William Shakespeare (1654-1616): Oyunları ve şiirlerinde insanlık durumlarını dile getirmiş gücüyle yaklaşık 400 yıldır bütün dünya okur ve seyircilerini etkilemeyi sürdüren efsanevi yazar, son oyunlarından Pericles’te yeni metafizik ve daha esnel bir üslüp sergiliyor. Yalınlığıyla dikkati çeken bu oyun Shakespeare’in sağlığında sahnelenmiş (1608) ve o sırada en popüler oyunu olmuştur.
“Senin bedenine âşığım, Yahya! Bedenin tırpancıların hiç biçmediği bir zambak tarlası kadar beyaz. Bedenin Judaea’nın dağlarında yatan ve vadilere dökülen karlar gibi beyaz. Arap Kraliçesi’nin bahçesindeki güller bile senin bedenin kadar beyaz değildir. Ne Arap Kraliçesi’nin bahçesinin gülleri ne de Arap Kraliçesi’nin baharat bahçesi; ne yaprakların üstünde parlayan gün ışığının ayakları ne de denizin gönlünde yatan ayın yüreği; dünyada senin bedenin kadar beyaz başka hiçbir şey yoktur. Bedenine dokunmama izin ver.”
Oscar Wilde’ın Fransızca yazdığı tek eseri olan Salomé’nin hikâyesinin ana kaynağı elbette İncil’dir. Sonra, Flaubert’in Hérodias’ı, Heine’nin Atta Troll adlı şiiri, Mallarmé’nin Hérodiade’ı ve Huysmans’ın À rebours’unda büyüleyici şekilde tasvir ettiği Gustave Moreau’nun L’Apparition adlı tablosu... Kutsal Kitap içinde anlatılan bir ‘femme fatale’in, ölüm fermanları verdirtecek kadar baştan çıkarıcı, ölüm fermanları isteyecek kadar ihtiraslı bir Doğu prensesinin tehlikeli, günahkâr ve dramatik öyküsüne Wilde’ın kayıtsız kalması imkânsızdır.
Salomé, modern tiyatro tekniğinde bir ‘devrim’ yaratmış ve Ionesco, Beckett, Pinter gibi ustaları etkilemiştir. Ayrıca 1905’te Richard Strauss bu metni kendi Salomé operasında kullanmıştır.
Sinemada film izlemekten keyif almayan var mıdır? Salondaki koltuğumuza oturduğumuzda kendimizi izlediğimiz rüyaya kaptırır, bazen soluk bile almadan perdeye kilitlenir kalırız. Filmden çıktığımızda düşsel bir dünyadan gerçekliğe dönmüşüz hissine kapılırız. Filmi etkileyici kılan, bazen oyunculuk, bazen görsellik, bazen olayların sürükleyicili- ği, bazen de tüm bunların hepsidir. Filmin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Senaryo nedir peki? İzlediğimiz filmin senaristinden bizim farkımız ne? Biz de bir kendi hayatımızdan yola çıkarak bir senaryo yazmak istersek, yazabilir miyiz?
Bu kitapta kendi yaşamsal deneyimlerimizi ya da zihnimizdeki olaylar bütünlüğünü senaryoya nasıl dönüştürebileceğimiz anlatılıyor. Anlatı kuramından yazım formatlarma, zaman kurgularından kişilik tiplerine kadar bir senaristin ihtiyaç duyabileceği her şey, önüne, eğlenceli bir üslupla ve örneklerle seriliyor. Kitabı okurken senarist yeteneklerini ediniyorsunuz ve bunun farkına bile varmıyorsunuz. Bununla da kalınmıyor, ünlü senaristlere nasıl yazdıkları soruluyor.
Sağlam bir akademik zemine dayanan, özgün, bütüncül, eğlenceli ve son derece yararlı bir yapıt...
Bu site Ticimax® Gelişmiş E-Ticaret sistemleri ile hazırlanmıştır.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.