Sulhi, dünya denilen şeyin paradan ve para sayesinde sürülecek zevklerden, sefalardan ibaret bulunduğuna kanaat etmiş bir adamdır. Bundan başka hiçbir şeye zihnini yönlendirdiği yoktur. Vahdeti ise aksine alakasını bir kıza değil bir zekâya yöneltecek derecelerde filozof ve parayı, insani erdemlerin tabii sonucu olan aşağı bir şey sayacak mertebelerde kanaatkâr bir adamdır. On dokuzuncu yüzyıl Osmanlı edebiyatının en önemli figürlerinden biri olan Ahmet Midhat Efendi aynı zamanda Osmanlı modernleşme sürecinde belirleyici bir role sahiptir. Girişimci pratikleri ve söylemleriyle de ön planda olan Ahmet Midhat, Felatun Bey ile Rakım Efendi romanındaki aşırılık ve itidal üzerinden kurduğu ikili karşıtlığı, 1887’de yayımlanan Para romanında Sulhi ve Vahdeti karakterleri üzerinden çeşitlendirerek geliştirir. Mekteb-i Tıbbiye’de okuyan bu iki mektep arkadaşını zamanla birbirinden ayıran yegâne meta, paradır. Parayı mutlaklaştıran ya da araçsallaştıran karşıt eğilimler bu karakterlerin ilişkisini kat ederken Osmanlı’nın eğitim politikalarına, ekonomisine, gündelik hayatına, eğlence mekânlarına ve tüketim pratiklerine de yer verilir. İnsanın dünyadaki itibarı ile ekonomik itibarı arasındaki girift ilişkileri gözler önüne serilmekle birlikte kurduğumuz ilişkilerde, atfettiğimiz anlamlarda, verdiğimiz isimlerde saklı olan hakikat ve kurmaca bağlarına da dikkat çekilir. “Çalışma”, “sermaye”, “birikim” ve “girişim” gibi kavramları, mektepli olmanın dinamiklerini, zenginliğin koşullarını ve para idaresini ele alan bu roman, ekonomi ve edebiyatı birlikte düşünmek açısından vaatkâr olduğu kadar Osmanlı iktisat düşüncesini anlamak ve değerlendirmek için de kıymetlidir.
Ahmet Mithat Efendi'nin külliyatına baktığımızda, birbirinden çok farklı konularda kalem oynatabildiğini, görüş bildirdiğini, aydınlatmacı bir tavırla karşısına çıkan her yeni meseleyi okurlarıyla paylaştığını görürüz.
Her fırsatta okuruyla paylaşma, okurunu aydınlatma arzusunu dile getiren, bunu bir görev bildiğini ifade eden yazar, bu arzuyla dönemin, Avrupa'da, özellikle Fransa'da etkili olmuş filozoflarından Schopenhauer'in felsefesi hakkında bir eleştiri kaleme almıştır.
Schopenhauer'in Hikmet-i Cedidesi, çağının bu önemli felsefecisi hakkında Osmanlı'da yazılan ilk kitaptır.
Rakım'ın yaptığı Kağıthane alemini beğendiniz mi? Bu sorumuzu saçma bulmayınız. Çünkü böyle gezintileri çoğu kişiler beğenmez. İnsanoğlunun özel durumlarını incelemiş iseniz sözümüzü onaylar ve kabullenirsiniz. Yaradılışı gereği olarak insan, kendi mutluluğunu yalnız kendisinin bilmesiyle yetinmez. Bundan herkesi de haberdar etmek ister. Hatta bir adam gerçekte mutlu olmasa bile, halkı, mutlu olduğuna inandırmak için hilekarlık ve yalancılık dahi yapar, insan yaradılışının bu gereği hemen hemen genel bir şey olduğundan pek o kadar göze çarpmaz ise de, beş paralık bir saate, yirmi beş liralık ya da daha yüksek değerde elmaslı kordon takmak gibi gösterişler, bu yaradılışın en basit gereklerindendir.
“Diliniz yüreğinizdeki şeyi söylemiyor.”
Ahmet Mithat Efendi, Batılılaşma serüveninden geçen Osmanlı toplumundan iki tip sunmaktadır bize: Felâtun Bey ile Râkım Efendi. Kitap birbirinin zıddı olan bu iki kahraman üzerine kuruludur. Râkım Efendi, ne kadar tutumlu, bilgili ve aşırılıktan uzaksa Felâtun Bey de o kadar savurgan, cahil ve aşırılıkları seven bir tip olarak karşımıza çıkar. Böyle bir metnin ortaya çıkması yazar tarafından bilinçli bir tercihtir çünkü Tanzimat’ın ilk dönem yazarlarından olan Ahmet Mithat Efendi öncelikli olarak okuruna bir şeyler öğretmek, onları eğitmek isteyen bir yol izlemiştir. Böyle olunca da birbirinin zıddı iki tip ve başlarına gelenler; iyi, çalışkan ve yetinen insan ile kötü, tembel, yetinmez bir insanın hayat karşısında nelerle karşılaştıklarından hareketle dönemin okuru, yazar tarafından uyarılır.
Ahmet Mithat Efendi'nin, Türk edebiyatında "Yanlış Batılılaşma" konusunu ilk defa işlediği Felatun Bey ile Rakım Efendi romanı, bir yandan oldukça çalışkan ve tutumlu biri olan ve Batılı değerleri doğru anlayan, Rakım Efendi'nin büyük başarılarından söz ederken, diğer yandan ona karşıt bir karakter olarak Batılılaşmayı oldukça yüzeysel olarak yorumlayıp, yanlış anlayan ve sefa hayatı süren Felâtun Beyin içine düştüğü gülünç durumları anlatır. Felâtun Bey için Batılılaşmak lüks yaşamak, şık giyinmek ve eğlence yerlerinde gezip tozmakken, yoksul bir geçmişe sahip olan Râkım Efendi içinse üretmek, biriktirmek, paylaşmak ve kendini yetiştirmek hayatın esas gailesi olmalıdır. Romanın baş karakterlerinin isimlerinde kullanılan "efendi" ve "bey" kavramları da karakterlerin temsil ettikleri değerlerin sembolü olarak özellikle vurgulanır.
Dönernin en büyük gazeticisi Ahmet Mithat Efendi, 1844'te ıstanbul'da doğdu. Tercüman-ı Hakikat gazetesinin açıkmasında yoğun çaba harcadı. Yazılan belli bir alan içinde kalmayıp nesir çeşitleri olan hikaye, roman, seyahat, hatıra ve tiyatro dallarında da bir çok yazıları ve eserleri de vardır. Bir halk adamı olan Ahmet Mithat, 68 yaşında öldüğünde arkasından halkına bir çok eser bıraktı. Cahil ve geri kalmış halkının kalkınması için bütün çabasını sadetmenin rahatlığı içinde bu dünyadan ayrıldı.
Felatün Bey ve Rakım Efendi kitabıyla Ahmet Mithat, batılılaşmayı doğru anlayan Rakım efendi ile yanlış anlayan Felatün Beyarasında geçen tartışmaları anlatır. Felatün bey, akıllı, kültürlü, ağırbaşlı biri olarak çıkar karşımıza. Batının ilmi yerine rahat yaşayışını almıştır. Buna karşın Rakım efendi kişiliği ise Batıyı doğru anlayan ve yorumlayan, kendi kendini yenileyebilen, yani çalışıp para kazanabilen biridir. Ikisi arasındaki konuşmalarda temel fark olan israf ile tutumluluk belirtilmeye çalışılmıştır. Roman rahatça okunabilen ve okudukça da kişiyi "siz hangi kişiliğe daha yatkınsınız, batıyı siz nasıl anlıyorsunuz?" sorularıyla karşı karşıya bırakıyor insanı.
Galata’nın en kalabalık zamanı Cumartesi akşamından başlayıp, Pazar akşamının saat 11-12'ye kadar sürdüğü zamandır, zira Islam olsun, Hıristiyan olsun, Yahudi olsun, Galata’da akillerin yüzde doksanı gerek doğrudan doğruya, gerekse dolayısıyla gümrüklerle, Avrupalı'larla ilgili işlerle uğraşan kimselerdir ve büyük tüccarın Pazar tatilleri herkes için olduğu gibi bunların da zaruri bir tatil günü olur.
Doğrusu mevsim, karnaval mevsimi değildir; sonbaharın ilk ayı Eylül'ün içindeyiz ama Galata'nın ka rnavala filan ne ihtiyacı var? Karnavalda da Hıristiyan'ların büyük Perhiz yortusunda da, ilkbaharda da, sonbaharda da Amerikan tiyatrosu ve sair eğlence yerleri yetmiş iki milletin bin renkli bayrakları ile donanır, hele tatil zamanlarında her meyhanenin önünde laterina denilen birer sandık çalgısı bulunması Galata'yı ebedi bir bayram yeri haline koyar.
Yanlış batılılaşma meselesi Tanzimat’tan günümüze dek uzanan tartışmalardan birisidir. Bu kitap, bu tartışmaların belki de ilk ürünü olarak yazılmıştır. Ahmet Mithat Efendi, bu meseleye hem eğlenceli bir üslupla dâhil oluyor, hem de romanın içinde bizzat kendini hissettirerek mesele hakkında görüşlerini dile getiriyor. Genel olarak Râkım Efendi etrafında gelişen olaylar, Felâtun Bey’in tavırlarıyla eğlenceli bir hal alıyor; Yozefino gibi karakterlerle de Ahmet Mithat, meseleye dair görüşlerine kanıt oluşturuyor. Bize de o zamandan bu zamana devam eden bu tartış- mada, tarafımızı seçmek kalıyor.
Roman ve hikâye türünün gelişmesi ve yaygınlaşmasında önemli bir rol oynayan Ahmet Mithat Efendi, konu bakımından tekrara düşmemek, okurların ilgisini sürekli canlı tutmak ve estetik anlamda ideali yakalamak adına edebiyatımızda bir dizi kurgusal ve teknik tecrübeler ortaya koymuştur. Bu arayışlar Rikalda yahut Amerika’da Vahşet Âlemi adlı romanında da devam etmiştir. Önceki romanlarında İstanbul’dan Hindistan’a, Paris’ten Filistin’e, Cezayir’den Mezopotamya’ya kadar geniş bir coğrafyayı mekân olarak seçtiğini ve okuyucularını çeşitli iklimlerde gezdirdiğini belirten Ahmet Mithat Efendi, romanın önsözünde bu romanın yazılmasında etkili olan düşüncelerini dile getirmiştir. “Eski Dünya”nın bütün yönlerini okuyucularına sunan yazar “Yeni Dünya” olan Amerika kıtasına henüz zihnî bir seyahat yapmamış olmayı bir eksiklik olarak görmüş ve bu romanı yazmaya karar vermiştir. Okuyucularına, daha önce fikir sahibi olmadıkları bir âlemin kapılarını açma düşüncesi bu romanın hareket noktasını oluşturmuştur.
Ahmet Mithat Efendi, bu tarihî romanında Kafkas coğrafyasını konu alır. Romanın önsözünde, bölgehalkının Rusya aleyhine son zamanlarda giriştiği isyanın kendisinde uyandırdığı duygularlaKafkasya’daki özgürlük mücadelesinin gelişimini göstermek amacıyla Kafkas’ı yazmaya başladığını söyler. Okuyucuya Kafkasya’da yaşayan Gürcü, Çerkez, Abaza, Adige gibi halkların kültür vetarihleriyle ilgili bilgiler de sunar.
Romanda, Kaplan Bey ve Katerina dö Branoviç ilişkisinden hareketle Kafkas coğrafyasında yaşananolaylar ele alınır. Vaka örgüsünün merkezinde yer alan şahıs, Timurtaşzade Kaplan Bey’dir. Kafkas’ınilk bölümlerinde Dö Brano ailesinin kızı Katerina’ya âşık olan Kaplan Bey, romanın ilerleyen bölümlerinde Ruslara karşı yürütülen isyan hareketinin öncüsü ve kalbi vatan aşkıyla çarpan bir Abaza beyi olarak sunulur.
Kafkas’ın bu neşrinde, günümüz okuru için yabancı sayılabilecek kelimelerin her birinin anlamı dipnotlarda gösterilmiş, yeri geldikçe bölge kültürleriyle ilgili kavramlar, şahıslar ve mekânlarla ilgili açıklamalar verilmiştir.
Ahmet Mithat Efendi, Sayyadane Bir Cevelan’da Beykoz’dan başlayıp Tavşancıl’a kadardevam eden, hem avlanma hem de seyahat amaçlı olarak kotra ile yapılan dört günlük birgezinin notlarını bir araya getirmiştir. Orhan Şaik Gökyay’ın tespitiyle bu eser, sonradanzengin örnekleri görülen yurt içi gezilerini anlatan kitapların ilk örneğidir. Sayyadane Bir Cevelan’ın özgün metninin verildiği bu neşirde günümüz okuru için yabancısayılabilecek kelimelerin her birinin anlamı dipnotlarda gösterilmiş, yeri geldikçe gemicilikterimleri ve bazı mekân isimleriyle ilgili açıklamalar verilmiştir.
Ahmet Mithat Efendi’nin Alexander Dumas’nın Monte Cristo Kontu adlı romanına nazire olarak yazdığı Cellat’ın konusu Fransa’da geçmektedir. Romanda, Napolyon Bonapart’ın iktidar yılları, sürgüne gönderilmesi, ardından bir darbeyle tekrar Paris’e dönüşü anlatılmak-tadır. Monarşinin yıkılması, cumhuriyetin ilan edilmesi, Napolyon’un önce cumhurbaşkanı olup ardından imparatorluğunu ilan etmesi, kitapta uzun uzadıya ele alınmaktadır. Fransız İhtilali’nden sonra yaşanan sancılı süreç, siyasi buhran, askerî durum, eserin ana eksenini oluşturmakta, bu da okuyucuya tarihsel ve siyasal bir altyapı sunmaktadır.
1884’te yayımlanan Cellat, uzun siyasal ve ekonomi içerikli pasajlarla beraber oldukça başarılı ruhsal betimlemelere de yer vermektedir. Sosyal statülerin insanlara olan etkileri, siyasî meselelerin ne denli karmaşık olabileceği vb. konuların yanında, Ahmet Mithat’ın sık sık değindiği “kadın psikolojisi” ve “kadının toplumsal konumu” da konu olarak dikkat çekmektedir.
Ahmet Mithat Efendi, arkasında bıraktığı devasa külliyatıyla Türk edebiyatının anlatı atlası gibidir.
Yazar, Arnavutlar Solyotlar’la, yenileşme devri Türk anlatı geleneğinin başlangıç dönemi telif örneklerinden birini vermenin yanı sıra, bağlı bulunduğu Osmanlıcılık fikrinin de savunuculuğunu ve izahını yapmaya çalışır. Hikaye, fikir-duygu-gerçek üçlemesi etrafında şekillenir.
Hemen girişte Ahmet Mithat Efendi, Bulgarların Osmanlı yönetimindeki rahat ve refahlarından, Avrupalıların kışkırtma ve aldatmalarından ötürü çektikleri sıkıntılardan bahis açar. Böylece Osmanlı birliğinin gerekliliğine esas teşkil edecek bir fikrin temelini atar. Bu bakımdan Arnavutlar Solyotlar bir kurmaca-eleştiri niteliği taşımaktadır.
Türk edebiyatında modern hikâye ve romanın ilk temsilcilerinden biri kabul edilen Ahmet Mithat Efendi, aynı zamanda edebiyatla ilgili hemen her konuda müstakil yazılar da kaleme almış, birçoğunu kendisinin başlattığı kalem münakaşaları içinde bulunmuş, romanlarının mukaddime-lerinde de görüş ve düşüncelerini açıklamıştır.
Bütün bu yazıların bir araya getirilerek okuyucunun kolayca ulaşabileceği şekilde sunulması edebiyat tarihimiz açısından önemlidir.
Bu yazıların, son yıllarda yeniden edebiyat dünyasının gündemine gelen Ahmet Mithat Efendi hakkındaki çalışmalarda yararlı olacağını umuyoruz.
Türk edebiyatının gerçek anlamda ilk popüler yazarı olan Ahmet Mithat Efendi’nin, Beykoz’daki evinden işine gitmek için bindiği Şirket-i Hayriye vapurunda şahit olduğu bir olay, Müşahedat romanına başlangıç teşkil eder. Yazar vapurda tesadüfen karşılaştığı iki Ermeni kadınının konuşmalarına kulak misafiri olur, daha sonra onlarla tanışıp hayat hikayelerini dinler ve ardından kendi de olaylara katılarak bu romanını yazar.
Ahmet Mithat Efendi’nin çalışkan, babacan, bilge ve dürüst bir kişilik olarak karşımıza çıktığı romanda yazar olaylara zaman zaman karışır ve bol bol gözlemlerde bulunur. Yaşadığı devirde okuyucu sayısını arttırmak için oldukça çaba sarf eden Ahmet Mithat hâlâ zevkle okunan bir yazar olma özelliğini sürdürmektedir. Müşahedat romanının sadeleştirilmiş bu baskısının diğer Türk Klasikleri kadar ilgi göreceğini umuyoruz.
Roman karakterlerinden Felâtun Bey, batıtılaşmayı yüzeysel olarak yorumlamış ve sefa hayatı süren biridir.
Rakım Efendi ise ona karşıt bir karakter olarak kurulmuştur. Oldukça çalışkan ve tutumlu biridir. Romanın sonunda bu dönem romanlarından bekleneceği üzere, Râkım Efendi dilediği hayatı elde ederken, Felâtun Bey yaptığı hataların sonucuna katlanmak zorunda kalır.
İsimlerinde kullanılan “efendi” ve “bey” kavramları da karakterlerin temsil ettikleri değerlerin sembolüdür. Türk roman yazımının emekleme sürecinin ürünlerinden olan bu eser, edebi nitelik açısından örnek aldığı Avrupalı eserlere denk olamamaktadır.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’da yaşayanların Batılılaşma karşısındaki konumlanışlarını, alafrangalık düşkünü Mustafa Meraki Efendi’nin şık giyinip eğlence yerlerinde görünmekle Batılılaşacağını zanneden oğlu Felatun Bey ile; küçük yaşta babasını kaybeden, tutumlu ve sorumluluk sahibi, Batı’yı anlama çabasında ve kendiliğinin peşinde olan, bu anlamda Ahmed Midhat’ın alter-egosu diyebileceğimiz Rakım Efendi’de somutlaştıran Felatun Bey ile Rakım Efendi, 1875’te yayımlandı. Eser, yazarının Doğu-Batı sentezine yönelik ilk ve özgün yaklaşımı ile dikkat çekti. Ahmed Midhat’ın roman kurgusuna ve anlatımına yönelik tercihleri bakımından alaysı eleştirilere uğradıysa da, kendinden sonra pek çok romancıyı aynı meseleye yöneltti.
Ahmet Mithat Efendi (1844-1912) Türk edebiyatının en verimli yazarlarından biridir. Yaşamı boyunca çeşitli alanlarda iki yüz kadar eser kaleme almıştır. En çok bilinen romanı "Felatun Bey ile Rakım Efendi"dir. Romana adını veren iki karakter aracılığıyla Batı ve Doğu kültürlerini karşılaştırır.
Rakım Efendi’nin kişiliğinde Doğunun "iyi" yanlarını, Felatun Bey’in kişiliğinde ise Batının "kötü" yanlarını bize anlatır. Ahmet Mithat Efendi’nin mizah anlayışı ve üslubu nedeniyle döneminin en sevilen eserlerinden biri olan "Felatun Bey ile Rakım Efendi" günümüzde de aynı ilgiyle okunmaktadır.
Yazarın kendi adıyla roman kişileri arasına katıldığı ve diğer roman kişileri ile birlikte kaleme aldığı Müşahedat, modern hikaye ve romanlarımızın ilk örneklerini veren Ahmed Midhat Efendi'nin en ilginç eseridir. Romanın aynı zamanda okuyucuları olan roman kişileri, kurguya zaman zaman müdahele eder ve değişikliklerin yapılmasını sağlarlar.
Dolayısıyla romanda okuyucular da metnin oluşumuna katılmış olurlar. Yazarın natüralist bir roman örneği olmak üzere tasarladığı Müşahedat, romanın yazılışını aynı zamanda romanın konusu haline getirmesiyle o güne kadar Berna Moran'ın belirttiği gibi dünya edebiyatında da örneği görülmeyen bir teknikle yazılmıştır.Tanzimat Dönemi Türk romanının en sık işlediği konulardan biri olan 'yanlış batılılaşma' probleminin Osmanlı vatandaşı gayri müslimler arasındaki görünüşünün bir Osmanlı -Türk yazarının bakış açısından sergilenmesi ise bu romanı ele aldığı konu bakımından da ilginç kılmaktadır.
Türk roman ve hikayesinin ‘‘hace-i evvel’’i Ahmet Midhat Efendi’nin en meşhur romanı olan Felatun Bey ile Rakım Efendi, birbirlerinden farklı iki anlayışın karşı karşıya getirildiği bir romandır. Aynı zamanda bu eser özellikle daha sonraları Tanzimat devri romanında kendini yaygın bir şekilde gösteren ‘‘Alafranga’’ tipin işlendiği ilk romandır. Bu olumsuz tipi temsil eden Felatun Bey’in karşısına isminin özellikleri ve yazarın kendi hayatından izler taşıyan Rakım Efendi çıkarılır. Romanda yanlış batılılaşma, kadın eğitimi yazarın çok önem verdiği konular olarak işlenmiştir.
Ana Babanın Evlat Üzerindeki Hukuk ve Vezaifi ile sosyoloji, Peder Olmak Sanatı ile pedagoji, Hikmet-i Peder ile felsefeye yoğunlaşan Ahmet Mithat; Çocuk Melekat-ı Uzviye ve Ruhiyesi'yle de psikoloji ve fizyoloji gibi bilimler aracılığıyla insanı anlamaya çalışır ve âdeta toplum mühendisliğine bu kanallar aracılığıyla da soyunur.
Ahmet Mithat bu kitabı "çocuk" denilen "mahlûku" tanıtmak için yazdığını söyler. Çocuk yetiştirmeyi bir savaşa benzetir ve bir askerin tanımadığı topraklarda savaşması ne kadar zorsa, bir çocuğun psikolojik ve fizyolojik ahvaliyle tanınmaması durumunda yetiştirmenin de o kadar zor olacağını vurgular.
Kitapta, çocuk terbiyesi, genel olarak çocuğun fizyolojik ve psikolojik durumuyla bağlantılı olarak ele alınır. Çocuğun fizyolojik yapısının, psikolojik karakterini belirlediği; başka bir söyleyişle çocuğun psikolojisinin fizyolojik ilerlemeyle bağlantısının olabileceği ortaya konur...
İnsana öneml dersler veren kısa ve özlü hkâye okumayı sevmeyenmz yoktur. Ahmet Mdhat Efend de Kıssadan Hsse smlesernde, yerl ve yabancı kaynaklardan derledğ hkâyeler br araya getrmştr. İçersnde ahlakî değerler barındıranhkâyelerde, çocukların ve yetşknlern çıkaracağı pek çok ders bulunuyor. Neslden nesle değern kaybetmeyen bu kıssalardançıkaracağımız hsselerle heybemz doldurmaya ne dersnz?
….Bununla beraber psikologlar, insanda “aşk” denilen bir olguyu kabul ediyorlar. Bazıları buna “idefiks” yani zihnin belli bir noktaya saplanıp kalmasından ibaret bir şeydir diyorlar. Hatta bazen insan, hiç de dikkat çekmeyecek bir kadın için yanıp tutuşuyor diyorlar. Yani bizdeki Kays ve Leyla fıkrası gibi. Hikâye malum ya! Leyla kapkara, kupkuru bir Arap kızıymış. Mecnun’da ona çıldırasıya âşık. Mecnun’a bu kıza nasıl âşık olabildiğini sormuşlar; “ona benim gözümle baksanız dünyada ondan daha güzelini göremezdiniz” cevabını vermiş. Tamam! İşte bir “idefiks”! Lakin âşıkların hepsi hatta çoğunluğu Kays gibi değiller ya? Gönüllerine sultan edecekleri kadını, birinci derece güzellerden seçiyorlar…
Felatun Bey, Batılılaşma'yı yalnızca yaşam tarzı olarak benimsemiş, gününü gün eden bir mirasyedidir. Rakım Efendi'yse Felatun Bey'in aksine hayatı mücadeleyle geçen, çalışkan, ahlaklı, dürüst ve saygın biridir. Bir tarafta yaşama amacı tüm nimetlerden faydalanmak olan Felatun Bey, diğer tarafta hayatı belli kurallar etrafında yaşayan ve mutlu sona kavuşmayı en çok hak eden ideal bir karakter Rakım Efendi.
Ahmet Mithat Efendi, Tanzimat devrinin karakteristik tiplerini resmettiği bu romanında Felatun Bey ile Rakım Efendi üzerinden bir mukayese yapar. Batı'yı ve Doğu'yu karşı karşıya getiren yazar, mizah anlayışıyla hikâyenin ironik taraflarını ortaya çıkarır ve okuyucusuna keyifli bir okuma serüveni sunar.
Eser, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren batı etkisinde değişmeye başlayan edebiyatımızın önde gelen isimlerinden biri olan Ahmet Midhat Efendi’nin Henüz 17 Yaşında adlı romanının Latin harflerine aktarımını içermektedir. Şiir haricinde hikâye, tiyatro, anı, seyahat vb. edebi türlerde pek çok eser veren Ahmet Midhat Efendi’nin en çok roman türünde eser verdiği görülmektedir. Romanlarında tarihi olaylar, aşk, macera, polisiye, fen, ahlak vb. konulara yer veren Ahmet Midhat, Afrika’dan Güney Amerika içlerine, uzak diyarın insanlarından yerli hayatın ayrıntılarına sakin mahallelere kadar pek çok alanı mekân olarak kullanır.
1925 yılından itibaren Çağataycanın bir devamı olarak Türkistan’da, Özbekistan ve Özbekistan’ın dışında 20 milyondan fazla insanın konuştuğu Özbek Türkçesinin yapısının incelendiği eserde, Özbek Türkçesinde yazılmış roman, hikâye ve şiir kitaplarının taranmasından elde edilen malzemelerden yararlanılmıştır. Eser, “Ses”, “Şekil” ve “Cümle Bilgisi” olmak üzere üç ana bölümden meydana gelmektedir. Eserde Latin ve Kiril harfli olarak yazılmış Özbekçe metinlerden birkaç örnek “Metinler” başlığı altında verilmiştir. Eserin sonunda kaynaklara yer verilmiştir.
Eser, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren batı etkisinde değişmeye başlayan edebiyatımızın önde gelen isimlerinden biri olan Ahmet Midhat Efendi’nin Acayib-i Alem adlı romanının Latin harflerine aktarımını içermektedir. Şiir haricinde hikâye, tiyatro, anı, seyahat vb. edebi türlerde pek çok eser veren Ahmet Midhat Efendi’nin en çok roman türünde eser verdiği görülmektedir. Romanlarında tarihi olaylar, aşk, macera, polisiye, fen, ahlak vb. konulara yer veren Ahmet Midhat, Afrika’dan Güney Amerika içlerine, uzak diyarın insanlarından yerli hayatın ayrıntılarına sakin mahallelere kadar pek çok alanı mekân olarak kullanır.
“Henüz 17 Yaşında” başlığıyla okuyucularıma sunmakta olduğum bu yeni hikâyede vakaların düzenlenmesi balonundan bir romancı ustalığı bularak övünmeye hiç de lüzum görmüyorum. Bu hikâyenin en büyük meziyeti, her vakasının kati doğruluğudur. Bu hikâyeyi zevk almak için okuyanlar en büyük zevki burada bulabileceklerse de bir hikâyeyi, beşerin umumi ahvalinin aynası olmak üzere, felsefe araştırarak okuyanlar en çok üzerinde duracakları ahvali dahi bu hikâyede bulacaklardır.
- Ahmet Mithat Efendi
Ahmet Mithat Efendi, etrafındaki her şeye karşı içten bir ilgi gösteren ve bu ilgisini de Türk okuyucusuna aşılamış, onlara her sahada her çeşit kitabı okuma sevkini verebilmiş bir yazardır. Romanlarında, çok kez eleştirilen, olaylar arasına sıkıştırılmış ansiklopedik hatta sıradan bilgi verme tarzını ve okuyucu ile diyalog kurma alışkanlığını, onun bu halk eğitimciliğiyle açıklamak daha doğru olur. Ona “Hace-i Evvel: İlk Öğretmen” unvanının verilmesi de bu davranışının gördüğü ilgiden dolayıdır.
Tanzimat’tan sonra Batı’dan alınan edebî türlerin başında gelen romanın yaygınlaşmasını sağlayan, daha da önemlisi halkı okumaya alıştırarak bir roman okuyucusu çevresi oluşturan da Ahmet Mithat Efendi olmuştur.
Ahmet Mithat Efendi’nin yazdıkları, Osmanlı sosyal hayatının son dönemini yakından tanımak için zengin bir malzeme kaynağıdır.
Mısır taraflarından Bitlis’e bir memurun geldiğini, bu memurun Mısır için asker toplamakta olduğunu duymuştu. Yaratılıştan cesur olduğu için, her şeyden çok askerliği severdi. Hele Mısır taraflarındaki müslüman askerlerin, her zaman Haçlılarla cenk ederek birçok ganimetlere sahip oldukları, kılıç hakkı olan cariyelerin pek hoş, pek güzel bulundukları haberi ondaki bu hevesi arttırdı. Ama bu iş, umduğu gibi çıkmamıştı. Zira Mısırlı kumandanın, öyle her isteyen ipsiz sapsız adamı yanına asker almadığını, kahramanlıkta nam salmış yiğitler aradığını öğrendi.
“Sevgili kızım!
Altı yedi senedir seninle manevi peder ve duhteriz. Sana henüz hiçbir hediye takdim etmemişimdir.
Zihi saygısızlık! Değil mi? Fakat sana layık ne hediye bulup takdim edebilirdim?
Düşündüm taşındım sana hediye olarak yine senden başkasını bulamadım.
İşte bu kitap sensin kızım! Seni sana takdim ediyorum. Kabul etmemezlik edemezsin ya...”Kadınların eğitiminin önemini her fırsatta vurgulayan, Fatma Aliye Hanım’ın yanı sıra Makbule Leman, Gülnar Hanım ve Nigar Hanım gibi pek çok kadının edebiyat sahasında kendisine yer edinmesine yardımcı olan Ahmet Mithat Efendi’nin 1893 yılında kaleme aldığı Fatma Aliye Hanım yahut Bir Muharrire-i Osmaniyenin Neşeti, Fatma Aliye Hanım hakkında yazılan ilk inceleme olması bakımından önemlidir.
Fatma Aliye’nin doğumundan edebiyat âlemine girişine kadar olan süreçteki gelişiminin adım adım izlendiği eser, Ahmet Mithat’ın verdiği biyografik bilgilere ek olarak Fatma Aliye’nin hatıralarını anlattığı mektuplardan oluşmaktadır.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.