Perili bir şato, Kont Dracula, gotik romantizm! Bütün bunları bir Jules Verne romanında bulmak pek sık olacak bir şey değildir. Ama bildiğimiz gibi Verne'in hayal gücünün aşamayacağı zorluk yoktur. Karpatlar Şatosu onun en sıradışı romanlarındandır. Transilvanya'nın hurafelerin istila ettiği dağlarındaki gizemli ve ıssız bir şato ve buradan yayılan dehşet dalgasını çözmeye çalışan cesur yayılan dehşet dalgasını çözmeye çalışan cesur genç adamların maceralarını anlatır. Hatta Dracula'yla karşılaştırılabilir ürkütücülükteki bu maceraya Verne, bir bilimkurgu havası vermeyi de başarıyor.
Transilvanya'nın Karpatlar'ındaki Werst köyü yakınında bulunan bir şatoda gizemli şeyler yaşanmaktadır,. Köylüler Chort'un (şeytan) şatoyu işgal ettiğinden emindir. Bölgeyi gezen Kont Franz de Telek yaşdığı rahatsızlıkları araştırmak üzere, şatonun sahibi Baron Rodolphe de Gortz'un yanına gider. Çünkü yıllar önce meşhur İtalyan primadonna La Stilla'nın sevgisini kazanma konusunda birbirlerine rakip olmuşlardır. Kont, La Stilla'nın ölü olduğunu düşünürken, suretlerini görür, sesini duyar; hem de şatonun kendisinden geliyormuşçasına.
1920' lerde genç bir adam Viyana'da tıp eğitimi almak için Kıbrıs'tan ayrılır. Avrupa'da karşılaştığı sanat, bilim ve yaşam biçimi karşısında gözleri kamaşır ama aynı zamanda faşizmin yükselişine de tanık olur.
1940'ta Kıbrıs'a geri döner. Güzel bir Yunan kadın ona asistanlık yapmaya başlar ve adam kadirim büyüsüne kapılır. Yine de ona bağlanmak istemez ve kadını İskenderiye'ye gönderir. Kate burada, Kral Faruk yönetimindeki şehrin en muhteşem dönemini yaşar.
…
“Abla.”
“Efendim.”
“Biliyor musun?”
“Neyi?”
“Senin kaderin benimkini de yazmış…”
Savrulan Hayatların Hikâyesi
1900’lü yılların başı, Biga…
Savaştan yorgun düşmüş bir millet, bir çiftlik ve zengin bir aile. Bir yemin ve o yeminle vicdanı arasında sıkışıp kalmış bir baba... Gün gelir kader zarını atar ve hayatlar savrulur dört bir tarafa.
İncir Kuşları, Piruze-Şam’da Bir Türk Gelin, İki Kişilik Yalnızlık gibi çok okunan kitapların yazarı Sinan Akyüz’ün kaleminden genç yaşta Ürdün’e gelin giden iki kız kardeşin gerçek yaşam öyküsünü soluk soluğa okuyacaksınız.
Bu romanı elinizden bırakamayacaksınız…
Tarih, kader ve aşkın mükemmel bir karışımı...
Şişedeki bir mesaj uzun zamandır kayıp olan Kaptan Grant’tan acil bir mesaj içeriyordu. Gemisi Britannia batırılmıştı, kendisi de rehin tutuluyordu. Çoçukları Mary ve Robert, dostları ve hamileri Lord Glenervan’la birlikte bir kurtarma seferi düzenlemeye karar verirler. Ama araştırmalarına nereden başlayacaklarını bilemezler. Üç dilde yazılmış olan yardım mesajı deniz suyuyla yer yer okunmaz hale gelmiştir. Kalan parçalar yoruma açıktır. Kesin olan tek şey Kaptan Grant’ın 37. paralel boyunca bir yerde olduğudur. Cesur maceracılarımız gemisi batmış kazazedeyi kurtarmak için hayatlarını riske atarak zamana karşı bir yarışa başlarlar.
Kazazedelerin Peşinde olarak da bilinen Kaptan Grant'ın Çocukları, okurlarını 37. paralel boyunca Arjantin pampalarından Güney Afrika’ya, Hint Okyanusuna, Avustralya’ya, Yeni Zelanda’ya götürür. And Dağlarına tırmanırız, depremlerden kurtulmaya çalışırız, tufandan kaçarız, korkunç deniz fırtınalarının ortasında kalırız, Avustralya’da haydutların saldırısına uğrarız, Yeni Zelanda Maorileriyle karşılaşırız. Ama birbirlerini seven ve destekleyen dostlar arasındayız. Kaptan Grantı’ın çocukları, stoik bir İskoç binbaşı, geveze bir Fransız coğrafyacı ve eşsiz Paganel morallerini hiç bozmazlar. Çünkü bütün zamanların en büyük maceralarından birisini yaşıyorlar.
Bu hayatta her şeyin bir bedeli vardı. Büyük sevdaların bedeli büyük acılardı, büyük hırsların bedeli büyük kayıplardı, büyük umutların bedeli yalnızlık dolu uzun yıllardı. Ama her şeyden önemlisi masumiyetin de bedeli ağırdı, zalimliğin de… Derlermiş ki, bazı hayatlar zaman içinde bağlıdır birbirine. Çağlar içinde yankı bulan, eski bir çareyle zincirlidir ötekine. Bazı hikâyeler sadece onu anlatabilecek olanların başından geçer. Fakat pek azımız bunu yaşarken bilebilir. Yaşadığı acı gerçeklerden kurtulmak için Şamlı bir kocanın elinden Türkiye’ye kaçan Piruze için bir anda karanlığın en koyu noktasında bir ışık yükselmeye başlar, Amer!.. Oğlu Amer’i görmek, sarılmak, kokusunu içine çekmek… Sonra İmad… Daha sonra da Rami… Onca hasretle geçen hüzünlü yılların ardından Piruze için belki de hiç uyanmak istemeyeceği tatlı bir rüya başlıyordu… İncir Kuşları, Piruze/Şam’da Bir Türk Gelin, Şahika&Feraye, Yağmurun Gelini gibi çok okunan kitapların yazarı Sinan Akyüz’ün kaleminden Piruze’nin, oğullarına kavuşma hikâyesini soluk soluğa okuyacaksınız…
Sinan Akyüz’den Yüreğinize Dokunacak Bir Kitap!
Boşnak Kızın Bir Solukta Okunan Gerçek Hikâyesi…
Çok satan romanlarıyla tanınan ve geniş okur kitlesine sahip yazar Sinan Akyüz yine ses getirecek son kitabıyla okurlarını selamlıyor. Alfa Yayınları’ndan çıkan İncir Kuşları’nda yazar, Bosnalı bir genç kz olan Suada’nın gerçek yaşamından yola çıkıyor. Okuru savaşın ve aşkın yakıcı gücüne tanıklığa davet ediyor. Bosna tüm bilinmeyenleriyle ilk kez Sinan Akyüz kalemiyle yazıldı… Sinan Akyüz dünyanın seyirci kaldığı bir soykırımı Suada’nın öyküsüyle yeniden gündeme getiriyor. Yakın tarihi edebiyatla buluşturan yazar, aşkın içinde “savaşı ve şiddeti”, savaşın içinde de “aşkı ve inancı” ustalıkla harmanlıyor. Bu romanla Bosna Savaşı’nın bilinmeyen bambaşka bir yüzü gün ışığına çıkarken; kitap okuyucusuna sürpriz bir sonla veda ediyor. Arka Kapak… Aynı ırktan geliyorlardı. Aynı dili konuşuyorlardı. Bir tek dinleri farklıydı. Biri Müslüman Boşnak genci, diğeri ise Hıristiyan Sırp’tı. İkisi de konservatuardaki aynı Boşnak kızına âşık olmuşlardı. Ve bir gün bu iki genç, güzeller güzeli Suada’ya aşklarını ilan ettiler. Ancak gençlerden biri aşkına karşılık bulmuş, diğeri ise “Kalbimde iki kişiye yer yok” cevabını almıştı. Takvim yaprakları 6 Nisan 1992’yi gösterirken bir bomba düştü beyaz zambakların açtığı yüreklere… Suada patlak veren savaşın estirdiği rüzgârda âdeta savrulan bir yaprak gibiydi. Savruldu, savruldu, savruldu… Sonra da kader onu bir zamanlar ‘hayır’ dediği genç adamın eline esir düşürdü. Genç adam, o gün ela gözlü çöl ahusuna bakmış “Kader bizi ne inanılmaz bir şekilde birleştirdi, görüyor musun Suada?” demişti. Modern zamanlarda Avrupa’da yaşanmış bir soykırımda, kadere inananların romanıdır İncir Kuşları… Bu kitap tamamen gerçeklere dayanmaktadır…
Bu kitap tamamen gerçeklere dayanmaktadır...
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.