Hindistan tanrıların ve tanrıçaların diyarıdır. Oradaki her dağda, her ağaçta, her nehirde tanrılar ve tanrıçalar yaşar. İnanç böyledir.
Hindistan’a Ariler gelmeden önce, bu alt kıtada yaşayan Munda ve Dravid toplumları, kendi inançlarını sürdürüyorlardı. Āriler geldikten sonra, yeni ve eski inançların karışması sonucunda, Hint coğrafyasındaki dinsel düşünce tarzları ve mitolojiler karşılıklı olarak değişim göstermeye başladı.
İşte bu küçük kitap, bu değişimin izini sürmeye çalışıyor ve Hindistan’ın kadim halkları olan Hint kabilelerinin etkisiyle, Hint coğrafyasına gelen Ārilerin tanrı tasavvurlarının nasıl değiştiğini gözler önüne sermeyi amaçlıyor.
Bu kısa ama bir hayli değerli çalışma, bu konuda yapılacak daha kapsamlı araştırmalara zemin hazırlamaktadır.
Dünyanın pek çok bölgesinde din ve bilim savaşı geçmiş yüzyıllardaki gibi açıktan açığa sürmüyor mu? Pek çok insan, pek çok yönetici Engizisyon ve Karanlık Çağın dehlizlerinde iz sürmeye devam etmiyor mu? İnsanlar özgürlükleri ve mutlulukları konusunda hala büyük bir tedirginlik duymuyorlar mı?
20. yüzyıla damgasını vurmuş bir düşünür (aynı zamanda eylem adamı) olan Bertrand Russell’dan düşünce klasikleri arasına girmiş bir yapıt: “Din ile Bilim“.
“Din ile Bilim“de Russell, kör inançla us, duygusal değerle gerçek değer arasındaki kesin ayrımın bilincine varılmadıkça gerçek anlamda bir ilerlemenin mümkün olamayacağını gösteriyor.
Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken'in Galatasaray Lisesi'nde "felsefe öğretmeni" olduğu yıllarda kaleme aldığı Türk Tefekkürü Tarihi, 1933-1934'te iki cilt olarak yayımlanır. Bu kitabın üçüncü cildi olarak tasarlanan Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi ise ancak 1966'da yayımlanmıştır.Yayımlandığı yıllardan itibaren alanındaki bütün araştırmalara kaynaklık eden ve bir"klasik" haline gelen bu yapıtın yeniden basımı bugüne kadar mümkün olmamıştır. Türk düşüncesinin temel taşlarından olan Türk Tefekkürü Tarihi, 70 yıl sonra hâlâ, yeri doldurulamamış bir başucu kitabı... "Mekteplerimizde bir edebiyat tarihi okutulmaktadır. Fakat onunla muvazi [paralel] olarak giden fikir hayatı bu dersin içinde yer almamıştır. Talebe efendiler, Bakî'yi, İbni Kemal'i veya Namık Kemal'i okurken İshak Hoca veya Salih Zeki'yi bilmiyorlar. Halbuki bugünkü Türk dilini ve Türk hassasiyetini tanımak için onun tarihini, tekâmülünü [gelişimini] bilmek ne kadar zaruri ise; bugünkü Türk düşünüşünü anlamak için de onun geçirdiği istihaleleri [aşamaları] bilmek o kadar zaruridir."
9. yüzyılda Yunancadan Arapçaya çevrilen Salaman ve Absal öyküsü, başta İbn Sina’nın Hay bin Yakzan’ı olmak üzere, birçok İslam düşünürünün yapıtlarına kaynaklık etti. Genellikle alegorik öyküler ya da öykümsü anlatılar olan bu yapıtlardan sadece biri, roman boyutlarına ulaştı ve bütün benzerlerini gölgede bıraktı: 12. yüzyılda Endülüslü İşraki düşünür İbn Tufeyl’in yazdığı Hay bin Yakzan ya da Esrarü’l-Hikmeti’l-Meşrikiye.
Bu ilk “felsefi roman” ve ilk “robinsonad”,Tanpınar’ın deyişiyle “Müslüman âleminin tek romanı”, 14. yüzyıldan başlayarak bellibaşlı Avrupa dillerine çevrildi; Defoe, Bacon, Spinoza ve More gibi pek çok düşünür ve sanatçı üzerinde etkili oldu.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.