Sen Benim Kaderimsin; saf aşkın, aşkla titreyen birbirine sadık iki kalbin ve bekleyişin hikâyesi...
İnatçı, hırçın ve dikbaşlıydı Zeynep. Bu haliyle dikenleri her zaman hazır bekleyen bir kirpiyi andırıyordu. Selçuk, onu ilk gördüğünde, o daha ufacık bir bebekti. Minik elleriyle parmağını sıkı sıkı tutan ve ona gülümseyen bu bebeği, ilk görüşte sevdi. Onlar didişe didişe büyüdüler, birlikte oynadılar ve sonunda kalplerinde büyüyen sevgiye karşı koyamadılar.
"İçimde bir şeyler kıpırdanmaya başladı. Kalbim deli gibi atıyordu. Bana biraz daha öyle bakmaya devam ederse adımı bile hatırlamam zor olacaktı. İlk defa ona bakarken, çocukluğumda bana eziyet eden çocuğa değil de genç bir erkeğe bakıyormuşum gibi hissettim. Selçuk da gözlerini kırpmadan bana bakmaya devam etti. Bu şekilde ne kadar durabilirdik acaba? Sonra dudakları aralandı ve gözüm dudaklarına kaydı. O dudakların kendi dudaklarımın üstüne kapanması ve beni öpmesi nasıl olur diye düşündüğüme inanamıyordum."
Selçuk, "Kirpi" lakabı taktığı kıza aşık olduğunu anladığında, uzun ve yorucu bir yolun onu beklediğini biliyordu. Bu inatçı Kirpi'yi ilk gördüğü andan beri seviyordu ve ondan asla vazgeçmeyecekti. Şimdi önemli olan birbirlerinin kaderi olup olamayacaklarıydı.
Eteğimde hem çakıl taşları hem de kumlar vardı. Hepsinden kurtulmam lazımdı nefes alabilmek için ve bu nedenle her seferinde bana çarşaf gibi görünen başka bir sakin denize dalıyordum sessizce. O deniz ki, beni gördüğünde hırçınlaşıp köpürüyor ve ben koşarak kıyıya çıkarken farkında olmadan yeni çakıl taşları ile yeni kumlar doluyordu her yerime. Her denizden farklı çakıl taşı ve her denizden farklı kum. Hangi yürek taşıyabilirdi ki bu yükü?..
Defne, üç sene önce geçirdiği trafik kazasında ailesiyle beraber hafızasını da kaybetmişti. Henüz on dokuz yaşındayken anılarından yoksun halde bir hastane odasında aralamıştı gözlerini. Aradan geçen zamanda hatırlayabildikleri kardeşi, anne ve babasının silik yüzleri ile karmakarışık hatıralar olmuştu.Geride kalan başka kimse var mıydı? Bir sevgiliCanından çok sevdiği ancak hafızasının onu hatırlamasına izin vermediği sevgili... Genç kız, Arslan'la yaptığı evlilik sayesinde her şeyi sil baştan yaşamaya başladı. Peki ya bir yerlerde hatırlanamayan bir sevgili varsa?
Aşk Nedir? Bu hikâye, bir soru ile başladı. Bir soru, birçok sonuca ulaştı. Sonuçların hiçbirinde ne kazanan vardı ne de kaybeden. Çırılçıplak yürümeye cesaret edebilenler sonunda sadece özgürlüğü elde edebildiler. Özgürlüğün tüyler ürperten gerçeklerini anlayabilenler için mutlu, gözlerini kapatmayı tercih edenler içinse mutsuz bir sonuca varıldı. Kimileri ise yalnızca adalet istedi: Özgürlüğünü bir başkasının canından, acılarından temin edenleri bulmak ve buna karşı savaşmak. Arter bilme arzusunun, arayışın, hırsların ve şehvetin hikâyesidir. Arter; aşkın hikâyesidir.
Rowena sessizce zindan hücresine geri döndü. Yeniden yalnız kalabildiği ve arkasından hemen yetişen can sıkıcı düşüncelerle yüzleştiği zamanlar bir avuntuydu. Sultan‘ın aşkı için asla yalvarmayacaktı çünkü o, onun sevdiği adam değildi ve asla da olamazdı. Onun sevdiği erkek Mark‘tı. Aşkı Mark‘tı. En başından beri hep Mark‘tı. Ona ne kadar uzun zamandır âşıktı ve ne zamandır bunu kendine itiraf etmeyi reddediyordu? Belki de Mark‘ın onu çok sinirlendirdiği ama yine de garip bir heyecan hissiyle bıraktığı o ilk akşamdan beri. Ondan hiç hoşlanmadığını düşündüğü zamanlarda bile Mark onu hep heyecanlandırmıştı. Sonra ormanda tekrar karşılaşmışlardı ve Rowena baş kaldırdığı halde onun gücünü hissetmişti. Kalbi ve içgüdüleri sevebileceği erkeğin, tam da bu erkek gibi güçlü olması gerektiğini anlamıştı. Barbara Cartland‘ın Pembe Koleksiyonu, daha önce yayımlanmamış kitaplardan oluşan yeni bir seri.
Bu site Ticimax® Gelişmiş E-Ticaret sistemleri ile hazırlanmıştır.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.