Nizamülmülk, şehri dolaşmak için dışarıya çıktı. Saray ortamında son zamanlarda çok sıkılmaya başlamıştı. Kendisini ve kendisi ile birlikte olanların güvende olmadıklarını düşünüyordu artık. Devletin zor durumda kalmasını isteyen güçlerin işbaşında oldukları aşikardı. Şimdiye kadar birçok defa böylesi durumlarla karşılaşmıştı ama kısa zamanda çözülmüştü her şey. Sultan Alp Arslan zamanında, her yandan akın akın gelmeye başlamışlardı. Savaş meydanlarından çok içerideki hainlerle uğraşmaya harcamıştı hizmetinin büyük bölümünü. Ancak düşman hiçbir zaman boş durmaz ve devleti yıkmak için sürekli plan yapardı, şu an olduğu gibi. Nizamülmülk, devleti yıkmak isteyenlerin yine işbaşında olduklarını biliyordu ancak onlarla mücadelede kime ya da kimlere güveneceğini bilmiyordu. Üstelik Sultan Melikşah’ı her türlü tehlikeden haberdar etmek ve onun can güvenliğini sağlamak gibi bir sorumluluğu vardı.
I. Cilt: 1.-8. Kitaplar, II. Cilt: 9.-16. Kitaplar Özel Kutusu İçinde Binbir gece masalları’ndan ilk seçmeyi, kırk küsur yıl önce yedi yaşımdayken okudum. İlkokul biri bitirmiştim, yaz tatilinde babamın çalışıp annemle yaşadığı İsviçre’ye Cenevre’ye gitmiştik. Yeni öğrendiğim okumamı yazın ilerleteyim diye teyzemin yola çıkmadan önce ağabeyimle bana hediye ettiği çocuk kitapları arasında Binbir Gece Masalları’ndan bir de seçki vardı.
Müzikofili nörolog-yazar Oliver Sacks’ın meslek hayatında karşılaştığı vaka öykülerinin bir derlemesi. Adından da anlaşılacağı gibi, bu kitapta biraraya getirilen vakaların ortak noktası, geçirdikleri hastalık veya kazalar sonrasında müziğe karşı geliştirdikleri hassasiyetleri.
Bir sabah, zihninde bitmek bilmeyen son derece “gerçek” bir melodiyle uyanan bir kadın... Yıldırım çarpmasından sonra piyano çalmaya karşı tutkulu bir ilgi geliştiren bir doktor...
Nörolojik hasarlar ve bunlarla baş etme süreçleri yeni “algı kapıları” ile özgül ve sıradışı deneyimlerin önünü açabilir. Sacks digger kitaplarında olduğu gibi Müzikofili’de de hekim ve insan kimliğini öne çıkararak sosyal bilimlere ve edebiyata yaptığı göndermelerle okura, üzerinde hiç düşünülmeyen bambaşka bir dünyayı, beyin denilen gizemli organın dünyasını anlatıyor.
Attila hakkında yazmak her zaman tarihçiler için büyük sorun olmuştur. Çünkü tarih Attila’yı en büyük düşmanı Romalıların onu algıladığı haliyle hatırlıyor: Önüne çıkan herkesi zalimce katleden yabanıl bir barbar. Ama o Romalılar, Romalı olmayan herkese barbar demezler miydi zaten? Attila ve Hunları Kazakistan bozkırlarından itibaren izleyen Kelly ise yeni bir bakış açısı getiriyor: Çok da hoş olmayan bir evlilik teklifi, hain bir Roma generali ve engellenen bir suikastın arkasındaki sırları açıklıyor. Usta bir savaşçı olduğu kadar keskin zekalı bir stratejist olan Attila’nın korkutucu hükümdarlığı neden birden gücünü kaybetmeye başladı? Kadim dünyadaki imparatorluk ile barbarlık arasındaki çarpışmaya getirdiği özgün açıklamanın günümüzde de karşılığı var. Yazar basmakalıplaşmış Attila figürünü paramparça ediyor ve bunu olağanüstü cazip bir hikâye aracılığıyla yapıyor.
“Karmaşık ve tartışmalı bir dönemin incelikli bir dökümü.”
- Times Literary Supplement
İnsanlığın en eski yüksek uygarlıkları Mezopotamya’da, Fırat ile Dicle nehirleri arasındaki bereketli topraklarda doğdu. Günümüzden 5000 yıl önce başlayan bu gelişime, bölgeye göç eden halklar arasındaki etkileşim ve kültür alışverişi damgasını vurdu. “Bereketli Hilal,” bölgede pek çok savaşa sahne oldu; iktidarlar ve imparatorluklar yıkıldı, yenileri kuruldu. Ama Mezopotamya, uygarlığın Neolitik Çağdan bu yana binlerce yıl kesintisiz bir biçimde sürdüğü tek coğrafyaydı.
Çeşitli halkların birbirlerinden beslendiği eşsiz Mezopotamya’nın tarihi, Sümerler, Akkadlar, Ammurrular, Kassitler, Assurlar, Hurriler, Aramlar, Persler, Yunanlar, Partlar ve Sasanilerin de tarihidir. İslamın bölgedeki zaferine kadar Mezopotamya tarihini ve kültürünü biçimlendiren uygarlıkların tarihi bu kitapta sürükleyici ve kolay anlaşılır bir dille anlatılıyor.
Münih, 1949
Mağlubiyetin kargaşası içinde Almanya savaştan sonra serpilen her türden entrika ve ihanetin yuvası haline gelmiştir. Burası Bernie Günther gibi bir özel dedektif için pek de itibarlı olmayan ama bolca iş bulabileceği bir yerdir artık: Zenginlerin Nazi geçmişini temizlemek, yurtdışına çıkacak kaçaklara yardımcı olmak ve çalıntı eşyalar yüzünden süren rekabeti çözüme kavuşturmak… Bunlar Bernie’yi tiksintiyle, ama cüzdanını da parayla dolduracak işlerdir.
Bir gün kayıp kocasını arayan bir kadın Bernie’den yardım ister. Kocası Polonya’daki en korkunç toplama kamplarından birinin komutanlığını yapmış bir kaçaktır. Kadının derdiyse kocasını bulmak değil, öldüğünden emin olmaktır. Bu iş Bernie’yi eski savaş suçlularından Yahudi intikam mangalarına, Münih’ten Viyana’ya kadar sürükleyecek, savaş sonrası Almanya’nın yüzünü gözler önüne serecektir. Kolay bir işe benziyor olabilir, ama savaş sonrası Almanya’da hiçbir şey kolay değildir.
“Kerr şehrin savaş sonrası ruh halini yakalamada çok başarılı.”
- Sunday Telegraph
“Dönem dedektiflik romanlarının en nadide örneklerinden biri.”
- Observer
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.