“Hapishaneye sözde alternatiflerle, hapishaneden çok daha kötü olacak bir şeye hazırlıyorlar bizi.”
Michel Foucault Gözetleme ve Cezalandırma metninin yayımlanmasından hemen sonra, 1976’da Montreal’e bir konferansa davet edilir, konu hapishanelere alternatif olarak sunulan uygulamalardır. Bu kitap Sylvain Lafleur’ün editörlüğünde Foucault’nun o konferanstaki konuşma metni ile sunduğu fikirler üzerine yapılmış mülakatları bir araya getiriyor.
Foucault o konuşmada hapishaneye özgü sözde alternatifleri hapishanenin özgür dünyaya taşması; hapishaneye özgü iktidar biçimlerinin kanserli bir doku gibi hapishane duvarlarının ötesine yayılması olarak gördüğünü dile getirir. Aynı zamanda hapishanelerin ortaya çıkışı, yasadışılıkları nasıl yarattığı, yasadışılıkların kapitalizmin gelişimindeki etkisi ve nihayet yasadışılıkla iktidar arasındaki ilişkiler üzerine önemli değerlendirmeler yapar. Bu çalışma hapishanelerin dışına taşmayı durmaksızın sürdüren gözetim aygıtlarını, diğer bir deyişle gözetlemenin ve kapatılmanın sadece mahkûmları değil bütün nüfusu ilgilendirdiği günümüz dünyasını yeniden tartışmaya vesile oluyor.


Basım Ayı/Yılı : 1/2023
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 80
Ağırlık : 80
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺51,00

Edward Said, tanık olduğu olaylara alışılmışın ve anaakımın dışında, titiz, bilimsel ve polemikçi bir tavırla yaklaşan sıra dışı bir entelektüel. Ölümünün yarattığı boşluğa rağmen, eserleriyle ve politik tutumuyla bugünün tartışmalarına ışık tutmaya devam ediyor. Said’in kariyerindeki 40 yıllık dönemin ürünlerini kapsayan Seçme Eserler, onun entelektüel yolculuğunu, ilham aldığı kaynakları ve ilgi alanının genişliğini keşfetmek için eşi bulunmaz bir fırsat. Seçme Eserler, Said’in eserlerindeki temel tartışma noktalarını ve metinleri kapsıyor. Yazarın yaşamöyküsü ile akademik faaliyetleri arasındaki ilişkinin bütünlüklü bir biçimde takip edilebileceği bir izleği okurlara sunuyor. Böylece Said’in erken dönem esinlenmelerinden Sarkiyatçılık’a ve oradan ömrünün son döneminde kaleme aldıklarına uzanan, ayaklarını edebiyat ve kültür eleştirisinin oluşturduğu bir köprü kuruluyor. Seçme Eserler, hem Said ile yeni tanışacaklar hem Said okurları hem de onun düşünsel mirası üzerine çalışanlar için çok önemli bir kaynak.


Basım Ayı/Yılı : 1/2023
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 576
Ağırlık : 576
En / Boy : 13,5 / 21
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺275,40

Sextus Empiricus’un daha önce üç kitabını içeren Kuşkuculuk eserini yayımlamıştık. Şimdi de Etikçilere Karşı ve Uzmanlara Karşı başlıklı iki kitabı tek bir eserin çatısı altında toplanmak suretiyle tüm külliyatı çevrilmiş oldu. Sextus’un yazıları yalnızca Kuşkuculuğun bir açıklamasını değil, aynı zamanda “Dogmatistler”in öğretilerinin bir eleştirisini de içerir. Etikçilere ve uzmanlara karşı yürüttüğü tartışma bu minvalde düşünülebilir. Antik Yunan düşünce tarihindeki hemen hemen her bilinen isme göndermeler mevcuttur ve bu tarihin ana hatları hakkında önceden bilgi sahibi olmadan da argümanların değerini tahmin etmek güç değildir. Burada eleştiri konusu edilenler, aynı zamanda Yunan felsefesi tarihinin de kısa bir özetidir.

SEXTUS EMPIRICUS
Sextus Empiricus Antik Yunan Kuşkucusu ve bir hekimdir. Sextus, felsefi yazıları günümüze kadar hemen hemen eksiksiz olarak ulaşan tek Yunan kuşkucusudur. Bu bakımdan onun yazıları Yunan Kuşkuculuğu ve özellikle de Pyrrhoncu Kuşkuculuk hakkında birincil kaynak konumundadır.
Sextus’un felsefi yazıları üç ana başlık altında toplanmıştır. Birincisi, Pyrrhonculuğun Ana Hatları. İkincisi, Dogmatik Filozoflara Karşı. Üçüncüsü, Matematikçilere Karşı. Pyrrhonculuğun Ana Hatları üç kitaptan, Dogmatik Filozoflara Karşı ise beş kitaptan oluşmaktadır. Bunlardan ilk ikisi Mantıkçılara Karşı, sonraki ikisi Fizikçilere Karşı ve son bir kitap Etikçilere Karşı alt başlıklarını taşımaktadır. Matematikçilere Karşı altı kitaptan oluşmaktadır: Gramercilere Karşı, Retorikçilere Karşı, Aritmetikçilere Karşı, Geometricilere Karşı, Astrologlara Karşı, Müzikçilere Karşı. Bunlardan Pyrrhonculuğun Ana Hatları, Sextus’un ilk Latinceye çevrilen (MS 1562) ve ilk en çok tanınan ve yaygınlaşan kitabı olmuştur. Diğerleri müteakip dönemlerde Latinceye çevrilmiş ve basılmıştır.
Sextus, yazılarında ne doğduğu ne eğitim gördüğü ne de özel ya da mesleki (hekim olarak) hayatını idame ettirdiği yer ya da yerler hakkında açık bilgi vermektedir. Başka kaynaklarda da (ki bunlar da bir-ikiyi geçmez) Sextus hakkındaki açıklamalar çok kısa ve muğlaktır. Örneğin, D. Laertius, Sextus’un hocasının Nikomedeialı Menodotos’un öğrencisi Tarsuslu Herodotos olduğunu ve Sextus’un kuşkucular hakkındaki on kitaplık bir eserin ve başka güzel eserlerin yazarı olduğunu, öğrencisinin de Satirninus Kythenas olduğunu söylemekle yetinmektedir (Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, IX, 116). Bununla birlikte, felsefe tarihçileri arasında, Sextus’un Roma İmparatorluğu’nun orta döneminde (İS 150-250) yaşadığına ve bir tıp okulunun başkanlığını yaptığına; hayatını bu zaman aralığının üç ünlü şehrinde, yani Roma, Atina ve İskenderiye’de geçirmiş olduğuna ve yazılarının Yunanca edisyonlarının bu şehirlerin kitaplıklarına girdiğine ve bu bağlamda buralarda belli ölçülerde tanındığına dair görüş birliğinin olduğu söylenebilir.


Basım Ayı/Yılı : 1/2023
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 208
Ağırlık : 208
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺88,40

Rusya’nın önde gelen siyasi yorumcularından biri olan Ilya Budraitskis, şu anda Rusya’da hüküm süren serbest piyasa ideolojisi ile postmodern milliyetçiliğin garip bileşimini irdeliyor ve Rus solunun Sovyet sonrası evrimini anlatıyor. Kremlin’in jeopolitik fantezilerinin can alıcı noktalarının ve çelişkilerinin keskin bir dille anlatıldığı bu kitapta saldırgan Soğuk Savaş söylemlerinin yeniden canlandırılışına ve Putin rejiminin yönüne dair ipuçları aktarılıyor. 
Budraitskis, Kruşçev’in Thaw döneminden Gorbaçov’un perestroykasına kadar alternatif bir Marksist ve sosyalist düşünce geleneğinin haritasını çıkarıyor, SSCB’nin muhalif solunun unutulmuş tarihini yeniden inşa ederek bu anlamda paha biçilmez bir katkı sunuyor. Liberallerin hâkim olduğu entelijansiya içinde Sovyet döneminin bütünüyle kınanması ile Komünist Parti yönetimine yönelik kapsamlı bir nostalji arasındaki çıkmazdan potansiyel bir çıkış yolu sunuyor ve solun keşfetmesi için yeni yollar öneriyor.


Basım Ayı/Yılı : 1/2023
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 240
Ağırlık : 240
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺102,00

Bebek yaşta yetim kalan Jane Eyre iyi kalpli dayısı tarafından himaye edilir. Ancak dayısı da kısa süre içinde ölünce, küçük kız gaddar yengesinin eline kalır ve sekiz yaşına gelince yatılı bir okula gönderilir. Yoksul, kimsesiz çocukların gönderildiği, koşulların çok çetin olduğu bir hayır kurumudur burası. Jane burada sekiz yıl okur ve iyi bir eğitim alır. Zeki, azimli ve güçlüdür. Mezun olduktan sonra, aynı kurumda iki yıl da öğretmenlik yapar. Ancak bir şeyler eksiktir. Tüm yaşamı, önce yengesinin zulmüyle, sonra ise katı kuralları olan bir okulda geçmiştir. Hayatı tanımak için yanıp tutuşmaktadır artık. Mürebbiye olarak iş bulduğu malikânenin efendisi Rochester’a âşık olan Jane’in yaşamı hiç ummadığı biçimde değişecektir. Charlotte Brontë’nin kendi yaşamından önemli ölçüde izler taşıyan Jane Eyre, erkek egemen, gelenekçi bir toplumda asla pes etmeyen, kaderine razı olmayan genç bir kadının hikâyesini anlatıyor. Kadın hareketi açısından öncü edebi eserlerden biri olarak kabul edilen ve yüz elli yılı aşkın bir süredir güncelliğini yitirmeyen bu güzel kitap, onlarca kez sinemaya, tiyatroya ve televizyona uyarlanmakla kalmadı, yine bir kadın yazar tarafından yazılan ve yine bir kadın karakteri –Jane Eyre’deki “deli kadın” Bertha’yı– merkezine alan bir kitaba, Jean Rhys’in Türkçeye Geniş, Geniş Bir Deniz adıyla çevrilen Wide Sargasso Sea adlı eserine de ilham kaynağı oldu. Jane Eyre romanı paha biçilmez bir inci tanesi. Gücünü yalnızca hayatı yeni yeni tanımaya başlayan cesur bir kadının verdiği mücadeleden ve kadın hareketinin cılız bile sayılamayacak bir döneminde oynadığı önemli rolden değil, aynı zamanda anlattığı o muhteşem, kolay kolay unutulmayacak aşk hikâyesinden de alıyor.

Charlotte Brontë: 1816 yılında Patrick ve Maria Brontë çiftinin üçüncü çocuğu olarak Yorkshire, Thornton’da dünyaya gelir. Annesi, geride beş kız bir oğlan çocuğu bırakarak 1821 yılında vefat eder. Bunun üzerine, Anne Brontë hariç kız kardeşlerin tümü, bir din adamı olan babaları tarafından yatılı bir kız okuluna gönderilir. Jane Eyre romanındaki Lowood Yetimler Okulu, bu okuldan izler taşımaktadır. En büyük kız kardeşlerden ikisi, Elizabeth ile Jane Eyre romanındaki Helen Burns karakterine ilham vermiş olan Maria, okulda hastalanır ve eve gönderildikten kısa bir süre sonra ölürler. Charlotte, 1835-1838 yılları arasında öğretmenlik yapar, ardından tıpkı romanının başkarakteri Jane Eyre gibi bir süre mürebbiye olarak çalışır. 1842 yılında kız kardeşi Emily ile birlikte dil eğitimi almak üzere Brüksel’e gider. 1844’te ise babasının rahiplik yaptığı Haworth’a döner. Bundan iki yıl sonra Brontë kardeşler (Charlotte, Emily, Anne) Currer, Ellis, Acton Bell takma adlarıyla bir şiir kitabı yayımlarlar. Charlotte Brontë’nin ilk romanı olan The Professor pek çok yayıncı tarafından reddedilir ve ancak 1857 yılında yayımlanabilir. Charlotte Brontë’nin yine Currer Bell mahlasıyla 1847’de yayımladığı Jane Eyre ise derhal büyük bir başarı elde eder. 1848’de erkek kardeşi Branwell Brontë’yi, hemen ardından bir yıl içinde kız kardeşleri Emily ve Anne’i kaybeder. Charlotte Brontë, ailenin hayatta kalan tek çocuğudur artık. İlerleyen yıllarda yine takma adla iki eser daha verir: Shirley (1849) ve Villette (1853). Charlotte, 1854 senesinde babasının yardımcılığını yapan rahip A. B. Nicholls ile evlenir ancak bir yıl sonra hayata gözlerini yumar.


Basım Ayı/Yılı : 12/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 528
Ağırlık : 528
En / Boy : 13,5 / 19
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺102,00

Kötülüğe dair yeni bir şey yok, ezelden beri bizimle birlikte. Ancak günümüzde akışkan-modern dünyamızı karakterize eden türde yeni bir kötülük söz konusu. Daha önceki katı modernite biçimlerini karakterize eden kötülük, baskı araçları üzerinde tekel oluşturan ve zaman zaman korkunç derecede vahşi ve barbar amaçlarına ulaşmak için ellerindeki araçları kullanan devletlerin elinde yoğunlaşmıştı. Buna karşılık, çağdaş akışkan-modern toplumlarımızda, kötülük tamamen daha yaygın ve aynı zamanda daha görünmez hale geldi. 
Akışkan kötülük, insan etkileşiminin ve ticaretin akışkan-modern biçimleri tarafından dokunan kumaşın dikişlerinde, insanların birlikte yaşama dokusunda ve rutin işleyiş süreçlerinde gizlenir. Şiddetli bireyselleşme, insanlar arası bağların gücünü aşındırırken, kötülük, acımasız rekabetin ve karşılıklı yabancılaşmanın işbirliği ve dayanışmanın yerini aldığı, tamamen kuralsızlaştırılmış ve özelleştirilmiş bir sosyal alanın kara deliklerinde gizlenir. Mevcut haliyle kötülüğü tespit etmek, ortaya çıkarmak ve direnmek zordur. Sıradanlığıyla bizi baştan çıkarır ve sonra aniden dışarı fırlar, görünüşte rastgele vurur. Sonuç, mayın tarlasına benzeyen sosyal bir dünyadır: Patlayıcılarla dolu olduğunu ve patlamaların er ya da geç olacağını biliyoruz ama ne zaman ve nerede patlayacakları hakkında hiçbir fikrimiz yok. 
Zygmunt Bauman ve Leonidas Donskis kötülüğün hem daha sıradan hem de daha sinsi hale geldiği, insanlığı hayallerinden, alternatif projelerden ve muhalefet gücünden arındırma noktasına ulaştığı bu yeni coğrafyada okura rehberlik ediyor. 

ZYGMUNT BAUMAN: 1925’te Polonya’da doğan Bauman sırasıyla faşizmi, sosyalizmi ve kapitalizmi eleştirel bir mesafeyi koruyarak yaşamış ve hiçbir zaman bağımsız entelektüel kişiliğinden taviz vermemiştir. 1968’de Polonya’dan sınır dışı edilmesinin ardından İsrail’e, oradan da Leeds Üniversitesi Sosyoloji Kürsüsü’nün başına geçmek üzere Britanya’ya gitmiştir. Bu görevini 1971-1990 arası sürdüren Bauman, ilk yıllardan itibaren hemen her konuda sosyolojik bakışın çerçevesini genişleten eserler vermiştir.
LEONIDAS DONSKIS: Litvanyalı Yahudi bir felsefeci, siyaset kuramcısı, düşünce tarihçisi, toplumsal analizci ve yorumcuydu. Litvanya’da Vytautas Magnus Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörlüğü yaptı. Ayrıca 2009’dan 2014’e kadar Avrupa Parlamentosu’nun üyesiydi. Litvanya’da önemli bir kamusal figür olarak insan hakları ve sivil özgürlüklerin savunuculuğunu yaptı. 2014’te Donskis, Litvanya’da Hoşgörü ve Çeşitliliğin Elçisi unvanıyla Avrupa Komisyonu’ndan ödül aldı. Merkez sağcı bir siyasetçi olarak, her tür aşırılıkçı veya ayrılıkçı tutuma karşı çıkmış, şiddeti protesto etmişti. Bunun yerine bireysel akıl ve vicdanı öne çıkaran bir liberalizmden yana oldu.

Kullanılan Reklam Mecraları: Sosyal Medya ve Gazete/Dergiler


Basım Ayı/Yılı : 12/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 224
Ağırlık : 224
En / Boy : 13 / 19
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺95,20
Küresel Emek Tarihi Üzerine Makaleler

Bilindiği üzere Marx ve Engels Komünist Manifesto’yu, dünyanın bütün işçilerine seslenerek sonlandırır. Peki, bu ifadeyle tam olarak ne ima edilmeye çalışılmaktadır?

Küresel Emek Tarihi, işçilerin ve işçi hareketlerinin tecrübelerine yönelik tarihsel araştırmaların yetersiz kaldığı bir noktada devreye giren, nispeten yeni bir paradigmadır. Nitekim 1960’lı yıllara kadar başat olan geleneksel yaklaşım ve ardından kabul görmeye başlayan yeni tarihsel yaklaşımın eksiklikleri, bütün iyi niyetlerine rağmen emeği küresel bir bağlam içinde değerlendirememekti: Hane ekonomisi, belki de herhangi bir ücretsiz emek biçimi yeterince ele alınmıyordu ve mevcut bakış açısı da ziyadesiyle dardı.

1990’lı yıllara gelindiğinde Marcel van der Linden, emek tarihini monadolojik anlatılardan sıyırmak ve gerçekten dünyanın bütün işçilerinden söz etmek için kendi paradigması bağlamında makaleler yazmaya başladı. Bu kitap ise, van der Linden’in bir araya getirdiği bu makalelerden oluşmaktadır.

Tarihteki bütün tecrübeler emsalsizdir. Ancak van der Linden, birbirinden farklı mekânlara ve zamanlara dair türlü kaynaklardan bir izlek sunar ve dünyanın bütün işçileri dediğimizde yalnız sokaklarında bir heyulanın dolaştığı Avrupa’yı veya gelişmiş kapitalist ülkeleri değil, dünyadaki bütün emekçileri tahayyül edebilmemiz için bu oluşlar arasındaki paralellikleri de gösterir.


Basım Ayı/Yılı : 11/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 480
Ağırlık : 480
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺229,50
Korkut Boratav'ın Sunuşuyla

Ünal Nalbantoğlu’nun Politik İktisadın Klasik Teorileri başlıklı kitabı, yazarın Berkeley’de 1990 Bahar döneminde verdiği ders notlarından oluşuyor.

Kitap on iki bölüm içeriyor. Zaman içinde “ekonomi politik” adını alan disiplinin kökenlerini antikçağa uzanarak gözden geçiriyor, yirminci yüzyılın başlarında noktalıyor.

Nalbantoğlu’nun analizi, bugünün politik iktisat anlayışı üzerinde bazı tespitler yapmamıza imkân veriyor. Klasik politik iktisat alanına ışık tutan bu önemli yapıt sayesinde sevgili Ünal’la tekrar buluştuk.

Korkut Boratav

Akıl boşluktan gelip boşluğa gitmiyor. Hele akademik akıl... Gelişim sürecinde hocaların açtığı “patikalar”dan yürümek zorunda. Üzerine birkaç adım da kendisi atabilirse ne mutlu ona!

Akademisyenlik mesleği hâlâ büyük oranda bir zanaat. Usta-çırak ilişkisiyle gelişiyor. Bu kitap da bir ustanın eseri. Öğrencileri üzerinde çok ciddi etki yaratmış bir ustanın, H. Ünal Nalbantoğlu’nun Berkeley’de verdiği ders notlarının çevirisini içeriyor.

Benim gibi ekonomi politik çalışan ve ekonomi politik dersi verenler için çok kıymetli. Ana-akım iktisat teorisine felsefe, tarih ve toplum bilimden taşınan solukla sadece bir açılım sağlamakla kalmıyor, başka tarz bir bakışın mevcudiyetini bizlere gösteriyor ki, Nalbantoğlu’nu tüm öğrencileri için değerli kılan da bu yönüdür.

Ünal Hoca’nın dersleri bende bir imgelem olarak rengârenk bir gökyüzüne denk gelmektedir. Hoca kucağında derse âdeta rengârenk bir balon kümesi ile girer, onları sınıfın tavanına asar, bir süre o güzelliği bizim seyretmemize izin verir, sonra da tek tek o balonları iplerinden tutup aşağı çeker ve her biri hakkında uzun uzun konuşurdu. Öylesine hayranlıkla ve kendimden geçerek dinlerdim derslerini!

Ahmet Alpay Dikmen


Basım Ayı/Yılı : 11/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 128
Ağırlık : 128
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺59,50

Miguel Hernández Gilabert (1910-1942) İspanyol şiirinin 20. yüzyıldaki söylensel adlarından Miguel Hernández, eski şiir akımları ve şairleri özümsemiş güçlü bir ozan olarak genç yaşta dikkat çekti. Zorluklarla geçen yaşamı İç Savaşın getirdiği yıkımlardan payını almış, sarsıcı şiirini büyük şiddet dalgasının getirdiği tematik çeperlerde derinleştirerek olgunlaştırmıştır. Üç Yaranın Şarkıları, İç Savaş sonrasında tecrit edildiği hapishanede gördüğü zulme karşın yazmayı sürdüren Hernández’in çağın tüm ezilen ve baş kaldıranlarına miras bıraktığı “yaşam, aşk ve ölüm yaraları”ndan önemli bir bölümü bir araya getiriyor. Neruda’nın “uyanmakta olan arı peteğinin yoğun ışığı” diye selamladığı büyük ozanı, ölümünün 80. yılında, Vicente Aleixandre’nin hapishane revirindeki naaşı başında kaleme aldığı dizelerle anıyoruz:  “Ah, göklerin yalnızlığı! Işıklar yalnızca senin gövdeni aydınlatıyor” hâlâ.


Basım Ayı/Yılı : 11/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 272
Ağırlık : 272
En / Boy : 12,5 / 21
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺144,50

“Ermeniyseniz Hıristiyan(mı)sınız!”

“Dört yön sekiz iklim”de de nefes alamamak nasıl bir şeydir, bilir misiniz?

Her yönden kırılmış kanatlarla, Simurg’u bulmak için onlarca dipsiz uçurumun üstünden uçmaya kalkışmak ne demektir peki?

“Her kuş kendi tayfasıyla gezer” diyenin, kendi tayfasına da alınmaması nasıl bir duygudur?

“Biz konuşan dilsiz, gören körüz” cümlesi ne anlama gelir, bilir misiniz?

Öznesi olduğun bir coğrafyada bu kadar tokat yemek neyin nesidir?

Bir çocuğun, “Mama, mama atma beni suya! Atma beni suya!” diye çırpınışına hiç tanık oldunuz mu?

Can havliyle evde beşiğinde bıraktığı çocuğu için, “şimdi gaz döküp yakarlar, yazıktır, günahtır. Al seninle ölsün” cümlesi hangi literatüre sığar?

Kiminin “gâvur”, kiminin “dola Hermeni” (Ermeni dölü) dediği bu insanlar, Ermeni mezarlığında niçin Kuran okur, kilisede neden “ya Hızır, ya Düzgün Bava” diye dua eder?

Yıllarca malı çalınan, tarlası tapanı yakılan, köyün çocukları tarafından bile sürekli dövülen bir babanın, ailesine kötülük gelmesin diye hep iyilik yapması, hep vermesi ve her defasında kan revan içinde büzüştüğü yerde sadece ağlaması nasıl bir şeydir?

Demirci dükkânının yanındaki gülleri bile küstürenler kimdir?...

Uzak diyarlarda, “Dersim’in ismini duyduğumda yüreğim yanar... Memleketim, vatanım orası” diyen kim?...

“Biz İsa’ya tabiyiz, ama Ali’ye de mecburi” cümlesini kuran nasıl bir arka plandır?

Dedim ya; “dört yön, sekiz iklim”de nefessiz bırakılmış öyle bir insan topluluğu düşünün ki, son noktayı, “o kadar ki, çilemiz bize kaldı” diye mütevekkil koyuyor.

Uzun sözün kısası; devletin, yerel mütegallibenin, kilisenin ve diasporanın ayrı ayrı vurduğu bu “kuyruklu Ermeniler”in kuşaklar boyu acının imbiğinden geçirdiği kırılgan hikâyesinin üzerine cesaretle giden duyarlı ve açıkyürekli bir kitaptır elinizdeki...


Basım Ayı/Yılı : 11/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 528
Ağırlık : 528
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺168,30

Bugün, 2000 yılında, fiziksel ölümünün yüzüncü yıldönümünde; kendisinden sonra diye tarihlenmeleri gerekeceğini öne sürdüğü bin yılların birincisinin başında, Nietzsche hakkında nasıl konuşmalıyız? Tüm yaşamı boyunca ait olduğu ve oradan yazarlık ününün sonsuzluğuna atladığı yüzyılın kendisi gibi, acılarıyla ve büyüklüğüyle karşımızda durduğunu mu söylemeliyiz? Kendisinin bir insan değil, bir dinamit olduğuna ilişkin kendi yargısını mı paylaşmalıyız? “Etki-tarihi”nin dikkat çekiciliğini; henüz hiçbir yazarın seçkinciliği böylesine vurgulamadığını ve bayağılığı üzerine çekmediğini bir kez daha mı öne çıkarmalıyız? Nietzsche’yle birlikte narsisizm döneminin başladığı ve bu dönemin kendini önce “kitlelerin ayaklanması” ve daha sonra kolektivist “büyük politika” ve nihayetinde global pazarın diktatörlüğü olarak gösterdiği tanısını mı koymalıyız? Nietzsche’yle birlikte akademik felsefe tarihinin sona erdiğini ve düşünmenin sanat tarihinin başladığını mı kabul etmeliyiz? Yoksa yorum yapmaktan kaçınıp Nietzsche’yi okumalı ve hep yeniden okumalı mıyız?

Nietzsche, 13 Şubat 1883’te, Rapallo’dan, Chemnitz’deki yayıncısı Ernst Schmeitzner’e yazdığı bir mektupta Zerdüşt kitabını, “bu bir ‘edebi eser’ ya da beşinci bir ‘İncil’ ya da henüz bir adı bulunmayan bir şey: Uzun süredir verdiğim ürünlerin en ciddisi hem de en neşelisi, ve herkese hitap ediyor” sözleriyle bildiriyordu.


Basım Ayı/Yılı : 11/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 80
Ağırlık : 80
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺51,00

Alman sosyolog ve filozof Theodor Wiesengrund Adorno (1903-1969), savaş sonrası Frankfurt Okulu’nun entelektüel liderlerinden biriydi. Bu kitap, Adorno’nun teoloji ve din üzerine yazılarını açık ve erişilebilir bir şekilde sunmakta ve analiz etmektedir. Adorno’ya herhangi bir aşinalık gerektirmez. Kitap, Adorno’nun düşüncesine genel bir giriş içerir ve onun Walter Benjamin’in çalışmaları ve Yahudi teolojisiyle ilişkisini, bilimsel pozitivizmle (Karl Popper) yüzleşmesini, “Kültür Endüstrisi” ve ideolojiye yönelik eleştirilerini inceler. Bu konuların tümü, teoloji içerisindeki çağdaş tartışmalarla nasıl bağlantılar kurduklarına dikkat edilerek incelenmiştir. Bu da, Adorno’nun çalışmalarının önemli mesele ve yazarlarla diyaloğa sokulmasıyla gerçekleştirilmiştir. Kitap, Adorno’nun yazılarının sıklıkla ihmal edilen bir yönünü –müzik felsefesini– ve yüce olanın bu estetik takdirinin çağdaş teolojik düşünceyi nasıl etkilediğini vurgulayarak sona erer.


Basım Ayı/Yılı : 11/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 272
Ağırlık : 272
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺115,60

Anasının rahminden dünyaya gülerek ayak basan ilk kişinin Zeyn olduğu söylenir. Hayatı boyunca da bu böyle sürüp gitmiştir. Biri üst damağında, diğeri alt damağında olmak üzere ağzında iki dişi vardır sadece. Oysa annesinin söylediğine göre ağzı bir zamanlar inci gibi bembeyaz dişlerle doludur. Yüzü uzuncadır Zeyn’in, elmacık kemikleri, çenesi ve gözaltları çıkıntılı, alnı açık ve yuvarlak, gözleri küçücük ve daima kıpkırmızı… Göz yuvaları, iki mağara gibi içeri göçük, yüzü tamamen tüysüzdür. Uzun mu uzun bir boynu vardır, o yüzdendir ki çocuklar hep zürafa diye çağırırlar onu. Sırtı hafif kambur, bacakları turna bacakları gibi uzun ve incedir. Ayakkabı giymeyi sevmez Zeyn, yassı ayakları yara izleriyle doludur ve her bir yaranın hikâyesini ayrı ayrı hatırlar.

Zeyn’in Düğünü, Tayeb Salih’in daha evvel yayımlanan başyapıtı Kuzeye Göç Mevsimi’nin geçtiği Yukarı Nil’deki aynı köyde geçer. Beldede yaşananlar, dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir topluluğunda yaşanan gerilimlerden farksızdır. Fakir ile zenginin, modern ile gelenekselin, dindar ile sekülerin çatışmasıdır bu. Bütün bir dünya, okurun kendi kuracağı sahne ve gerçekliğe rehin bırakılmıştır. Tayeb Salih’in yaratıcılığını ortaya çıkaran insani ton, okurun kalbinin tam ortasına yerleşmeye hazırdır.


Basım Ayı/Yılı : 11/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 80
Ağırlık : 80
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺51,00

Michel Foucault’nun iktidar, benlik ve cinsellik üzerine düşüncelerimizi ve varsayımlarımızı sonsuza dek değiştiren “Cinselliğin Tarihi” projesinin dördüncü ve son kitabı Tenin İtirafları Murat Erşen’in çevirisiyle, Oğuz Tecimen ve Eda Çaça’nın editörlüğünde, Ferda Keskin’in sunuşuyla Türkçede.
Foucault Tenin İtirafları’nı aslen “Cinselliğin Tarihi”nin ikinci cildi olarak tasarlar ve 1976’da yayımladığı ilk cilt Bilme İstenci’ni bitirdikten hemen sonra yazmaya başlar. Fakat o dönemde Foucault’nun çalışmaları (bilhassa Collège de France seminerlerinin etkisiyle) öznenin hermenötiği, arzu öznesinin soybilimi ve benlik teknolojileri üzerine araştırmalarıyla kesişince projeyi yeniden düşünmeye karar verir. İlk cildin ardından geçen sekiz yılda bizzat bir kendilik çalışması süreci olarak gördüğü araştırmalarından çıkan malzemeyi yeniden şekillendirir;

1984’te, ölümünden kısa süre önce, ikinci cilt Hazların Kullanımı ve üçüncü cilt Kendilik Kaygısı art arda yayımlanır. Birinci ciltte kurduğu kendi teorik çerçevesini de eleştirdiği bir önsözle programını şöyle günceller: “Bu araştırma dizisi öngördüğümden daha geç ve tamamen başka bir biçimde yayımlanıyor. […] Hazların Kullanımı cinsel etkinliğin MÖ IV. yüzyılda klasik Yunan kültüründe filozoflar ve hekimler tarafından nasıl sorunsallaştırıldığına değiniyor. Kendilik Kaygısı bu sorunsallaştırmanın MS ilk iki yüzyılda Yunan ve Latin metinlerindeki durumunu inceliyor ve nihayet Tenin İtirafları tenle ilgili öğreti ve kilise düşüncesinin oluşumuna eğiliyor.” Aynı yılın sonbahar aylarında yayımlanması planlanan dördüncü cilt Tenin İtirafları’nı ise yayınevine teslim etmesine rağmen son düzeltmeleri yapmaya ömrü vefa etmez ve vasiyet olarak, hayattayken yayımlanan metinlerinin dışında hiçbir metninin yayımlanmasını istemediğinden bu kitap da gün yüzüne çıkmaz. Gelgelelim ölümünden otuz dört yıl sonra 2018’de, Frédéric Gros’nun editörlüğünde, “Cinselliğin Tarihi” projesini bütünleyen bu çalışma ilk defa okurlarla buluşur.

Foucault Batı’daki öznellik deneyimleri arasında merkezi önem atfettiği Hıristiyani cinsellik ve hakikat söylemlerini derinlemesine incelediği Tenin İtirafları’nda 2.-5. yüzyıllar arasında Hıristiyan Kilise Babalarının felsefi ve teolojik kavramlarla oluşturduğu cinsel normlara odaklanıyor, antik dönemdeki haz ve beden anlayışından Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarındaki ten ve ruhaniyet anlayışlarına geçişlerin ve kopuşların izini sürüyor, kendinin ve başkalarının yönetiminin Hıristiyanlıkta cinsellik üzerinden nasıl sorunsallaştırıldığını gösteriyor ve burada ortaya çıkan pratiklerin ve kavramların Batı’daki cinsellik ve öznellik deneyimlerini tarihsel olarak nasıl etkilediğine işaret ediyor.
Tenin İtirafları’yla tamamına eren “Cinselliğin Tarihi” projesi Foucault’nun düşüncesinde eşsiz bir uğrak olarak okunabileceği gibi, günümüz dünyasında bedenin bakımından ruhun bakımına her türlü söylemin üretildiği kişisel gelişim çılgınlığına alternatif bir yaşam kılavuzları arkeolojisi olarak da okunabilir.

MICHEL FOUCAULT: Michel Foucault 1926’da Poitiers’de doğmuştur. 1946’da Fransa’nın en önemli eğitim kurumlarından École Normale Supérieure’e kabul edilir. Felsefe ve psikoloji okur. 1950’de girdiği Fransız Komünist Partisi’nden 1952’de ayrılır. Bir süre hastanelerde psikolog olarak çalışır. 1953’te Althusser’in yerine École Normale’de felsefe asistanı olur ve psikoloji eğitimine devam eder. Paris Psikoloji Enstitüsü’nden psikopatoloji ve deneysel psikoloji diplomaları alır. Marksist bir bakış açısıyla yazdığı ilk kitabı Maladie mentale et personnalité’dir (1954, Akıl Hastalığı ve Kişilik). Bu kitap, 1962 yılında gözden geçirilerek yeniden basılmış ve adı Maladie Mentale et Psychologie [Akıl Hastalığı ve Psikoloji, Çev. Emre Bayoğlu, Ayrıntı, 2013] olarak değiştirilmiştir. Sonra Georges Dumézil’in tavsiyesiyle İsveç Uppsala’daki Maison de France’a direktör olur. Burada Histoire de la folie à l’âge classique [Deliliğin Tarihi, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İmge, 1992] üzerine çalışmaya başlar ve tamamlayıp Clermont-Ferrand Üniversitesi’nde psikoloji dersleri verdikten sonra felsefe bölümünün başına geçer.


Basım Ayı/Yılı : 10/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 400
Ağırlık : 400
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺191,25

Julian Barnes, son romanı Elizabeth Finch’de, demirbaş izleklerinden biri olan aşk/gerçek (hakikat) ilişkisini bir kez daha gündeme getirerek bizleri zorlu bir ahlaki sorgulamaya davet ediyor: aşk salt “mutluluk”la ilintili bir duygu mudur, yoksa daha çok “gerçek”le, “hakikat”le mi girift bağlar içindedir? Kendimize çıkış noktası olarak “yapaylığı” almak yoluyla hayata karşı daha gelenek dışı ve bir o kadar da “sahici” bir bakış açısı geliştirebilir miyiz? Ve sanat, edebiyat bize bu arayışımızda ne kadar yol gösterebilir?

Romanın başkahramanı Neil, gençliğinde katıldığı bir vakıf kursunda son derece kendine özgü bir hocanın öğrencisi olur ve ona gitgide daha çok “bağlanır”. Elizabeth Finch’in ölümü üzerine derslerde işledikleri konuları, Finch’in kişisel notlarını ve birlikte geçirdikleri öğle yemeklerini düşünür. “Geçmişimizi yanlış yorumlamak insan olmanın bir parçası”ysa, Neil kendi payına düşen geçmiş ve belleğindekilerle ne yapacaktır? Elizabeth Finch’in onda uyandırdığı duygular ve “gizemli” kişiliğinin sırlarını ve onun hayattaki ahlaki “duruşunu” anlamaya yönelir. Bu yöneliş bir bakıma, bir “iç sorgulama”, bir “yüzleşmedir”...
Julian Barnes, bu son romanında, bir yandan geleneksel tarihsel anlatıların gündemine hiçbir zaman girmeyen kimi “varoluşsal” durumları gün ışığına çıkarma konusundaki ustalığını gösterirken, bir yandan da sürükleyici ve eğlenceli bir kurmaca yazarlığı ortaya koyuyor. Elizabeth Finch sadece çarpıcı bir hikâye değil, aynı zamanda sanatın sahiciliği ve edebiyatın ufku üzerine girişilen zorlu bir arayış çabası.

JULIAN BARNES: Çağdaş İngiliz edebiyatının önde gelen adlarından olan Julian Barnes, 1946’da Leicester’da doğdu. Oxford Üniversitesi, Magdalen College’da okudu. The Oxford English Dictionary’de sözlükbilimci; daha sonraları ise The New Statesman ve The Sunday Times’ta gazeteci olarak çalıştı. Kitap eleştirileri ve takma adla polisiye romanlar kaleme aldı. 1982’den 1986’ya değin The Observer’da televizyon eleştirmenliği yaptı.


Basım Ayı/Yılı : 10/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 192
Ağırlık : 192
En / Boy : 13,5 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺81,60

Koronavirüs, neoliberalizmin sonunu mu getiriyor? Kitap, sosyalist solun bu krizle gelen ve çöküş gibi görünen yeni başlangıcı fırsata çevirip çevirmeyeceğini iyimserlikle sorguluyor. Neoliberalizm, nam-ı diğer küreselleşme, çöküş evresine geçtiyse yerine ne gelecek? Büyük Geri Tepme bu sorulara cevap ararken bir dizi karşıt ikiliği, Hegelci tez-antitez-sentez üçgeninde inceliyor. Yazara göre bu çağ Büyük Geri Tepme Çağı’dır ve karıncayiyen tarafından sembolize edilir. Karıncayiyenin saldırganlığa başvurmaması, kendi kendini savunmak için düşmanını barışçıl yöntemlerle kendinden itmesi, neoliberalizmin gerileyişiyle birlikte toplumun kendi kendini tefekkür ederek içe dönme aşamasına geçtiği momenti imleyen Büyük Geri Tepme Çağı’nda anlamlı bir benzetmedir. Bu figürün seçilmesinin bir diğer nedeni de salgının karıncayiyenden türediğini iddia eden komplo teorileridir. 
Gerbaudo, yeni devletçiliği üç nirengi noktasına bağlayarak inceler: egemenlik, koruma ve kontrol. Sağ cenahın savunduğu egemenlikçilik adı verilen akım, egemenliği ulus devlet mekanizmasına dayanarak toprak üzerindeki egemenlik meselesi olarak ele alırken, sosyalist sol egemenliği halkın egemenliği olarak kurguluyor. Sosyalist sol, neoliberal düzenin aktörü elitlerin yol açtığı derin gelir eşitsizliklerini Keynesçi sosyal demokrat ekonomik reform bağlamında azaltarak, kısacası zenginin elinden alıp işçi sınıfına ve kamu hizmetlerine aktararak halkı zenginden korumaya odaklanıyor. 

Korumanın pratikteki tezahürü olan kontrolden anlaşılan ise devletin uyguladığı sınır kontrolleri, çevre kontrolleri, sermaye kontrolleridir. Neoliberalizm, emek ile servet arasındaki bağıntıda sermaye akışlarındaki devlet denetiminin büyük ölçüde azaltılması, gümrük vergilerinin büyük ölçüde kaldırılması gibi kontrolleri asgariye indirgeyen girişimci, açıklığa dayanan eksopolitikaya dayandığından korumanın baş düşmanıdır. Ulusal sağın buna karşı geliştirdiği politika “bireysel mülkiyetçilik” olduğundan kendini işçi dostu gibi gösterse de, vergilendirmelerle ilgili radikal bir yol izlememesinin de gösterdiği üzere ilerici sosyalist sol ile yolları ayrılır. Sol ise, buna karşılık iklim değişiklikleri ile ilgili politikalardan, gelir adaletsizliğine karşı yeni kontrol mekanizmaları benimseyen aktivist devlet anlayışını içeren toplumsal korumacılığa dayanır.
Büyük Geri Tepme, egemenlik sorunsalını antikçağ premodern döneme dek Platon’dan Hobbes’a ve Rousseau’ya bir dizi siyaset felsefecisinin egemenlik teorilerine dayandırıyor. Ayrıca Friedrich Hayek, Karl Popper ve Ludwig von Mises gibi bir dizi neoliberal kuramcının kuramlarını eleştirel bir gözle inceliyor. Bu kitap sadece koronavirüs ile değil, salgından sonra ekonominin nereye varacağı ve iklim değişikliği gibi bir dizi önemli soruyu da içinde barındırdığından uzun süre gündemden düşmeyecek. 

PAOLO GERBAUDO: Paolo Gerbaudo sosyolog ve siyaset kuramcısıdır. King’s College London Dijital Kültür Merkezi’nin yöneticiliğini yapmaktadır. Tweets and the Streets (Twitler ve Sokaklar, Çev. Osman Akınhay, Agora Kitaplığı, 2015), The Mask and the Flag (Maske ve Bayrak, Çev. Diyar Saraçoğlu, Kafka Kitap, 2018) ve The Digital Party (Digital Party) yazarıdır. Bunun dışında News Statement, Guardian gibi yayınlarda yazıları yer almaktadır.


Basım Ayı/Yılı : 10/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 336
Ağırlık : 336
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺142,80

Ülkeler arasındaki ekonomik farklar var olmaya devam ettiği sürece borç, bu ülkeler arasındaki eşitsizliği devam ettirmek için güçlü bir araç olmuştur. Kutsal, değişmez ve ebediyen birbirine bağlayıcı kabul edilen bu sistem, sömürgecilik sonrası dünyada, emperyalist güçlerin Küresel Güney ülkerini boyunduruk altına alma yöntemi haline gelmiştir. Bu önemli eserde ekonomist Éric Toussaint, devlet borçlarının reddedilmesi yoluyla borç sisteminin radikal bir şekilde tersine çevrilmesi gerektiğini savunuyor.
Yazar, kamu borçlarının izini sabırla sürerken ulusların olaylarla dolu tarihine, aralarındaki karmaşık ilişkilere ve hepsinden önemlisi bunların altında yatan mantığa yeni bir ışık tutuyor. Kuzey-Güney ilişkileri kapitalist sistemle, onun gelişmek, yayılmak ve tahakküm altına almaktaki kararlılığıyla tözdeş (consubstantial) bir süreci örneklendiriyor.
Patrick Saurin 

ÉRIC TOUSSAINT: 1954’te Namur’da doğan Éric Toussaint, Belçikalı bir tarihçi, Üçüncü Dünya Borçlarının İptali Komitesi (CADTM) olarak bilinen, Gayri Meşru Borçların Kaldırılması Komitesi’nin uluslararas› ağının sözcüsüdür. 
Liège Üniversitesi’nden (ULg) ve Paris VIII Üniversitesi’nden siyaset bilimi alanında doktora derecesine sahiptir. Aynı zamanda ATTAC Fransa’n›n bilimsel konseyinin bir üyesi olan Eric Toussaint 2001 yılında Dünya Sosyal Forumu’nun uluslararası konseyinin kuruluşuna katıldı.


Basım Ayı/Yılı : 9/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 224
Ağırlık : 224
En / Boy : 16,3 / 23,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺119,00

“Fotoğraflar, hatıralarımızı geçmişten kurtarıp sonsuzluğa ait kılar. Ne geçmiş bize gelebilir ne de biz geçmişe dönebiliriz. Oysa sonsuzluk hep bizimledir. Sonsuzluk, şimdiye en yakın yerdir. Ne gemi ne tren kalkar sonsuzluğa. Sonsuzluğa gitmek için bir fotoğrafa bakmak yeterlidir.”
Görünmez Adalı fotoğraf sanatçısı Mimo, ütopyalardan bile güzel memleketinde geçen çocukluğunun, görünen dünyanın savaş yıllarında Leningrad’da ve İstanbul’da geçen gençliğinin, Avrupa’nın isyankâr vakitlerinde Londra’da ve Paris’te geçen olgunluk çağının, daima özlediği, aradığı, sadık kaldığı ve fakat her dönüşünde biraz daha yalnız bırakıldığı evinde geçen ihtiyarlığının en hayati karelerini bir araya getirerek ömrünün takvimini çıkarır. 
Ne yaşarsa yaşasın mutlulukta, iyilikte, güzellikte, dürüstlükte direten Mimo’nun hayat hikâyesi görmek, görünmek, eşitlik, özgürlük, vatanseverlik, aidiyet, adalet, sanat, zaman, aşk ve sevgiyi yeniden tanımlamamıza bir davet. Duru dili, ince üslubu, delişmen kurgusuyla tam anlamıyla Can Gürsesçe bu roman, okuruna şöyle sesleniyor: Gülümseyin! Mimo, mutluluğun fotoğrafını çekiyor. 
CAN GÜRSES: 6 Temmuz 1989’da İstanbul’da doğdu. Yatılı okuduğu VKV Koç Özel Lisesi’nden Cervantes’in Don Kişot’u, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı ve Bulgakov’un Usta ile Margarita’sı üzerinden ironi-yazar-toplum ilişkisini tartıştığı tezinden tam not alarak, International Baccalaureate (Uluslararası Diploma) ile mezun oldu. İngiltere’de The University of Kent’te Karşılaştırmalı Edebiyat ve Film bölümlerini Krzysztof Kieslowski’nin Aşk Üzerine Kısa Bir Film, Mavi ve Veroniqué’in İkili Yaşamı filmleri üzerinden gerçekliğin kurmacalığını tartıştığı tezi ile en yüksek ikinci dereceyle 2010’da bitirdi. İskoçya’da The University of Edinburgh’ta Karşılaştırmalı Edebiyat dalındaki yüksek lisans eğitimini, Orhan Pamuk’un Beyaz Kale ve Amin Maalouf’un Afrikalı Leo romanları üzerinden kimliğin Doğu-Batı ve ben-öteki parçalanmasını çözümlediği teziyle 2011’de tamamladı.Uluslararası Yazarlar Birliği (PEN) üyesi.


Basım Ayı/Yılı : 9/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 2
Sayfa Sayısı : 352
Ağırlık : 352
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺148,75

Bir İngiliz kültürel çalışmalar klasiği Aykırı Kültür, okuru 1960’ların iki önemli gençlik kültürünün –motorcu oğlanların ve hippilerin– dünyasına götürüyor. Motorcu oğlanlar, geç 1950’lerin erken rock’n’roll müziğini dinleyen işçi sınıfı motorcularıydı. Buna karşın hippiler uzun saçlı ve progressive müzik âşığı orta-sınıf uyuşturucu kullanıcılarıydı. İki grup da kapitalist kitle iletişim araçları ve ticaretin tahakkümündeki daha geniş toplumun karşısında kendi kültürel biçimlerini ve anlamlarını yaratmak için eşitsiz ama kahramanca bir mücadeleye giriştiler. Bugün, farklı yollarla, son derece yaygın hale gelen kültürel deneyin, kimliğin öz-kurulumunun ve öz-küratörlüğün öncüleriydiler.
Paul Willis, Aykırı Kültür’de, yaşanan ve popüler kültürleri anlamak için önemli ve hâlâ son derece geçerli olan bir teori ve metodoloji geliştiriyor. Yeni önsözü, kitapta araştırılan dönem ile bugünün kültürel anları arasındaki bu bağı irdeliyor.
Yeniden keşfedilmesi gereken unutulmuş bir hazine.
MATS TRONDMAN, ANNA LUND & STEFAN LUND
Eurpoean Journal of Cultural Studies
Uzun süredir baskısı bulunmayan, Paul Willis’in motorcu oğlanlar ve hippiler hakkındaki bu klasik çalışmasının yeni basımı, geçmişte ve günümüzde dışlanmış kültürlerle ilgilenen herkesin okuması gereken bir kaynak.
MITCH DUNEIER, Sidewalk’un yazarı
Günümüzde de kaynak gösterilmeye devam eden Aykırı Kültür, etnografik ve kültürel sosyolojik araştırmanın güçlü bir sembolüdür. Zamanın geçtikçe daha çok anlam kazandı; birlikte sunduğu araştırmalar günümüzde 20. yüzyılın ortasının altkültürlerinin örnek niteliğinde rekonsrüksiyonları olarak değerlendirilebilir. Zamanlarının ruhunu gerçekten yakalamışlar ve biz de bu kitabı yeniden okuyarak o ruhu yeniden hissedebiliriz. Fakat Aykırı Kültür’ün temel katkısı, tarihsel değil, güncel olmasıdır. Bu iki araştırma, etnografinin makro-düzey kültürel yapıların araştırılmasına katkı sunabileceğini göstermiştir.
JEFFREY C. ALEXANDER, Yale Üniversitesi

PAUL E. WILLIS: Etnograf ve kültür teorisyeni, Princeton Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nün Profesör unvanına sahip öğretim üyesidir. Ethnography dergisinin kurucu editörü ve şimdiki ortak editörü, diğer kitapları yanı sıra İşçiliği Öğrenmek: Sınıf, İşçilik ve Eğitim, İşçi Sınıfı Çocukları Nasıl İşçi Oluyor? kitabının yazarıdır. 

 


Basım Ayı/Yılı : 9/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 240
Ağırlık : 240
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺102,00

Bir süre taklit yoluyla tercih ettim kendimi
Kendimdeydim; bu yüzden fark etmedim kendimi
Bir isim duyardım hep görmemişken kendimi
Kendimden çıktığım vakit gördüm kendimi


Basım Ayı/Yılı : 9/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 352
Ağırlık : 352
En / Boy : 12,5 / 21
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺187,00

1968-69 gibi alabildiğine hareketli bir dönemde İTÜ Öğrenci Birliği başkanlığı yapan Harun Karadeniz, hem kuşağı tarafından hem de çeşitli defalar basılan Olaylı Yıllar ve Gençlik kitabından ötürü bir gençlik lideri olarak anılır. Öğrenci Birliği başkanlığı sırasında NATO’ya Hayır, 6. Filo’ya karşı vb gösterilerin yanı sıra doğrudan öğrenci gençliğin alanında gözükmeyen Gerze Tütün Mitingi, Ortak Pazara Hayır Yürüyüşü gibi eylemlerin düzenlenmesinde de önemli katkıda bulunmuştur. Kapitalsiz Kapitalistler (1968) kitapçığıyla popüler bir dille sömürüyü açıklamaya çalışmış ve “Yeter ki sömürü mekanizması ve iktisadi gerçekler halka halk diliyle anlatılsın” diyerek kendi arayışının yörüngesini çizmeye başlamış, fakat siyasal yaşamının en önemli deneyimi gölgede kalmıştır.  
Harun Karadeniz 1968 üniversite işgallerinin hemen ardından başlayan fabrika işgallerinin ilki olan Derby fabrikasında grevin işgale dönüştürülmesi için kendisinden destek istenmesinden başlayarak işçi hareketi ile organik bir ilişki kurmanın yollarını aramıştır. Bu tür eylemlere ağırlıklı olarak İTÜ’den olmak üzere en az 100 kişi katılmaktaydı. 
Harun Karadeniz için bir not düşmek gerekirse yakın dostu, hocası İdris Küçükömer’den bir alıntı yapmak yerinde olur: “Düşünen, düşünmesini bilen bir insandı. Somut gözlemleri, çocukluğundan beri olan yaşamı, onu önceden öğretilen bazı kavramlardan şüphe etmeye, sonra düşünmeye yöneltti. Yoksul ve kızgın köylü çocuğu mühendis olacaktı. Matematik, bir lojik yöntem olarak onu pusatlandıracaktı. Üniversitelerdeki öğreti ile hayattaki toplumsal ilişkilerin uyuşmazlığını anladı. Somut önerilerini lider olarak uygulamaya geçti. ... Giderek öğrenci eylemlerinden işçiler içine karışmanın yeğ olduğunu kabul etti ve öyle eyledi.”   
    
HARUN KARADENİZ: 1942 yılında Giresun’un Alucra ilçesinin Armutlu köyünde doğan Karadeniz, İTÜ İnşaat Fakültesi öğrencisiyken, katıldığı anti-emperyalist eylemlerin yanı sıra, işçiler ve köylüler arasında da çalışmalarını sürdürdü. 12 Mart faşist döneminde birkaç kez tutuklanan Harun Karadeniz, yakalandığı hastalıktan bilinçli engellemeler sonucunda kurtulamayarak 1975 Ağustosunda devrimci mücadeleye veda etti.


Basım Ayı/Yılı : 9/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 208
Ağırlık : 208
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺66,30

“Dünyanın dört bir yanındaki kadınlara ilham veren ve birçok insanın düşünme şeklini değiştiren bir kadının büyüleyici bir portresini okumak için harcadığınız zamana değer.” —The Sunday Times

“Kirkpatrick, Beauvoir’ın feminizmle olan karşıt ilişkisine hatırı sayılır derecede yer veriyor ve buradaki tartışma oldukça zengin. Kirkpatrick’in biyografisinin en güçlü olduğu yer, Beauvoir’ın etik taahhütlerinin sağlamlığını netleştirmek ve göstermek ve de bunların savaştan sonra siyasi taahhütlere nasıl dönüştürüldüğünü açıklamak.” —The Guardian

“Kirkpatrick’in biyografisi titiz bir araştırma. Yeni yayımlanmış günlükleri kullanmak –ancak son zamanlarda araştırmacılara sunuldu– basit tanımlamaları reddediyor ve Beauvoir’ı tüm parlaklığı ve karmaşıklığıyla ortaya koyuyor... Beauvoir Olmak olağanüstü bir kadına harikulade bir övgü.” —Times Higher Education

“Büyüleyici ve derinlemesine araştırılmış.” —Daily Mail

“Kirkpatrick, Beauvoir’ın felsefesinin önceki biyografilerden çok daha ayrıntılı ve analitik bir açıklamasını sunuyor. Kirkpatrick’in buradaki temel başarısı, Simone de Beauvoir’ın mantığını kendi hayatıyla ilişkilendirmiş olmasıdır. Bu şimdiye kadarki en iyi Beauvoir biyografisi.” —Standpoint Dergisi

“Yepyeni mükemmel biyografisinde Kate Kirkpatrick bize neden Beauvoir’dan öğrenecek daha çok şeyimiz olduğunu gösteriyor.” —New Statesman

“Beauvoir’ı savunurken, çeşitli eleştirilere karşı çıkarken... titizlikle ve ilgi çekici bir şekilde Kirkpatrick ikonun arkasındaki akışın sayısız “an”ını yakalıyor.” —Australian

“Kirkpatrick, yorumlarını, günlüklerini ve daha da önemlisi, hayatının sonuna doğru verdiği röportajları titizlikle araştırdı. Sonuç, bu ilham verici feminist, filozof ve Varoluşçunun zengin bir biçimde yeniden keşfidir. Politik olarak bilinçli bu tür feministler... yepyeni bir aşk ilişkisini ateşleyecek.” —SA Weekend Magazine

“Bu güçlü, önemli kitap Simone de Beauvoir’ın yaşamının ve çalışmasının radikal ve yeni, kanıtlara dayalı bir okumasını sunuyor. Beauvoir’a hem yaşamı boyunca hem de o zamandan beri yöneltilen olağanüstü küçümseme ve cinsiyetçi eleştiri selini ortaya çıkarıyor ve onu Jean-Paul Sartre’ın gölgesinden kurtararak kendi ışığına kavuşturuyor. Bu akıldan çıkmayan, bilimsel ve ilgi çekici biyografi okuyucunun zihninde uzun süre dolaşmaya devam ediyor.” —Suzannah Lipscomb, Tarih Profesörü, Roehampton Üniversitesi

“Beauvoir Olmak, sadece Beauvoir’ın hayatıyla değil, o hayattaki felsefeyle de ilgilenen herkes için temel bir okumadır.” —Fiona Vera-Gray, Durham 

KATE KIRKPATRICK: Ağırlıklı olarak feminist felsefe, ahlak felsefesi, din felsefesi, Nietzsche, Beauvoir ve Sartre üzerine çalışıyor. Uluslararası üne sahip biyografi kitabı Becoming Beauvoir: A Life (Bloomsbury, 2019) Times Literary Supplement, The Guardian ve The Telegraph tarafından en iyi kitaplardan biri olarak seçilmiş ve şu anda bir düzineden fazla dile çevriliyor. Sartre on Sin (Günah Üzerine Sartre, Oxford University Press, 2017), Sartre and Theology (Sartre ve Teoloji, Bloomsbury, 2017) diğer eserleri arasındadır. Halen Oxford Üniversitesi Felsefe Fakültesi’nde Öğretim Üyesi olan Kirkpatrick, 2021’de Britanya Academisi Bursuyla ödüllendirilmiştir.


Basım Ayı/Yılı : 9/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 416
Ağırlık : 416
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺176,80

Doğaya ve sade bir yaşama övgü niteliğinde bir Amerikan başyapıtı…
Ormana gitmemin nedeni, bilerek yaşamak, yaşamın sadece temel gerçekleriyle yüzleşmek, bana öğreteceği şeyleri öğrenip öğrenemeyeceklerimi görmek ve yaşamamış olduğumu ancak ölüm geldiği zaman fark etmemek içindi. 
***
Henry David Thoreau, 1845 yılında Concord, Massachusetts’teki evinden ayrılarak Walden Gölü’nün kenarında, kendi elleriyle inşa ettiği küçük bir kulübeye yerleşir. Bu ormanda iki sene boyunca tek başına yaşar, başka insanlara muhtaç olmadan hayatta kalmayı, yaratıcı ve ahlaki ilhamlarını doğrudan doğadan almayı öğrenir. Günlük olarak tuttuğu bu eser, yalnızca bir anı değil, aynı zamanda felsefi bir tez ve ekolojik bir manifesto niteliğindedir. Walden, Thoreau’nun iç dünyasını yansıtmakla kalmaz, dünyaya, sahip olduğumuzu düşündüğümüz şeylerle ilişkimize, gerçekten özgür bir birey olmanın anlamına ve insanın Doğa ile olan iletişiminin özüne dair en etkileyici eserlerden biridir.

Walden - Or, Life İn The Woods


Basım Ayı/Yılı : 8/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 336
Ağırlık : 336
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺72,25

"Alo, alo…  Adli polis mi?"
"Ta kendisi!" diye cevapladı, asıl işi her gün on yedinci bölgedeki otellere giderek yeni müşterilerin isimlerini kaydetmek olan genç müfettiş Hector Mancelle.
"Alo, alo!... Çabuk gelin. Suzy Pommier öldürüldü!"

Emmanuel Bove’un polisiye türüne önemli bir katkısı olan Suzy Pommier Cinayeti genç bir aktrisin gizemli bir cinayete kurban gitmesi sonrası meydana gelen olayları konu alıyor. Romanın kahramanı, titiz ve soğukkanlı dedektif Hector Mancelle cinayetin her bir detayını dikkatlice inceleyip bunlardan kendisine gereken sonuçları çıkardıktan sonra önüne çıkan engelleri bir bir aşarak katilin izlerini takibe koyuluyor. Neticede de ortaya heyecan ve merakı baştan sona diri tutan ve nefes kesen akıcılığıyla bir solukta okunan bu kıymetli eser çıkıyor.

EMMANUEL BOVE: Emmanuel Bove, gerçek adıyla Emmanuel Bobovnikoff, Rusya göçmeni ve belli bir mesleği olmayan Yahudi bir baba ile Lüksemburglu ev hanımı bir annenin oğlu olarak 1898 yılında Paris’te dünyaya gelir. Bove, 1921’de Suzanne Vallois ile evlenerek Viyana’ya yerleşir ve eşinin soy isminden mülhem Jean Vallois mahlasıyla romanlar yayımlar. 1922’de Paris’e dönen Bove’un yazıları Fransız yazar Colette’in ilgisini çeker ve onun yardımıyla Mes amis yayımlanır. Bu kitap daha sonra Eugène Figuière ödülünü almasında da etkili olacaktır. Bove, İkinci Dünya Savaşı’na kadar düzenli olarak eserlerini yayımlamaya devam eder. İkinci Dünya Savaşı patlak verince Fransız direnişine destek vermek amacıyla Londra’ya gitmenin çarelerini ararken kendisini 1942’de Cezayir’de bulur. Fransa işgal altındayken hiçbir eser yayımlamayı kabul etmez. Bove, daha 1936’da “yazacak bir şey kalmadı” demişse de yazmaya ve savaş sonrasında eserlerini yayımlamaya devam etmiştir. Döneminin en önemli yazarlarından biri sayılan Bove, savaştan sonra kısa bir zaman için unutulsa da kızının çabaları sonucu elyazmaları ile yazışmalarının basılmasıyla yeniden keşfedilir.


Basım Ayı/Yılı : 8/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 144
Ağırlık : 144
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺61,20

“Bizden bağımsız” Gerçek ile tek “temas” ondan ayrılmamız ya da Heidegger’in “felaket” adını verdiği radikal yerinden oynamadır. Paradoks şudur ki, bizi “kendi içinde” Gerçek ile bağlayan şey, tam da ondan ayrı olduğumuzu deneyimlediğimiz boşluktur. 
Schelling’in Dünya Çağları işte bu nedenle çok önemlidir: Bizzat mutlağın kendisindeki “yerinden oynama”nın nihai açıklamasını bize sunar.
Slavoj Zizek
Dünya Çağları (Weltalter) taslakları, Schelling’in “özgürlük felsefesi” olarak adlandırılan ve en vurucu metinlerini ürettiği döneme aittir. Bu dönemin ilk doruğu olan 1809 tarihli İnsan Özgürlüğünün Özü Üzerine’yi ve eşinin ölümünden sonra kaleme aldığı 1810 tarihli Clara’yı daha önce yayımlamıştık. 1811 tarihli Dünya Çağları ile, “özgürlük felsefesi” döneminin ikinci doruğuna tırmanıyoruz.
F.W.J. von Schelling: Alman İdealizminin Fichte ve Hegel’le birlikte en önemli filozoflarından biridir. Württemberg, Leonberg’de aydın bir Lutherci papazın oğlu olarak dünyaya geldi. Çok küçük yaşlarda zekâsıyla ayırt ediliyordu ve 15 yaşında Tübingen Teoloji Vakfı’na kabul edildi. Her ikisi de kendisinden beş yaş büyük olan Hölderlin ve Hegel’le orada tanıştı ve yakın arkadaş oldular. Erken döneminde Fichte’nin düşüncelerinin izleri olsa da kısa sürede kendine özgü bir düşünce yolu izlemiştir. Özellikle doğa felsefesi üzerine çalışmalarla özgünlüğünü kanıtlamıştır. 1797 yılında Bir Doğa Felsefesi İçin Düşünceler, 1798 yılında Dünya-Ruhu Üzerine, 1799 yılındaysa Bir Doğa Felsefesi Sistemi Üzerine İlk Taslak ve Bir Doğa Felsefesi Sisteminin Taslağına Giriş ya da Spekülatif Fizik Kavramı başlıklı çalışmalarını yayımladı. 1800 yılında yayımladığı Transendental İdealizm Sistemi en önemli eserlerinden biridir ve Fichte’nin Bilim Öğretisi’nin izlerini taşır. Bu eseri 1801 yılındaki Felsefi Sistemimin Sunuluşu izler. 1798 yılında akademik ve yazınsal yaşamın büyük çekim merkezi olan Jena Üniversitesi’nde bir kürsüye atandı ve burada 1802-1803 yılları arasında eski yakın arkadaşı Hegel’le birlikte Eleştirel Felsefe Dergisi’ni yayımladı. Schlegel kardeşler ve Novalis gibi devrin büyük romantik düşünürleriyle yakın ilişkiler kurdu. 1802 yılında Bruno ya da Şeylerin Tanrısal ve Doğal İlkesi Üzerine ve Akademik Çalışmanın Yöntemi Üzerine Dersler başlıklı iki çalışma yayımladı. Jena’daki son döneminde sanat felsefesi üzerine yoğunlaştı; bunu Würzburg’da din felsefesi izledi, 1804 yılında Felsefe ve Din’i yayımladı. İnsan Özgürlüğünün Özü Üzerine başlıklı çalışması Münih’te, 1809 yılında yayımlanırken, bu eserde insan özgürlüğü ile Mutlak arasındaki ilişki konusunu ele aldı. Erlangen ve tekrar Münih’te dersler veren Schelling, Tinin Fenomenolojisi’nde (1807) kendisini eleştiren Hegel’in 1831’deki ölümüyle birlikte, onun etkisini dağıtmak için Berlin’de felsefe profesörlüğüne atandı ama beklenen etkiyi yaratamadı. Derslerini dinleyenler arasında Friedrich Engels, Bakunin, Kierkegaard ve Jakob Burckhardt da vardı. 1854’te İsviçre’de, Riga’da öldü. Ölümünden sonra Vahiy Felsefesi ve Mitoloji Felsefesi başlıklı eserleri yayımlanmıştır.


Basım Ayı/Yılı : 7/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 112
Ağırlık : 112
En / Boy : 13,5 / 21
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺59,50

Uzun yıllar boyunca sosyolojinin bir alt dalı olarak varlığını sürdüren sağlık sosyolojisi, günümüzde çok önemli bir konuma sahiptir. Sağlık sosyolojisi alanında konumlanan ve William C. Cockerham tarafından yazılan bu kitap, insan hayatında belki de en önemli şey olan sağlığın korunmasında ya da yerini hastalığa bırakmasında toplumsal faktörlerin oynadığı nedensel rolü, bilimsel kanıtlarla gözler önüne sermektedir. Toplumsal yapının ve bu yapının mekanizmalarının insanın sağlıklı ya da hasta olmasında oynadığı rolü detaylı bir şekilde açıklayan bu kitap, başlıca sınıfsal konum, yaş, toplumsal cinsiyet, ırk ve etnik köken gibi biyolojik ve toplumsal olarak inşa edilmiş etkenlere odaklanmaktadır. Bu etkenler aracılığıyla meydana gelen yaşam koşulları, yaşam tarzları ve sosyal sermayenin de kişinin sağlıklı ya da hasta olmasında belirleyici bir rol oynadığı ortaya konulmaktadır. Sağlık sosyolojisi başta olmak üzere sosyoloji alanında yapılmış birçok kuramsal araştırmaya ve yazılmış birçok makaleye atıfta bulunan kitabın ana fikri, toplumsal faktörlerin arka planda yer almaktan ziyade insan sağlığına direkt olarak etki ettiğidir.


Basım Ayı/Yılı : 7/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 368
Ağırlık : 368
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺156,40

20. yüzyılın en önemli yazarlarından biri kabul edilen Beckett’in ilk romanı Sıradan Kadınlar Düşü, yazarın iç dünyasını sergileyen otobiyografik bir eser niteliğindedir. St. Petersburg Times tarafından “edebi bir dönüm noktası” olarak tanımlanan roman için Beckett “bütün çılgınca düşüncelerimi içine tıktığım bir sandık” demiştir. Eser yayıncılar tarafından fazla edebi ve riskli bulunduğundan yazarın yaşamı boyunca hiç yayımlanmamış; ancak ölümünden sonra basılmıştır. 
Hikâyenin başlangıcında; sevgisi, Smeraldina-Rima ve Alba adındaki iki kadın arasında ikiye bölünmüş olan Belacqua “son kez ‘Dublin’e düşmeden’ önce şehvet duygusuyla ve kelime dağarcığının yarattıklarıyla cebelleşmektedir” (The New Yorker). Gençliğe özgü duygulardan ve gözle görülür bir şekilde James Joyce’tan etkilenmiş olan Sıradan Kadınlar Düşü, olağanüstü bir ustalık eseridir. Beckett, sonraki çalışmalarına da damgasını vuran kelime oyunları ve dilinin saflığıyla okuru keyiflendirmenin yanı sıra, edebiyat ve sanat tarihindeki önemli yazarlara ve eserlere, mitolojiye ve daha pek çok kültürel öğeye atıfta bulunmaktadır.


Basım Ayı/Yılı : 7/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 256
Ağırlık : 256
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺108,80
Küresel Bağlantılar ve Karşılaştırmalar - 1900-2015

Modern Dünyanın Yeniden İnşası, İngiliz tarihçi Christopher Alan Bayly’nin modern tarih yazımında çığır açan Modern Dünyanın Doğuşu adlı geniş kapsamlı ve incelikle işlenmiş çalışmasının devamı ve tamamlayıcı cildidir.
“Göz kamaştırıcı bilgi derinliğiyle uzaklık tanımayan çözümleme gücünün başyapıtı” olarak tanımlanan ilk ciltte olduğu gibi Bayly bu ciltte de iktisadi, siyasal ve toplumsal gelişmeleri, görünür görünmez karmaşıklıkları içinde, kendine özgü bağlantılı ve karşılaştırmalı bakış yöntemiyle küresel ölçekte çözümlemeyi sürdürüyor. Devlet, sermaye, üretim, savaş, iletişim, kültürel yaşam, küresellik, yerellik temalarını yüzyılın başından beri ortaya çıkan değişimlere bağlı olarak somut biçimde irdeleyen Bayly, okura, her bir aşamada çarpıcı örneklerle donatılmış, zengin ve izlenebilir bir tarih anlatısı sunuyor.
Modern Dünyanın Yeniden İnşası, olağanüstü derinlikteki yapıtlarıyla olduğu kadar seçkin bir eğitmen olarak da yaşamının son anına dek katkılarını devam ettirdiği akademi çevrelerince “benzersiz entelektüel yelpazeye sahip bir virtüöz” olarak anılan Bayly’nin modern tarih yazımına miras bıraktığı bir “son dokunuş” olarak kabul edilmektedir.
“Yirminci yüzyılın küresel tarihini tüm klişelerden arınmış biçimde yalnızca Chris Bayly yazabilirdi. Engin bilgi birikimi ve aynı biçimde derin düşünce yetisi üzerinde yükselen, geçmişe ışık düşürdüğü kadar günümüzün çalkantılı dünyasını da aydınlatan, ilham verici bir eser.”
(Ruth Harris, Modern Tarih Profesörü, Oxford Üniversitesi)
“Modern Dünyanın Yeniden İnşası, ilk bakışta yerel çatışmalar ve küçük savaşları dünya tarihinin merkezine yerleştirir görünürken temelde küresel kapitalizmin eşitsizliklerini derinliğine sorgulamakta ve değişen birey ve toplum kavrayışlarına dikkat çekmektedir. Çağımızın en önemli tarihçilerinden birinin en parıltılı eseri”
(Lauren Benton, Hukuk ve Tarih Profesörü, Vanderbilt Üniversitesi)


Basım Ayı/Yılı : 6/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 448
Ağırlık : 448
En / Boy : 16,3 / 23,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺238,00

1942 yılının Ağustos ayında Vietnam-Çin sınırını geçerken gözaltına alınan Ho Chi Minh, insanlık dışı koşullarda bir yıldan fazla tutuklu kaldı. Hapishane Günlüğü, Ho’nun bu süreçte klasik Çin şiirinin “Tang” formuyla yazdığı şiirlerden oluşmaktadır. Ho bu şiirlerde, baskı altındaki tutsağın umutlarını ve gelecek düşlerini iyimser bir söylemle yansıtır. Kendi deyişiyle bu karanlık günlerden onu “özgürlüğe yakınlaştıracak dizeler söylemek” için yararlanmıştır. Böylece, prangalı mahkûmların yağmur altında geçtikleri dağ yolu ya da karanlık hücreye sızan ışık huzmesi üzerine yazılan yalın dörtlükler genel siyasal mücadelenin metaforları haline gelir. 20. Yüzyıla damgasını vurmuş bir milli kurtuluş savaşı önderinin, sadece “siyasal direnç bildirisi” olmakla kalmayan, otuza yakın dünya diline çevrilmiş ve “Vietnam Ulusal Hazinesi” sıfatıyla anılan alçak gönüllü, lirik şiirleri.

HO CHI MINH (1890-1969)

Devrimci, politikacı, şair ve Vietnam Demokratik Cumhuriyeti’nin ilk başkanı. 1890’da orta Vietnam’daki Annam bölgesinde doğdu. Gerçek adı Nguyen Sinh Cung’du. “Ho Chi Minh” adı “aydınlatan, ışığa kavuşturan” anlamına gelir. Yirmi iki yaşında, Londra’ya gelene kadar bir Fransız gemisinde hamal olarak seyahat etti. Londra’da üç yıl kaldıktan sonra uluslararası işçi hareketinin birçok lideriyle tanıştığı Paris’e gitti. Fransız Sosyalist Partisi’ne katıldı ve 1919’da Versailles Konferansı’nda Çinhindi’nin sömürge ülkeleri için eşitlik çağrısında bulundu. Daha sonra, Komünist Enternasyonal’in kongrelerine katıldığı Rusya’ya geçti. Sonrasında Çin’e gitti ve burada Komünist Parti ile ilişki kurdu. 1927’de milliyetçi Çan Kay Şek komünistlere büyük bir katliamla ihanet ettiğinde, Ho Chi Minh kıyımdan kurtulmayı başardı. Çin’de ve o dönemki adlarıyla Burma ve Siam’da dönüşümlü olarak devrimci grupların örgütlenmesine katıldı. 1930’da Vietnam (Çinhindi) Komünist Partisi’nin kuruluşunda yer aldı. Fransızlar tarafından gıyabında idama mahkûm edildi. 1941’de Vietnam Bağımsızlık Cephesi’nin (Viet Minh) kuruluşunu ilan etti. 1942’de, Japon işgaline karşı birleşik mücadele için görüşmelerde bulunmak amacıyla gittiği Çin sınırında milliyetçi Kuomintang’ın polisi tarafından hapse atıldı. Ünlü Hapishane Günlüğü’nü oluşturan şiirlerini yazdığı bir yıldan fazla süren tutukluluğunun ardından serbest bırakıldı. Ayrılışından yirmi sekiz yıl sonra ülkesine dönerek Japon işgalcilere karşı gerilla mücadelesini başlattı. 1945 yılında ülkenin bağımsızlığını kazanmasının ardından sosyalist işçi ve köylü devleti Vietnam Demokratik Cumhuriyeti kuruldu. Fransız sömürgecilerin savaşla karşılık vermesi üzerine dokuz yıl sürecek yeni bağımsızlık savaşı başladı. 1954’te Fransızlara karşı kazanılan büyük zaferin ardından Ho Chi Minh, Vietnam Devlet Başkanı ilan edildi. Bağımsızlık ve demokrasi sürecinin onuncu yılında, sömürgeciliğin dünya jandarmalığı rolünü üstlenmiş ve Güney Vietnam hükümetinin hamiliğini yapan ABD doğrudan savaşa dâhil oldu. Amerika’nın 1964’ten 1968’e kadar süren bombardıman savaşına karşı direnişi ve Güney Vietnam’daki ulusal kurtuluş cephesi Vietkong’un efsanevi mücadelesiyle Ho Chi Minh bütün dünyada kurtuluş hareketlerinin sembolü haline geldi ve bağımsızlık mücadelesi veren sömürge ülke halkları nezdinde büyük önder sıfatıyla selamlandı. Başkan Ho Chi Minh, beş milyona yakın Vietnamlının yaşamını kaybettiği savaşın büyük zaferle sonuçlanışını göremedi. Geçirdiği kalp krizi sonucu 2 Eylül 1969’da yetmiş dokuz yaşında yaşamını yitirdi.


Basım Ayı/Yılı : 6/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 144
Ağırlık : 144
En / Boy : 12,5 / 21
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : Kuşe
Cep Boy Durumu : 0
₺51,00

İdeolojik bir zeminden beslenen erken Cumhuriyet dönemi kültür-sanat politikalarına ışık tutarak, Türk müziği tarihinin en önemli kırılma noktası olan müzik inkılabı ekseninde Türk Beşleri olarak bilinen ilk kuşak bestecilerin üretimlerini ve düşünce dünyalarını derinlemesine inceleyen bu kitap, öncelikle nesnel yaklaşımı ve bilimsel niteliğiyle önceki çalışmalardan ayrı bir yerde duruyor.

Bir asırlık Cumhuriyet tarihinin yalnızca müziğinin değil, hegemonik bir yaklaşımla tasarlanan tüm kültürel alanlarının nasıl inşa edildiğini anlamak isteyenler için bir rehber niteliğinde olan kitap, gerek konuyu geniş bir perspektifte yorumlaması gerek içeriğinin derinliği bakımından bugüne kadarki en kapsamlı araştırma olarak öne çıkıyor.

Daha önce popüler müzik alanında yaptığı çalışmalarla tanınan Uğur Küçükkaplan, bu defa tümüyle devlet aklıyla kurgulanıp Cumhuriyet seçkinleri tarafından tahayyül edilen bir müziğin izini sürerek, Türk müziği tarihinin 20. yüzyılına damga vuran bir ütopyayı hem siyasi hem de müzikal cepheleriyle gözler önüne seriyor.

UĞUR KÜÇÜKKAPLAN: Beş yaşında müzikle tanışarak piyano derslerine başlayan Uğur Küçükkaplan, lise yıllarında Pera Güzel Sanatlar’da piyano ve solfej eğitimi aldı. Daha sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’na girdi ve Genel Müzikoloji ile Etnomüzikoloji ve Folklor anabilim dallarında çift anadal yaparak mezun oldu. Aynı kurumda yüksek lisansını tamamladı. Öğrencilik yıllarından itibaren çeşitli gruplarla ve sanatçılarla çalıştı, konserler verdi. 2005’ten itibaren beş sene boyunca Kültür Üniversitesi İletişim Tasarımı Bölümü’nde yürütülen çeşitli projelerin müzik direktörlüğünü yaptı. Turkish Cultural Foundation’un desteğiyle hazırlanarak sanal ortamda hizmete sunulan Türk Müziği Sözlüğü’nü hazırlayan ekipte yer aldı. Bir müddet eğitimini tamamladığı konservatuvarda solfej dersi verdi. Arabesk müziğin yapısal özelliklerini müzikal analizler ekseninde incelediği Arabesk: Toplumsal ve Müzikal Bir Analiz adlı ilk kitabı, Ayrıntı Yayınları etiketiyle 2013 yılında piyasaya çıktı. Popüler Türk müziği üzerine yapılmış en kapsamlı araştırma olan ikinci kitabı Türkiye’nin Pop Müziği de 2016’da aynı yayınevinden yayımlandı. Çeşitli dergilerde yazdı. Bir dönem Andante’de yazar ve yayın kurulu üyesi olarak yer aldı. 2003’ten itibaren özel olarak piyano, solfej, armoni, kontrpuan, teori ve müzikal analiz dersleri veren Küçükkaplan, zaman zaman müzikle alâkalı belgesellere danışmanlık yapmakta ve müzikoloji alanındaki çalışmalarını sürdürmektedir.


Basım Ayı/Yılı : 6/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı :
Sayfa Sayısı : 560
Ağırlık : 560
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : Kuşe
Cep Boy Durumu : 0
₺267,75

Etik ve politikanın tüm dünyadaki görünümü seçimlere dayalı –farklı kıvamlarda– liberal demokratik modellerin yarattığı sorunların özellikle son iki yüz yılda “kusurlar” düzeyinden “felaketler” düzeyine hızla evrildiğini göstermektedir. “Felaket” nitelemesi uzunca bir süredir apokaliptik bir kaygı, telaş ve çığlığa yatkın olmakla suçlanan vesveseli insanların nakaratı olmaktan çıkmış, serinkanlı ve yeterince rasyonel bir sağduyu tarafından da vurgulanır olmuştur. Kapitalizmin piyasa güzellemeleriyle yürüdüğümüz bu uzun yolun sonunda biyosferi hepten kaybetmeye yaklaşmış, biyolojik çeşitliliği ciddi ölçüde yitirmiş, önlenebilir çevresel tahribatı durduramaz hale gelmiş, zengin ile yoksul arasındaki uçurumu olabildiğince açmış durumdayız. Kapitalizmin kâr maksimizasyonunu en temel hak sayan piyasa özgürlüğü, tersine bir okumayla, gelir artırmaya faydası olmayan hiçbir çabayı yeterince dikkate alamıyor. Bu tablonun sürdürülemezliği sürekli yinelenedursun, tam da bu tablo nedeniyle sınırsızca büyüme hedefi gözeten bir azınlık, sistemi kimi onarımlarla sürdürmek için devletlerle işbirliğini asla ihmal etmiyor. Karar verici azınlık felaketlerin nedeni olan bir dışlayıcı zenginliği sürdürebilmek için son derece ikna edici bir kültürel hegemonya kurmuş durumda: Dünyadaki ortalama yaşam süresinin uzaması, bebek ölümlerinin tutarlı bir grafik uyarınca düşmesi, temel sağlık, eğitim ve teknolojiye tarihte hiç olmadığı kadar çok kişinin görece daha kolay ulaşabilir olmasını bu süreçteki olumlu kazanımlar olarak ileri sürüyor. Bu doğru. Ama tam da bu “doğru” pahasına felaket ölçüsüne çoktan ulaşmış o büyük “yanlış” sürdürülebiliyor: Uygarlığımız bir “fayda maksimizasyonu makinesi”ne dönüştürülmüş durumda; maksimum fayda, gerçekliğin insan, insan dışı, organik ya da inorganik unsurlarıyla devinen içkin bütününe karşı tümüyle düşmanca bir tutum takınmak anlamına gelmekle kalmıyor, bu sözde faydanın da ancak çok küçük bir bölümü insanlar arasında paylaşılıyor. Bir başka deyişle, aşırı zenginleşmenin faydasını aralarında kırışan çok küçük bir azınlık için tüm beşeri uygarlığımızı kozmosla kavgalı bir aşirete dönüştürmüş durumdayız. Bu kitap, Balanuye’nin Naturans I: Yeni Bir Ontolojiye Doğru adlı kitabında genel çerçevesini çizdiği Güç Ontolojisi bağlamında hepimizi “etik” ve “politika” hakkında tümüyle önyargısız yeni bir düşünceye davet ediyor. Bu düşünce, etkide bulunanlar ile etkiye uğrayanların bitimsiz karşılaşmalarıyla biçimlenen içkin gerçekliğin bundan sonraki seyri hakkında: Temel kabullerimizin çoğunu yeniden gözden geçirmeyi gerektiren olanaklı ama zor, zahmetli ama umutlu bir yol bu.


Basım Ayı/Yılı : 5/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 128
Ağırlık : 128
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺59,50

Dünya üzerinden kaybolan milyonlarca insan, çölde bir peygamber, Uzi’li melekler, Deccal’in yönetiminde yedi yıl ve dünyanın sonunda kurulan bir rock grubu… Terry Bisson’ın taşlamalarla dolu eseri Daha Geride Kalanlar, dünyadaki varlığınıza bambaşka bir açıdan bakmanızı sağlayacak.

“Toprak reformu” dedi General Kreig gururla arkasındaki zırhlı buldozeri işaret ederek. Buldozer iki katlı bir evi yıkıyor, Arap baş örtülü kadınlar feryat ediyor, müdahale edemeden bakıyorlardı. “Çöle çiçek açtırıyoruz.”

Özel Görelilik oyunu ise eski dostlarıyla bir öğleden sonra daha geçirebilmek için ölümden dönmeyi başaran Einstein’ın, misafirleriyle birlikte gelecekteki bir siyasi protesto hazırlığına denk gelmesini ve kendileri gibi eylemci gençlerle geçmişi anmasını işliyor.


Basım Ayı/Yılı : 5/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 112
Ağırlık : 112
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺47,60

Bu kitap mevcut dinler tarihi literatürüne ve tarihsel çalışmalara Marksist dünya görüşünün eleştirel gözlükleriyle bakan on yıllık bir araştırmanın ürünüdür. Karl Kautsky’nin Hıristiyanlığın Kökenleri çalışmasından esinlenen John Pickard, çalışmasını diğer iki yaygın dini de kapsayacak şekilde genişleterek, söz konusu dinlerin temsilcisi peygamberlere ilişkin anlatıları sorgular. Yeryüzüne dair kadim başlangıçlar ve kökler (“Başlangıçta söz vardı”) tartışmasının izini süren Pickard, Marx’ın deyişiyle, radikal olmanın meselenin köklerini anlamaktan geçtiğinin altını çizer. Senkretizmin en özlü temsili, ortak köklere sahip üç semavi dinin incelenmesini metinler arası okumaların ötesinde tarihsel materyalizmin ışığında ele alan bu eser, ex nihilo, yani hiçten var etme mitinin her fırsatta altını oyar. Kutsal metinleri ve dönemin diğer kaynaklarını tarihsel okumalar temelinde üretici güçlerin dinamiği ve arkeolojik bulgularla destekleyen yazar, “müjdelenen söz” çerçevesinde aşkınsal, doğaüstü olanın yüceltilip her fırsatta bedenin ve en aşağıdaki yoksulların hedef alındığını ortaya koyar. Nitekim, zenginliğin yoksullara kısmen “pay edilmesini” ancak iman (fides), yani sadakat ile bağlanma temelinde şart koşan örgütlü dinsel güçler, ilahi güçle insan arasındaki rabıtayı -“rel(l)igio”- tekellerine alıp kendilerine tabi kıldıkları ölçüde din niteliğini kazanmaktadır.

Kitap, Rabbinik hareketle başlayıp daha sonrasında piskoposluk ve İslami cemaatler yoluyla sosyal yardımlar adı altında örgütlenen geleneklerin günümüz iktidarlarının en önemli yatırımı olduğunu da gözler önüne sermektedir. Örgütlü dinleri, sınıflı-devletli toplumların ideolojik aygıtlarına ve aynı mantıkla yanlış bilince indirgenmesi riskine dikkat çeken yazar, çözümü Faustvari bir deyişle, “başlangıçta eylem vardı” nidasıyla sokakta ve sınıf mücadelesinde arar.


Basım Ayı/Yılı : 5/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 528
Ağırlık : 528
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺250,75

…Aklına gelen bir düşünce Törless’in bütün bedenini sıkıştırdı. Yetişkinler de mi böyleydi? Dünya da mı böyleydi? İçimizde bizden daha güçlü, daha büyük, daha güzel, daha tutkulu ve daha karanlık bir şeyin olması genel bir yasa mıydı? O derece hükmedemediğimiz bir yasa ki, bizi gelişigüzel binlerce tohum saçarken bunların birinden kopkoyu bir alev gibi bir filiz sürüyor ve boyumuzu mu aşıyordu? Törless’in bedenindeki her sinirden yanıt olarak sabırsızca bir “Evet” yayıldı…

Habsburg Monarşisi’nin kırsal kesimlerinde yer alan bir yatılı okulda geçen roman, karmaşık duygularıyla yüzleşmekte zorlanan Törless’in psikolojik gelişimi üzerinden yürütülen derin bir inceleme niteliğinde. Okuldaki iki erkek arkadaşı ile olan ilişkisi sayesinde Törless, okuldan diğer bir öğrenciyle, onu hem iğrendiren hem de büyüleyen sadistçe denebilecek cinsel deneyimlere sürüklenir. Kendisine yabancılaşmaya başlayan Törless, bu deneyimlerini kabullenmeye ve onları analitik bir bakış açısıyla gözlemlemeyi öğrenmeye çalışır.

Roman, yazarın Avusturya Harp Akademisi’ndeki kişisel deneyimlerine dayanıyor. Musil romanın kapsamını, sınır tanımayan cinselliği ve şiddeti yargılayıcı olmayan anlatımıyla genişleterek farklı bir gençlik hikâyesi sunuyor. Bu kitap, hayata dair etik olmayan bir bakış açısının, Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesinin ve faşizmin yükselişinin habercisi niteliğindeki tutumlara dair derinlemesine bir analiz.


Basım Ayı/Yılı : 5/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 224
Ağırlık : 224
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺63,75

Kızıldere olayı, birçok yazar ve ölen devrimcilerin arkadaşları tarafından ele alınıp anlatıldı. Olayın aydınlanmasını sağlayan yayınlar ve programlar oldu. Ama Deniz’lerin kurtarılması için THY Boğaziçi yolcu uçağının Bulgaristan’ın başkenti Sofya’ya kaçırılması eylemi ve o zamanki Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Kemalettin Eken’in kaçırılma girişimi, yapılan bazı açıklamalara rağmen sönük kaldı. Üstelik “provokasyon” diyenler de vardı. Geçmiş devrimci mücadelenin tarihi açısından bu konunun olabildiği kadar belgelere dayalı anlatılması gerekiyordu. A. Tuncer Sümer, THKO’nun (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) kurucularından olan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamlarını önlemek için yapılan bu son eylemleri olayların tanıkları ve belgeleri aracılığıyla anlatıyor.


Basım Ayı/Yılı : 5/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 224
Ağırlık : 224
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : Kuşe
Cep Boy Durumu : 0
₺71,40
Kant’tan Fichte’ye Alman Felsefesi

Bu kitap, modern felsefenin en devrimci ve en verimli dönemlerinden biri olan, Kant ile Fichte arasındaki döneme adanmıştır. Kant’ın muhaliflerinin onun düşünsel gelişimine olan etkisini Beiser sayesinde yeni yeni anlayabiliyoruz. Beiser buradaki tartışmalara ve bu tartışmalarla ilgili olan karakterlere hayat vererek, günümüzdeki tartışmalarla olağanüstü paralellikler arz eden bir hikâye anlatıyor.

“Frederick Beiser Alman felsefesinin on sekizinci yüzyılın son dönemlerinde izlediği yolu araştırmakla, fikirler tarihine geniş kapsamlı ve titizlikle belgelenmiş bir katkı sundu... Düşünce tarihindeki büyüleyici bir momentin bilgece, iyi örneklenmiş ve oldukça bütüncül bir izahı.”

Patrick Gardiner, Times Literary Supplement

“Aklın Kaderi berraklığı ve kolay tarzıyla bir model oluşturuyor ve kuşkusuz bunlar genel okur için mükemmel bir okuma olanağı sağlayacak özellikler. Ne var ki gösterişten kaçınmış olması, konu edindiği dönemin tamamlanması zor olan bilgisini ön plana çıkarıyor. Kitap, Alman İdealizminin gelişimini yorumlama adına hakiki bir katkı sunuyor ve bu sayede konunun uzmanları için önemli bir kaynak kitap haline gelecek.”

George Di Giovanni, Journal of the History of Philosophy

“Kuşkusuz ki [bu kitap] kendi alanında uzun yıllar boyunca güvenilir bir referans çalışma olarak hizmet verecek. ‘Kant sonrası’ Alman felsefe tarihine ilgili olan herkes tarafından okunmayı hak ediyor… Söz konusu ‘çağ’ için Beiser’in Aklın Kaderi adlı eserinden daha iyi veya daha güvenilir bir kaynak bulunmuyor. Kant-sonrası Alman felsefesini çalışan her öğrenci bu kitaba sahip olmayı isteyecek.”

Daniel Breazeale, The Owl of Minerva

 

“[Beiser’in] bu döneme dair analizi açık ara şimdiye dek yapılan en titiz çalışma. Ayrıca modern felsefe tarihiyle ciddi olarak ilgilenen herkesin kesinlikle okuması gereken bir kitap.”

Karl Ameriks, Philosophical Review

“Aklın Kaderi aklın otoritesine dair tartışmanın doğrudan ve dolaylı sonuçlarını ortaya koymasıyla Kant ile Fichte arasındaki dönemi aydınlatmakla kalmıyor, bu iki düşünür arasındaki ilişkiyi felsefi bir sorun üzerinden anlamamızı da mümkün kılıyor. Bu sayede Fichte’nin kendi felsefesini Reinhold, Schulze ve Maimon’un Kant-sonrası felsefelerinden faydalanarak nasıl geliştirmiş olabileceğine dair bir bakış açısı sağlıyor.”

Emre Bilgiç


Basım Ayı/Yılı : 5/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 496
Ağırlık : 496
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 1. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺210,80

Anlatılan, yalnız geçmişin değil, bugünün ve yarının da öyküsüdür. Adını taşıyan çocukların dahi, isimlerinin gerçek sahiplerini yeterince tanımadıkları bir ülkede, yaşananların bir hayalden ibaret olmadığını geleceğe aktarma çabasıdır. Sanatçı Burhan Kum, dünyada büyük yankılar uyandıran, ülkemizde de toplumsal mücadelenin tarihini derinden etkilemiş bir dönemin kahramanlarını yeniden anımsatırken, belleğin yağmalanmasına da itiraz ediyor. “1972 - Meşaleyi Yakanların Öyküsü”, Dolmabahçe’den ODTÜ’ye, Nurhak’tan Kızıldere’ye uzanan, tarihi belgelere ve tanıklıklara dayanan titiz bir çalışmanın ürünü... Eserin bir başka çarpıcı yönü de 68’in özlemini, sorgulamaya ve değiştirmeye çalışan refleksini, Gezi’nin gençleri ve Z Kuşağı’yla buluşturarak meşalenin hâlâ yanmakta olduğunu vurgulaması. En çok da bu yüzden, anlatılan, yalnız geçmişin değil, bugünün ve yarının da öyküsüdür.


Basım Ayı/Yılı : 4/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 128
Ağırlık : 128
En / Boy : 21 / 29,7
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 1. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺102,00

Bu harika kitapta psikanalist Adam Phillips ve tarih bilimci Barbara Taylor, iyiliğin ortaya koyduğu memnuniyet duygusunu ve iyiliğin risklerini derinlemesine inceliyor. Modern zaman insanlarına eylemlerin özünde düşmanca, güdülerinin ise çıkarcı algılanması gerektiği öğretildi. Entelektüel tarihten, edebiyattan, psikanalizden ve çağdaş sosyal teorilerden yararlanan bu kitap, bağ kurmak yerine yalnızlığı nasıl ve neden tercih ettiğimizi açıklıyor. İyilik Üzerine, başkaları ile içgüdüsel ve sıcak bir özdeşleşme içerisinde yaşanan hayatın, kendimiz için seçmemiz gereken hayat olduğunu vurguluyor.

Hayrete düşürücü gözlemlerle dolu bu kısa ama önemli kitap, cömertliğin ve merhametin yaşattığı yoğun duyguları okura tekrar hatırlatıyor.

“Toplum olarak çıkarcı ve menfaatçi bir hale geldiysek eğer, Phillips ve Taylor bu yabancılaşmaya ve kaygıya karşı panzehir olarak fedakârlığı öneriyor. Bu öneri, yaşadığımız zor zamanlar için doğru bir yol.”


Basım Ayı/Yılı : 4/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 112
Ağırlık : 112
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺59,50

Kimileri tarafından “yüzyılın en büyük mistiği”, kimileri tarafından “devrimci bir anarşist” olarak anılan Fransız filozof ve yazar Simone Weil (1909-1943), 1933-1934 yıllarında Roanne Kız Lisesi’nde öğretmendi. Okulun büyük binalarından uzakta, parkın köşesinde neredeyse görünmeyen küçük bir köşkte birkaç öğrenciye felsefe öğretti, bir fabrikada çalıştı, İspanya İç Savaşı’nda Cumhuriyetçilerin tarafında yer aldı ve Londra’da Gaullistlere katıldı.Bu eserde, Weil’in öğrencilerinden biri olan Anne Reynaud- Guérithault’nun derlediği notlar sayesinde bu derslerin içeriğini öğreniyor, kısa yaşamını yoğun bir şekilde hakikat arayışına adamış olan Weil’in Sokratesçi konuşmalarını keşfediyoruz. Algı, zihin, dil, akıl yürütmeyle ilgili problemlerden ahlak ve siyaset felsefesindeki meselelere uzanan incelemeler içeren Felsefe Dersleri, temel felsefi sorularla ilgilenen herkes tarafından okunmaya kesinlikle değerdir. Simone Weil, insanı kendinden mahrum bırakan inançlardan vazgeçme diyalektiğine dayanan spiritüalist bir felsefenin yazarıdır.


Basım Ayı/Yılı : 4/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 208
Ağırlık : 208
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺88,40

William I. Robinson, California Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olup, çalışmaları politik ekonomi, küreselleşme, Latin Amerika ve tarihsel materyalizme odaklanmaktadır. Ayrıca 1980’lerde Nikaragua’da savaş muhabirliği yapmıştır. Birçok kitabın yanı sıra çeşitli dergilerde ve haber sitelerinde akademik yazıların yanı sıra makaleler kaleme almaktadır.

Eşitsizlikler gün geçtikçe artarken, insanlar da “gözden çıkarılabilir” hale gelmeye başladı. Bugünlerde hükümetler, orantısız polis şiddeti ile nüfusun bir kısmını sistematik olarak toplumdan dışlamakta. William I. Robinson, bu kontrolden çıkmış sistemin doğasını ve dinamiklerini ele alırken mücadele etmek için toplumsal bir hareket oluşturmanın gerekliliğinin aciliyetini vurguluyor.

Küresel polis devleti; toplu tutuklamalar, polis şiddeti, ABD tarafından yönetilen savaşlar, göçmenlere ve mültecilere zulüm ve çevre aktivistlerinin baskılanması gibi birçok kontrol yöntemine başvuruyor. Bu artan militarizasyona, gözetime ve toplumdan “öteki” kavramının temizlenmesine karşı çıkmak üzere toplumsal hareketler yükselişte. Ancak bunların birçoğu, sorunun kaynağı olan küresel kapitalizmi ele almaktansa sadece toplumsal adalet kavramına değinmekle kalıyor. Robinson, kapitalizmin ne denli baskılayıcı bir sistem haline geldiğini ortaya koyan dikkat çekici verileri kullanarak; ortaya çıkmakta olan megakentlerin, dışlananların ve ezilenlerin polis devletleriyle yüzleştiği bir savaş alanı haline geldiğini savunuyor.

Karl Marx, hayvani ihtiyaçlarımızın karşılandığı ve insanı ihtiyaçlarımızın ise konuşulabildiği bir dünya hayal ediyordu. Bu gerçekçi bir ihtimal ya da belki de gözlerimizin önünde şekillenen bir alternatif artık. William Robinson’ın da ortaya koyduğu gibi: dar bir bakış açısıyla yönetilen “insan yönünden bol” kentimiz, kendi başına hayatta kalmak üzere terk edildi. Seçim bizlerin elinde. Bundan daha zorlayıcı bir durum olamazdı.

-Noam Chomsksy, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) ve Dünyayı Kim Yönetiyor’un yazarı.


Basım Ayı/Yılı : 4/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı :
Sayfa Sayısı : 256
Ağırlık : 256
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺108,80

Kara’nın Frankfurt’a gitmek için bindiği uçak sert bir fırtınaya yakalanır, düşmesi an meselesidir. Ölümcül tehlikeyle burun buruna geldikleri o anda, birkaç sıra ileride Ramón belirir ansızın. Ramón üniversite yıllarında Kara’nın en yakın dostu Vince’le paylaştığı evin her daim davetsiz konuğudur. Dilediği zaman gelir, kanepelerinde uyur, mutfaklarında bulduğunu yer, dilediği zaman kimseye bir şey söylemeden çeker gider, gözden kaybolur.

 

Deniz Utlu bu romanında derin bir sarsıntıyı anlatırken, bir yandan da bizi biz yapan şeyin ne olduğunu soruyor: Geride bıraktıklarımız mı, yoksa henüz karşılaşmadıklarımız mı?


Basım Ayı/Yılı : 4/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 208
Ağırlık : 208
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺88,40

Felsefi Yöntem Üzerine Bir Deneme yirminci yüzyılın en önemli konularından biri olan özne meselesi ve felsefi yöntemin neliği üzerine bir tartışma yürütüyor ve felsefenin neden doğa bilimlerinden ayrı bir araştırma alanı olması gerektiğine dair bir soruşturmayı içeriyor. Doğa Tasarımı, Tarih Tasarımı ve Metafizik Üzerine Bir Deneme gibi eserlerinden tanıdığımız Collingwood bu denemesinde metafelsefeye katkılarını sunuyor ve felsefenin konusunu doğanın konusu haline getirmeye çalışan yirminci yüzyılın temel bir eğiliminin karşısına felsefenin özerkliği argümanını yerleştiriyor; filozofların yaptığı, sözgelimi ahlaktaki ödev ile fayda ayrımı gibi ayrımların empirik sınıflandırmalar değil de semantik ayrımlar olduğunu öne sürüyor.

Felsefi ayrımların semantik ayrımlarla bu şekilde tanımlanması felsefenin konusunun doğal konulara indirgenmesine karşı bir argüman oluşturuyor ve tüm kavramların empirik kavramlar, tüm sınıflandırmaların da empirik sınıflandırmalar olmadığı belirtiliyor. Dolayısıyla Collingwood’un felsefenin neden kendine özgü bir konuya ve içeriğe sahip olduğu yönündeki açıklaması da radikal empirizme karşı açık bir meydan okuma teşkil ediyor.


Basım Ayı/Yılı : 1/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 176
Ağırlık : 176
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺74,80

Bu kitap küreselleşmenin, dev­letin, kentlerin, kolektif kimliklerin ve yaşadığımız dünyanın geleceğine bakıyor. Sosyal bilimin sadece bugünü açıklamak değil, aynı zamanda geleceğe doğru hayal gücünü harekete geçiren bir işleve sahip olması gerektiğinin altını çiziyor. Salgını bir kritik dönemeç olarak görüp, bugün alacağımız kararların, seçeceğimiz patikaların geleceğimizi belirlemede önemli bir rol oynayacağını göstermeye çalışıyor. Gelecek siyaseti ne geçmişe yönelik bir nostalji ne de gelmekte olan krizin araçsallaştırılması anlamına geliyor. Gelecek siyaseti yaşanabilir demokratik bir gelecek için yaşanabilir ve demokratik bir şimdiyi inşa etmek demek.


Basım Ayı/Yılı : 2/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 128
Ağırlık : 128
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺59,50

Bu roman, Kaptan Ali Nâsır en-Necdî’nin biyografisini Körfez insanının vicdanında azap verici bir deniz efsanesi olarak belgelemekle kalmayıp kendisini romanın bağlamına dayatmış çok sayıda bilgi, söylem ve kayıtla çevrili toplumsal değişimlerle birlikte aktarıyor. Sanatsal yanılsamaya dayalı edebi bir söylemin uçlarında, gerçeğin realist hitabını sorgulamaya kalkışan Kuveytli yazar Taleb Alrefai, dramatik bir gerilim anına, fırtınanın patlayışına, ölüme ve insanın hammaddesini ayıran o duvarı çizen hiçliğe varıyor. Alrefai, “Ali Nâsır en-Necdî öldü” dediğinde oluşabilecek son derece basit düzeydeki bir haberin roman seviyesine yükselişini, Gerald Prince’in “nedensellik” anlayışıyla ilişkilendiriyor. “Ali Nâsır en-Necdî boğularak öldü” diyerek de bir olay örgüsünün varlığını, sahnelerin kurgulanmasını ve bir tür sebep, paradoks ve çağrışım arayışı içinde uzamsal alanların oluşturulmasını zorunlu kılıyor.

J.M. Coetzee


Basım Ayı/Yılı : 1/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 128
Ağırlık : 128
En / Boy : 13,5 / 19
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺54,40

“Kan akıyor,” dedi, “ve daha da akacak. Geçen gün Unamuno’dan bir mektup aldım. Bütün ülkeler aynı şekilde ve aynı şeyler yüzünden kan kaybederek ölür. Ve şimdi Unamuno Paris’te kaleme sarılmış, öfkeyle mektup yazıyor... neye yarayacak ki? Mektuplar, el ilanları, gazete makaleleri. Hiçbir şey çıkmaz o mürekkep akıtmalardan. Kalem kılıçtan güçlüdür. Öyle bir şey. Elbette kalem daha güçlüdür. Onunla yalanlar söyleyebilirsin. Kılıçla yapamazsın bunu. Karna sokulan bir süngünün yalanı yoktur. (...) O da diğer cesetler gibi bir ölü. Yaşlı da değildi sanırım bulduklarında. Ben olsam, midemde iyi bir yemek ve güzel bir şarapla ölmek isterdim, ve kafamda bir şiir sönüp giderken. Benim İspanya’m siyasetçilerin ihtirası değil, generallerin hırsı değil, yazdığı şeyler dişler arasında tebeşir tozuna benzeyen iktisatçıların teorisi değildir. Granada’da bir portakal bahçesidir o, bir zamanlar papaz okuluna girmeden bir yıl önce Valencia’da tanıdığım, alacakaranlık vakti sokakta yürüyen bir kızdır, ve o denize tepeden bakan kayalıklarda kahvaltıdır”.

Andrew Jolly bu kitabında, Amerikan güneybatısında hayatı savaşla geçen üç kuşak erkeğin hikâyesini anlatıyor. Yaşam seline karşı tutunmaya çalışırken kendi doğasını ve varoluşumuzun anlamını bulmaya çalışan insanların en duygusal aşk yaşantılarında ve çılgınca sevişmelerinde bile hissedilen benzersiz hüznüyle insanı çok derinlerden sarıp sarsan, unutulmayacak bir roman


Basım Ayı/Yılı : 3/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 352
Ağırlık : 352
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺149,60

Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi’yle başlayan transendental felsefe, kendinden önceki metafiziği tarihe gömerken onun en temel iki kabulünü de geçersiz hale getirmişti: İnsanın mutlağı bilmeye muktedir –hatta mecbur– oluşu ve o mutlağı deneyimleyebilir oluşu. Deneyimin ve onun bilgisinin sınırlarının dışına atılan aşkınlığın Kant’ın pratik felsefesine geri dönüşüyse ahlaki bir Tanrı’nın postülat olarak alınması biçiminde gerçekleşti. Kant’ın yol açtığı düşünce okullarının içinde en merkezî önem taşıyanlardan biri olan Alman İdealizmi, Kant’ın çizdiği sınırların hepsini çiğneyerek ve onun düşüncesini kendilerince varabileceği en uç noktalara götürerek farklı sistemler ortaya koydu. Bu hareketleriyle, Kant’a karşı yine Kant’ı kullanarak aşkınlığı ve sonsuzluğu yeniden felsefi düşüncenin içine geri getirdiler ve aşkınlığın modern insanın varoluşu açısından hâlâ anlamlı ve önemli olduğunu göstermeye çalıştılar. İdealist felsefenin hareketini izleyip Hegel’e geldiğimizde bunun, aşkınlığın ve mutlağın tarihselleştirilmesi pahasına başarıldığını görüyoruz.

Elinizdeki kitap, aşkınlığın Alman İdealizminde nasıl tarihselleştirildiğini ve bunun günümüz açısından neden önemli olduğunu tartışmaya açıyor.


Basım Ayı/Yılı : 3/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 240
Ağırlık : 240
En / Boy : 13,5 / 21
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺102,00

“Nesne Yönelimli Ontoloji (NYO diye kısaltılır), biçimciliğin aşikâr enkazındaki hazineleri kurtarmak için iyi bir konumdadır, çünkü kurtarmak zorundadır. Nesnelerin çeşitli ilişkilerinden özerk varoluşuna adanmış bir felsefe olarak NYO, münferit nesneye dair temel biçimci ilkeyi onaylarken, iki özgür türdeki varlığın –insan özne ve insan olmayan nesnenin– birbirine bulaşmasına asla izin vermemek gerektiğine dair daha ileri varsayımı açıkça reddeder. ... Elinizdeki kitabın ... hem Kantçılık sonrası felsefeye hem de biçimcilik sonrası sanata bir meydan okuma olması istenmiştir.” Harman, Sanat ve Nesneler kitabında, 1990’larda Martin Heiddeger’in Varlık ve Zaman eserindeki “alet analizi”nin sunduğu perspektif üzerine çalışmalarıyla başlayan “ilişkilerinden ve bileşenlerinden özerk nesne” kavrayışını bu sefer sanat alanına, ilk kez bir kitap boyutunda taşıyor. NYO’da “nesne” kavramı, insan veya insan olmayan, cisimsel veya cisimsiz, hakiki veya hayali her tür varlık için aynı şekilde kullanılır. Yeter ki bir varlık ne ilişkilerince ne de bileşenlerince bütünüyle açıklanabilsin. Bu ontolojik gerçekçilik, eserin, bağlamının bütün ilişkilerince tümüyle açıklanabileceğini reddediyor. Bir sanat eserinin ortaya çıkması için onda, bu ilişkilere indirgenemez, özerk bir yanın olması gerektiğini iddia ediyor.

Harman, sanat alanında bilhassa sanat eserinin özerkliğini ortadan kaldırmaya çalışan çağdaş veya klasik “ilişkiselcilik” biçimleriyle mücadelesinde bu nesne kavramını devreye alırken estetiğin konusu olarak yeni bir nesne tanımlıyor. Harman’a göre çoğu nesne gibi sanat eseri de bileşik bir nesnedir ve ister insan ister başka türde bir zeki varlık olsun seyirci olmaksızın tam anlamıyla bir sanat eseri olamaz. Dolayısıyla bir nesne olarak sanat eseri, iki bileşenden, yani eserden ve seyirciden müteşekkildir. Fakat bu fikir, ön kapıdan kovulan ilişkiselciliğin arka kapıdan kabulü anlamına gelmez. Sanat eseri metaforik bir varoluşa sahiptir, yani duyulur nesne, erişimden çektiği gerçek bir nesnenin özelliklerini üstlenir. Harman’a göre seyirci, işte bu yüzden bu gerçek nesnenin işlevini devralıp, onu teatral bir şekilde performe ederek sanat eserinin işlemesini sağlar. Postmodernizmin bir eleştirisini de içeren bu kitapta Harman, biçimciliği yeniden yaşama getirirken, sanat ontolojisi alanında yeni bir gerçekçiliği, seyirci ve eserin kaynaşmasıyla oluşan yepyeni bir nesneyi takdim ederek yürürlüğe koyuyor ve buna “tuhaf biçimcilik” diyor. Sanatta gerçekçiliğin ve özerkliğin yeni ufuklarını keşfetmek isteyenler için...


Basım Ayı/Yılı : 3/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 272
Ağırlık : 272
En / Boy : 13,5 / 21,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : Kuşe
Cep Boy Durumu : 0
₺130,05

“ben insanın alınyazısı kadar karayken sen Tanrı’nın el yazısı kadar beyazsın nasıl olsa zamanımız bir, bırak, vücutlarımız iki kalsın”

Can Gürses, En Güzel Günlerini Demek Bensiz Yaşadın’ın ardından kaleme aldığı ikinci romanı Kırık Beyaz’da Kuzgun’un masalını anlatır. Can alıcı bir karar almak üzere olan Kuzgun, karşısına çıkıveren gökkuşağının her bir renginde hayatının bir dönümünü görür. Okur da Kuzgun’la beraber kendisini gerçekçi bir masal diyarında bulur. Bu diyar okuru en çok da “son Beyoğlu”na çıkarır. Anlatılan tarih 1990’lar olsa da Beyoğlu’nun son güzel demlerinde geçen roman, uzak bir hayal hissi yaratır. Can Gürses’in bütün romanlarında olduğu gibi Kırık Beyaz’da da üslup en az hikâyenin kendisi kadar hayatidir; cesur, bambaşka ve çokseslidir.Renklerden geçtikçe siyaha sürüklendiğimiz bu dünyada beyaz kalmanın, iyiliğin, saflığın mümkün olup olmadığını sorgulayan Kırık Beyaz’a Ekin Urcan, metinlerle ruhdaş tondaki çizimleriyle yoldaşlık ediyor.


Basım Ayı/Yılı : 3/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 256
Ağırlık : 256
En / Boy : 13 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺106,25

Enderemiroğlu, yirmi yıla yakın bir süre sonra yayımladığımız yeni kitabı travma terapi’de hayata “kana kesmiş bir kırık cam içinden bakmaya devam ediyor. Orhan Kahyaoğlu’nun yorumuyla şiirsel dil, biçim ve teknik arayışlarını dize yapısı içinde zorlayarak, sözcük çeşitliliği içinde geliştirdiği iç ses örgüsü aracılığıyla dikkat çekici bir imge dünyası oluşturuyor. travma terapi, “dibe doğru, karanlığa doğru gittikçe çatallaşan insan ruhunun çare ile çaresizlik arasında gidip gelen varlığını sorgulayan”, şairin kendi deyişiyle “hayatı anlamaktan çok anlama hayat katmak için” yazılan bir “şahsî” yakın tarih. Kara bir denizden kara bir dağa çıkılan noktada “kim hatırlar kardeşliğimizi kim bilir şimdi o günlere kim gidebilir” sorusunu sormayı sürdürenler için...


Basım Ayı/Yılı : 3/2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 144
Ağırlık : 144
En / Boy : 12,5 / 21
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : Kuşe
Cep Boy Durumu : 0
₺76,50


Basım Ayı/Yılı :
Basım Yeri :
Baskı Sayısı :
Sayfa Sayısı : 176
Ağırlık : 176
En / Boy : 13,5 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺74,80
1 2 3 ... 22 >
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR
Çerez Kullanımı