Melez Sözleşmeleri’nden unutulmaz bir final!
Ölümlü dünya yavaş yavaş tanrıların yarattığı kaosa teslim olurken, Alexandria Andros, onu kendi yeteneklerinden şüpheye düşüren korkunç mağlubiyetin yaralarını bir an önce sarıp, savaşı sona erdirmek zorunda.
Alex ve sonsuz aşkı Aiden St. Delphi engelleri aşıp, tüm zamanların en tehlikeli tanrısını serbest bırakmak için Yeraltı’na giderken, ezeli düşmanlarına güvenmeliler.
Alex korkunç bir seçimle karşı karşıya: ya her şeyi ve ona güvenen herkesi imha edecek… ya da kendini.
New York Times ve USA Today’in çoksatan listelerinden uzun süre inmeyen Melez Sözleşmeleri; Melez, Safkan, Tanrı ve Apollyon’dan sonra beşinci kitap Avcı ile çarpıcı bir şekilde son buluyor!
İngiliz Posta Arabası 19. yüzyıl İngiliz deneme yazarı ve eleştirmenlerinden Thomas de Quincey'nin başından geçen olaylardan yararlanarak yazdığı ilginç yapıtlarından biridir. Adını ilk kez 1821'de yayımladığı bir "İngiliz Afyonkeşin İtirafları" denemesiyle duyuran De Quincey, "İngiliz Posta Arabası"nda gençlik yıllarında kılpayı kurtulduğu bir araba kazasında ölümle yüz yüze gelişinin düş gücünü nasıl harekete geçirdiğini çarpıcı bir çağrışım zenginliğiyle dile getirir. Oxford Üniversitesi'nde öğrenci olduğu yıllarda yaptığı araba yolculukları onun için yalnızca üniversite öğrencileriyle öbür yolcular arasındaki sınıfsal ayrımların ayrıntılarını değil, aynı zamanda arabanın hızı, oturma yerlerinin özellikleri ve şiddetin korkunçluğunu gerçeküstücü bir dille anlatması için bir çıkış noktasıdır. Gene böyle bir posta arabasının İngiliz sarayı tarafından Çin İmparatoruna armağan edilmesinin yol açtığı garip olaylar De Quincey'nin elinde nerdeyse "Bin Bir Gece Masalları"nın sürükleyici anlatımıyla okurlara aktarılır.
"Bu kuru söz kalabalığı, sana dokunamadığım için. Seni kollarıma alıp uyuyabilseydim, bunca mürekkep şişede de durabilirdi.Birlikteyken gene erdemli kalabilirdik. Ama bir süre ayrı olmamız gerekiyor, gerçekte böylesi de daha iyi. Ah kesinlikle güvenebilsek geyeceğe... Ama benliklerimizin büyük kesimi bir arada, bir süre bekleyerek, en kısa bir zamanda buluşmak üzere birbirimize doğru yol alıyoruz. John Thomas, Lady Jane'e iyi geceler diler, biraz boynu bükük ama gönlü umut dolu." Lady Chatterley'in Sevgilisi, kadınla erkek arasındaki yalın ilişkinin sonsuz olanaklarının, birey yaşamına getireceği yenilenme ile coşkunun araştırılması. Savaş sonrasının açgözlü, kısır, doğadan gitgide kopan ortamında, bir Lady ile bir koru bekçisi arasındaki tutku dolu ilişkiyi anlatan bu roman, yayımlandığı pek çok ülkede büyük tartışmalar doğurmuştu. D.H. Lawrence'ın değişikliklerle ardarda üç kez yazdığı metni, bu son biçimiyle Akşit Göktürk'ün Türkçesinden sunuyoruz.
19. yüzyıl İngiliz romanının Oliver Twist ve David Copperfield gibi unutulmaz tiplerinin ve çağdaş Noel mitinin yaratıcısı Charles Dickens, önemli bir toplumsal tarih kayıtçısı olarak roman sanatına büyük katkıda bulunmuştur. Kafka'ya ilham veren romanları, döneminde büyük popülerliğe sahip olduğu halde eleştirmenlerce ciddiye alınmamıştı, ancak 1950'lerden sonra yeniden değerlendirilmeye başlandı. Sürükleyici polisiye kurgusu ve çok katmanlı anlatımı ile Charles Dickens'ın olgunluk çağı romanı kabul edilen Kasvetli Ev güçlü bir toplumsal eleştiri ve sarsıcı bir gözlem gücü ile modern dünyaya geçişin sancılarını, Victoria çağının katı ahlakçılığını, çılgın Chancery Mahkemesi'nin delirticiliğini yansıtır. "Romanın Shakespeare'i"nden "soğuk ikindinin en soğuğu, koyu sisin en koyusu ve çamurlu sokakların en çamurlusu", H. K. Browne'un ilk baskı için hazırladığı illüstrasyonlar ve Aslı Biçen'in titiz çevirisiyle ilk kez dilimizde.
Joyce, 1904'te Nora Barnacle adında bir genç kadınla tanışmıştı. (Nora Barnacle ile 1931'de, evliliğe karşı olmasına rağmen, kızının ısrarları üzerine evlendi.) Ulysses, Joyce'un kendi anlatımıyla Nora Barnacle'ı sevdiğini anladığı gün olan 16 Haziran 1904 günü Dublin'de geçer. (Romanın asıl kahramanı bir bakıma Dublin kentidir. Her yıl 16 Haziran günü Dublin'de düzenlenen "Bloomsday" yani Bloomgünü'nde, kitaptaki bölümlerde geçen yerlerin dolaşıldığı turlar düzenlenmektedir.) Konu, özünde son derece yalındır: Öğrenci Stephen Dedalus ile serbest çalışan Yahudi asıllı bir reklam toplayıcısı olan Leopold Bloom'un karşılaş(tırıl)maları. Ancak asıl anlatılan, bu iki kişinin bireysel kimliklerini aşan daha büyük bir gerçeğin parçası olduklarıdır: Stephen "sanatsal" doğanın, Bloom ise "bilimsel" doğanın temsilcileridir. Öte yandan, bu iki dışlanmış kişilik, hem Joyce hem de birbirleri için de özel bir öneme sahiptirler: Stephen, Joyce'un gençliğinin, Bloom ise olgunluğunun yansımalarıdır; Bloom, Stephen'ın, deyim yerindeyse, "manevi babası"dır vb. Ama kitabın edebiyat açısından asıl önemi, çatısının Homeros'un destanı Odysseia ile simgesel koşutluğundan ve Joyce'un kullandığı değişik teknik ve biçemlerden, özellikle de 18. ve son bölümde Bloom'un karısı Molly'nin düşüncelerinin yansıtıldığı "bilinç akışı"ndan gelir.
Ulysses, yılar boyunca, kimine birkaç kez olmak üzere, Fransızca, Almanca, İtalyanca gibi bellibaşlı dillere, bu arada Çince gibi "uzak" dillere de çevrildi; üzerine onlarca kitap yazıldı. Türk okuru ise, şimdiye kadar ancak, içlerinde özellikle Doğu ve Uzakdoğu gizemciliği ve Geştalt terapisi üzerine çeviri vb. etkinliklerinden tanıdığımız Nevzat Erkmen'in de bulunduğu, bir iki çevirmenin, deyim yerindeyse "cüret ettiği" deneme niteliğindeki "parça" çevirileriyle yetinmek zorunda kalmıştı. Kitabın "tam ve tekmil" çeviri serüveni, 1991'de Yapı Kredi Yayınları Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi'nin kurulmasıyla başladı. Ulysses, danışma kurulunun dizide yayımlanmak için ilk seçtiği kitaplar arasındaydı. Yarışmaya gönderilen deneme çevirelerinden Nevzat Erkmen'in çevirisi yayımlanmak için uygun bulundu ve Nevzat Erkmen yoğun bir şekilde çalışmaya başladı (1992). Dört yıl süren zorlu bir uğraştan sonra, geçtiğimiz aylarda biten çeviri, Enis Batur'un da redaksiyonundan geçtikten sonra yayımlanmaya hazır duruma geldi. Kitap, Enis Batur'un "Joyce'un Kulesi" başlıklı "Ön-Söz"ü ve "1992'de Bir 'Ulysses', 1984'te Bir Başka 'Ulysses'" başlıklı "Arka-Söz"ü ile sunuluyor. Böylece, Nevzat Erkmen'in kitabı yazdığı "Çevirmenin Sözü"nde söylediği gibi: "Joyce'un ulusesi" nihayet Türkçede...
"Sağ olarak karaya ayak basabilmiştim; gözlerimi yukarıya kaldırarak daha birkaç dakika önce hiçbir umut yokken şimdi kurtulmuş olmamdan dolayı Tanrı'ya şükrettim. Böyle, mezarın eşiğinden dönercesine kurtulan bir ruhun yaşayacağı coşkunluklarla sevinçleri gerçeğe uygun olarak anlatmak başarılabilecek bir şey değildir sanırım; boynuna ip geçirilmiş de tam asılmak üzere olan bir caniye suçunun bağışlandığı bildirilecek olursa, şaşkınlıktan kendini yitirip yüreği durmasın diye, gerektiğinde kan alacak bir cerrahın o anda hazır bulundurulması yasasına hiç şaşmıyorum artık: Apansız gelen sevinçler, acılar gibi, sarsar ilkin." "Issız Ada": her çocuğun... ve çocuk kalmakta ısrarlı her büyüğün vazgeçemediği tek düş; "Issız Ada": uçsuz bucaksız bir serüven... ve tüm zorluklarına karşın sınırsız özgürlük; "Issız Ada": bir tek kişilik ütopya! Önce Robinson'un, sonra Robinson ile Cuma'nın, en son, orada yerleşmeyi seçen bir avuç insanıyla Ada'nın hikayesi!
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.