Anadolu’da Emperyalist Sarmal

Ülkeleri işgal eden emperyalistler, ülke insanını önemsemediği gibi ülkenin değerlerini de önemsemez.

Anadolu’yu işgal edenler hep bu yanılgıya düşmüş derslerini alıp geldikleri gibi değil, birçok fire vererek gitmişlerdir.

İşte Anadolu yine böyle bir Emperyalist sarmalda, özgürlük uğruna örgütlenenler sadece askerler değil, çocuk denebilecek yaştaki yurtseverlerin işgalcilere karşı nasıl direnip, dünyanın en güçlü istihbaratlarını nasıl çaresiz bıraktığını, mücadelelerini bu romanda şiirsel bir anlatımla okuyacaksınız.

Her şey Tiflis’te yaşayan Ali’nin Ermeni papazlarından birini öldürmesiyle başlıyor. Bu olayla, Posof’a kaçan Ali’nin peşinden ağabeyi Nizam ve ailesinin de gelmesiyle ailenin, Tiflis’ten İstanbul’a uzanan “kaça-kaçlık” öyküsü de başlamış oluyor.

Eski bir Osmanlı subayı olan Nizam, Ardahan’da da takip edildiklerini ve orada daha fazla kalamayacaklarını anlayınca, ailesi ile birlikte, içinde yer aldığı teşkilatın yönlendirmesiyle; kimliklerini gizlemek için “konar-göçer” bir çingene kafilesinin içine giriyor.

Önceleri yadırgadıkları bu millete zamanla alışmaya başlıyor, zorluklara karşı beraber mücadele veriyorlar. Burada da yağmacı çeteler yakalarını bırakmıyor. Nizam’la birlikte, onurlu yaşamın önemini öğrenen kafile, yaşamları uğruna kendilerini savunmaya başlıyorlar. Bu sırada Nizam ve ailesini yeni bir yolculuk bekliyor. Gemiyle Samsun’a giden aile, işgal topraklarından çıkmanın özgürlüğünü tadıyor ve buradan da yine bir gemiyle İstanbul’a gidiyorlar. Kendilerine orada yeni bir hayat kuran aile bir kez daha yeni bir işgalle karşı karşıya kalıyorlar. Ailedeki her birey, Kurtuluş Mücadelesi’nde farklı sorumluluklar üstleniyor. Kitap, yıllarını mücadeleye vermiş bir ailenin savaşla, acılarla ancak umutla ve yer yer mutluluklarla geçen öyküsünü anlatıyor.


Basım Ayı/Yılı : 7/2023
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 344
Ağırlık : 344
En / Boy : 13,5 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺87,60

Üç roman ve bir şiir dosyasından sonra kadın özelinde insana dair büyük bir soruyla tekrar şiire dönüyor Canan Al, Kimim Ben'le. Birçok coğrafyada "öteki" kılınmış kadını, içinde büyüttüğü varoluşsal bir soruyla, getirip okurun önüne bırakıyor bu uzun ve tek parça şiirinde. Ama bu bir sorudan çok, sorgulamaya benziyor.

Canan Al, başta Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam inancı olmak üzere tüm İbrahimî dinlerin ortak atası İbrahim Peygamber üzerinden bütün bir insanlıkla yüzleşiyor, yüzleştiriyor okuru, 62 sayfalık bu "karşı destan"da. İmgeleri, dizelerden dizelere kadının yalnızlığına, itilmişliğine, yok sayılmışlığına bir ağıt biçiminde ilerliyor.

Üç büyük inancın etkili önderleri Hz. İbrahim'in önünde, yüzyılların ezilmişliğinin hesabını soruyor doğuran, büyüten, üreten kadın olmanın onuru ve gururuyla.

Yalın, açık bir şiir diliyle, insanın binlerce yıllık serüveninin ana duraklarında, o serüvenin belli başlı mekânlarında dolaşıyor; kaybettiği bir değeri arar gibi ya da hiç sahip olmadığı.

Kadim Doğu kültürünün dokusunda kadının tevekküle batmış hüznünden, toplumsal eşitliğin ve kardeşlik mücadelesinin enerjisini üretiyoruz Canan Al'ın sorularıyla:

"Kimim ben İbrahim

Bu topraklar neden kabullenmiyor bedenimi

Sınırlarını çektikleri haritalarda

Neden bir yerim yok benim

Oysa benim de elim insanca

Ve incitecek yanlarımı kırdırıp geldim

Anlaşılmayan yanım ne

Yoksa dilimden mi anlamıyorlar

Duruşumu görselerdi

Bilirlerdi beni İbrahim

Yaratığın, kim olduğunu anlarlardı"

 


Basım Ayı/Yılı : 2023
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 62
Ağırlık : 62
En / Boy : 13,5 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺25,55

Yılmaz Şit, 1953 yılında Ardahan’ın Bayramoğlu Köyünde doğdu. İlkokulu köyde, orta öğrenimini Ardahan Lisesinde tamamladı. 1979 yılında Kars Dede Korkut Eğitim Estitüsünden mezun oldu. Yurdun birçok yöresinde eğitimci olarak görev yaptı. 2004 yılında emekli oldu.
Yılmaz Şit, gençlik hareketlerinde ve demokratik kitle örgülerinde mücadele etti. 
Hoçvan Dernekler Federasyonu (Hoçfed) kuruluşunda ve yönetiminde yer aldı.
“Hoçvan’ın Gülü” Yılmaz Şit’in ilk kitabıdır.

Bir esinti vardı dışarda 
Memleket havası kokuyordu
Gurbet diyarın özleminde 
Hani bir hayalimiz vardı
Seninle el ele verip Hoçvan’da
Gülün, sosun’un arasında 
Koşmak koşmak var ya
Hoçvan’da Hoçvan’ın gülü
Tüm özlemlere inat
Esintiye göğüs gererek

***

Cote çavên reş û belek
Rûkeke kenî û bedew
Qeymiş naki mêzeki
Mina hîva çarde royi
Kibarê, dihate ser avê
Bin çavên da mêze dit
Rûke keniwa
Bihareke şax wedida
Ev ku diçû roj dıbû payiz
Kanı dimiçiki dile min da
Av nedihat li xarê
Gûleka nav dılan bû


Basım Ayı/Yılı : 2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 93
Ağırlık : 93
En / Boy : 13,5 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺32,85

Dünya kuruldu kurulalı, kurulan bu dünyanın başına, bilmem kaç yaşında edebiyat adlı o harika iş geldi geleli, milyonlarca aşk öyküsü anlatılmış, dinlenmiş, yazılmış ve okunmuştur.
Bu milyonlarca aşk öyküsünden çok azı doruklarda yer bulmuşlardır kendilerine. Onlar farklı kurgulanmış, özel bir dille anlatılmışlardır. Kahramanları simge olmuşlardır, aşkları imge... Bu simge ve imgeler kuşaktan kuşağa kutsal bir emanet gibi aktarılmışlardır.
Mahmut Baycan’ın elinizdeki, gerçek yaşamdan esinlenilerek yazdığı“Kumkapılı Kadın” adlı kısa romanı; kurgu, dil, akış ve biçem olarak, doruklarda yer bulmaya aday bir eser olarak gözükmektedir. Gözlemleri geniş açılı, ayrıntılı ve çarpıcıdır yazarın. Çağcıl bir aşk öyküsü olmasına karşın, yakın tarihimizin kimi toplumsal, ekonomik ve siyasal olayları, bu kısa romana ustalıklara yerleştirilmiştir. Abartmadan söylüyorum; bir psikolog, bir psikiyatr, bir terapi uzmanı birikimi ile yazar, okuru sıkmadan ruhsal çözümlemeler yapmakta, bu çözümlemelerde, öykünün başkahramanı Reşat’ın iç dünyasını gözler önüne sermektedir. Ve işte bu serişte, Ermeni kızı Ani ile Reşat’ın aşkının büyüklüğü insanı sarıp sarmalamaktadır. 
Bu kitabı bitirdiğimde ben, Tapduk Emre’nin o sözünü anımsadım ve hak verdim ona: “Aşk ile yürüyen sırtında bir dünya taşır. Aşksız yürüyen beden diye bir ceset...”
Ani ile Reşat’ın ve de Mahmut Baycan’ın sırtındaki dünyayı görmek gerek, öyle olağanüstü ve esrik ki, öyle acıklı ve etkileyici ki, unutamayacaksınız, belleğiniz “silinmeyecekler” bölümüne kaydedecektir hemen. (Cazim Gürbüz)


Basım Ayı/Yılı : 2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 196
Ağırlık : 196
En / Boy : 13,5 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺54,75

İngiliz devlet adamı Churcill “Bir damla kan, bir damla petrol” demiştir. Birinci Dünya Savaşı, bir petrol paylaşım savaşı olduğu kadar da aynı zamanda büyük oyunlar ve casuslar savaşıdır da. Özellikle de Osmanlı’nın vermemek için can havliyle son bir hamle yaptığı petrol zengini Ortadoğu coğrafyası ve Arap yurtları. 
Gertrude Bell, romandaki adıyla Hatun, Ortadoğu ve İran’ı parmağında oynatan müthiş bir kadın. Onun için nice romanlar, yazılar, anılar yazıldı, filmler çevrildi. 
Kerküklü yazarımız Necmettin Bayraktar da Bell’in yani Hatun’un, özellikle kendi ana yurdu olan Irak topraklarında yaptıklarını işliyor bu romanında.
Hicaz’da İngilizlerin iğvasına ve lirasına kapılıp Osmanlı’ya karşı ayaklanan Mekke Şerifi Hüseyin’in çocuklarından Faysal’ı alıyor Gertruda Bell, cetvelle çizip çöl kumlarından oluşturduğu krallıklardan birinin, Irak’ın tepesine oturtuyor ve halkın karşı çıkmasının karşılığını şiddet ve nefretle veriyor.
Gertrude Bell’in sonu ne oluyor, bunu da okuyacaksınız bu romanda.
“Tarihin satırları öyle kolayca silinemiyor; kapanan, kabuk bağlayan yaralardan bile kan sızdığı görülüyor” der Octavia Paz. Bu roman bu sözün kanıtlandığı da bir yapıttır.


Basım Ayı/Yılı : 2022
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 110
Ağırlık : 110
En / Boy : 13,5 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺32,85

Bilir bilmez konuşup her konuda kesin hükümler verene “Ahkâm kesme!” deriz. Yersiz zamansın bir biçimde üstelik bilmediği bir konuya girip düşünce ileri sürene kızar “Hariçten gazel okuma!” diye azarlarız onu. Bilgiçlik taslayan ya da herhangi bir konuda kendince birtakım düşünceler ileri sürerse biri, “Felsefe yapma!” diye uyarırız.

Dilimizde sıkça kullandığımız bu üç deyim de felsefeye karşı geliştirdiğimiz “olumsuz” tutumumuzu göstermektedir. Oysa bu karşı çıkış ve alaya alışlarımız da felsefe yapmaktan başka bir şey değildir! 17, yüzyılın Fransız matematikçi, fizikçi ve düşünürü Blaise Pascal, “Felsefe ile alay etmek, felsefe yapmaktır.” demişti. Ondan yüzyıllar önce yaşamış, Antik Yunan Klasik dönem filozoflarında Aristoteles, “Felsefe yapmak lazım mı diyorsunuz; o halde felsefe yapmak lazımdır. Felsefe yapmamak lazım mı diyorsunuz; bunu yapmak için de felsefe yapmak lazımdır.” diyor.

Yani felsefeden kaçış yok! Yok, ama nedendir bu değerbilmezliğimiz, yok saymazlığımız? Hasan Şahingöz, “Felsefe Nedir, Ne Değildir?” adlı bu derli toplu çalışmasında bir türlü kaçamadığımız felsefenin ne olup ne olmadığına odaklanıyor. Son derece yalın bir dil ve açık bir anlatımla, terimlerin soğuk yüzünü ısıtıyor; kuramların derinliğinde boğulmadan adım adım yürüyerek felsefe, filozof, felsefenin başka alanlarla ilişkileri hakkında “ahkâm kesmeden” ama “felsefe yaparak” ilerliyor.

Felsefe tarihine girmeden, filozofların yaşam ve düşüncelerine dalmadan, akımlarıyla oyalanmadan felsefenin doğrudan kendisine yönelen “Felsefe Nedir Ne Değildir?”, Felsefi düşünme ve düşünme yöntemleri, felsefenin konuları, bilim ve dinle ilişkileri üzerinde felsefenin kendisi gibi sorularla düşünerek ufuk açıyor. Hüseyin Şahingöz, felsefenin ağzından sorduğu soruları yanıtsız bırakarak, okuru etkin bir okumaya davet ediyor. “Felsefe Nedir Ne Değildir?”, bir ders kitabı adını çağrıştırsa da olguları tüm boyutlarıyla nasıl anlamlandırabileceğimizi ortay koyan bir başucu kitabı, bir bütün olarak hayat ve insana dair birçok konuyu anlamada nasıl bir perspektif edinmemiz gerektiğini gösteren bir kişisel gelişim kitabıdır.

Öyle de okunabilir, okunmalıdır!


Basım Ayı/Yılı : 2021
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 190
Ağırlık : 190
En / Boy : 13,5 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺51,10

“…maden ocaklarından, duruşma salonlarından, gözaltı merkezlerinden, cezaevlerinden, ölüm bodrumlarından, faili meçhullerden; acılardan, çığlıklardan, ağıtlardan; bozkırdan, karlı tepelerden, dağ göllerinden, patikalardan, subaşlarından, kuşlardan; aşklardan, sevgilerden, güzel günlerden, çocuk gözlerinden, bebe uykularından; türkülerden, semahlardan, halaylardan, şiirlerden, seksenlerden, doksanlardan, iki binlerden… süzülüp geldi bu kitaptaki her bir sözcük…”

Nusret Gürgöz


Basım Ayı/Yılı : 2021
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 366
Ağırlık : 366
En / Boy : 13,5 / 19,5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺73,00

Hangi şaire sorsanız, kendisini “yürek işçisi” olarak tanımlar. Yürek işçisi...

Ne ağır bir iştir yürek işçiliği. Yalnızca kendi yüreğini taşımıyorsun göğüs kafesinde. Yalnızca kendi Kerem’in olmuyorsun. Binlerce, on binlerce, milyonlarca Kerem’in yüreğini yaşatıyorsun orada, Aslı’ya yanan. O yüreklerdeki acıyı, sevinci, endişeyi ve coşkuyu yeşertiyorsun, kendi sevdanı ıskalayarak. Eksiğiyle fazlasıyla koskoca bir toplumu yerleştiriyorsun yüreğine, kendine gerçekten şair diyorsan. Yürek işçisiysen... Tıpkı Kenan Uğur gibi...

Yüreğinin bir yarısı kendi kişisel acılarına yanarken, diğer yarısı da toplumsal değerlerin yitimine isyan ediyor. Onların acısını yaşıyorsun en derinlerde. Onlarla birlikte yanıyorsun.

Bir yandan kendi sevdanı, yaşamsal ilişkilerini dillendirirken, öte yandan da toplumsal çalkantıları, sıkıntıları, acıları, sevinçleri yüreğinden boşaltıyorsun. Yüreğini seriyorsun orta yere.

Evet, her şair bir yürek işçisidir gerçekten de. Ağır işçidir. Böylesine ağır bir yükü taşıyabilmek için kocaman bir yürek gerekiyor insana. Şair olmak gerekiyor. Sanatçı yüreği taşımak gerekiyor. Duyarlı, çok duyarlı olmak gerekiyor.


Basım Ayı/Yılı : 2019
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 110
Ağırlık : 110
En / Boy : 14 / 20
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺29,20
Ardahan’dan Şiirsel Anılar ve Öyküler

Uçağa binmemiş insan vardır. Ama öykü dinlememiş, öykü okumamış insan yoktur.

İlk çağlarda mağaralarda yaşayan insan toplulukları bile öyküye ihtiyaç duymuş ve onu anlatıp, dinlemişlerdir.

“Öykülerin olağanüstü bir gücü vardır. Öykü başladığında sizi içine çeker ve bir müddet sonra beyninizin kontrolünü ele geçirerek, sizi kendi dünyasında gezdirir,” der, ABD’li yazar Jonathan Gottschal.

Öyküler, insanların sosyal yaşamlarında ihtiyaç duyacakları temel becerilerin oluşmasındaki ilk basamaklardır. Ve bizi ciddi zorluklara karşı eğiten bir gizeme sahiptirler. Bir öyküyü okurken veya dinlerken, oradaki bir kahramana bürünürüz. Bu kahraman genellikle ezilenden yana bir karakterdir. Ve bu karakter bazen öylesine etkili olur ki, doğrudan kişiliğimiz etkiler hale gelir.

Bir Köroğlu öyküsünde, herkes Köroğlu olmak ister. Hiç kimse Bolu beyi olmak istemez.

Onun için öykü yazmayı seviyorum. (Mahmut Baycan)


Basım Ayı/Yılı : 2021
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 126
Ağırlık : 126
En / Boy : 14 / 20
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺43,80
Dört Kilit Bir Anahtar Bir de Nilüfer…

“Kırık Kilit” romanı ile yaşamın her alanına dokunan yazarımız, iç içe geçmiş çok katmanlı olayları alegorik bir üslupla kurgulayarak okurunu İran, Türkiye, İsveç ve Amerika gibi dört farklı ülkede uzun bir gezintiye çıkarırken aynı zamanda da 1979 İran’ı ile 1980 Türkiye’sinden kesitler sunuyor.
Şah Rıza Pehlevi’nin on iki adamından biri olan ve dönemin istihbarat örgütü Savak’ta üst düzeyde görev yapan Muhammed Alishahi, “Yeşil Devrim”den hemen sonra ailesiyle birlikte ülkesini terk ederek Türkiye’ye kaçar. Bir süre sonra da 12 Eylül askeri darbesine yakalanır. Ankara’nın kaos ve kargaşa ortamında bir yandan yaşam mücadelesi verirken diğer yandan da peşine düşen gizli örgüt elemanlarından korunmaya, gizlenmeye çalışır.
Sadece Alishahi’nin değil, dört ülkeyi dolaşan ve dört ayrı rejimle tanışan ailesinin ve küçük kızının da yaşama tutunma serüvenidir bu. Türkiye’yi vatanı olarak benimseyen, aşk denilen yabanıl duyguyla ilk kez Ankara’da tanışan, sonra da Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan bir mültecidir artık. Babası ile uzun süren bir anlaşmazlığın, çatışmanın içine düşen Nilüfer’in, bundan sonraki yaşamının belli başlı durakları İran, Türkiye, İsveç ve Amerika olacaktır.
Dört ülke, dört rejim ve dört ayrı yaşam tarzına uyum sağlamaya çalışan küçük bir kızın yaşam serüvenini hüzünle okuyacaksınız.


Basım Ayı/Yılı : 2021
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 256
Ağırlık : 256
En / Boy : 14 / 20
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺65,70

Mahmut Baycan’ı “Zilli Saat” adlı öykü bitiği ile tanımış, bir de yazı yazmıştım o kitabıyla ilgili. Daha çok, yöresindeki insanların, geçmişte, yıllarca hüküm süren o büyük yoksullukla boğuşmalarını, birbirleri ve doğa ile ilişkilerini, ülkede yaşanan sosyal ve ekonomik değişimlere ayak uydurma bağlamındaki çaba ve savrulmalarına değiniyordu. O yılların gerçek tarihiydi bu öyküler, sözel fotoğraflarıydılar.
Yazar Baycan, elinizdeki bu yeni öykü kitabı ile esas olarak bu çizgisini sürdürüyor, yani önce Ardahan ve çevresi, yine o insanlar, o yıllar… Gad Muzo, Sandalye, Gurbani ve Ramo adlı öykülerde yine Ardahan ve yöresinden olaylar ve insan manzaraları var.
Yazar izlemiş, gözlemiş yıllarca; belleğine depolamış o insanlık, yoksulluk, hastalık ve çaresizlik hallerini. Şimdi de yazıya döküyor bunları: “İşte geçmişiniz, bunları yaşadılar sizin büyükleriniz, oralardan gelmektesiniz, gideceğiniz yere bunları öğrenerek gidiniz, yoksa sizler daha yaman çelişkilere, darlıklara, açmazlara düşersiniz…” dercesine. Ve oradan objektifini büyük şehirlere çeviriyor bir anda, bugüne geliyor, oralardaki atılmış, itilmiş, rayından çıkmış, özünden sapmış insanların acıklı ve ibretli hallerini gösteriyor. “Vurgun” öyküsü bunun ne çarpıcı örneği.
Ama bir “Sinek” öyküsü var ki, o bana göre bu kitabın başyapıtı. İlgiyle, merakla, ders alarak, derinden düşünerek okunacak bir öykü. İşkence masasında bir kadın ve bir sinek... İkisi arasında oluşan bir direnç bağı, ustaca betimleme, özgün imgeler ve felsefik çözümlemeler.
“Öykü, yazının sağlığına işarettir” der İspanyol yazar Jose Maira Merino… Ben Mahmut Baycan’ın öykülerinde bu sağlığı görüyorum… Okuyanları da sağaltacak bir sağlık…
Cazim Gürbüz
(Gazeteci-Araştırmacı yazar)

Mahmut Baycan’ın gözleri bende olsaydı, kamera kullanmazdım.
Reis Çelik
(Rejisör)


Basım Ayı/Yılı : 2020
Basım Yeri :
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 158
Ağırlık : 158
En / Boy : 14 / 20
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Cep Boy Durumu : 0
₺36,50
1
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR
Çerez Kullanımı