Doğadaki erk istenci ve şiddet içgüdüsünü evcil bir kızak köpeğinin yaşam öyküsüyle anlatan ve bunu yaparken temsil aldığı insanoğlunun yüzündeki maskeyi çekinmeden indiren bir başyapıt! California’nın Santa Clara Vadisi’nde, Yargıç Miller’ın çiftliğinde mutlu ve huzurlu bir hayat süren Buck’ın yaşamı, evin kumarbaz çalışanı tarafından satıldığında tamamen değişiyor. Bugüne kadar sevgiyle büyümüş olan Buck, pek çok sahip değiştireceği bundan sonraki hayatında akıl almaz bir insan şiddetine maruz kalıyor. Bu şiddete başta dirense de elindeki sopayla bir daha asla aklından çıkmayacak olan kırmızı kazaklı adam ona “Sopa ve Sivri Dişin Kanunu”nu öğretiyor. Baskı ve şiddete maruz kalıp sindirilen her insan gibi Buck da öfke dolu bir sessizliğe bürünüyor. Sonunda onu çok seven iyi kalpli bir sahip bulup ona sadakatle bağlanıyor ancak içinde bir kez uyanmış olan kurt soyunun vahşi özelliklerini bir daha asla uyutamıyor. Amerikalı yazar Jack London’ın, yüz yılı aşkın bir süredir dilden dile çevrilen ve her okunuşta insana, insanın da içinde yer aldığı doğa kanunlarını sorgulatan unutulmaz eseri Vahşetin Çağrısı, bu kez Türk edebiyatının büyük ustası Zülfü Livaneli’nin seçkisi içerisinde ve onun önsözü ile okur karşısında.
Yayın Direktörü: Gülşen İşeri
Editör: Ezgi Hotalak
Son Okuma: Kadriye Kızıl Güzelkan
Kapak Tasarım: Emir Tali
Sayfa Tasarım: Beyzanur Karabulut Koç
Sayfa Sayısı: 112
Ebat: 12,5x21
The Call of the Wild
İnkılâp Kitabevi, Zülfü Livaneli seçkisine dünya edebiyatının usta yazarı Jack London’dan tesirli bir başyapıt daha ekliyor. Martin Eden, bu kez kalemiyle edebiyatımıza unutulmayacak bir imza atan Zülfü Livaneli’nin önsözüyle okuyucusuyla buluşuyor.
1990 yılında kaleme alınan Martin Eden, kült bir eser haline gelmiş ve birçok dile çevrilmiş olmanın yanı sıra, Jack London’ın hayatından izler taşıyan yarı otobiyografik bir roman.
Denizci ve taşralı bir gencin sınıf atlama çabasını, bunun için varını yoğunu ortaya koymasını, hatta erişmeye çalıştığı sınıfla birlikte kendi benliğini de aşması sonucu yaşadığı farkındalığı ve derin hüznü konu edinen kurgu, Jack London’ın efsanevi kalemiyle buluşunca okuyucusunu benzersiz bir deneyim ile baş başa bırakıyor.
Kitap Adı: Martin Eden - Livaneli Kitaplığı Kitap Yazar Adı: Jack London Yayın Direktörü: Gülşen İşeri Editör: Saliha Ulusoy İlk Okuma: Gizem Demir Kapak Tasarım: Emir Tali Sayfa Tasarım: Beyzanur Karabulut Sayfa Sayısı: 480 Ebat: 12,5x21 Tür: Çağdaş Dünya Edebiyatı Kağıt / İç Baskı: III. Hamur Enzo, 52 gr. Cilt / Kapak: Amerikan Bristol 230 gr. ISBN / Barkod: 9789751044921
Born in the wilds of the freezing cold Yukon, White Fang - half-dog, half-wolf - is the only animal in the litter to survive. He soon learns the harsh laws of nature, yet buried deep inside him are the distant memories of affection and love. Will this fiercely independent creature of the wild learn to trust man again?
Richard Adams, prize-winning author of Watership Down, introduces this chilling, beautiful tale of the wild.
Jack London bu romanında uygarlığın kendisini nasıl bir sona getirdiğini (kızıl veba) akılcı bir şekilde dile getirmiştir. İnsanlığın sona yaklaşmasına neden olan ‘kızıl veba’ değil yine insanın daha çok uygarlaşma çabasıdır. Kızıl vebadan sonra dün¬yada binin altında hayatta kalanlar uygarlığa doğru çoğalarak gidecek ve yeniden alaşağı olacaktır. bu kısırdöngü böyle devam edecektir ve bu noktada Jack London Şunu sorar ‘Bu nereye ka¬dar devam edecektir, bunun anlamı nedir, ne diye vardır bu kısır döngü’. Roman insanlığın ilkel ve vahşi yaşamına geri dönüş ola¬rak görülebilir-sadece güçlünün ayakta kalabileceği bir dünya.
“Oyun”, boks ringinde henüz 21 yaşın¬da hayatını kaybeden boksör Joe hakkında ya¬zılmış, 1905 tarihli bir Jack London romanı¬dır. Roman, yazarın Oakland Herald için spor muhabirliği yaptığı sırada karşılaştığı olay¬lara ait kişisel gözlemlerine dayanmaktadır.
Lost F Face is a collection of seven short stories by Jack London. It takes its name from the first short story in the book, about a European adventurer in the Yukon who outwits his (American) Indian captors’ plans to torture him. The book includes London’s best-known short story, “To Build a Fire”
“Ancak ben, benim; kendi zevklerimi insanoğlunun ortak hükümlerinin yanında geri plana atmayacağım.”
Otobiyografik özellikler taşıyan Martin Eden, Jack London’ın en önemli ve özgün karakterlerinden biri sayılabilir. San Francisco'da geçen bu roman, sıradan bir denizciyken edebiyata ve aşka dair hayallerinin peşine düşerek yepyeni bir hayata yelken açan genç bir adamın hikâyesini anlatır. Peki, Martin Eden, hayal ettiği her şeye sahip olduğunda gerçek mutluluğa da erişebilecek midir?
Jack London’ın romanları ve inişli çıkışlı özel yaşamı, büyük teknolojik ve tarihi değişimlerin heyecanıyla dolup taşan yirminci yüzyılın zorlu ilk yıllarında Amerika’nın umutlarını, hayal kırıklıklarını ve ideallerini ayna gibi yansıtır. Yazarın maceraperest ruhu, yaşama ve coşkuya duyduğu tutku ve araştırmacı zihni onu Klondike’tan Güney Denizlerine kadar uzanan zorlu bir yolculuğa çıkmaya sevk etmiştir. Bu yolculuklarda edindiği deneyimler ve Darwin, Spencer, Marx gibi düşünürlerin teorilerine duyduğu hayranlıktan aldığı ilhamla yazdığı romanlar sayesinde Amerika’nın en popüler yazarlarından biri haline gelmiştir.
İlk kez 1903 yılında yayımlanan ve London’ın en büyük eseri olarak değerlendirilen Vahşetin Çağrısı, Klondike Altına Hücum sırasında kendini Kanada’nın bakir doğasında bulan cesur bir köpeği ve insanların dünyasında kalmak ile doğaya dönmek arasında yapmak zorunda kaldığı seçimi anlatır.
Tarihte "Altına Hücum" dönemi olarak adlandırılan ve üstüne kitapların yazıldığı, filmlerin çekildiği olaylar zinciri 19. yüzyılda Kuzey Amerika’da geçiyordu. Jack London’ın ünlü eseri, Vahşetin Çağrısı’nda konu edilen "Altına Hücum" olayı da 1896’da Kanada’nın kuzeybatısındaki Yukon Bölgesi’nde, Klondike Irmağı çevresindeki topraklarda altın bulunmasından sonra yaşanmıştı. Alaska’nın batı sınırında yer alan bu bölgeye göç eden insanların refah arayışı, kızak köpeklerinin bitmek tükenmek bilmeyen acıklı öykülerini de beraberinde getiriyordu.
Buck da bunlardan biriydi ama onu diğerlerinden farklı kılan tek şey dondurucu rüzgârların estiği bu yabani ve geniş arazi ikliminde daha önce hiç farkında olmadığı o ilkel varlığının kendi içinde yeniden hayat bulmasıydı. Buck acımasız kutup yasaları altında yeniden diriliyordu. "Dayak yemişti ve bunu artık biliyordu, ama bir yeri kırılmamıştı.
Sopalı adama karşı hiçbir şansı olmadığını iyice anlamıştı. Öğrendiği bu dersi yaşamı boyunca asla unutmadı. O değnek çok şeyi açığa kavuşturmuştu. İlkel yasaların egemenliğiyle ilk karşılaşmasıydı ve daha bu yolun yarısını kat etmişti. Yaşamın gerçekleri çok daha acı bir görüntüsüyle karşısına çıkmıştı; kendi tabiatının ve zekâsının el verdiği ölçüde algılamaya ve anlamaya çalışıyordu bu görüntüyü." İşte Buck’ın liderlik içgüdüsüyle birlikte ortaya çıkan ilkel varlığına dönüş öyküsü burada başlıyordu.
Vahşetin Çağrısı, Buck adındaki bir köpeğin yaşadıklarını konu alan bir romandır. Bu kısa romanda evcil bir köpeğin bulunduğu yerden alınıp vahşi bir ortama götürülmesi ve yaşadığı olaylardan sonra oraya uyum sağlaması anlatılır.
Bir Senbernar ve İskoç çoban köpeği kırması olan Buck, Kaliforniya’da bir yargıcın malikânesinde kral gibi itibarlı, huzur içinde bir yaşam sürmektedir ve elbette dünyada olup bitenlerden haberi yoktur.
Dönem 1800’lü yılların sonudur ve altın aramak için kuzeybatı Kanada’ya, Yukon Vadisi’ne akın eden insanların kızaklarını çekmeleri için güçlü ve soğuğa dayanıklı köpeklere ihtiyacı vardır. Kumar oyunlarında devamlı para kaybeden malikâne bahçıvan yardımcısı, Buck’ı gizlice kaçırır ve köpek tüccarlarına satar. Buck’ın satılıp götürüldüğü dondurucu soğuk diyarlarda, bir yandan kızak çekmesi bir yandan da yaşam ve üstünlük mücadelesi vermesi gerekecektir. Buck, bu süreçte karşılaştığı zor koşullara uyum sağlarken, uzak atalarından ona kadar gelen ilkel içgüdüleri giderek canlanır. Ve sonunda Buck artık vahşetin çağrısını duymaya başlar.
1900’lü yıllarda, Britanya krallığı zenginliğinin en üst sınırlarını yaşarken; başkent Londranın doğu yakası fakirlik, açlık ve hastalıklarla mücadele eden insanlarla doludur. Jack London, toplumsal adaletsizliğin sosyolojik araştırmasını yapmak için halka karışır ve uçurumun kenarında yaşayan insanların hayat mücadelelerine tanık olur.Jack London, “Uçurum İnsanları” adını verdiği bu öyküsünde, güneş batmayan bir imparatorluğun, farklı yakalarında yaşayan insanlar arasındaki derin toplumsal sınıf ayrılığını ve bölgesel bir seviyede kapitalizmin boyutlarını; natüralist bir biçimde gözler önüne seriyor.
Güneşli Güney topraklarından bir gece ansızın kaçırılan Buck, kendisini hiç bilmediği bir dünyada bulur. Bu dünyanın yasası sopa ve dişin yasasıdır. Burada ya ölürsün ya da öldürürsün. Üçüncü bir seçeneğin yoktur. Artık yaşam acımasızdır ve Buckın bu acımasız Kuzey topraklarının yasasına uymaktan başka çaresi yoktur. Türlü acımasızlıklara katlandıktan sonra sevgiyi bulur Buck ama damarlarında akan vahşi kan onu yabana çağırmaktadır.
Issız, soğuk ve yabancı Kanada Ormanlarında altın aramak için yollara düşen iki arkadaştan biri sakatlanır, diğeri ardına bakmaz, hızlı adımlarla kendi yoluna devam eder. Kalan için artık açlıkla, soğukla ve ormandaki vahşi hayvanlarla mücadele etmesi gereken yeni bir hikâye başlar. Yaşama umudunu bir girdap gibi yüreğinde taşıyan karakterin, hayata tutunma çabasını ve yaşamak için birbirlerini yiyen canlıların savaşını okurken; yazarın eşsiz üslubuna hayran kalacaksınız.
Kuzeyin ormanlarında yaşam kavgası... Açlık ve hayatta kalma çabası... Beyaz Diş, bir kurt kırması; damarlarında hem kurt hem de köpek kanı taşıyor. Ormanda yapayalnız, hayatta kalmaya çalışıyor.
Bir gün, o ana dek yaşadığı mağaranın duvarını geçip hayata atılıyor ve her şeyi en baştan keşfetmeye koyuluyor. Vahşî doğanın çetin şartları, yaratılışındaki sertliği gün geçtikçe daha çok besliyor. Ve sonunda Beyaz Diş, amansız bir kurt oluyor. Derken efendiyi, yani insanı tanıyor.
Usta yazar Jack London, Beyaz Diş'te bir kurt ve ona "sahip çıkan" farklı efendiler üzerinden evcilleşmenin imkânını sorguluyor.
Beyaz Diş
Vahşi ama bir o kadar akıllı, güçlü ama bir o kadar da sadık bir yarı kurt yarı köpek. Hayata kötü başlamasına rağmen ondan kopmamaya çalışan Beyaz Diş’in inanılmaz hikayesi…
Esrarlı Ada
Bir balonda başlayıp ıssız adada devam eden heyecan seviyesi düşmeyen bir macera…
Yarı kurt yarı köpek Beyaz Diş hem doğanın hem de insanın vahşetini öğrenir. Kutupların buzulunda neredeyse açlıktan ölecekken onu eğitecek bir adam tarafından alınır ve durmaksızın kırbaçlanır. Daha sonra bir başkası onu vahşi bir it dalaşına sokar. Beyaz Diş, tüm bu güçlükleri bir şekilde atlattıktan sonra kendisine sevgi ve şefkat gösteren biriyle karşılaşır.
EmmaRouault sıkıcı bir kasaba doktoru olan Charles Bovary ile evlendiğinde, seçkin ve tutkulu bir hayat sürme hayalleri suya düşer. Duygusal romanlara sığınan Emma'nın düşleri günlerin bıkkınlığı içinde tuz buz olur. Anne olmak da ona bir yük gibi gelir. Dine sığınmak ise anlık bir rahatlama sağlar. Şehvetin peşinden giderek yaşadığı bir dizi gönül macerası hep hayal kırıklığıyla son bulur. Sonunda kalbi kırılmış ve köşeye sıkışmış olan Emma, kızı ve kocası için trajik sonuçları olacak bir karar alır.
Jack London Beyaz Diş Jack London'a ününü ve ilerde büyük bir yazar olabilmesi için gerekli olanakları sağlayan Vahşetin Çağrışı gibi, elimizdeki Beyaz Diş adlı hikâyede, yazarın 1897 Klondike altına hücum dönemi serüveninin en önemli ürünlerinden biri, yerel renklerinin zenginliği bakımından ise belki de birincisidir. Kuzey Kanada (ve kısmen Alaska) faunası, bazı yerli oymakların yaşayışları ve altın peşinde koşan, serüven arayan insanların kaderi üzerine zengin gözlemleri içeren bu eser, yabani hayvanla yabani insanın ortak serüveni olan yaşama savaşını ak ile kara kadar çarpıcı karşıtlıklar örgüsü içinde veren ve (yırtıcı hayvanı) derin bir kavrayışla yakalayabilen eşsiz bir ( doğa hikâyesi), gençler için bulunmaz bir SERÜVEN'dir. Vahşetin Çağrışı adlı hikâyedeki temanın (köpeğin kurtlaşması) tersine, bu kitapta bir kurdun köpeğe dönüşümü anlatılmaktadır. Bu sürecin yer aldığı - ve insanoğlunun sevgisizliği ile, gaddarlığı ile; açgözlülüğü, zayıflığı, korkaklığı ile dolu; başarı ya da başarısızlığın yaşamak ya da ölmekle eş anlamlı olduğu en elverişsiz ortam içinde, en yoğun karanlıkların arasından SEVGİ, bir umut ışığı gibi doğar. Evet, Beyaz Diş, yabanın hikâyesi olduğu kadar, bir bakıma insanoğlunun en yüce duygusunun, SEVGİ'nin de hikâyesidir.
Kendi yaşamından kaynaklanan olağanüstü serüvenlerle dolu yapıtlarıyla ABD’nin ve dünyanın en önemli yazarlarından biri olan, ülkemizde de birçok yapıtı yayımlanan ve çok tanınan Jack London’un (1876-1916) gerçek gözlemlerden oluşan bir kitabını sunuyoruz: Jack London, "Uçurum İnsanları"nda işsiz bir gemici kılığına girerek yaşadığı Londra’nın Doğu Yakası’nın gerçek yaşamını anlatıyor. Günümüzün toplumsal sorunlarına ışık tutan bir kitabında yazar, parklarda, sokaklarda, yoksulevlerinde yaşayan ve "uçurum insanları" denilen insanları gözlerimizin önüne seriyor.
1876 yılında San Francisco'da doğan Jack London yeni yetme bir oğlanken, ona ilerde ün sağlayacak ilk hikâyelerinin malzemelerini edinmek üzere serüven denizine açılmış ve henüz on dört yaşındayken "İstiridye Korsanlarının Prensi" sanını kazanmış bulunuyordu. Serüvenlerini yaşamın değişik alanlarında ve dünyanın değişik yörelerinde sürdüren Jack London 1897 yılında Klondike'de altın bulunması üzerine, bu yepyeni serüven alanının çekiciliğinden kendini kurtaramayarak, sarı madenin peşine düştü. Kuzeyin yabani ıssızlığında geçirdiği bir yıl içinde açlıkla, yoklukla, hastalıklarla ve soğukla, savaştı; donma tehlikeleri atlattı, bir lokma ekmek için hamallık yapmak zorunda kaldı ve bunca çilenin sonunda altın bulamadı.Serüvenci Jack London altın bulamamıştı ama, orada edindiği deneyimler, yazar Jack London'a 1903 yılında ilk büyük başarısını kazandıran Vahşetin Çağırışı adlı doğa hikâyesinin malzemesini sağlamıştı.Bir köpeğin kurt aslına dönüşümü gibi o güne dek işlenmemiş özgün bir konuyu son derece ilginç bir atmosfer içinde ele alan bu kitap yayımlandığı anda liste başı oldu.
Jack London Abd'li gazeteci ve roman yazarı, Vahşetin Çağrısı, Martin Erden, Demir Ökçe, Beyaz Diş ve Deniz Kurdu başta olmak üzere elliden fazla kitabın yazarı olan Jack London Dünya, ticari dergi romanının öncüsü ve yazarlıktan yüksek gelir elde etme başarısını amaçlayan ilk Amerikalılardandır.
Çocukluğu yoksulluk içinde geçti 14 yaşında okulunu bırakarak hayata atıldı. Türlü işlere girip çıktı. Amerika içinde ve dışında uzun mecaralı yolculuklar yaptı, hapis yattı. İlk kitabı "Kurt Dölü" 1900 yılında yayınlandı. London 17 yılda "kıpır kıpır hayat ve düşünce kaynayan" elli ciltlik dev bir eser vermiştir. Eserlerinde yaşam kavgasını oldukça çarpıcı etkileyici ve romantik bir bakışla anlatır, çoğu eserinde sert bir kapitalizm eleştirisi göze çarpar, Kitapları yabancı dillere en çok çevrilmiş Abd'li yazarlardandır.
Kuzeyin ormanlarında yaşam kavgası... Açlık ve hayatta kalma çabası... Beyaz Diş, bir kurt kırması; damarlarında hem kurt hem de köpek kanı taşıyor. Ormanda yapayalnız, hayatta kalmaya çalışıyor. Bir gün, o ana kadar yaşadığı mağaranın duvarını geçip hayata atılıyor ve her şeyi en baştan keşfetmeye koyuluyor. Vahşi doğanın çetin şartları, yaratılışındaki sertliği gün geçtikçe daha çok besliyor. Ve sonunda Beyaz Diş, amansız bir kurt oluyor. Derken efendiyi, yeni insanı tanıyor...
Yazar, bu kitabında, bir gün halk yığınlarıyla Plütokrasi arasında patlayacak olan kavgayı canlandırmaktadır. Jack London’da kalabalıklara gizli kalan şeyleri sezmek, üstün bilgisiyle geleceği görüğ betimlemek yeteneği vardı.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.