- Akademik yazılarınızda, - Kolej, süper lise, Anadolu Lisesi ve üniversite hazırlık sınıflarında verilen yazma ve kompozisyon derslerinde, - İngilizce öğretmenliği ve filoloji bölümlerinde verilen kompozisyon derslerinde, - Çeşitli kurumlarda yabancı dil seviyesi belirleme amacıyla yapılan yazma ve kompozisyon sınavlarında.
Ünlü bilgin Abdülbaki Gölpınarlı, bu kitap için yazdığı "Sunu"ta şöyle diyor: "Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatler, mezheplerin meydana gelişindeki dini, siyasi, içtimai sebepler, ferdi menfaati körükleyen sömürgen siyasetin, son yüzyıllara kadar kurduğu mezhepler, hatta mezhep altında dinler; hem de uyanlarına "koyun" demekten çekinmeyen, uyanlara, koyunluğu seve seve kabul ettiren dış ve yabancı sömürgenlerin koruduğu uydurma dinler. Tasavvufun bünyeleşmesi, tarikatlerin kuruluşu, tarikatler, tarikatler, tarikatler... Bir değil, on değil, yüz değil; tarikatler, tarikatlerin kolları, kollarının kolları. İzahlarda ana kaynaklara dayanmak, onları incelemek, eleştirmek, değerlendirmek ve hükümlerde tarafsız kalmak. Gerçekten de bu, çok güç bir işti. Bu güç işi başarmaya uğraştık; sanırım ki başardık da..."
Bu kitapta, İslam mezheplerini, bu mezheplerin Türkiye’deki gelişimini, sosyal ve ekonomik hayattaki rollerini, tarikatlerin insani, yahut bağnaz yönlerini adım adım izleyeceksiniz kanısındayız.
Zoolog Desmond Morris’in yıllar süren çalışmalarının ürünü olan "Çıplak Maymun" tüm dünyada olağanüstü bir ilgi uyandırdı. Pek çok dile çevrilen ve milyonlarca satan "Çıplak Maymun"a okurlar tarafından gösterilen bu büyük ilginin sebebi; şimdiye dek ileri sürüldüğü gibi insanın maymundan türemiş bir tür değil, doğrudan doğruya maymun olduğunu açıklamış, kanıtlamış olması... Desmond Morris, insan dediğimiz çıplak maymunun seks, yavru yetiştirme, beslenme, korunma, savaşma ve başka konulardaki davranış modellerinin temel niteliklerini ortaya koyuyor. Çıplak Maymun her okuyanı şaşırtacak, (belki de kızdıracak), eğlendirecek ve düşündürecek bir eser...
"Çocuğun yaşamak için yapması gereken tek şey, kolu çevirip kapıyı açmaktı. Bu kadar basitti. Diğer seçeneği, kapı koluna yapışıp kalan derisi gibi ruhuna yapışan son umut parçalarını koyverip, burada huzur içinde ölmekti. Ölmek ya da gümüşi yağmurun altına çıkmak. Okul kilisesindeki papazların bahsettiği cehenemin içine..." 21. yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu hala ayaktadır. Etkisinin yüksek olduğu bir Kuzey Afrika metropolü olan El İskenderiye’de ise Eşref Bey de dahil olmak üzere hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Seattle’deki hapishaneden apar topar kaçırılan ZeeZee, İskenderiye Havaalanı’na vardığında artık Eşref Bey olmuştur. Peki, kim Eşref Bey? Çin mayfasından paçayı kurtarmaya çalışan azılı bir gansgter mi, soylu bir Osmanlı aristokratı mı? Tilki’nin rehberliği olmadan kendisi bile kim olduğundan ya da kimmiş gibi davranması gerektiğinden pek emin değildir.
"Düzenleyiciler"; Stephen King tarafından, ilk kez 1996 yılında Richard Bachman mahlasıyla yayınlanmıştır. Yazarın diğer bir eseri olan "Yaratık" (İnkılâp Kitabevi) ile paralellikler taşıyan bu romanın birçok karakteri, küçük farklılıklar olsa da diğerinde de var. Ancak her iki eser birbirlerine "ayna" tutuyor... King bu kitapta; bir yaratığın, otistik bir çocuğun zihnini ele geçirerek, sıcak bir yaz gününde Amerika’nın bir kasabasının sokağında oturan, sıradan insanların sakin yaşamını kâbusa çevirmesini anlatıyor. Hem de doğaüstü güçleri, popüler oyuncakları, çoğumuzun bildiği televizyon dizisinin kahramanlarını kullanarak... "Düzenleyiciler", gerçeküstü olayları kısa sürede değişen mekân ve zamana yayarak anlatan ürpertici bir gerilim romanı...
Ölümle burun buruna geçen bir takibin sonunda San Francisco Polis Departmanı’ndan Teğmen Lindsay Boxer, ansızın bir karar vermek zorunda kalır: Meşru müdafaa yaparken silahını ateşler ve bu, polis departmanının itibarını kaybetmesine, kamuoyunun ikiye bölünmesine ve bir ailenin mahvolmasına yol açacak olaylar zincirinin başlangıcı olur. Lindsay’in uğruna savaş verdiği her şey, artık on iki jüri üyesinin vereceği karara bağlıdır. Mahkeme öncesi Lindsay olağanüstü güzellikteki Half Moon Koyu’nda inzivaya çekilir. Ama çok geçmeden ortaya çıkan bir dizi tüyler ürpertici cinayet, bölge halkının huzurunu kaçırır. Ne bir tanık ne de bir ipucu vardır. Ancak kilit bir detay Lindsay’e çözemediği ve ona kabuslar yaşatan bir cinayet vakasını hatırlatır. O ve Cinayet Kulübü’nün diğer üyeleri bir yandan mahkemede kendilerini aklamaya çalışırken, diğer yandan da gerçeğin üzerini örten gizi kaldırmaya çalışacaklardır.
"Kim konuşabiliyorsa insandır, Çünkü konuşma bilgeliktir." demiş. Öyle ise; Söz beyne değil, beyin söze egemendir. Yani dil; insan beyninin, düşüncesinin bir ürünü ve o düşüncenin anlatımıdır. Gözle anlatımıdır, mimikle anlatımıdır, işaretle anlatımıdır, yazıyla ve sözle anlatımıdır. Kısaca insan düşüncesinin, beyinin ürünüdür. İnsan düşündüğü için dil vardır.
Stephen King şöyle diyor: "Kızım on üç yaşına gelinceye kadar ben de on üç roman yazıp bitirmiştim, ama hiçbirini okumuş değildi. Beni çok sevdiğini her fırsatta ifade etmesine karşın, yarattığım vampirlere, hortlaklara, garip yaratıklara ilgi gösterdiği yoktu. Bir gece çalışma odama kapandım, başlangıçta Peçeteler adını vermeyi tasarladığım bu kitabı yazmaya koyuldum. Taslak bittiği zaman kızım Naomi aynı hevessiz tutumuyla eline aldı. Ama odukudça kitap onu kendine esir etti. Derken bir gün yanıma gelip beni kucakladı, ‘Bu kitabın bir tek kusuru var,’ dedi. ‘Bitmesini hiç istemiyordum, oysa bitiverdi.’ İşte bir yazarın duymayı en çok istediği söz budur, sevgili dostlarım. O gün kızıma büyük bir saygı duydum. Artık ona hep elimden gelenin en iyisini vermeye çalışıyorum. Konuşurken onu çocuk yerine koymaya da kalkışmıyorum. Bundan böyle kitaplarımı kendim için yazdığım kadar, onun için de yazıyorum.
Paris Armstrong başına geleceklere hazırlıklı değildi. İki yetişkin çocuğu, Connecticut’da güzel bir yuvası vardı, hayatından ve evliliğinden memnundu. Yirmi dört yıllık eşi, önemli bir mesele görüşmek istediğini söylediği zaman da olacakları tahmin edemedi. "Boşanmak istiyorum," dedi Peter. Yirmi dört yıldır taparcasına sevdiği kocası, genç bir kadın yüzünden onu bir kenara atmıştı. Kocası ve otuz bir yaşındaki sevgilisi gelecek için planlarını çoktan yapmışlardı ve Paris’i paramparça olan hayatının ortasında yapayalnız bırakıyordu. Birkaç gün sonra Peter evden gitti. Paris, ertesi günü nasıl geçireceğini bilemedi oysa tüm yaşamını nasıl geçireceğine karar vermek zorundaydı. Bundan daha acı bir görev olamazdı. Günlerce eve kapanıp ağladı. Ondan sonra yakın arkadaşlarının iyi niyetli, fakat ona ıstırap veren "uygun birini bulma" çabaları başladı. Danielle Steel, en çok satan kitaplar listesine giren elli yedinci romanında yalnız kalan ve hayatının ikinci baharını yaşayan bir kadının heyecanlı ve korkunç flört oyunlarının girdabına kapılışını ustalıkla anlatıyor.
Gerçekliğin büyülü perdesi sinema üzerine bir yığın yaşanmışlığın gölgesini üzerinden eksik etmediği kusursuz ve temel bir başvuru kaynağı Türk Sinema Tarihi. Elinizdeki kitap Türk sinemasına yıllarını vermiş usta bir sanatçının 50 yıllık belge birikiminin sonucunda ortaya çıkmıştır. Yokluklar içinde doğup büyüyen, serpilirken aldığı yaraları bir türlü saramayan ama acısıyla tatlısıyla geçip giden ve bambaşka bir şekle bürünen Yeşilçam’ın öyküsünü bu kitapta fazlasıyla bulacaksınız. Yeşilçam’dan bugüne açılan perdenin büyüsünden, sahiciliğinden kendinizi kurtaramayacaksınız. Fikret Hakan tanıklarının, kahramanlarının ağzından Yeşilçam’ın acı, tatlı bazen çalkantılı ve fırtınalı, bazen de yaratıcı ve komik ama hep yalnız hikâyesini anlatıyor. Türk Sinema Tarihi Yeşilçam’ın sakinlerinin saklı kalmış anılarını, birbirinden ilginç anekdotları ve alevli polemikleri gün yüzüne çıkartıyor. 1914’ten 1996’ya kadar geçen süreçte yıl yıl öne çıkan oyuncuları, yönetmenleri, filmleri, olayları dönemin eleştiri ve inceleme yazıları ışığında aktarıyor. Fikret Hakan’ın arşivinden özel fotoğraflar ve afişlerle desteklenen çalışma hem kişisel hem de genel sinema tarihini günümüz sinemaseverleriyle buluşturuyor.
Bu kitap, kütüphanelerin tozlu raflanndaki elyazmalarının sararmış sayfalarında yüzlerce seneden beri gizli kalmış ve unutulmuş yazıları günışığına çıkartıyor: Osmanlı cinsellik metinlerini...
'Muzır' yahut 'müstehcen' gibi kavramların olmadığı, cinsellik konusunda hemen herşeyin serbestçe yazıldığı bir dönemin örnekleri bunlar... Hepsi Türkçe ve hepsi de ilk defa yayınlanıyor.
Cinsel sağlıktan bahseden ve aşk tekniklerini anlatan 'bahnameler, Nasreddin Hoca öykülerinin cinsellik temeline dayalı ilk versiyonları, 17. asır İstanbul hamamlannda olup bitenler, Osmanlı eşcinsel edebiyatı, cinselliği konu alan şarkı güfteleri ve eski İstanbul'un artık pek bilinmeyen özel hayatı... Hepsi, bu kitapta birarada.
Yüzyıllar öncesinden günümüze ulaşan ve dedelerimizin, büyük dedelerimizin, hattâ nesiller önceki atalarımızın okuyup zevk almış oldukları bu metinler Hintliler'in 'Kama Sutra'sı düzeyinde bilimsel, Araplar'ın 'Kokulu Bahçe'si kadar renklidir ve en önemlisi, bizim öykümüzdür.
İlkin kavramına açıklık getirmek, çağdaş felsefe derken ne anlaşılabileceğini belirtmek istiyorum. Gerçi sözcüğü sözcüğü ile eşanlamlı. Batı dünyası felsefe geleneğinde Descartes´ la başlayıp Hegel sonuna dek süren tarih kesitine denmektedir.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.