İnsanın, özünü/hakîkatini/bâtınını/gaybını oluşturan Rûh’undan zâhire/şehâdete/görünene/bedenine çıkardığı her bilgi/idrâk/tecellî onun varlığını/dağını Tûr’a dönüştürmektedir. Varlığını Tûr’a dönüştüren ve kendi sinesinden hakîkati sıfata/kelâma dökerek duyuran bir insan artık Rûh’a inkılâp etmiştir. Böylece o, içindeki ezelî hakîkati/bilgiyi/vahyi çevresiyle paylaşan yürüyen/konuşan/yansıtan bir dağa/Tûr’a dönüşmüş olur. Varlığını Tûr’a dönüştürenler yani kendi içlerindeki ilâhî hakîkati/kelâmı/vahyi zâhire çıkaranlar ve bu ilmi dilleriyle/halleriyle yayanlar hem kendi kalplerini Beyt-i Ma’mûr konumuna getirirler ve hem de hizmetleriyle/gayretleriyle çevrelerindeki insanların kalplerini vahiyle/Kur’ân’la inşâ/îmar/ihya ederler. Rablerinin rahmetiyle varlıklarını Tûr’a dönüştürenler kendi zamanlarının en büyük nimetidirler. Onlar tüm insanlığa yürüyen, konuşan kelâm/öğüt kesilmişlerdir.
Çıkar nalınlarını, özgür ol bağlarından,
Kelâm’ı almak için, Tûr Dağı’nın sağından…
İnsan böyle yücelir, bırakınca Asâ’yı,
Varlığı Tûr’a döner, hissedince Beyzâ’yı…
Hakîkat sinendedir, anlamadın mı daha?
Âlem-i Kübrâ sensin, sözün indiği vahâ…
Öyleyse bir gayret et, çare ara huzura,
Çağın Hızır’ına sor, nasıl dönüşsem Tûr’a…
Elinizdeki kitap; Tûr’un hakîkatini ve Tûr’a dönüşmek için nasıl bir yol/yöntem takip edilmesi gerektiğini bize anlatan Tûr sûresinin irfânî bir bakışla yorumudur.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.