batı tarzı ilk resim eğitimini bu sayede almaya başlamıştı. Dönemin önemli ressamlarının yanı sıra Süleyman Seyyid’den de dersler alan Hoca Ali Rıza, hocasının ona hediye ettiği resim sehpasını yaşamı boyunca saklamıştı. Saray çevresinin çocukları için kurulan Zâdegân sınıfı öğrencilerine, şehzadelere, kız öğrencilere resim dersleri veren Hoca Ali Rıza, Yıldız Porselen Fabrikası için porselen tasarımları yapmış, okullar için resim eğitimine yönelik albümler de hazırlamıştı.
“Türk Sanatının Büyük Ustaları” başlıklı serinin beşinci kitabı Hoca Ali Rıza, müziğe de büyük ilgisi olan, ince düşünen bir ressamın yaşamından kesitler sunuyor. Ressamın manzara resmine yaklaşımını hem felsefi hem de teknik yönlerden değerlendirmeye yönelik ipuçları vererek okuru, Hoca Ali Rıza’nın iç dünyasında renklerle dolu bir yolculuğa çıkarıyor. Kız Kulesi’nden Kandilli’ye, Tarabya’dan İstanbul’un önemli kamusal alanlarından kahvehanelere, ada manzaralarından mehtaplı gecelere uzanan bu yolculukla okur ve Hoca Ali Rıza arasında bir bağ kurulmasını sağlıyor.
Linda Nochlin’in bir dönüm noktası olarak feminist sanat tarihinin temellerini atan makalesi, sanat olgusunu algılamamızda hâlâ önemli bir yere sahip. Aydınlatıcı olduğu kadar sorgulatıcı yönüyle okuru konuya dahil ediyor, kabullendiğimiz varsayımları gözden geçireceğimiz yeni bakış açılarına davet ediyor. Nochlin, neden hiç “büyük kadın sanatçı” olmadığı sorusunu, sorunun çarpık mantığı içinde yanıtlamayı reddediyor. Onun yerine, büyüklük kavramının kendisini masaya yatırarak sanatta erkek-egemen deha kavramını yaratan temel varsayımları yapıbozuma uğratıyor. Sanat tarihsel düşünceye hâkim olan beyaz erkek bakış açısının yalnızca ahlaki değil, aynı zamanda entelektüel bir yanılgı olduğunu benzersiz bir kavrayışla gözler önüne seriyor. Bu etkili makale, tek başına kitap halinde basılan bu yıldönümü baskısında yazarın kendi makalesini değerlendirdiği “Otuz Yıl Sonra” makalesiyle birlikte yayımlanıyor. Feminist, queer, ırk ve postkolonyal kuram ve çalışmalarının filizlenip yayıldığı bir dönemde “Otuz Yıl Sonra” makalesi yepyeni bir kanonun ortaya çıkışına dair çarpıcı bir değerlendirme. Louise Bourgeois, Cindy Sherman ve başka birçok sanatçıya göndermeler yapan bu makalede Nochlin eşsiz bir tutku ve hassasiyetle kadınlar ve sanat arasındaki ilişkiyi çözümlüyor. “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?” çeşitli kültür ve toplumlarda etkisi yankılanan birleştirici bir çağrı niteliğinde. Nochlin’in mesajı hiç bu kadar acil olmamıştı: 2015 yılında söylediği gibi, “daha yapacak çok iş var.”
Yalnızca Türk resim sanatı tarihine değil, güzel sanatlar eğitiminin, arkeoloji biliminin ve müzeciliğin gelişim sürecine de damgasını vuran Osman Hamdi Bey, eserleriyle ve yaşantısıyla halen pek çok araştırmacının ilgi odağında yer alıyor. Osmanlı Devleti’nin ilk güzel sanatlar okulu Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nin kurucusu Osman Hamdi Bey, sanatta Batı’ya açılışın simge ismi olarak biliniyor. Gerek İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin kurulması yönünde attığı adımlarla gerekse eski eserlerin korunması konusunda gerekli nizamnamelerin yürürlüğe girmesini sağlamaya yönelik büyük çabalarıyla Osman Hamdi Bey, toplumun kültürel miras bilincinin gelişmesinde halen son derece önemli bir rol oynuyor.
Hayalperest Yayınevi’nin hazırladığı “Türk Sanatının Büyük Ustaları” serisinin üçüncü kitabı Osman Hamdi Bey, açık fikirli ve vizyon sahibi bir kişiliği olan ressamın üretken yaşamından kesitler sunuyor. Okuru, ressam, araştırmacı, bilim insanı, iyi bir okur ve entelektüel olduğu kadar Eskihisar’ın huzurlu ortamında doğayla, mahallesinin esnafıyla, ailesiyle dingin bir yaşam geçirmekten hoşlanan aile babası da olan Osman Hamdi Bey’le tanıştırıyor. Okurun, Osman Hamdi Bey’in eserlerine bakarken onun engin zihninin derinliklerinde de dolaşabilmesini sağlayan ipuçlarını veriyor.
Türk resim sanatında Asker Ressamlar Kuşağı’nın önemli temsilcilerinden Halil Paşa, özellikle ışığın ve rengin etkileşimine odaklanan resimleriyle çağdaşları arasında öne çıkıyor. Renk, ışık-gölge dengesi gibi konularda sahip olduğu teknik bilgi ve beceri sayesinde yaptığı eserlerle dikkat çeken Halil Paşa’nın 1889 tarihli Uluslararası Paris Sergisi’nde bronz madalya kazanan Madam X adlı resmi, günümüzde sergilendiği Sakıp Sabancı Müzesi’nde izleyicileri etkilemeye devam ediyor. Çok sevdiği İstanbul’un ve Kahire’nin çeşitli semtlerinden manzaraları günün farklı saatlerinde ve farklı ışık altında, açık havada resim yaparak tuvale aktaran Halil Paşa, eğitimci olarak da Türk resim sanatı tarihinde değerli bir yer tutuyor. Pek çok askeri ve sivil okulda eğitim veren, Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nde müdürlük yapan Halil Paşa’nın, Müfide Kadri başta olmak üzere çeşitli kadın ressamların sanat eğitiminde büyük bir payı olduğu biliniyor. Hayalperest Yayınevi’nin hazırladığı “Türk Sanatının Büyük Ustaları” başlıklı serinin dördüncü kitabı Halil Paşa, ölçülü ve mülayim kişiliğiyle kendini resme adamış bir sanatçının yaşamını mercek altına alıyor. Kitap, en yakın dostları arasında yer alan Mehmet Âkif Ersoy ile şiir, aynı zamanda hısımı olan Recaizade Mahmud Ekrem ile nesir üzerine derin sohbetler yapan, Türk edebiyatının ilk gerçekçi roman örneği olan Araba Sevdası’nın tefrikasını resimleyen Halil Paşa’nın entelektüel, eğitimci ve çalışkan kişiliğinin anlaşılmasını sağlıyor. Okuru Halil Paşa’nın sanatıyla buluşturan kitap, onun İzlenimcilik, Oryantalizm, kentlerle insanlar arasındaki bağlara dair görüşlerinden kesitler sunarak okurun manzara ve anıtsal figürlere bakma deneyiminden keyif almasını sağlıyor.
Sanat Üretimi sanat yaratım süreci ile anlam yaratım süreci TERRY arasındaki karșılıklı ilișkiye −anlatımcı içeriğe, çıkarıma ya da çalıșmanın amacına− odaklanıyor. Yazar Terry Barrett, içeriğin, malzemenin, tekniğin, formun, sürecin ve bağlamın bir sanat yapıtı üretirken birbirleriyle nasıl bir etkileșime girdiklerini inceliyor. Sanatın ve tasarımın biçimsel unsurları ve ilkelerine ilișkin kapsamlı bir tartıșma açmanın ve sanatı yorumlamaya yönelik bir kılavuz olușturmanın yanı sıra Sanat Üretimi sanatçıların yaratıcı pratiklerine de ıșık tutuyor.
Kitap, sanat yapıtlarının form ve anlamlarını multimedya, yerleștirme, performans gibi çağdaș yaklașımlara ağırlık vererek araștırıyor; postmodernizm ile çokkültürlülüğe vurgu yaparak sanat üretiminin izini sürüyor
Sanat Üretimi’nin Öne Çıkanları
Hiçbir Özel Araca İhtiyaç Duymadan Dalia’nın rehberliğinde sadece kalem kâğıtla siz de manga tarzında çizim yapabilirsiniz.
Görerek Öğrenenler İçin Yüz, vücut ve duruşları adım adım anlatan açıklamalarla en sevdiğiniz karakterlerin tarzında nasıl figür çizme yöntemlerini öğrenin.
Bir Portfolyo Oluşturun Her bölümün sonunda, daha önce gördüğünüz çizimlerin üstünden geçebileceğiniz ya da serbestçe çizim yapabileceğiniz alıştırma egzersizleri bulunmaktadır. Kitabı bitirdiğinizde sanatsal gelişiminizi ortaya koyan bir portfolyoya sahip olacaksınız.
Sanatçı Köşesi Pek çok sanatçı kendi manga çizim sırlarını ve çizimlerini paylaşmak üzere bu sayfalarda yer aldı.
Günümüzde Sanat ve Deneyim, Süreyyya Evren’in günümüzde sanat deneyiminin sahici bir sorgulamadan nasıl geçirilebileceği sorusunun peşinden giderek kaleme aldığı bir yazı dizisini, çeşitli mecralarda yer verilen makalelerini ve sanatla birebir deneyimine dayanan yorumlarını bir araya getiriyor. Semiyosferi her geçen gün daha hızlı evrim geçiren sanat evreninde ‘sanat’ deneyiminin mümkün olup olmadığını sorgulamakla yola çıkan Evren, onun ve günümüz sanatı izleyicisinin aklındaki soruların olası yanıtlarını sergileri soğuk soğuk gezerek, deneyim şapkalarını tek tek deneyerek araştırıyor.
Günümüz sanatı evrenini kuşatan yorumların, teorilerin, bilginin, hatta metaveri alanının varlığı üzerine de düşünen Süreyyya Evren, sanatta ‘açıklama’ ile ‘tarihyazımı’na dair tartışmalar ışığında kendi yorumunu ‘açıklıyor’. Günümüzde Sanat ve Deneyim ile Evren, okuru, pandemi günlerinde sanat, gerçekliğin ikamesi olarak dijital sanat, sanatın fiziksel-dijital deneyimlenmesi, bütün bunların arasında sanatın konumu ve günümüz sanatı izleyicisinin zihnini meşgul eden daha pek çok mesele üzerinde birlikte düşünmeye davet ediyor.
Sanat nedir? Resimleri, şiirleri güzel, yüce ya da itici kılan şey nedir? Müzik temsili midir yoksa soyut mu? Edebiyattan, filmlerden ya da operadan bir şeyler öğrenmek mümkün müdür? İnsanlar neden beğeniyi tartışır?
Sanat ve Estetik Üzerine Söyleşiler’de Hans Maes estetiğin bu ve benzeri önemli sorularını dünyanın önde gelen on sanat felsefecisiyle, Noël Carroll, Gregory Currie, Arthur C. Danto, Cynthia Freeland, Paul Guyer, Carolyn Korsmeyer, Jerrold Levinson, Jenefer Robinson, Roger Scruton ve Kendall Walton’la tartışıyor.
Bu dolaysız, cömert, güçlü sözel alışverişler düşünürlerin esas fikirlerine ve entelektüel gelişimlerine dair anlaşılır bir anlatı sunuyor. Ayrıca okurun, sanat felsefesinin çağdaş meselelerine ilişkin yeni içgörüler kazanmasını ve daha detaylı açıklamalar bulmasını sağlıyor.
Sanat ve Estetik Üzerine Söyleşiler sanat ve estetikle ilgili konulara felsefi ilgi duyan herkesi cezbedecek bilgiler içeriyor.
Türk resim sanatından bahsedildiğinde başlangıç noktası olarak referans alınan Asker Ressamlar Kuşağı’nın önemli temsilcilerinden biri olan Süleyman Seyyid, hak ettiği ilginin pek azını görmüştü. Gerçekçi bir teknik uygulasa da özgün bir tarz geliştiren Süleyman Seyyid doğrucu, ciddi, vakur ve neredeyse dikbaşlı kişiliğiyle pek çok dost ve düşman edinmişti. Perspektif çalışmalarına özel bir ilgi duyuyor, bu konuda araştırmalar yapıyordu.
Natürmortları ve manzaralarıyla tanınan Süleyman Seyyid, Osmanlı İmparatorluğu’nu Paris’te temsil eden ressamlar arasındaydı. Paris Güzel Sanatlar Okulu’nda akademik eğitim alan Seyyid, iyi bir öğrenci ve ressam olduğu kadar başarılı bir askerdi.
Hayalperest Yayınevi’nin “Türk Sanatının Büyük Ustaları” başlıklı serisinin ikinci kitabı Süleyman Seyyid’in yaşamını ve eserlerini bir bütün olarak ele alıyor. Türk resim sanatına ilgi duyan okurlara, mezar taşını Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin tasarladığı Süleyman Seyyid’in eserleri hakkında kapsamlı bilgi veriliyor ve ressamın sanat anlayışı açıklanıyor. Kitap, on dokuzuncu yüzyıl Türk sanatının gelişim ve ilerleme çizgisinde Süleyman Seyyid’in yerini merak eden okura bu yolda eşlik ediyor.
Asıl adı Ahmet Ali olan ancak çok hoş sohbet ve tatlı dilli biri olduğu için çevresinde “Şeker” lakabıyla bilinen Şeker Ahmed Paşa, Türk resim sanatında Asker Ressamlar Kuşağı’nın önemli temsilcilerindendi. Osmanlı sarayının ilk resim koleksiyonunu oluşturmakla görevlendirilen Şeker Ahmed Paşa’nın bir görevi de sarayı ziyaret eden yabancı misafirlere teşrifatçılık yapmaktı. İstanbul’un Mercan semtindeki konağında resim atölyesi olan Şeker Ahmed Paşa, düzenlediği sergilerle de resim sanatına katkılarda bulundu. Barbizon Okulu’ndan etkilenen Şeker Ahmed Paşa doğaya bakışıyla gözün algıladıklarından ziyade ruhun algıladıklarını izleyicisine aktarmayı hedeflemişti.
Hayalperest Yayınevi’nin “Türk Sanatının Büyük Ustaları” başlıklı serisinin ilk kitabı Şeker Ahmed Paşa, ressamın yaşamına, sanata bakış açısına, sosyal ilişkilerine ve iç dünyasına ışık tutuyor. Özellikle Türk resim sanatının gelişimine dair bilgi edinmek isteyen okuru ressamın dünyasına götürüyor ve onunla birlikte vakit geçirmesini sağlıyor.
Erkekler eserlerini imzaladıklarında eserlerinin değeri artarken kadınlar imzaladıklarında değeri düşer. Cinsiyet ve değere ilişkin bu çığır açıcı çalışmasıyla Helen Gørrill, sanat dünyasında bu tür eşitsizliğin son derece yaygın olduğunu ileri sürüyor. Yeni, istatistiksel bir yöntem kullanarak Gørrill, erkeklerin ve kadınların resimleri arasında pek az estetik fark olduğunu fakat erkeklerin eserlerinin kadınlarınkinden yüzde 80 oranında daha değerli bulunduğunu gösteren bir veritabanı oluşturmuştur. Yazar, müzelerin kadın sanatçılardan numuneci bir tavırla eser satın almak suretiyle onların piyasa değerini düşürerek bu kısır döngüye suç ortağı olduklarını ispatlamaktadır. Bu kışkırtıcı kitap öğrenciler, eğitimciler, araştırmacılar ve bizzat sanatçılar için zaruri olup bugüne dek kadınların sanat dünyasındaki rollerini belirlemiş yöntemlere meydan okumaktadır. Ayrıca kadın olmanın sosyal, sembolik, kültürel ya da ekonomik, sanatsal takasın her aşamasını etkilediğine ilişkin çarpıcı kanıtlar sunan değerli bir kaynaktır.
Bulaşıcı bir şevkle yazılan Kadından Ressam Olmaz, şovenizmini “kalite” kisvesi ardına gizlemeye çalışan bütün akademisyenlerin, sanatçıların, küratörlerin, koleksiyoncuların ve kurumların yüzünde patlayan bir tokattır. İnkâr edilemeyecek gerçeklerle ve sayılarla dolu kitap, okuyucuların sanat alanındaki değerlerin kadınları, farklı ırka mensup sanatçıları ve çok dar, Avrupa merkezli bir kanonun sınırlarını aşan eserleri dışlayacak şekilde inşa edilme biçimlerini incelemesinde ısrarcıdır. Gørrill’in bu tartışmalı çalışmasının kimilerini kızdırması mümkündür, çok daha fazla insanı uzun vadede değişimi getirmek üzere güçlendirmesi ise çok daha muhtemeldir. Marsha Meskımmon, Loughborough Üniversitesi, Bk
Sanat tarihçisi ve akademisyen Elif Dastarlı’nın yazdığı Yan Kapıdan Girenler: Modern Türk Resminin Analizi, Türkiye’nin modernleşme sürecini sanat yoluyla izliyor ve “Modern Türk sanatı nedir?” sorusunu cevaplamaya çalışıyor. Evdeki ve sokaktaki hayatın, kadının yaşamının ve özgürlüğünün, sanatçının bir kimlik olarak ispatının, sanayinin gelişiminin, mimarinin hatta sporun modernleşme sürecinde katettiği yolu Türk resim sanatının penceresinden sosyolojik bir perspektifle ele alıyor. Modernleşmenin Batılılaşma ile özdeş tutulmasına dair bakışın eksik-fazla yönlerine değinerek, resim sanatı üzerinden kapsamlı bir okuma yapıyor.
Yan Kapıdan Girenler: Modern Türk Resminin Analizi, doğru yöntemle doğru bilgiyi vermeye ve disiplinin elverdiği ölçüde mesafeyi koruyarak eseri yorumlamaya çalışırken, hem akademik alana bağlı kalıyor hem de herkesin Türk sanatı tarihinin belirli bir dönemini rahatlıkla okuyabilmesini amaçlıyor. Rafaello’yu, Monet’yi, van Gogh’u tanırken Halil Paşa’yı, Müfide Kadri’yi, Ali Avni Çelebi’yi tanımamanın artık Türkiye’deki okuryazar herkesin aşması gereken bir sorun olduğunu iddia ediyor.
... deklanşöre basıldıktan sonra sözkonusu an'ın gerçekliği kalmaz. Bu anlamda fotoğrafın içinde yaşanılan zamanı, durdurduğu ya da dondurduğu değil de, sadece öldürdüğü söylenebilir.Şöyle ki, fotoğrafı çekilen an, çekildikten hemen sonra "geçmiş" olur. Diğer bir deyişle fotoğrafın çekildiği an olan "şimdiki zaman", deklanşöre basıldığı an "çekildiği zaman"a dönüşür. Bu zaman pozlama süresiyle ilgili değildir, çünkü bu zaman üretmenin bir unsurudur. Burada oluşan yanılsama, gerçekliğin elden kaçıcılığını bir "an"da tutabilmedir.
Fotoğrafta, gerçekliğin şu ya da bu şekilde bir temsilinden çok farklı bir şey, gerçekliğin "izi" adı verilebilecek bir şey görünür. Ne bir ressamın izlenimi, ne de bir dışavurum, ifade söz konusudur.
Gerçekliğin "izi" bambaşka bir psikolojidir ve o ana kadarki psikolojinin anlayışının ötesinde görünür. Bu bir "oradalık" ve "şimdiliktir": Işığa duyarlı bir levhanın üzerine kazınmış gerçeklik izleri... Her fotoğrafın, biz hangisi olduğunu bilmesek bile kesin bir tarihi ve mekanı vardır. En azından bundan eminiz şu tarihte ve mekanda çekildiğini, oradaki kişilerin gerçekliğini, izlerinden okuduğumuzu...
Aydınlatıcı ve coşkulu üslubuyla elinizdeki bu kitap, sanatın nasıl üretildiği, yorumlandığı ve sergilendiği konusundaki önemli sorulara güvenilir yanıtlar veriyor. Gereksiz teknik terim kullanımından bilinçli şekilde uzak durulan Sanat Hakkında Kısa Bir Kitap, sanatçının yaratıcı dürtüsü ve eserlerinin ardındaki motivasyon üzerine düşünmeye sevk eden ilgi çekici ve ilerlenmesi kolay bir rota sunuyor.Kitap, mağara resimlerinden çağdaş multimedya çalışmalarına kadar farklı dönemlerde ve kültürlerde üretilmiş sanat eserleri arasında yapılan yeni karşılaştırmaları içeriyor. Düşündürücü ve ilham verici bu metin, elinde sözlük olmaksızın sanat hakkında bilgilenmek isteyen herkes için ideal bir yoldaş.
“John Berger'in Görme Biçimleri adlı eserinden bu yana okuduğum, görsel sanat üzerine yapılmış en etkileyici inceleme.”-Eduard Dimendberg, Kaliforniya Üniversitesi Görsel Çalışmalar Profesörü
Akademik sanat eğitiminin önemli bir aşaması da Eski Ustalar’ın resimlerinin kopyalarını yaparak teknik beceriyi artırmaktır. Sanatçılar, başka sanatçıların yapıtlarından ilham alırlar, zaman zaman kendi yapıtlarında onlara gönderme yapan imgeler kullanırlar, pek çok bakımdan birbirlerine öykünebilirler. Kimi sanatçılar, başkalarının yapıtlarını bire bir kopyalayarak üretim yapmayı kişisel üslubu olarak benimserken kimileri bunu çeşitli kaygılarla gizlice yapar ki ona sahtecilik denir. Peki, ilhamın, öykünmenin, alıntı yapmanın, taklit etmenin ve sahteciliğin sınırı nedir?Akademisyen Figen Girgin’in kaleme aldığı Çağdaş Sanat ve Yeniden Üretim: Alıntı, Öykünme, Kolaj, Taklit, söz konusu sınırları sanatta tarihsel geçmişiyle birlikte ele alıyor. Çağdaş sanatta sıklıkla karşılaşılan “bir yapıtın yeniden üretimi”nin çeşitli uygulamalarını çarpıcı örneklerle açıklarken okurun karşılaştırmalı bir görsel okuma yapmasını da sağlıyor. Konuyu temalar üzerinden kategorilere ayıran Girgin, sanat formu olarak yeniden üretimin çağdaş sanattaki yerini sorguluyor.
Oluşum Sürecinde Dijital Sanat adlı bu çalışma, sanat-bilim ve teknoloji arasındaki etkileşimleri ele alarak farklı disiplinlerin birbirlerini etkileme biçimleriyle geleceğin sanat biçimine ve ortaya çıkacak yeni bir yaratıcı sinerjiye de işaret etmektedir.- Prof. Dr. Halil AkdenizAkademisyen-yazar Sibel Avcı Tuğal’ın Oluşum Sürecinde Op Art’tan sonra yazdığı ikinci kitap olan ve günümüz sanatının bağımsız bir formu haline gelen Dijital Sanatı tüm yönleriyle ele alan Oluşum Sürecinde Dijital Sanat, teknolojinin geleceğin sanatını şekillendirme biçimine dair bir içerik sunuyor. Dijital Sanat’ın öncülerine kapsamlı bir yer verilen kitapta, bu sanatsal eğilimin kısa tarihçesi verildikten sonra gelişme evreleri hakkında bilgiler veriliyor.Sanayi devriminin son basamaklarından Endüstri IV’ün sanat dünyasındaki etkilerinin kuramsal bir altyapıyla desteklenerek açıklandığı Oluşum Sürecinde Dijital Sanat, galerilerde, bienallerde, fuarlarda ve hatta müzelerde sık sık görülmeye başlayan yapıtlara da değiniyor. Bu kitapla Tuğal, Dijital Sanat’ın şekillendirdiği yeni görme biçimlerinin geleceğin sanatı, geleceğin insanı ve geleceğin izleyicisi üzerindeki etkileri hakkında fikir sahibi olmak isteyen okurlara yeni bir perspektif sağlıyor.
Osmanlı Kitap Sanatında Doğal Çiçekler, kitap süsleme sanatında natüralist üslupta çiçek motifi kullanımı hakkında yazılmış en kapsamlı eserler arasında ilk sırada yer alıyor. Türünün ilk örneği olan Osmanlı Kitap Sanatında Doğal Çiçekler, başta Kuran olmak üzere çeşitli dini kitaplardan gramer, şiir, çiçek yetiştiriciliği gibi farklı konuları ele alan kitaplara kadar pek çok yazma eseri, hatta tuğraları süsleyen natüralist çiçek motiflerini tek kaynakta topluyor. On altıncı yüzyıldan yirminci yüzyıla kadar yüzlerce natüralist çiçek motifini içeren kitap, araştırmacıların dönemsel üslup değişimlerini rahatlıkla gözlemleyebilmelerini sağlıyor. Kitapta özel koleksiyonlardan, yurt içindeki ve yurt dışındaki müzelerden toplanan 600’e yakın görsel bulunuyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde kitap süslemeciliğinde kullanılan natüralist çiçek motiflerinin doğadaki görünümüne ve Anadolu’daki geçmişine de yer verilen kitapta, tasvir konusundaki ustalığın değerlendirilmesine yönelik önemli bilgiler sunuluyor.
Yazma eser envanter bilgilerinin, adlarının gözden geçirilip güncellendiği, motiflerin bulunduğu kaynaklardaki sayfa numaralarının eklendiği yeni baskısıyla Osmanlı Kitap Sanatında Doğal Çiçekler, araştırmacıların orijinal kaynaklara ulaşması bakımından büyük bir kolaylık sağlıyor. Bilimsel bir çalışma yaparken ihtiyaç duyulan tüm ayrıntıları içeren, konuyla ilgili araştırma yapanların ilk başvuru kaynağı olan kitap, Yıldız Demiriz’in aziz hatırasını yaşatmaya devam ediyor.
Klasikleşmiş bu metinde James Elkins resim yapma deneyimini, sanat tarihinin geleneksel sözcük dağarcığının ötesinde anlatıyor. Bir ressamın atölyesinde gerçekten ne yaptığını keşfetmek konusunda simya garip bir dil sunar; kokular, karmaşa, kontrol edilemeyeni kontrol altında tutmak için verilen mücadele, boyaların nasıl karışacağına ve nasıl görüneceğine dair sadece ressamların sahip olduğu özel bilgi. Ressamlıktan sanat tarihçiliğine geçmiş birinin bakış açısından yazılan bu kitabın yirminci yıldönümü baskısı, Elkins’in resmetme deneyimi ve bunun günümüz sanat çalışmalarındaki rolü üzerine düşüncelerini detaylandıran yeni bir giriş ve önsöz içeriyor.
Antik çağın başyapıtlarından yakın tarihli çağdaş yapılara mimarlık, dünyamızın çehresini belirlemeye devam ediyor. Hayalperest Yayınevi’nin yayımladığı Tüm Öykü serisinin bir parçası olan bu kitap, mimarlığın insanlık tarihi boyunca geçirdiği aşamaları, ansiklopedik nitelikli bir incelemeyle ve zengin görsellerle destekleyerek sunuyor.
Kronolojik sıralamayla Neolitik dönemden günümüzün “sürdürülebilirlik” yaklaşımına dek uzanan anlatımıyla Mimarlığın Tüm Öyküsü yüzlerce yapıya, bu yapıların tasarımcılarına, bağlamsal önemlerine değinerek okuru her çağa ve kıtaya uğrayan bir yolculuğa çıkarıyor. Kitap Mısır Piramitleri ile Ur Hanedanı’nın mezar yapılarına, “kayıp” kent Machu Picchu’ya, Çin pagodalarına, Japon tapınaklarına, İslam coğrafyasının simgesi camilere ve çok daha fazlasına dair heyecan verici bilgiler içeriyor. Kitapta Romanesk, Gotik, Rönesans ve Barok gibi klasik Batı üsluplarının yanı sıra pek çok diğer üslupla birlikte Sömürge Mimarisi, Rejans Üslubu, Beaux-Arts, Art Deco, Modernizim akımları ve Ütopyacı yaklaşımdan da bahsediliyor.
Mimarlık alanında uzman kişilerin hazırladıkları bilgilendirici metinler, her üslubun tarihini anlatıyor ve bu üslupların en önemli uygulayıcıları hakkında ayrıntılı bilgi veriyor. Mimarlığın Tüm Öyküsü’nde dönemlerinin en iyi örnekleri olan simgesel yapılar; ilhamlarını, yapımlarını, malzeme kullanımlarını, üslup özelliklerini açıklayan yorumlarla ve görsellerle inceleniyor. Mimariye dair merak uyandıran kitap; vizyonları ve teknik ustalıklarıyla pek çok nesli etkileyen, ilham veren İmhotep ve Leon Battista Alberti'den Le Corbusier, Frank Lloyd Wright ve Alvar Aalto'ya kadar dünyanın en muhteşem yapılarının ardındaki mimarları okurla “buluşturuyor.”
Mimari tasarım sanatı hakkında kapsamlı bilgi birikimine sahip olmak isteyen herkes için eşsiz bir başvuru kitabı olan Mimarlığın Tüm Öyküsü, okura, yaşanılan, çalışılan, ibadet edilen ve eğlenilen mekânlara bambaşka gözlerle bakmak için gerekli tüm donanımı sağlıyor.
Üstelik bunu 1.000’den fazla görselin desteğiyle yapıyor.
“Bu kitabın hazmedilmesi öyle kolay ki öğrencilerin ve öğretmenlerin eleştiri çalışmalarını hevesle bekleyeceklerini, eleştiri sürecinden keyif alacaklarını ve bu deneyimin genelinden önemli oranda faydalanacaklarını görebiliyorum.”James Thurman, Kuzey Teksas Üniversitesi, ABD
“Sanat öğrencileri ve eğitmenleri tarafından bilinçli şekilde kullanılırsa her tür sanat ve tasarım faaliyeti için istisnai bir kaynak olan bu kitap, eleştiri deneyimini çarpıcı düzeyde dönüştürüyor.”John Ganis, Yaratıcı Çalışmalar Okulu, ABD
Eleştiri: Öğrenciler İçin Bir Kılavuz, sanat ve tasarım öğrencilerinin okuldaki atölyelerde yapılan eleştirilerde en yaygın kullanılan yöntemlerden azami fayda sağlamasına yardımcı olacak pratik bir kılavuz. Eleştiri, atölyelerde yapılan eleştirileri korkulacak etkinlikler değil, gelişimi teşvik edecek olumlu, verimli ve ilham verici yollardan biri olarak konumlandırıyor. Eleştirilere anlamlı ve motive edici katılım sağlanması için zorunlu becerileri, bilgileri, tavırları açıklıyor. Eleştiri, öğrencilere eleştirilerin neden ve nasıllarını öğreterek eleştiri oturumları sırasında ve sonrasında hem eğitmenlerinden hem de arkadaşlarından zengin şekilde istifade etmelerini sağlıyor.Ünlü yazar Terry Barrett, öğrencileri atölye eleştirilerinin değeri konusunda bilgilendiriyor, onlara rehberlik yapıyor ve onların moralini yükseltiyor. Neyin işe yarayıp yaramadığını gerçek yaşamdan alınan örneklerle anlatan Barrett, okurlara eleştirileri katılınacak, gözlem yapılacak, gelişilecek, sanat ve tasarımla her düzeyde meşguliyeti artıracak birer fırsat olarak görmelerine imkân veren bilgiler aktarıyor.
Nesnel olmayan sanattan bahsedildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri olan Rus sanatçı Kazimir Maleviç, sanat tarihinde çığır açan sanatçılardandı. Modernizmin öncü sanatçılarından Maleviç, geliştirdiği sanat kuramıyla çağına damga vurmuş, tüm dünyayı Süprematizm’le tanıştırmıştı. Sanatta ulaşmak istediği saflığı Siyah Kare adlı başyapıtıyla başardığına inanan Maleviç, soyut sanata yepyeni bir açılım getirmiş, çağdaş sanatı besleyen köklere can veren kaynaklardan biri olmuştu.
Hayalperest Yayınevi’nin “Sanatın Büyük Ustaları” serisinin yirminci kitabı, resim, sahne ve kostüm tasarımı, afiş ve mimari alanında çalışmalar yapan, sanatçı ve eğitimci kimliğiyle henüz yaşarken kendine saygın bir yer edinen Kazimir Maleviç’in hayatından kesitler sunuyor. Okurun, natüralist betimlemeyle başlayan ve onu Siyah Kare’ye götüren sanat yolculuğunda Maleviç’in geçirdiği serüveni zihninde canlandırmasına yardımcı oluyor. Sanat okurlarının Maleviç’in Rus topraklarında yaşanan devrimlerle, milliyetçi akımlarla ve Sovyet rejimiyle şekillenen entelektüel dünyasına girmelerine imkân veren kapıyı aralıyor. Maleviç’in sanatsal arayışının çağımıza kadar ulaşan kanıtlarına bakarken “sanat için sanat” düsturunun en yalın haline nasıl ulaşıldığını görmelerini sağlıyor.
Beklenmedik ama yine de düzenli, her zaman yeni ve anlaşılır olan moda, psikologların, estetikçilerin, sosyologların hep ilgisini çekmiştir. Ancak Roland Barthes modayı bambaşka bir bakış açısıyla ele almıştır. Basın betimlerini kullanarak onu kavravıp modada bir anlamlama sistemini açığa çıkarmış ve böylece modaya gerçek bir semantik çözümleme uygulamıştır. İnsan giysisiyle ve sözüyle nasıl anlam üretir.
Artık klasikleşen bu kitap göstergebilimin kültürel bir olguya uygulamasının en parlak örneklerinden biridir.
Sanatın Büyük Ustaları adlı seri, sanat tarihinin dönüm noktalarında duran sanatçıların yaşam öykülerini anlatmakla yetinmiyor, eserlerinin detayları hakkında da kapsamlı bilgiler sunuyor. Seri, okurla sanatçı arasında bir bağ kurmayı, okurun eserleri görme biçimini derinleştirmeyi, sanatçıya ve eserlere karşı duyduğu ilgiyi artırmayı hedefliyor. “Sanatın Büyük Ustaları”, sanat tarihinin engin kaynakları içinde keşif turuna çıkmak isteyen tüm okurlara pratik bir kılavuz sunuyor.
Set İçeriği:
11. Klimt12. Egon Schiele13. Paul Klee14. Kandinsky15. Degas16. Toulouse-Lautrec17. Munch18. Modigliani19. Mondrian20. Maleviç
Yirminci yüzyılın başında kültür ve sanat merkezi olan iki Avrupa şehrinden biri olan Paris, sanat tarihine özgün tarzıyla damgasını vuran genç bir İtalyan ressama ev sahipliği yapmıştı: Amedeo Modigliani. Pek çok kişinin uzun boyunlarını bükerek mahzun şekilde poz vermiş badem gözlü kadın portreleriyle tanıdığı Modigliani, otuz altı yıllık kısacık yaşamına pek çok başyapıt sığdırmıştı. Zorluklar içinde başlamış, inişlerle ve çıkışlarla devam etmiş, nihayet Yoksullar Hastanesi’nde trajik bir şekilde sona ermişti. Karakteri oldukça güçlü kadınlarla dolu ailesi, özellikle de bir çevirmen ve lisan öğretmeni olan annesi sayesinde küçük bir çocukken edebiyatla, felsefeyle tanışmış, bilgi birikimiyle etrafındaki herkesi etkileyen genç bir erkek olmuştu.Hayalperest Yayınları’nın “Sanatın Büyük Ustaları” serisinin bu on sekizinci kitabı, Amedeo Modigliani’nin sıklıkla romantikleştirilerek anlatılan yaşamına ve sanatına dair bilgiler sunuyor. Utangaç, entelektüel kişiliği, tatlı dili ve güzel görüntüsüyle herkes, özellikle de kadınlar üzerinde gizemli bir etkisi olan Modigliani’nin Paris’te yaşadığı dönemde karakterinin değişimine, sanatının gelişimine ilişkin bir yol haritası sunan kitap, okurun ressamı daha yakından tanımasını sağlayacak ipuçlarını veriyor.
Sanatçı Mektupları, usta sanatçıların birbirlerine, dönemin ünlü sanat simsarlarına, hamilerine, ailelerine ve sevgililerine yazdıkları mektuplarından özenle seçilmiş hazine niteliğinde bir kaynak sunar.
Tematik bir düzen izleyen mektuplar, sanatçıların aşk hayatına, gündelik ve sanatsal yaşamına ışık tutar. Yaratım süreçleriyle ilgili duygu ve düşüncelerine dair birbirlerine yazdıkları notları ve mesajları içerir. Ünlü eserlerinin üretim ve sergi aşamasının arka planında yaşananlara odaklanarak sanatçıların kişisel hayatları ve tarihsel dönem hakkında bilgi verir.
Her bir mektup okur tarafından daha iyi anlaşılabilmesi için, tarihsel arka plan bilgisi içeren metinlerle desteklenmektedir. Kitap, mektupların orijinal görselleriyle zenginleştirilmiştir böylece okuru sanat dünyasında renkli bir yolculuğa çıkarır.
Salvador Dali, Frida Kahlo, Michelangelo Buonarotti, Vincent Van Gogh, Rembrandt van rijn, Andy Warhol, Marina Abramovic, Marcel Duchamp, Pablo Picasso, David Hockney, Yayoi Kusama, Henry Moore, Gustav Klimt ve Georgia O’Keeffe bu cezp edici koleksiyonda yer alan sanatçılardan yalnızca birkaçıdır.
Sanat tarihinin akademik bir disiplin haline gelmesinde Erwin Panofsky ve Heinrich Wölfflin ile birlikte önemli rol üstlenen Alois Riegl’ın yapısalcı eleştiri yöntemine yaptığı katkılar, onu günümüzde de sık sık başvurulan değerli bir kaynak kılıyor. Yirminci yüzyılın başında yaptığı çalışmalarla geliştirdiği sanat terimleri ve yazdığı metinler, sanatta üslup araştırmalarından kavramsal sanatın yapısal çözümlemesine kadar pek çok konuda kilit taşı olmaya devam ediyor.
47 yaşında hayata veda eden Riegl’ın kült eserlerinden Hollanda Resminde Grup Portreciliği başlıklı kitabı, on yedinci yüzyıl Hollanda resminde önemli bir yeri olan grup portreciliğine odaklanıyor. Rembrandt, Frans Hals ve Bartholomeus van der Helst gibi sanatçıların yaptıkları grup portrelerinden yola çıkarak izleyicinin sanat eserleriyle ilişkisine dair yorum getiren, izleyici öznenin varlığından yola çıkarak iç ve dış tutarlılık kavramlarını temel alan Riegl sanat tarihine yepyeni bir bakış açısı kazandıran tespitleri, çoğunlukla izleyiciyi merkeze alan günümüz sanatının değerlendirilmesine de ışık tutan bilgiler veriyor. Hem portredeki figürlerin hem de resmin izleyicisinin kompozisyonun tamamlanması için birbirlerine ihtiyaç duyduklarını belirten Riegl, grup portreciliği geleneğini üç ana döneme ayırarak bu ayrımların nasıl oluştuğunu ve evrildiğini de ayrıntıyla açıklıyor.
Sanat tarihçisi Uşun Tükel’in sunuş yazısında belirttiği gibi etkisi disiplinin sınırlarını aşan yaklaşımıyla Riegl’ın Hollanda Resminde Grup Portreciliği metni, portre betimi, açık yapıt ve alımlama estetiği başta olmak üzere sanatın dilini anlamak isteyen her okura hitap ediyor.
Yirminci yüzyıl Batı sanatının en tanınmış ressamlarından Piet Mondrian, geleneksel resim eğitimiyle başlayan sanat kariyerini geliştirdiği son derece özgün ve rafine üslupla sürdürmüştü. Yalnızca çağdaşı sanatçıları değil, kendinden sonraki neslin moda tasarımcılarını, grafik tasarımcılarını, reklamcılarını, hatta müzisyenlerini derinden etkileyen Mondrian, sahip olduğu derin entelektüel bilgi birikimini eserlerinin hepsine yansıtmıştı.
Modern Sanat’ta “nesnesiz sanat” anlayışının öncü temsilcilerinden Piet Mondrian, renkli-renksiz dikey ve yatay çizgileri kullanarak oluşturduğu görünürde basit kompozisyonlarıyla duyguların, cisimlerin, düşüncelerin mutlak özünü tuvale aktarmayı başarmıştı. Kapsamlı bir felsefi altyapı üzerinde inşa ettiği eserleriyle sanatçı, ilk bakışta “ben de yaparım” hissi uyandıran ancak iş pratiğe döküldüğünde zekâsına ve ustalığına hürmet ettiren tuvalleriyle yirminci yüzyılın en büyük Hollandalı olduğunu henüz yaşarken kanıtlamıştı.
Hayalperest Yayınevi’nin “Sanat Büyük Ustaları” serisinin on dokuzuncu kitabı Piet Mondrian, yaşamı boyunca taşkınlıktan uzak duran, dansa ve müziğe tutkun, fikir dünyası oldukça zengin ve aklıselim bir sanatçının hem yaşamına hem de eserlerine odaklanıyor. Okurun, Mondrian’ın sade, üretken, sabırlı ve sakin dünyasına girerek zihninin işleyişini anlamasına yardımcı olacak ipuçlarını veriyor. Onun eserlerine bakma yollarına ışık tutuyor ve Mondrian’ı derinlemesine keşfetmek isteyecek okurlara önbilgi sunuyor.
Estetik, felsefe hatta siyasetin konularından biri olarak kabul edilen sanat, ekonominin de ilgi alanına giriyor. Bir piyasa olarak sanat, 1970’li yıllardan itibaren dikkat çekici şekilde öne çıkan bir araştıma ve inceleme konusu olsa da, sanat piyasasının kökleri aslında antik döneme kadar dayanıyor. Sanat eserinin bir yatırım aracı olarak yatırım portföylerine girmesi ise yine 1980’li yıllardan itibaren başlıyor. Üstelik sanat eseri yalnızca finans sektöründe değil, emlak sektöründe de bir artı değer olarak ele alınıyor.
Akademisyen Ekonomist Aylin Seçkin’in yazdığı Sanatın Ekonomisi, bir meta olarak sanat eserinin sanatçının atölyesinden çıkıp koleksiyoncuya ulaşması ve gerek müzayedeler gerekse galeriler yoluyla el değiştirerek satılmasının ardında işleyen ekonomik sistemi anlaşılır bir dille açıklıyor. Sanat eserinin sahip olduğu ekonomik değeri, para piyasalarındaki yatırım gücünü, farklı coğrafyalardaki sanat piyasalarını, kripto piyasalarda sanat satışını ele alan Sanatın Ekonomisi, yalnızca sanat ekonomistlerinin değil, sanat tarihçilerinin, kuramcıların, sanatçıların, galericilerin, müzayedecilerin, koleksiyoncuların ve tüm sanat severlerin aklına gelebilecek sorulara ışık tutuyor.
Sembol ve anlam ilişkisine dayanan sanat, üretildiği toplumların iç dinamiklerinin yanı sıra inançlarıyla, gelenekleriyle, kültürel birikimleriyle belirlenen bir görsel dil kullanıyor. Özellikle her coğrafyanın klasik sanatıyla ilgilenmek isteyenlerin, o coğrafyaların ilgili dönemlerinde sahip oldukları sembolik dili anlayabilmesi için kültür ve dinler tarihi hakkında bilgi sahibi olması gerekiyor. Yaklaşık on sekizinci yüzyıla kadar geçen süreçte Batı sanatında dini, mitolojik, tarihi konulara odaklanan eserler üretildiği de göz önüne alınırsa, Batı resmindeki anlama ulaşmanın kilidini açan anahtarın sembolleri ve motifleri bilmek olduğu açıkça görülüyor.Sanat tarihçisi Serap Yüzgüller’in yazdığı Sembol ve Anlam: Batı Resminde Kutsalın Temsili, Batı resmini anlam bakımından daha iyi değerlendirebilmek, resimlerde kullanılan sembolik öğeler aracılığıyla anlam katmanlarını zenginleştirmek suretiyle eserin anlatısının nasıl güçlendirildiğini görebilmek için gerekli bilgileri veriyor. Kitapta, ortak sembolik görsel dilini “kutsal” üzerinden kurup geliştiren Batı kültüründe Ortaçağ, Rönesans, Maniyerist ve Barok dönem resim sanatında sıklıkla kullanılan on temel motif inceleniyor. Sembol ve Anlam: Batı Resminde Kutsalın Temsili, kutsalı ifşa ve inşa ederken bu motiflerin nasıl kullanıldığına, nüanslarla onlara nasıl farklı anlamlar kazandırıldığına ve bir resme bu “gösterenler” doğrultusunda bakıldığında anlamın nasıl derinleştiğine dair bilgi sahibi olmak isteyen okuyucularla sanatsal, ikonografik, teolojik bir buluşma sağlıyor.
Modacıların tasarladıkları kıyafeti gerçeğe dönüştürürken üç boyutlu çalışma yapmasını sağlayan drapaj teknikleri ve incelikleri hakkında yazılmış kapsamlı bir kitap arayanlar için mükemmel bir kaynak: Uygulamalı Drapaj Teknikleri. İçerdiği fotoğraflar, abartıdan uzak çizimler ve önemli noktaların ayrıntıyla açıklandığı DVD ile bu kitap, drapajla ilgili teknik bilgileri ve yaratıcı uygulamaları bir arada sunuyor.
Audrey Hepburn’ün Tiffany’de Kahvaltı filminde giydiği elbiseden Kate Middleton’ın gelinliğine, Dolce&Gabbana’nın ünlü takım elbisesi tasarımından Coco Chanel’in ceketine kadar moda dünyasında ikon olmuş pek çok giysinin drapaj ayrıntısının açıklandığı kitapta, bir modacının ihtiyaç duyacağı ve ilham alacağı ipuçlarına da yer veriliyor.
Uygulamalı Drapaj Teknikleri’nde yer alan her bölüm için ayrıca tasarlanan, DVD ile de desteklenen drapaj projeleri, dikime başlamadan önce geçen süreçteki tüm aşamaları açıklıyor. Drapaj yaparken modacıların karşılaşabilecekleri teknik sorunların da anlatıldığı kitap, bu yönüyle, okurun atacağı her adımda elinin altında bulundurmak isteyeceği vazgeçilmez bir başvuru kaynağı olma niteliği taşıyor.
Sanatı almanın ilk yolu sanat tarihi hakkında bilgi sahibi olmaktan geçiyor. Sanatla ilgilenenlerin bir eserle ilgili düşüncelerini berraklaştırmaları konusunda sanat tarihi engin bilgiler sunuyor. Sanatı Anlamak, binlerce yıllık sanat tarihi karşısında işe nereden başlayacağını düşünen sanatseverlere sade, anlamlı ve tatmin edici ipuçları veriyor. “Sanat nedir?” sorusuna yanıt arayanların güncel sanatın karmaşık dünyasında yolunu kaybetmeden ilerlemesine yardımcı olan kitap, içerdiği görsellerle oldukça anlaşılır bir yol haritası sunuyor.
Estetik değer yargılarının zaman içindeki değişimi, bir resmin ötesinde bakmak, günümüz sanatını değerlendirme yöntemleri, müzelerin ve galerilerin sanat dünyasındaki rolü, sanat tarihinin nasıl sınıflandırıldığı gibi hususlarda önemli bilgiler içeren Sanatı Anlamak, sanatseverlerin sık sık başvurabileceği yararlı bir kaynak niteliği taşıyor.
Bir sinema filmini izlerken aslında neye bakarız? Anlatısı, estetiği, filmin ait olduğu sinema türü, belgesel niteliğinin olup olmadığı izleyici üzerinde nasıl bir etki bırakır? Sinema eleştirmenlerinin filmleri değerlendirme kriterleri nelerdir? Hitchcock’tan Tarantino’ya, Spielberg’den Bigelow’a ünlü yönetmenlerin filmlerinin ele alındığı Sinemayı Anlamak, bütün bu sorulara yanıt veriyor. Yazar Warren Buckland’ın konuyu ele alırken kullanmayı tercih etiği dil, teknik ayrıntılara yönelerek okurun sinema filmi izlemekten duyduğu keyfe mekanik bir boyut katmaktan çok filmi daha derin bir bakış açısıyla izlemenin yaşatacağı entelektüel doyuma ulaşmasına yardımcı oluyor.
Sinemayı Anlamak, sinema eğitimi alan öğrencilerden sinema tutkunlarına kadar geniş bir okur kitlesine bir filmin nasıl çözümleneceği, değerlendirileceği ve yorumlanacağı hakkında ipuçları veriyor. Film türleri hakkında bilgi veriyor, her türün kendine özgü özelliklerine ışık tutuyor. Okuru beyaz perdenin sihirli dünyasında yolculuğa çıkaran film yönetmenlerin senaryo yazarlarının ve eleştirmenlerin arasında gerçekleşen etkileşim hakkında fikir sahibi olmasını sağlıyor
“Neden bazı sanat yapıtları diğerlerinin önüne geçer? Sıradanlıktan sıyrılan sanat üretimi izleyicisine daha derin bir haz verir. Sanatı Büyük Yapan Nedir dünyanın her yerinden farklı zamanlara ait çarpıcı resim ve heykellerden oluşan seksen yapıtlık bir seçkiyi ayırt edici nitelikleriyle sunmaktadır. Bazı yapıtlar başarısını kompozisyon ve renge, bazıları izleyicide bıraktığı içgörüye, bazıları ise iletisini etkileyici biçimde aktarmasına borçludur. Andy Pankhurst ve Lucinda Hawksley’in elinizdeki öz ve açıklayıcı metni, her çağdan çığır açan sanatçıların yapıtlarındaki özgün niteliklere yeni bir gözle bakma olanağı sağlamaktadır.
Modern Sanattan Sonra 1945-2017, yirminci yüzyılın ikinci yarısına damgasını vuran “aykırı sanat” anlayışını tüm yönleriyle ele alıyor. Sanatta gelenekten kopuşun günümüzde vardığı noktayı Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa sanatı arasındaki ilişkiler bağlamında değerlendiren yazar David Hopkins, geçmişte ileri sürülen sanat kuramlarıyla güncel kuramları da özenle irdeliyor.
Kitapta, Jackson Pollock, Robert Rauschenberg, Andy Warhol, Joseph Beuys, Louise Bourgeois, Cindy Sherman, Shirin Neshat gibi güncel sanatta öne çıkan sanatçıların yanı sıra sıklıkla kavramsal sanatla özdeşleştirilen Jeff Koons, Tracey Emin, Matthew Barney, Damien Hirst gibi ses getiren sanatçıların yapıtlarına ayrıca yer veriliyor. Soyut Dışavurumculuk, Minimalizm, Kavramsal Sanat, Performans Sanatı dahil tüm avangard ve güncel sanat eğilimlerinden bahsedilen kitapta, sosyolojik ve siyasi olayların sanat dünyasındaki etkileri anlatılıyor.
Modern Sanattan Sonra 1945-2017, çağdaş sanat dünyasının bazen akıllara durgunluk veren bazen de kendine bırakan güncel yapısı üretilen yapıtlar ve ardındaki düşünsel zemin hakkında bilgi sahibi olmak isteyen tüm okurlar için bütüncül, dinamik, tatmin edici bir okuma serüveni sunuyor.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.