Bu Kur’an mealinin en doğru, en isabetli ve en kapsamlı olabilmesi için yüzyıllar boyu İslam âlimlerinin bin bir zahmetle hazırladıkları büyük Kur’an mirası olan ölümsüz yapıtları unutmadı ve el-Mizam, Mecmeu’l-Beyan ve el-Keşşaf gibi değerli birçok Kur’an tefsirinden yararlanıldı.
Yine en doğru, en özgün ve aslına mutabık tercümeyi yapmak için el-Müfredat gibi kayak konumundaki Kur’an lügatlarından faydalanıldı
Dr. Ebülfez Kocadağ’ın hazırladığı bu Kur’an meali ile insanın kalbini aydınlatan nurlu ilahi masajları daha iyi anlayacak ve en doğru manaya ulaşarak gönül rahatlığıyla ilahi öğretileri yaşamınıza uygulayabileceksiniz.
Kitap, sünnet ve tarih esas alınarak hazırlanan İmam Ali b. Ebu Talib (a.s) Ansiklopedisi her türlü övgüyü hak eden bir çalışmadır. İlim havzalarında ve üniversitelerde düşünür ve araştırmacıların yararlanması için 2000 yılında yayımlanmıştır.
Çok kısa bir zaman içinde din alimlerinin yoğun ilgisini çekti. Bu eserin bereketli sonuçlarından biri olarak İmam Ali Ansiklopedisi adlı eser telif edilirken bu kitabın esas alınmasını göstermek mümkündür.
Yine bu Ansiklopedi, "II. Dönem Velayet Yılı Kitabı" seçmelerinde ödül aldı. Bunun yanında başka ilmi ve kültürel ödüller ve mansiyonlar da aldı. Alanında yapılmış tüm zamanların en kapsamlı çalışması olan bu kitabın, tüm araştırmacılar ve mütalaa ehli için, bu alanda müracaat edilebilecek ilk kaynak kitap olabileceğine inanıyoruz.
Astım Ve Nefes Darlığı, Cilt Ve Akne Hastalıkları, Kemik Ve Eklem Hastalıkları, İshal, İştah Açıcı, Karasu (Göz Tansiyonu) Hastalığı, Katarakt, Gaz giderici yiyecekler, Hemoroid(basur) için çözüm, Prostat ve İdrar Yolu Hastalıkları, Diyabet Yarası Tedavisi, Ateş ve Havale Tedavisi,Göz ve Görme Hastalıkları, Obezite, Yağ ve Aşırı Kilolardan Kurtulma, Hafıza Güçlendirici, Balgam Sökücü, Uykusuzluk Tedavisi, Baş Ağrısı ve Migren tedavisi, Beden Zayıflığı, Uzun Ömür, kolesterol Tedavisi, Böbrek yetmezliği, yüz Güzelliği için Bitkisel İlaçlar kitapta geçen konuların bazılarıdır.
Peygamber efendimiz(s.a.a.):“Allah, erkeğin ailesinin yanında oturmasını, benim camimde(Mescid-i Nebi) olan itikâfından daha çok sever.”Emirülmüminin Ali(a.s.):“Eşlerinizle güzel ve hoş bir şekilde konuşunuz.”
Şia mezhebinin ortaya çıkışı ile ilgili Şii ve Sünni araştırmacılar, bilginler ve doğu bilimcileri/oryantalisler arasında görüş birliği yoktur. Bu görüşlerden sadece iki tanesi Şiilere, diğerleri ise Ehl-i Sünnet ve doğu bilimcilerine aittir. Ehl-i Sünnet ve oryantalisler tarafından, çeşitli mezhebi ve siyasi amaçlarla sunulan görüşlerin genel hedefi, Şia mezhebini sonradan gerçekleşen harici bir hareket olarak göstermektir. Diğer taraftan bu görüşlerin bazılarının ilmi yönü ve güçlü delilleri yoktur. Bu araştırmamızda, ilmi yönü olan ve tarihsel açıdan konu edilen görüşler ele alınmış ve Şiiliğin ortaya çıkış süreci delillere dayanarak yazılmıştır.
İmam Zeynelabidin: Ey Beşir, Medine'ye gir ve Hz. Hüseyin'nin şehadet haberini herkese ulaştır!
Beşir, atına binerek Medine'ye giriyor. Mescid-i Nebi yolunda Ümmül Benin'le karşılaşıyor.
Ümmül Benin: Ey Beşir! Kerbela'dan bir haber varmı?
Beşir: Oğlun Abdullah da şehit oldu!
Ümmül Benin: Ey Beşir! Kerbela'dan bir haber var mı?
Beşir: Diğer oğlun Cafer de şehit oldu.
Ümmül Benin, ısrarla yine aynı soruyu soruyor: Ey Beşir! Sana Kerbela'dan bir haber var mı diye sordum?
Beşir: Allah sana sabır versin; diğer oğlun Osman da şehit oldu, diyor.
Bunun üzerine Ümmül Benin bu kez yüksek sesle bağırıyor: Benim evlatlarım ve gökyüzünün altında olan her şey Hüseyin'e feda olsun! Ey Beşir, Hüseyin'den bir haber var mı?..
Dua... Allah ile konuşmanın, dertleşmenin, O'na karşı itirafta bulunmanın ve O'nun küçük bir kulu olduğumuzu hatırlamanın en kolay yolu... Öyle bir yol ki, O'ndan bir şeyi isterken bile bize sevap yazar, bizi daha çok sever, lütfünü genişletir; biz istediğimizi artırırız, O da keremini...
Umut... Duanın ardından ilahi bir bekleyiş... Allah'ın kullarına verdiği nimetlerin çoğu, Müslüman-Kafir gözetmeksizin bahşettiği ve irademiz dışında takdir ettiği şeylerdir; ama Allah'ın lütfü geniş, hazineleri sonsuzdur. Bir tek davranış, bir tek kıpırdama allah'ın "Kerem" sıfatını harekete geçirmek için yeterlidir. O vakit Allah kendisine uzanan elden, yakaran dilden, ağlayan gözden haya eder ve takdirini genişletir. Zaten bunu kendi de taahhüt etmiş, "Çağırın beni, icabet edeyim size" buyurmuştur.
Ancak her şeyin olduğu gibi duanın da bir adabı vardır. İnsanoğlu hangi duayla, nerede ve nasıl dua etmek gerektiği konusunda bir öğretmene ihtiyaç duyar. Allah katındaki saklı hazinelere ulaşmak için en güzel yol ise bu öğretmenlerin bizlere öğrettiği şekilde Allah'a ulaşmak, O'na yakarmak ve O'ndan istemektir. İşte, bu kitapta, Allah'ın bizlere öğretmen olarak tanıttığı Ehlibeyt'in (s.a) duaya yönelik engin öğretilerinden bazılarını bulacaksınız...
Bu kitapta bulacağınız konular:
Çocuğa Niçin İyi İsim Bırakılmalıdır?
Çocuğu Emzirme Şekli Nasıldır?
Çocuk Emzirmenin Sevabı
Hz. Fatıma'nın Çocuk Eğitimi Nasıldır?
İslam'da Çocuğun Önemi
Cennetle Müjdelenen Kadınların İsimleri
Allah Resul’ünden (s.a.a) hemen sonra ümmetin bölünmesi ve Müslümanların farklı fırkalara ayrılmasının asıl sebebi hilafet ve imamet meselesi olmuştur.
Ümmetin bu ihtilaflı meseleden, imanları zarar görmeden sağlıklı bir şekilde çıkmalarının tek yolu, Peygamberin (s.a.a) hedeflerini çok iyi tanınmasına bağlıdır.
Resul-i Ekrem’in (s.a.a) siyasi ve toplumsal tutumunu, ahlakını, edebini, adaletini, şefkatini ve merhametini öğrenirsek, hilafet ve imamet makamına oturacak kimselerin de ne gibi sıfatlara sahip olması gerektiğini öğrenmiş oluruz.
Peygamberin (s.a.a) yerine geçenlerin de gerçek manada hilafet ve imamet makamına layık olup olmadıklarını öğrenmek ise halifelerin hayatını doğru kaynaklardan öğrenmeye bağlıdır.
Değerli Okuyucularımızın halifeleri bir nebzede olsa tanıyabilmeleri için “Ebubekr, Ömer, Osman ve İmam Ali) halifelerin hayatını taassuptan uzak doğru kaynaklardan aktarmaya gayret gösterdik.
Aile küçük bir ülkedir. Ondaki her bir bakan, müdür, memur ve görevli vazifesini eksiksiz yapmalıdır. Aile, fertleriyle birlikte büyük bir bedendir. Bu büyük bedende azalardan birisi rahatsız ve hastalıklı olursa diğer azalarda bundan etkilenir. Dişlerden birisi ağrıdığında insanın gözüde uyumuyor.
Aile fertleri de böyledir; anne, baba, kardeşler bu bedenin azalarıdır. Aileden biri hastalandığında bundan tüm aile fertleri etkilenir.
Zulüm ve fesadın karanlık bulutları yeryüzünü sardığı,zalimlerin kötü,çirkin ve namertçe baskıları insanlar arasında arttıkça , mazlumlar çaresiz kalıp ellerini yardım için Allah’ın dergahına açtıklarında Allah’ın emriyle mübarek Ramazan ayında ansızın gökten gelen bir ses,bu karanlığı yarıp vaat edilen büyük kurtarıcının müjdesini verecek. Kalpler hızlı hızlı atmaya başlayacak ve gözler yerlerinde donup kalacak.Gece yarasaları korkuyla iman güneşinin doğmasını izleyecekler.Kendilerine bir çare bulma peşine düşecekler. İmam Mehdi’yi(a.s.) bekleyen aşıklar herkese maşuklarının yerini soracak. İmamlarıyla görüşüp onun safında olabilmek için birbirleriyle yarışacak ve ne yapacaklarını bilemeyecekler.
Hz.peygamberin dostu ve damadı ilm Müslüman olan Fatıma’nın(s.a.) sevgili eşi İmam Hasan ve İmam Hüseyin(a.s.)’ın sevgili babaları Allah’ın Arslanı Şahı Velayet İmam Ali’nin ayetler hadisler ve tarihi belgeler ışığında anlatıldığı eşiz bir eserdir.
Sevgili anne ve babalar, yaradanın en büyük lütuflarının başında evlatlarımız gelmektedir. İki cihan efendisi Hz. Peygamberimiz (s.a.a)'de anne ve babalarının en önemli görevinin ahlaklı evlatlar yetiştirmek olduğunu defalarca vurgulamış, ahiret günü evlatlarımızla ilgili hesaba çekileceğimizi hatta öldükten sonra berzah aleminde amel defterin kapatmayacak şeylerden birinin de salih evlat olduğunu beyaz etmiştir. Bu nedenle de salih evlat yetiştirmek için, evlatlarımıza dinimizi doğru öğretmeli ve onu yaşamımıza da aktarmalıyız. Umarız hazırlamış olduğumuz bu kitapçık Allah'ın da inayeti ile, bu yolda sizlere faydalı olacaktır.
Konuların hadislerle ele alındığı ve her konuda Ehlibeyt'ten (a.s) rivayet edilen emir, tavsiye ve öğütlerin yer aldığı bu kitapta açıklamalar dahi hadislerle yapılmıştır. Okuyucu, bir hadisin detayını başka bir hadisten yararlanarak öğrenecektir.
Oldukça geniş ve verimli bir toprağı olan Fedek, Medine şehrine 140 km. uzaklıkta bulunan Hayber Yahudilerine ait bir araziydi. Yahudiler, Hz. Ali'nin (a.s) eliyle gerçekleşen fethin ardından Müslümanların her geçen gün artan güçlerini göz önünde bulundurarak savaş olmaksızın Fedek'i Allah Resulü'ne verdiler.
Fedek, yüce Kurân'ın da belirttiği gibi Peygamber'in (s.a.a) özel hakkı idi. Peygamber de onu ciğerparesi ve biricik kızı Hz. Fatıma'ya (Allah'ın selamı ona olsun) vermişti. Ne var ki birileri Peygamber hanedanının maddi gücünü zayıflatmak istiyordu. Bu amaçla ellerinden alındı, sonra da olanlar oldu...
Fedek Hutbesi, Ebubekir ile Hz. Fatıma arasında geçen konuşmaları, Hz. Fatıma'nın getirdiği delilleri ve etkin konuşmasını ihtiva eden tarihî bir hutbedir. Bu kitapta sözü edilen hutbenin tam metnini Arapça ve Türkçe olarak bulacaksınız.
Kitapta Yer Alan Bazı Konular :
Evliliğin faydaları ve evlilerin faziletleri ...
Evliliği engelleyen sebepler ve yanlışlıklar ...
Evlilik çağı, gençlerin bu dönemde yaşadıkları cinsel sorunlar ve eşlerde aranacak özellikler...
Nikah zamanı,mihir,süt parası ve düğün törenlerinin adabı...
Örnek evliliklerden kesitler...
Zifaf gecesi ve cinsel ilişki adabı...
Hamile kadınların vazifeleri ve çocuk eğitimi...
Aile ve toplumda takva ilkesi, ailede sevgi ve aşk kavramları,boşanma sebepleri,eşlerin birbirine olan hakları...
Evlenmeyen veya evliliği geciktiren insanları bekleyen tehlikeler ve çözüm yolları .
Çocuk, hayatının başlangıcında henüz şekillenmemiş bir varlıktır; hem saadete, hem de bedbahtlığa kabiliyeti vardır. Kamil bir insan olabileceği gibi alçak bir canlıya da dönüşebilir. Herkesin saadet ve bedbahtlığı eğitim durumuna bağlıdır. Bu büyük iş, anne ve babalara bırakılmıştır. İşte, annelik ve babalık da bu anlamdadır. Nitekim Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur;
"Bir babanın, çocuğuna verebileceği en iyi şey edep ve terbiyedir."
"Sizlere, Yüce Allah'a takvalı olmanızı tavsiye ediyorum... Dinde yeni oluşan ve sonradan çıkan her türlü şeyden sakının; çünkü dinde oluşan her yeni şey bidattir ve her bidat de sapıklıktır."
Hadis-i Şerif
Diliyle şehadeteyni söyleyenin Müslüman sayılması, kan ve canının güvende olması, bir Müslüman'ın hak ve sorumluluklarına sahip olması, dinin çok önemli görevlerinden ve zorunluluklarındandır. İnsanın kendisini zora düşürüp kılı kırk yararak; titizlikle başkasının kalbine imanın yerleşip yerleşmediğine ya da sadece dilde Müslüman olup olmadığına bakması kesinlikle dinde yoktur. Vahhabiler, böylesine önemli bir konuyu dinin zaruri işlerinden kabul etmedikleri gibi, bunun karşısında kabullerini benimsemedikleri kimselerin tekfir edilmesini zorunlu bilmektedir.
İslam'a yönelişin günbegün arttığı günümüz dünyasında İslam'la yeni müşerref olanlar, Teşeyyü alemini tanımaya çalışanlar, Müslüman oldukları hadle çeşitli nedenlerle İslami meselelerden uzak kalanlar ve henüz yeni mükellef olan gençler için bu kitap, büyük taklit mercii Ayetullah Uzma Seyit Ali Hüseyni Hamanei'nin fetvalarını esas alarak özenle ve büyük bir dikkatle hazırlanmış, okuyucuların hizmetine sunulmuştur.
Bu kitapta, fıkıh kitaplarında sıkça rastlanan tüm yabancı kavramlar genel okuyucu kitlesi için sadeleştirilmiş, anlamlarıyla birlikte getirilmiş, gerekli örneklemeler yapılmış ve gençlerin daha rahat okuyup öğrenebilmeleri için tüm konular dersler halinde işlenmiş ve birtakım bilgiler dipnotlarla takviye edilmiştir.
Ebu Said, Peygamber efendimizin (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Ahir zamanda sultan(ları) tarafından ümmetime siddetli bir bela gelecektir. Öyle bir bela ki ondan daha şiddetlisi duyulmamıştır. Öyle ki geniş yeryüzü onlara daralacak ve zulümle dolacaktır. Müminler bu zulümden kurtulmak için bir sığınak ve bir kurtarıcı bulamayacaklar.
Daha sonra allah-u Teala Ehlibeyt'imden birini zulümle dolan yeryüzüne adaletle doldurması için gönderecektir. Gökyüzü ve yeryüzünün sakinleri ondan razı olacaklar. Yeryüzü bütün bitkilerini onlara yeşertecek ve gökyüzü sürekli onlara yağmur yağdıracak. Yedi veya dokuz yıl halk arasında yaşayacak ve allah-u eala'nın yeryüzüne indirdiği bunca hayır sebebiyle ölüler yeniden yaşamayı arzulayacaklardır.
Eserin Konularından Bazı Başlıklar;
Zaman hızla ilerlemekte ve ömür, saniye saniye tükenmektedir. Alınan her nefes ve atılan her adım insanı ölüme daha da yaklaştırmaktadır. Ölümden öteye ise hiçbir telafi yolu yoktur. İnsan için tek telafi yurdu ise dünyadır. Ama şu da bir gerçektir ki bu dünyaya bir kez geliyoruz. Hayatı bir kez yaşıyor, çeşitli olaylarla karşılaşıyor, bu olaylara tepki gösteriyor, bazen bocalıyor, bazen de onları geride bırakıyoruz. İkinci kez dünyaya gelip de geçmişte yaşadığımız hataları telafi edcek ve böylece hatasız, günahsız, huzurlu bir yaşam sürecek imkana sahip değiliz.
Madem insanlar dünyaya bir kez geliyorlar ve bu gelişin başka alternatifi olmayacak, o halde neden gerçek hayatta yaşanan olaylardan ibret almayalım? Kurtuluşu neden fantastik roman kahramanlarında arayalım? Neden hayal ürünü hikayelerle boşa zaman harcayıp gelişen olayları ne idüğü belirsiz yazarların kurgularına bırakalım? Milyonlarca insanın eğlence amaçlı okuduğu fantastik romanlar yerine bilinen, tanınan ve güven duyulan kimselerin başından geçen gerçek olayları okuyup ibret alalım; inanç eserleri konusunda saygı duyulan büyük şahsiyetlerin kalemlerinden çıkan gerçek öyküleri neden okumayalım?
İbn-i Abbas der ki:"Ali (s.a) Fatıma'nın (s.a) vefatından sonra başucunda bir vasiyetname gördü. İçeriği şöyleydi:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Bu, Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma'nın vasiyetidir. Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in (s.a.a) O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahadet ederek vasiyet etmektedir. Cennet ve cehennem haktır. Kıyamet günü elbet gelecek ve Allah, muhakkak kabirdekileri diriltecektir.
Ey Ali! Ben, Muhammed'in (s.a.a) kızı Fatıma'yım; dünyada da, ahirette de senin olamam için beni sana nikahlayan Allah'tır. Sen bana başkalarından daha layıksın. Beni geceleyin hanutla guslet ve kefenle. Geceleyin namazımı kıl, defnet ve kimseye de haber verme. Seni ve evlatlarımı Allah'a ısmarlıyor ve kıyamete kadar Selamlıyorum."
Güzel bir yaz akşamında bir rahatsızlıktan ötürü içimi ölüm korkusu sarmıştı ve bu rahatsızlık tekrarlanacak diye korkuyordumi İşte bu korku, tüm bedenime hakim olmuştu ve normal yaşamımı sürdüremiyordum!
Özetle, psikolojim bozulmuştu. Bu yüzden ne kadar güzel ve şanslı bir hayatım olduğunu unutmuştum.
Gençtim, başarılıydım, hayatta istediğim her şey istediğim anda oluveriyordu ve belirlemiş olduğum hedeflerime doğru hızla ilerliyordum. Fakat bir şeyi unutmuştum, onu da bana bu rahatsızlık hatırlattı!
Vucudumu ve beynimi unutmuştum. Onlara iyi bakamıyordum. Onları sadece hedeflerim için kullanıyor, gerektiğinde zorluyordum. Dinlenmeye vakit ayırmıyordum. Sağlıksız besleniyor, spor yapmıyordum. Oysa gençliğimde, yani yakın geçmişimde, haftada beş kez spor yapıyordum. Gülmeyi, espri yapmayı, kısacası yaşamayı unutmuştum.
İşte, bu rahatsızlığım yüzünden bazı yollara ulaştım ve elde ettiğim anekdotları elinizdeki kitapta sizlerle paylaşmak istedim. Artık çok mutluyum!...
İslam dini, bütün insanlığı hidayete ve hakka çağıran, ilahi bir düzendir. Bu dinin gayesi, insanı dünya ve ahiret saadetine ulaştırmaktır. Bu sebebledir ki İslam, insanın Allah'a kul, Peygambere (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) ümmet ve insanlığa hizmet edecek şekilde yetişmesini bu gayeye ulaşmanın esası sayar.
akait ve temel düşünceler, her değer sisteminin ve her düzenli ideolojinin temelini oluşturmakta, bilinçli veya bilinçsiz olarak insanların davranışlarının şekillenmesinde etkili olmaktadır. İşte bu nedenle, insanlık aleminde İslam dininin değer ve davranış sisteminin oluşması, sağlamlaşması ve böylece tatlı meyveleriyle, insanların dünya ve ahiret saadetini temin edebilmeleri için bu büyük ve bereketli ağacın kökleri sayılan inanç temelleri, her kalbe yerleştirilmelidir.
Çalışmamızda dinimizin inanç ve itikat esalarını anlaşılır bir üslüpla ve doğru bir şekilde hazırlamaya gayret ettik. amcımız, gençlerimizin ve çocuklarımızın inançta sadık, amelde salih, ahlakta kamil olmalarına yardımcı olmak; onların ilim, adalet, hak, ahlak ve fazilet sahibi olarak yetişmelerini sağlamaktır.
Şeytan yol gösterici ihtiyar bir adam kılığına girerek Eyyüb'ün eşinin karşısına çıktı ve vesevese vermeye başladı:
-Kardeşim; senin eşsiz sabrını yürekten kutluyorum! Şüphesiz ki sen meleklerden daha üstünsün, ama Allah katında büyük bir değere sahip olan şahsiyetli büyük Eyyüb'ün, bu azaptan kendisini kurtarmasını için Allah'a dua etmesi gerekmez mi? Kendisi için istemese de en azından senin için Allah'a şikayette bulunmalı. bu fakirlik, bu zor hastalı ve kötü yaşam, bütün evlatlarının acısına tahammülle birlikte daha ne zamana kadar devam edecek? Allah'a andolsun ki bu doğru bir şey değil!
Çaresiz kadın Allah rızası için o ihtiyar adamın kendi iyiliği için bu sözleri söylediği kanaatine vardı. Böylelikle İblis'in hilesine kandı. O gün kocasıyla sohbete başladı:
-Eyyüb, eğer rahatsız olmayacaksan san bir şey söylemek istiyorum!
-Ne olduğunu bilmeden nasıl bir tepki vereceğimi garanti edemem!
İslam'a göre en iyi kadın, cinsel içgüdüsü kocasına karşı canlı ve uyanık olan, onun dışındakilere sönük ve soğuk olan kadındır. Kadın, bir yandan kocasına karşı daima hazır ve istekli olamalı, öte yandan başkalarına karşı erişilmez ve etki edilemez bir kale gibi görünmelidir.
İslami esaslara göre kadının kocası için daima süslenmesi, kendisini ona hazırlaması, itici değil de çekici olması müstahap amellerdendir.
Güzel kokular sürmek ve pürüzsüz bir bedene sahip olamk için krem kullanmak erkek için ayda bir kez gerekliyse, kadın için her gün gereklidir. Böylece kadın, hem dinini savunmuş olacak, hem de bütün dünyaya İslam'ın güzelliğe ve süslenmeye karşı olmadığını ispatlayacaktır.
İslam, kadının fıtratındaki güzelliği sevme duygusuna karşı değildir; gerçekle mücadele etmez. İslam zaten herkesin söyleye ve yapageldiği şeyi söylüyor ve yapıyor. Ama ne yazık ki pek çokları bunu ağızlarına bile almıyor...
Elinizdeki eserde, yıllardan beri Müslümanların zihnini meşgul eden ve zaman zaman şiddetli ihtilaflara sebeb olan konulara "Kuran, sünnet ve akıl" çerçevesinde açıklık getirilmeye çalışılmıştır. İhtiva ettiği bilgileri, mantıklı açıklamaları ve konuyla paralel delillendirmeleriyle bu eser, önyargıdan uzak insanlar için oldukça faydalı bir eser olma özelliğini de taşımaktadır. Özellikle akide konusunda "Şii-Sünni ihtilaflarını" ayrıntılı bir şekilde ele alan bu kitabı sıkılmadan okuyacağınızı umuyoruz...
Hz. Peygamber (s.a.a) İbn-i Mesud'a yaptığı vasiyetlerden birinde şöyle buyurdu:
Günahı küçük sayıp basite alma. büyük günahlardan sakın. Çünkü kıyamet günü kul, günahlarına baktığında gözlerinden yaş yerine irin ve kan akacaktır. Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: Herkesin iyilik olarak yaptıklarını da, kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulunduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun.
Hz. İmam bakır (aleyhisselam) şöyle buyurmaktadır:
Her kulun kalbinde beyaz bir nokta vardır. Her günah işlediğinda o beyazlık içinde siyah bir nokta belirir. Eğer tövbe ederse o siyah nokta kaybolur. Eğer günah işlemeye devam ederse kalbindeki o siyahlık fazlalaşır. Hal böyle olunca o kalbin sahibi bir daha asla hayra ulaşamayacaktır. İşte, yukarıdaki ayetin manası da budur.
Aklımız bize her eserin bir sahibi olduğunu söyler. Bu gerçek o kadar açıktır ki; siz bir bebeğin bile yüzüne üfleseniz gözlerini açar, kimin üflediğini bulmak için etrafına bakınır. Bu üfürüğün bir kaynağı olduğunu düşünür ve bir yerlerden kaynaklandığını anlar.
Evet, işte mevcut eserlerden yola çıkarak sahibine ulaşmak ve onu keşfetmek, günlük yaşamımızın en sık ve açık hadiselerindendir.
Bütün mahkemelerde izlerden ve kanıtlardan sonuca varılır. Bir horoz veya bir tavus kuşu tablosunun bir ressamı olduğunu kabul ederiz de horoz veya tavus kuşunun kendilerinin plan ve palnlayıcısı olmadan var olamayacaklarını nasıl olur da kabul edemeyiz?
İmam Sadık (a.s):"Allah der ki: Mümin kullarımın bedbahtlığından biri de işlerini, benden hayır istemeden (istihare etmeden) yapmasıdır."
Cabir b. Abdullah Ensari:"Resul-i Ekrem (s.a.a), bütün işlerinizde istihare etmeyi bize tavsiye ederdi. Kur'an surelerini öğretir gibi, bize Kur'an ile istihareyi öğretirdi."
Salih bir kul der ki:
Birkaç kişiyle bir mezarlıkta oturuyorduk. Derken gencin biri süratle yanımızdan geçti. Onu bu halde görünce yanımdakilere dönerek, "Bunun gibi gençler Müslümanların başına bela oluyor!" dedim.
O gece rüyamda aynı genci gördüm. Ölmüş ve tabuta konmuş bir vaziyette yanıma getirildi. Sonra da elime çatal-bıçak verildi. "Haydi, yemeye başla!" dendi. "Fesuphanallah! Kaç yıldır hayvan eti bile yemiyorum. Nasıl olur da ölü eti yerim?" dedim. "Sen zaten onun gıybetini ettin: öyleyse neden etini de yemeyesin ki?" dediler. Bunun üzerine tövbe ettim ve ölü gencin etini yemekten kurtuldum.
Rüyamın ardından bir yıl boyunca aynı mezarlığa gidip geldim. Sadece o genci görmek istiyordum. Nihayet bir yıl sonra karşılaştık. Ben daha bir şey söylemeden o bana dönerek, "Tövbe ettin mi?" diye sordu. Evet, dedim. O halde evine gidebilirsin, dedi. Artık seni affettim!..
İmam Rıza (a.s) kendisine soru yöneltilen bir mektuba verdiği cevapta şöyle buyurmuştu:
"Borçta faizin haram oluşunun nedeni hayır işlerin ve malların yok olması, insanların menfaatçiliğe yönelmesi, (karşılıksız) krediyi ve hayır amaçlı borç vermeyi terk etmeleridir. Hiç kuşkusuz faizde fesat, zulüm ve sermayenin zayi olması vardır."
Bu hadis, faizin neden haram olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Böyle bir ekonomik döngünün toplumda yaygınlaştığı günümüz dünyasında ancak sayılı insanların birbirlerine karşılıksız borç verdikleri ve Allah rızasını gözettikleri gözlenmekted ir. Faizin yaygınlaşması nedeniyle insanların büyük bir bölümü gelirlerini ya faizli bankalara yatırarak kazanç sağlamaya çalışıyor ya da kendilerine has yöntemlerle bu sermayeyi ellerinde tutuyorlar. Bu yüzden de "hayır amaçlı borç verme" gibi Allah tarafından beğenilen ve övülen kutsal bir ameli ne yazık ki terk ediyorlar.
İşte bu yüzdendir ki faiz, toplumda "insan sevgisini, dost sevgisini, yardımlaşmayı, dayanışmayı, iyilik duygusunu" zayıflatan ve insanları zor durumda bırakan pek çirkin bir yöntemdir.
Babalar, kızlarının kahramanlarıdırlar. Esasen yaş, cinsiyet ayrımı yapmadan her insanın bir kahramana ilgi duyma güdüsü bulunur. İnsanlar kimi zaman kendilerinin yapamadığı ulvi davranışları, çoğunlukla şahısları efsaneleştirerek kahramanlık atfında bulunurlar...
Gerçekte haydut, efsaneye göre yoksul halkın yanında olan Sobin Hood' bu düşünceye göre iyi bir örnektir. Kral John'un kraliyet mallarını yağmalayarak, güya yoksul halka dağıtan sonra da ormana kaçan bir İngiliz kahramanıdır. İnsanların, Allah'ın kendilerine gönderdiği gerçek kahramanları görmemesini haliyle naylon kahramanları ortaya çıkarmasını abartılı buluyor değilim. Ne var ki; insanlık İmam Hüseyin bin Ali (a.s)'ı gerçekten tanımış olsaydı beşeriyete bir şey sunmaktan aciz olan diğer karakterlerin esamisi dahi okunmazdı...
Şöyle ki; Hüseyin bin Ali (a.s), İngiliz kralı gibi güçlü Muaviye'nin, mallarına el koyar ve ormana çöle kaçma ihtiyacı da duymaz. Üstelik bu yaptığını 'işte ben buradayım' dercesine meskeninden Muaviye'ye böyle bir şey yaptığını haber vererek de kendisini ele verir... Bir düşman ki; hem hükümdar ve hem de babası ve ağabeyiyle yıllarca savaşmış acımasız bir zalim. Hükümdara gidecek mallara el koyulacak ve sonra bunlar yoksul insanlar arasında dağıtıldığı kaçmaya firar etmeye gerek duymadan haber verilecek... İşte gerçek kahramanlık ve cesaret, budur. İşte İmam Hüseyin bin Ali (a.s) ve Muaviye'ye yazdığı mektup:
'Hüseyin bin Aniden, Muaviye bin Ebu Süfyan'a... Haberin olsun ki; Yemen'den bir kervan yola çıkmış ve bizim civarımıza kadar gelmiştir. Bu kervana; elbise, ıtır, amber ve bir parça da mal yüklenilmiştir. Bildiğin üzere; bu mallar Şam hazinelerine katman, haliyle önce kendi nefsini sonra da babanın çocuklarını doyurman için sana yollandı. Ancak ben, bu mallara lüzum olduğu için el koydum. Vesselam!'
Yüksek kapılar kurulu, aynalı astaneTaç altın taht altınMahfilinde pek hengameli doğrusuTüm ülkelere hükümranlığın da aşikar!Eşiğinde güvercinler var biri kafesindeKırıldı mı kafes aşiyanım tacındırGerçi kabrim benim aşiyanemAma halım, hanem, çatım senin yanındır
Daha aralarına yeni girmiştim ki, Ehlibeyt Şiası'na alay edici hareket ve işaretler yaparak küfür etmeye başladılar. Gayeleri metanetimi sarsıp beni tahrik etmekti. Zira benim insanları Ehlibeyt mektebine davet eden bir kitap yazdığımı biliyorlardı. Maksatlarını anlamıştım. Ama yine de sinirlerime hakim olup onlara gülümseyerek: "Ben sizin misafirinizim, beni davet eden de sizsiniz. Davetinizi kabul ederek size geldim. Yoksa bana sövüp küfretmek için mi beni davet ettiniz? İslam'ın size öğrettiği üstün ahlak bu mudur?!" dedim.
Bana tam bir küstahlıkla cevap verip hayatımda bir gün dahi Müslüman olmadığımı, çünkü Şii olduğumu, Şia'nın da İslam ile hiçbir alakasının olmadığını iddia ederek buna yemin bile ettiler.
Onlara bakarak dedim ki: "Kardeşlerim, Rabbimiz bir, Peygamberimiz bir, Kitab'ımız bir, kıblemiz de birdir. Şiiler de Allah'ın birliğine iman eder, Peygamber ve Ehlibeyt'ine uyarak İslam'ın şartlarını uygularlar. Namaz kılar, zekat verir ve Allah'ın evini haccederler. Onları küfürle itham etmeyi nasıl caiz görebiliyorsunuz?!"
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.