"Onda sükun ve huzur bulup durulmanız için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da O'nun ayetlerindendir." Rum, 21.
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Evlenen, dininin yarısını kurtarmış olur, dininin diğer yarısında takvaya dikkat etsin. Evlilik benim sünnetimdir. Benim sünnetimi terk eden benden değildir."
İnsanoğlunun mizacı, doğal olarak bir eş ister. Çünkü o, insanın fırtınalı ruhuna huzur veren bir kaynaktır aslında... Onsuz, kendisini "eksik" ve "tamamlanmamış" hisseder.
"... Gençleri, kendi istedikleriyle evlendirin. Evliliğin fayda ve bereketleri saymakla bitmez. Evlendiğinizde, huyunuzu düzeltin, eşinize karşı anlayışlı olun. Maddiyat bakımından da en kolay şey evliliktir, İslam'ın kolaylaştırdığı evliliği geleneklerinizle zorlaştırmayın. Kızın ve oğlanın takvalı, iffetli ve dürüst olduğunu görüyorsanız eş seçiminde takva, dürüstlük ve iffetten başka şart aramayın..."
Emperyalizm ve sömürü kavramlarının İslam literatüründeki karşılıkları nedir? Müslümanların türlü emperyal oyunlara pek kolay geldiği ve sömürü tuzaklarına kolayca düştüğü çağımızda insanlarımızın kendi değerlerinden kopmadan ve milli değerlerine yabancılaşmadan kendilerini güncellemesinin İslamda karşılığı var mıdır yoksa bu arenayı da tarikatlar ve mezhep bezirganları mı belirleyecektir?
İslam dininin bağımsızlık, vatan, millilik, yerlilik, bilim, teknoloji, eğitim, sanat, cinsiyet, savaş, barış, yönetim ahlakı vb. konulardaki bakışlarını; hem dini hem siyasi bir lider olan İran İslam Cumhuriyeti’nin Türk asıllı lideri Ayetullah Hamenei’nin ortalama 20 yıllık bir süreçte üst düzey yetkililerden, halkın çeşitli kesimlerine varıncaya kadar her sınıftan ziyaretçilerine yaptığı konuşmalarından derlediğimiz bu kitapta bulacaksınız.
Dinin esası Aşura ile birleştirilmiş ve onun bereketiyle baki kalmıştır. Seyyidü’ş-Şüheda tarafından ortaya konan böylesi bir fedakarlık ve cesaretin kaynağı; hazretin maneviyat, ihlas, basiret sahibi ve tek kelimeyle insan-ı kamil olmasında yatmaktadır.
Öte yandan Aşura pek çok ibret ve derslerle doludur ve her Müslüman, her İslamî millet için bu dersleri öğrenmek ve Aşura ibretlerini dikkate almak lazımdır; çünkü Aşura’nın en büyük ibreti, İslami toplumun elli yıldan daha kısa bir süre içinde geçirdiği değişim ve yaşadığı çöküştür. Aşura kıyamına ve öncesindeki elli yıllık İslam tarihine baktığımızda şunu görürüz: Havassın özellikle de hak cephesindeki havâssın ibretlik rolü, basiretsizliği ve ondan önemlisi de dünya peşinde koşma gibi hastalıkları Peygamber’in Ehl-i Beyt’inin şahadetine neden olmuştur.
Tüm zamanlarda İslam toplumunun çöküşüne ve Yezidlerin tekrar hakim olmasına şahit olabiliriz, özgürlük ve bağımsızlık yolunu kat etmek isteyen her millet Aşura ashabının yolunu kendine model olarak almalıdır. Seyyidü’ş-Şüheda’nın kıyamının felsefesini ve hedefini tefsir ederken ne İmamın tek hedefinin hükümet kurmak olduğunu ileri sürmek ne de onun tek hedefinin şahadet olduğunu söylemek doğrudur, onun bilinçli ve mücahitçe olan asıl hedefi, İslam ümmetinde ortaya çıkan sapmalar karşısında ilahi cihad yükümlülüğünü yerine getirmek, emr-i bi’l maruf ve nehy-i ani’l münker farzına uymaktı ve böylesi bir hedefle elde edilen her sonuç, ister İslami hükümet kurulsun, isterse şahadetle neticelensin zafer demektir. İmam Hüseyin’in hareketindeki üç unsurun, mantık, kahramanlık ve sevgi unsurlarının bir arada olması ve diğer onlarca ders bu kitapta görülebilir.
İslam'a yönelişin günbegün arttığı günümüz dünyasında İslam'la yeni müşerref olanlar, Teşeyyü alemini tanımaya çalışanlar, Müslüman oldukları hadle çeşitli nedenlerle İslami meselelerden uzak kalanlar ve henüz yeni mükellef olan gençler için bu kitap, büyük taklit mercii Ayetullah Uzma Seyit Ali Hüseyni Hamanei'nin fetvalarını esas alarak özenle ve büyük bir dikkatle hazırlanmış, okuyucuların hizmetine sunulmuştur.
Bu kitapta, fıkıh kitaplarında sıkça rastlanan tüm yabancı kavramlar genel okuyucu kitlesi için sadeleştirilmiş, anlamlarıyla birlikte getirilmiş, gerekli örneklemeler yapılmış ve gençlerin daha rahat okuyup öğrenebilmeleri için tüm konular dersler halinde işlenmiş ve birtakım bilgiler dipnotlarla takviye edilmiştir.
Muhammed Mustafa (s.a.a.), bütün iyiliklerin yansıdığı aynadır. O’nun fesahati sonradan kazanılmış değil, kendisine bahşedilmiş bir fesahatti. Yüce Peygamber, hayat bahşeden ve insanı kemale erdiren iki ebedi miras, yani mucizeler mucizesi Kur’an ve kerem sahibi Ehl-i Beyt’i dışında; sözlerinden, tavır ve davranışlarından, şahsiyetinden oluşan bir başka değerli miras daha bırakmıştır. Böylece sadece Müslümanlar değil, çağlar boyunca tüm beşeriyet bu ilahi kulpa sarılıp kendini çıkmazlardan kurtaracak yolu bulabilir ve saadet ve selametin aydınlık yoluna adım atabilir.
“Bu gün dünyada neler olmaktadır? Bu gün Siyonistler Arap topraklarında ne ile meşguldürler, ne işler yapmaktadırlar? Bölgeye şöyle bir bakın, ey kardeşler, bacılar, yüreği Filistinli kardeşleri için çarpan Müslümanlar, yurtsuz kalmış bir insan bütün özgür insanlarda merhamet duygusu uyandırır. Bu gün bir millet, Filistin milleti diye adlandırılan bir millet yurdundan edilmiştir, evlerinden edilmiştir, vatan ve ülkelerinden yoksun bırakılmıştır…
Bir milletin iki üç milyon ferdini evlerinden, ocaklarından, şehirlerinden, mabetlerinden, mescitlerinden her şeylerinden ve kendi yaşamlarından mahrum bırakıp, onları yabancı ülkelere sürgün ettiler, bu, insanlık tarihi boyunca görülebilen en büyük felaketlerden biridir. Bu yüzden Filistin meselesinin sadece Arapların ve İslam’ın meselesi olmadığına, çok önemli bir insanî mesele olduğuna inanıyoruz…
Kudüs ve Filistin meselesini ciddiye alın. Allah’ın peygamberlerinin haremi olan, Müslümanların ilk kıblesi olan Beytu’l-Mukaddes, Siyonistlerin işgali altında ve insanlık düşmanı gasıpların kontrolündedir, Beytu’l-Mukaddes özgürlüğüne kavuşmalıdır. Filistin toprakları özgür olmalıdır, kendi halkına geri verilmelidir...”
Her toplumda, şehir ve ülkede görmekte olduğunuz beşeriyet, bir değerlendirmeye göre ikiye ayrılır. Bir kısım insan akıl, fikir, bilinç ve kararlılıkla iş yapar. Bunlar, bir yolu kabul eder, ona uyar ve peşinden giderler. Bu insanlara havass, yani seçkinler denilmektedir. Diğer bir kısım insanlar ise hangi yolun doğru veya yanlış olduğunun anlamanın, ölçmenin, tahlil ve idrak etmenin peşinde değildir. Çoğunluğa göre hareket ederler. Bunlara da avam, denilir. Buna göre, toplumu havass ve avam şeklinde iki kısımda değerlendirmemiz mümkündür.
Havasslar kimlerdir? Bunlar özel bir sınıf mıdır? Hayır! Seçkinler dediğimiz bu insanların içerisinde, okumuş bilgili insanlar bulunduğu gibi bilgisiz insanlar da bulunmaktadır. Kimi zaman insan, okumuş bilgili biri değildir; ama havass arasına girmiştir. Zira ne yaptığının bilincinde olup onu anlar, teşhis eder ve kararlılıkla uygular. Bu kişi eğitim almamış, medreseye gitmemiştir; diploması bulunmamaktadır ve alim de değildir. Ancak meseleyi anlamaktadır. Havass dediğimiz insanlar iki fırkaya ayrılmaktadır: Hak cephesinin havassı/seçkinleri ve batıl cephenin havassı/seçkinleri. Seçkinler, bir işi yapar veya seçerken bu tercihlerini düşünerek ve tahlil ederek yapan kişilerdir. Anlar, karar verir ve amel ederler. Bunlar havass, yani seçkinlerdir. Bunların dışında kalanlar ise avamdır.
Avam olanlar, ortama göre karar ve davranışlarını belirlerler. Teşhis kabiliyetleri bulunmamaktadır. İnsanlar bir şeye “yaşasın” dedikleri için onlar da aynı sloganı söylemek için “yaşasın” derler. Aynı şekilde başkaları “kahrolsun” dedikleri için “kahrolsun” derler. Ortamın durumuna göre sağa-sola giderler, sabit fikirli ve kararlı değildirler. Avâmın anlamı yüksek tahsil yapmamış kişi değildir. Birçok kimse, yüksek tahsil görmesine rağmen avamdandır. Birçokları dini tahsil yapmasına rağmen avâmdandır. Niceleri, fakir veya zengindir; ama yine de avamdandır. Basiretsizce iş yapan kimse kesinlikle avamdandır.
İmamların yalnızlığı/mazlumluğu o yüce insanların kendi dönemleriyle sınırlı kalmadı, aksine asırlar boyunca onların yaşamlarının en önemli, belki de asli boyutunun göz önüne alınmaması, onların tarihî yalnızlıklarını devam ettirmiştir. Hidayet İmamları’nın 250 yıllık süreçteki hayatlarının kesintisiz çizgisini oluşturan "kapsamlı siyasi mücadele" unsuru, ilmi ve manevi yönleriyle ilgili rivayetlerin, hadislerin ve biyografilerin arasında kaybolmuştur.
Bizler İmamların yaşamını sadece parlak ve değerli hatıralar olarak değil, bir ders ve örnek olarak öğrenmeliyiz ve bu da o yüce şahsiyetlerin siyasi yöntem ve niteliklerini dikkate almadan mümkün değildir. Bu yüce insanların yaşamları zahiri farklılıklara rağmen -ki bazıları, bu yaşamların belirli bölümlerinde bazı çelişkiler olduğu düşüncesine de kapılmıştır- kesintisiz ve uzun bir hareket bütünüdür ki, hicri onuncu, on birinci yıldan başlayıp 250 yıl boyunca sürmekte ve hicri iki yüz altmışıncı yılda – Gaybet-i Suğra’nın başlangıç yılı- son bulmaktadır.
Bu yüce şahsiyetler bir bütündür, bir şahsiyettirler. Onların hedeflerinin ve yönlerinin aynı olduğunda şüphe yoktur. O halde biz İmam Hasan-ı Mücteba, İmam Hüseyin ve İmam Seccad (a.s.)'ın hayatlarını ayrı ayrı tahlil etmek yerine -muhtemelen bu üç İmamın yaşamlarındaki zahiri ihtilaflar dolayısıyla birbirleriyle çelişmekte ve ihtilaf içinde oldukları gibi büyük bir hatanın tuzağına düşeriz- 250 yıl ömür sürmüş bir insan gibi farz etmeliyiz. Hicretin on birinci yılında yola çıkıp hicri iki yüz altmışıncı yıla kadar bu yolda yürümüştür.
İşte, bu tespitten yola çıkarak hazırlanan 250 Yıllık İnsan kitabının içeriği İmamların mücahidane yaşamlarının yön ve hedefindeki yüce kavramları ortaya koymanın peşindedir, bu yüzden sadece tarihi bir kitap olmaktan çok, belirli konuda yapılmış tahlil ve analizdir. Dolayısıyla İmamların yaşamlarındaki olayları açıklayıp şerh etmek yerine, her bir Masumun yaşamına genel bir bakışı, ilgili dönem tarihini bütün bu yüce şahsiyetlerin peşinde oldukları hedefler doğrultusunda ortaya koymaktadır. Bu yüzden, değerli okuyucuların İmamların yaşam hikâyelerine aşinalıkları ne kadar çok olursa 250 Yıllık İnsan kitabını daha derinden teneffüs etme imkanları olacaktır.
"Vahdeti ezberleyin. Eğer toplumda sizin aranızda bunun tersine davranan kimseleri görürseniz onları dışlayın. Muhalefetinizi onlara gösterin ve ilan edin." -Ayetullah Seyyid Ali Hameneî- Yüce Nebî’nin (s.a.a) ve hidayet İmamlarının (a.s) nurlu sözlerinde, tarih boyunca İslam’ın yüce hedeflerine ulaşma yolunda İslam ümmetinin her bir ferdinin dayanışması ve vahdeti için mücadele konusu üzerinde çokça durulmuştur. Bu önemli esasın temel konumunu göz ardı etmememiz gerekmektedir. Söz konusu bu mesele düşündüğümüzden çok daha fazla bir anlatıma ve derinliğe ihtiyaç duymaktadır. Çünkü yaşadığımız bu "Modern cahiliye" çağında bir kez daha hakkın tamamı, bâtılın tamamına karşı yer almıştır. Eşit olmayan ve zalimce bir savaşta direnmek ve mücadele etmek gerekmektedir. İnsanlık toplumunun ilahî hidayeti hareketinde enbiya ve evliya bu yüce görevi üstlenmişlerdir. Doğru yolu bulmak ve kat etmek ise sadece onları izlemekle gerçekleşecektir. Nitekim "Eğer O’na itaat ederseniz doğru yola erişirsiniz" ayetinin tatlı meyvesi; ilahî vahdet ve Allah’tan gayrı diğer yollardan uzak durmaktır. "İşte benim dosdoğru yolum budur; ona tâbi olun. Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara uymayın. Allah size bunları takva sahibi olasınız diye buyurmaktadır."
İslam'a yönelişin günbegün arttığı günümüz dünyasında İslam'la yeni müşerref olanlar, Teşeyyü âlemini tanımaya çalışanlar, Müslüman oldukları halde çeşitli nedenlerle İslami meselelerden uzak kalanlar ve henüz yeni mükellef olan gençler için bu kitap, büyük taklit mercii Ayetullah Uzma Seyyid Ali Hüseyni Hamenei"nin fetyalan esas alınarak özenle ve büyük bir dikkatle hazırlanmış, okuyucuların hizmetine sunulmuştur.
Elinizdeki kitapta, fıkıh kitaplarında sıkça rastlanan tüm yabancı kavramlar genel okuyucu kitlesi için sadeleştirilmiş, anlamlanyla birlikte getirilmiş, gerekli örneklemeler yapılmış ve her konu hakkında ayrıntılı bilgi verilmiştir. Aynca, özellikle gençlerin daha rahat okuyup öğrenebilmeleri için tüm konular dersler halinde işlenmiş ve birtakım bilgiler dipnotlarla takviye edilmiştir.
Anı anlatımı ve yazımı, bir milletin hatıralarını ve başarılarını canlı tutarak geçmişte yaşananların gelecektekilerin önünü aydınlatacak bir ışık olması için kullandıkları eski bir yöntemdir.
Anı her zaman geçmişi hatırlamayı içerir, bilgi ve duygu yüklüdür. Anıların yayımlanması, kavramların, tecrübelerin, adâbın ve değerlerin bir nesilden diğer nesillere intikali demektir. Bu yüzden anılar toplumların kültürel, toplumsal, siyasî, iktisadî ve tarihî önemli mütalaalarının kaynaklarıdır. Hatıraların değeri ve güvenilirliğinin, anıları aktaranın şahsiyetine de bağlı olduğu açıktır.
Elinizdeki eser, Ayetullahi’l-Uzma Hameneî’nin Hz. İmam’la (r.a.) ilgili anılarından seçmeleri içermektedir. İmam Humeynî’nin (r.a.) pak hayatının mücadele döneminden muhtelif kesitleri kapsayan bu anılar, merhum İmam’ın ahlâkî, inkılâbî ve mektebî siyerinden öğretici noktaları içermektedir.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.