“Bugün geçmiş yüzyılın devrimlerinin trajik bilançosu bizleri başka türlü düşünmeye zorluyor, sosyalizme bir gün insanî simasını geri vermeyi umut edebilmek için. Antibürokratik devrimci örgütler inşa etmek devrimleri her türden otoriter sapmaya karşı korumanın güvencelerinden biridir. Ama yegâne güvence bu değildir. Çünkü işçi hareketinin kendini donattığı örgütlerin ötesinde bunların devrim içindeki yerleri ve işlevleri hakkında da tartışmak lazım.
Devrimci güçler yaşamsal bir işlevi yerine getirmeliler: Devrimin, kendini dayatan kararları doğru zamanda almasına yardımcı olmak. Fakat, son tahlilde somut iktidar özyönetim yapılarında bulunur.
…
Umudumuz geleceğin kara ve kızıl olacağı yönündedir: 21. yüzyılda anti-kapitalizm, sosyalizm ya da komünizm, radikalliğin her iki kaynağından da beslenmek zorunda kalacaktır. Arzumuz, gelişip meyve verecekleri verimli bir zemin bulmaları umuduyla birkaç liberter Marksizm tohumu ekmektir.”
Metinden ayrıl. Merkezden sapmayı yaz. Yazma bir alanı kaplarken, onun dolaşmasını, yolundan sapmasını yaz.”Richard Foreman Logostan Kurtulmak, tarihsel avangardlardan günümüze tiyatronun dil ile kurduğu ilişkiyi dramatik metin içinden araştırmaya soyunuyor. Logos-merkezcilik ve Batı metafiziği eleştirisi ekseninde, Aristotelesçi klasik anlatı tanımından hareketle, 20. yüzyıl tiyatrosundaki metin karşıtlığının esasında bir logos karşıtlığı olduğu öne sürülüyor. Gertrude Stein, Samuel Beckett ve Richard Foreman oyunları mercek altına alınarak dramanın geçirdiği ontolojik dönüşüme ve 1970 sonrasının yeni metinsellik anlayışına odaklanılıyor. Böylece bugüne dair derin ve felsefi sorular oluşturulmaya çalışılıyor. O zaman en temelden başlayalım: Bir metin nedir?
Hayat Der Gülümserim Çıktım dışarı. Efendim bir hürriyet duygusu bir hürriyet duygusu sormayın! Ne güzel şeymiş bu! Sonra galiba onca zaman kapalı kalmanın getirdiği bir baskıyla efendim, kimi bulduysam onunla sohbet edip dünyanın gidişatını bir iyi öğrendim. Sohbetlere doyamadım halkımızla. Sonbahara Son Güllerİnsanın sevdiğini kaybetmesi duvar saatinin durması gibi. Bütün ihtişamıyla durur konduğu yerde ama işlemez. Hiçbir şeyi anlamazsın. Zamanın geçtiğini göremezsin. O eski zaman sesi kulağına gelir arada. Hafızan seni kandırır. Sonra onun bir zamanlar çalıştığı fikrine alıştırırsın kendini. Artık bir işlevi yoktur. Ama gene de görüntü olarak oradadır. Hayatının, tarihinin bir yerine konmuş, kalmıştır. Öldüğümüz GeceHerkesin derdi sokakta konuşulanları sahneye ya da perdeye getirmek. Ama yeni bir yol bulunamıyor bunun için. Onun için herkes aynı küfürleri defalarca tekrarlıyordu. (...) On üçüncü yüzyıldan beri yeni bir şeyler söylemek gerekti ve söylenemiyordu artık. Çünkü yeni bir şey söyleyemeyecek kadar çok konuşuyor ve çok yazıyordu insanlar
“Ayşegül Yüksel benim kimsenin farkına varmayacağını sandığım yapı özelliklerini bulmuş, ortaya çıkarmış, fakat benim düşünmediğim şeyleri de ortaya çıkarmış. Sevinerek şaştım.”Melih Cevdet Anday Melih Cevdet Anday’ın tiyatro yapıtları alışılmışın ötesinde anlam katmanları içeren, iç devinimini kolay ele vermeyen, karmaşık ve bir o kadar da işçilik ürünü çalışmalar. Birçok değerli ödüle layık görülen Melih Cevdet Anday: Yapısalcılık ve Bir Uygulama, Ayşegül Yüksel tarafından kaleme alınan ve Anday’ın en başat oyunlarının yapısal çözümlemesini barındıran ayrıntılı, kapsamlı ve titiz içeriğiyle ufuk açan bir çalışma. Cümle cümle sahne sahne ele alınan metinler, Anday’ın ve döneminin bütünselliği içinde her bir oyunun parçalı yapısıyla tamamlayıcı eleştirel bir okuma sürecini içeriyor. Gerek çalışmanın boyutu gerekse de yöntemi, her bir noktanın ve virgülün anlamını veren, karakterler arası geçişleri çözümleyerek müthiş bir yazarın, Melih Cevdet Anday’ın tiyatrosunu didik didik ediyor.
Ben bu eve ölmek ve aşkı bulmak içinGeldimAma her yanı sevdiğimin gölgesiyle donattımBeni duyuyor musunuz?Bir örtü istiyorumLütfen!...Beni duyuyor musunuz?
Heterofil
Çoktan benim olanın peşinden koşmak zorunda değilim. Bunu bir başkasından teslim almak. Benim olanın sahibi sen değilsin. Doğduğum için var olan haklarım senin değil.
Medea’ya Göre Ahlak
Medea’nın başlangıcıdır bu. Medea için başlangıç.Medea’ya göre başlangıç.Medea sayesinde dünyanın başlangıcı.
Toz
Evlendiğimiz gün, annem ilk kez ruj sürüyor...Babamla onu ilk kez dans ederken görüyorum...Annem gerçekten hayatımda gördüğüm en güzel kadın...
Istırap Korosu
Dur, köprüdeyim, sallanmaktayım, yoldayım…az kaldı, bana da aynından söyle, dudağımızda başka tat olmasın…
Eve DönüşlerDoğumun berbat bir olaydı.Evet, hatırlamadığım için afet beni.
Annenin Çocuğunun BabasıOnu görmek için sabırsızlanıyorum.Ayrı kalmak için uzun bir zaman, bütün bir gün.
Kızlar Öldürebilseydi - Åsa Lindholm
Diyeceğim, insan üzgünken ağlar, hani midenizde hissedersiniz. Ama ben hiçbir şey hissetmiyorum, kalbimde de, hani insan ağlarken kalbi sızlarmış ya. Benimki akıp gidiyor… Düşüyorum - Johanna Emanuelsson
Hayır girmeyeceğim! Bir daha asla zayıf, donmuş kalmış bir biçimde, alıkonulmayacağım! Dışarıdan yapacağım her şeyi, gerçekliğin içinden… Bu sondu. Bir daha asla oraya girmeyeceğim. Girmeyeceğim oraya!
Bir soluk alıp mola vermekte fayda var, zira Türkiye’de tiyatronun serüveni oldukça uzun ve meşakkatli. Ayşegül Yüksel de bizi bu zorlu yolculuğa rahat ve keyifli bir anlatımla çıkarıyor. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından ödenekli tiyatrolara, oradan özel, alternatif ve amatör tiyatrolara kadar sahnelerde yer etmiş deneyimli isimlerden, günümüzün umut vaat eden tiyatroya gönül vermiş gençlerine kadar kapsayıcı bir anlatımı bizlere sunuyor. Bir dönemin en önemli oyunları ve toplulukları, günümüzün ses getiren isimleri ve sahnelemeleriyle buluşuyor; AST bir yaşına daha giriyor; Dostlar yürüyüşüne devam ediyor...Ve tiyatro, tüm insanlık tarihini kapsayan sürecinde herhangi bir araştırmacının ve incelemecinin bu alanda son noktayı koymasının olanaksız olduğu yerde, dünyanın herhangi bir köşesinde olduğu gibi Türkiye’de de dört koldan gürül gürül ilerliyor. Bu kitap da tiyatronun Türkiye serüveni, kısa bir Türkiye tiyatro tarihi ve uzun yolda sadece kısa bir mola... Şimdi bir duralım, yarın yola devam ederiz...
Iphigenia
Neyi bekliyoruz, Agamemnon? Yola çıkmak için daha ne kadar bekleteceksin bizi burada? Neyin oyunu bu? Gitmemizi istiyorsan, gidelim o halde. İstemiyorsan da eve dönelim. Neredesin, Agamemnon?
Helen
Bütün notaları aynı anda çalamazsın. Zordur. Ritim, tempo. Kurallara uymalısın.
Seni Seviyorum TürkiyeAşka ve bugünden başka bir dünyaya inanmışız. Bir ülkeden kurtulmak için değil, tanımak ve kendimizi bulmak için beraber yola çıkmışız.
Berlin ZamanıCaddeler kaçışan insanlarla dolu. Bakıyorum yukarıdan. Bağırıyorum aşağıya Anne! Baba! Arkadaşlar! Sesini unuttuğum eski sevgililer. Tanıdık kimse yok mu? Nerede? Ev nerede?
Tiyatro dediğimiz şey, esasen bir insandan başka bir insana bir oyun alanı olarak karşılıklı konsensusla tayin edilmiş bir mekanda ve önceden belirlenmiş bir sürede canlı bir temasla sunuluyor olması. Bu da tiyatroya kendi iletişim coğrafyasını ve zamanlamasını oluşturabilme ayrıcalığı tanıyor. Dolayısıyla, tiyatro gerçek hayatta kolayca mümkün olamayan bir şeyi yapma, yani hem oyuncunun hem de seyircinin mevcudiyetinde, içsel bir enerji ve ihtiyaç doğrultusunda zaman/mekanla dilediği gibi oynayabilme potansiyelini taşıyor. Tiyatroda Zaman/Mekan kitabının da bu potansiyeli gerçekleştirme, soyut ve somut kavramlar üzerinde yeniden düşünme konusunda ufuk açıcı olmasını dileriz.
En Uzak Sahilin Kıyısında: Yeni Bir Yaşam Kurabilir miyiz? bir felaket kitabı değil. Ama bir ütopya da değil. Bugünü tarihsel koşullarıyla birlikte anlamanın geleceği kurmak için elzem olduğunu savunan çok sesli bir kitap. Tıpkı Ursula’nın hepimiz için ilham kaynağı olmaya devam eden kurguları gibi. Pandeminin yarattığı sağlık krizi üzerinden açtığı tartışma, neoliberal toplumların kırıIganlıklarını ortaya koyarken geleceğin muhtemel su, gıda, iklim ve benzeri çevre felaketlerinin toplumsal çerçevesini ortaya koyuyor. Üstelik bunu yaparken bir yandan da başka bir yaşamın somut izleklerini tartışıyor. Her biri alanında bilimsel çalışmalarıyla tanınan yazarların kaleminden toplumsal bir sorumlulukla çıkan bu derlemeyi geleceğe dair umutla ve çözüm önerilerine ilham olacak bir eleştirellikle okumanızı dileriz. Bir damla katkımız olması temennisiyle..
“Dünyanın sonu” ya da “kıyamet”, eski zamanlarda İsrafil’in borusunu öttürmesiyle başlayıp bir defada olup bitecek tekil bir olaydı. Şimdiyse “seküler” kıyamet, yani “bizim dünyamızın sonu”, ağır çekimde, alıştıra alıştıra gerçekleşiyor.
Bizim kıyametimiz, dünyanın bir felaketten bir başkasına sürüklendiği ekolojik çöküşün distopik dünyası. Farklı biçimlere bürünen bir çoklu krizler, çoklu felaketler zamanı. Zamana yayılan, farklı bağlam ve koşullarda farklı biçimlere bürünüp felaketli sonuçlar yaratan bir “eşitsiz ve bileşik kıyamet” devri.
Sermaye yıkmadan yaratamaz, “yaşayanları da ölüleri de öldürmeden” gelişemez, büyüyemez. “Felaket kapitalizmi” sadece afetleri yeni bir kâr kapısı, bir fırsat olarak değerlendirmekle kalmaz, aynı zamanda bilfiil felaket üretir, felaketin ekonomik değeri üzerine bina olur. Dolayısıyla felaket, “bir başka dünya” mücadelesinin merkezî bir alanı olmak zorunda. Bu kıyamet çağında ismine yaraşır her komünizm artık “felaket komünizmi” olmak durumunda. Günümüzün komünizmi ister istemez yaşanan yenilgilere ve daima eli kulağında olan felaketlere dair keskin bir duyguyla yüklü olacak. Çağımızın devrimci pratiği, felaket ile normallik arasındaki yanıltıcı ayrıma dayanarak değil, kapitalist felaketin içinde, ona karşı ve onu aşmaya dönük olarak şekillenecek.
“Sanki bizim için bugün yeryüzü ve doğanın esaslı bozulmasını hayal etmek geç dönem kapitalizmin yıkılışını hayal etmekten daha kolay; belki de bu hayal gücümüzdeki bir tür zayıflıktan kaynaklanıyor”
Fredric Jameson
“Kapitalist Gerçekçilik’in tüm ihtişamının ardından, Hayatımın Hayaletleri Mark Fisher’ın çığrından çıkmış bu zamanların, onların geçmiş, şimdiki ve gelecekteki tüm heyecan ve kırılmalarının içinden, tüm tayflarının ve hayaletlerinin arasından geçirecek en yüce ve güvenilir kaptanlık görevini teyit ediyor.”
David Peace
“Mark Fisher çağdaş dünyayı onun ıstıraplarını, deliliğini ve fazlalıklarını inceleyen hiçbir analiste benzemeyen şekilde anlıyor. Kızgınlıkla hareket etmekle birlikte mucizevi olarak, bureaksiyonun yerinde olduğu durumda da bunu kutlamayı asla unutmuyor. Çalışmasını heyecan verici, şaşırtıcı, ilgi çekici ve özellikle de kesinlikle çok önemli buluyorum; kendimize yarattığımız dünya onsuz eksik kalırdı.”
Niall Griffiths
“Hayatımın Hayaletleri Mark Fisher’ın dijital kapitalizmin etkin rejimi altında pop kültür, politika ve kişisel yaşam arasındaki bağlantıların en nüfuz edici kaşifi olduğunu teyit ediyor. Fisher’ın çalışmasının en hayranlık verici yönleri fikirlerini aktarma konusundaki adanmışlığının baskısını yansıtan berraklığı; popüler sanatın meydan okuma, aydınlatma ve iyileştirme gücüne dair yüksek beklentileri ve daha azıyla yetinmeyi kararlılıkla reddetmesidir.”
Simon Reynolds
“Modernistlerin ve geleceği kaçıran herkesin mutlaka okuması gereken bir kitap. ‘Hauntoloji’ olarak nitelendirilen fikirlerden oluşan sis bulutunu gerçekten anlaşılabilir kılan ilk kitap. Hayatımın Hayaletleri keyifli, ilerici ve heyecan verici.”
Bob Stanley
“Açlık, açlıktır, ama çatal bıçakla yenen pişmiş etle giderilen açlık, ellerden, tırnak ve dişlerden yararlanarak parçalanan ve yutulan çiğ etle giderilen açlıktan farklıdır. Üretimin ürettiği şey, yalnızca tüketimin nesnesi değildir, aynı zamanda, tüketim tarzıdır da ve bu da yalnızca nesnel değil, aynı zamanda öznel tarzda yapılmaktadır.” -Karl Marx
Organik Bütünün Oluşumu, geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceğiyle insanın bütünlüğünü kavrama çabası olan Marx’ın felsefi sistemini açıklamaya çalışıyor. Kitap, bu bütünlüğü, farklı toplumsal bütünlerin öncekilerden doğduğu tarihsel bir süreç olarak kavrarken, Marx’ın hümanizminin, tarihsel ya da diyalektik maddeciliğinin karşısında ayrı bir doktrin olarak değil, onun temeli olduğunu iddia ediyor. Marx’ın Felsefesinde İnsan Doğasının Diyalektiği işte bu bütünlük çerçevesinde ele alınmış derinlikli bir başvuru kaynağıdır.
KaosYaşam terk edilmelerden, gitmelerden ve bitmelerden oluşur.Her gelen gider ya da gittiği biryerden gelmiştir. Terk edilmedurumu yeni beklentileri, yenibeklentiler hayalleri, hayaller deyalanları getirir. Tehlikeli yalanları. Kendi kendimize zavallıbir biçimde inandığımız yalanları. Yaşam yalandır. Yalanyaşam.SonraBana çok iyi bak. Gözlerimin içine bak. Farkındadeğil misin? Senin hikayenianlatıyorum. Ya da sen benimkini yaşıyorsun. Öyle yada böyle. Aynı şeyler oluyor.Hep böyle oldu. Olmayı dasürdürecek. O yüzden iyibak bana. Görmeye çalış.TerkBugün dünyanın aslında özünde nekadar sessiz olduğunu anladım. Gürültüyü koparan bizleriz.Sürekli doğaylamücadele ediyoruz. Yenileceğimizi bilebile. Bir türlü yaşamın ta kendisi olmayıbeceremiyoruz. Bu da yetmiyormuş gibibir de kalkıp yaşam olmaya çalışıyoruz.Kendimi bir şeylerin arasında sıkışmışgibi hissediyorum. Yalanla gerçeğin, suçluyla suçsuzun, doğruyla yanlışın ve enkötüsü de yaşamla ölümün...İyi Ki VarsınBaşkalarının hayatlarınaimrenirken, onların mutluluklarını kıskanırken, sankiçok mutluymuşum gibi davranıyordum. Ama aslındaçok mutsuzdum.Elimdekilerin tadını çıkarıp, onlarlamutlu olmak varken hepdaha fazlasını istedim.
Bir Hikâyemiz Var BizimEskiler eskiler! Onlar dünyanınşimdiki düzenini nasıl bilsinler. İkibuçuk milyar insan zorunlu olaraktebdil-i mekân ediyor. Ferahlık neresinde? Herkes gittiği yeni topraktaayakta durmaya çalışıyor. Bin bir aşağılamayla, hakaretle!Bakarsın Bulutlar GiderBirkaç hafta sonra kalkıp çıktım evden. Biz oevde… Güzeldi… Sonra yürüdüm uzun uzun.Göğe baktım. Bulutlar gidiyor. Salkım salkımbulutlar. Sonra çevreme baktıminsanlar gidiyor. İnsanlar ve bulutlar hep giderler. Unutmuşum bunu yaşarken. Çok sadeydiher şey. Biliyordum. Ama yeniden farkına vardım. Farkına varmak da mühimbu dünyada.O Kadar Uzun Sustum Kiİnsan kendi varlığına neden aramadan edemez.Oysa hayat bazen kaçırdığımız çıkışlar,dönülmeyen sapaklar, yanlış girilmiş caddeler,fazla kalınmış sokaklar,yaprak kaplı kuru havuzlar
Ay TedirginliğiKadın: Adam, kadını öldürmüş mü peki?Adam: Önce sözle öldürmüş. Kadının bencil ve korkak olduğunu, kendinin ondan daha çok acı çektiğini, hattâ asıl katlanılmaz olanın bu acılar olduğunu söylemiş kadına.Dünyanın Ortasında Bir YerYağmur dinmedi bir türlü.Bey’in geldiğini gördük yağmurda.Sonra, bir çığlık geldi evden.Ötesi gök gürültüsü, yağmur, sağanak.Sahibinden KiralıkErken bir ölüm bekliyordum, olmadı... Başka bir şehirde yaşlandım... Siyah-beyaz bir film gibi geçmedi hayat... O filmlerde duvara vuran gölgeler gibi, hayat dedikleri bu şey... Bir görünüyor ışıkta, sonra kayboluyor... Zaman, gölgelerin kederini belletti bana... Zalim bir dünyaya uyumak istiyorum... Huzurlu bir yerde uyanmak...
Hayat her zaman iyi gitmez. Maxwell Sim için de şimdi bu buhran zamanlarını yaşamanın vakti gibi. Evde, işte, sokakta insanın kendini sorgulamaya götüren depresyonu yeni maceraların da başlangıcı olabiliyor zaman zaman. ‘Yapılması gerekenler’ ile ‘daha zamanı gelmemişler’ denkleminde bir hesaplaşma derdi işleri daha da karmaşıklaştırıyor.Bir şeylerin bittiği, yenilerinin başladığı yerde bir kaybolma ve bulma hikayesi. İleri giderken geçmişe yapılan yolculukta yön bulmak her zamankinden zor.Klasik bir Jonathan Coe inceliğine sahip Maxwell Sim’in Aşırı Özel Hayatı ya da belki de hepimizin hayatı için bir kılavuz olan roman, karşılaşmaların ve insan derinliklerine yolculuğun nitelikli edebiyatı. Maxwell Sim içimizden birilerini hatta belki de bizi anlatıyor; tüm başarı ve başarısızlıklarımızın bir toplamı olarak.
Oyun Analizi kitabı oyun metninin içerdiği olası anlamlara en sağlıklı şekilde ulaşmayı, eski çağlardan günümüze dek uygulanmış yollarını gözden geçirerek, tiyatro metnine ilişkin temel terminolojiyi ele alarak, bir oyun metninin anlam katmanlarına ulaşmanın sistematiğini sorgulamayı amaçlıyor. Oyun metninin analizi konusunda tek biryöntem yok elbette ama var olan yöntemlerin neler olduğuna dikkati çekip, bunlardan en etkin biçimde nasıl yararlanabileceğimiz sorusu bu kısa ve öz kitabın yanıtlamak istediği temel sorulardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Oyun Analizi, nereden başlayacağını bulmak isteyenler için iyi bir başlangıç kitabı, metinlerin içerdiği anlamları çözme yolculuğu...
Anders Thrue Djurslev’in sunumu, Ferdi Çetin’in incelemesi ve Christian Lollike ile yapılan söyleşiyle “İşaretler, her yerde ve herkes tarafından görülebilir: Mevsiminden önce açan her çiçek ve bitki, aşırı sıcak olan her yaz günü, karsız ve donsuz her kış günü, her sel... Hepsi gelmekte olan büyük cezanın, yani ‘EKOKALİPS’in işaretleridir.
AğırlıkAmbulansı arıyor, beni tutuyor ve konuşmaya çalışıyor. Ona cevap veremiyorum Ya da “çiçekleri sulamayı unutma”, diyorum.
LondiniumDünya değişiyordu, Eliot, hâlâ da değişiyor. Tiyatroyu yıkmaları bunun bir parçasıydı
Arşimet PrensibiSokakta, parkta, okulda... Bazen çocuğunuza bakan insanlar görürsünüz. Sıradan insanlar. Neden onlara baktıklarını asla bilemezsiniz. Asla. Bir çocuk, çocuğunuz söz konusu olunca yetişkinlere güvenip güvenmemek elinizde olmaz. FairflyPlanımız şuydu: Belli bir türden larva almak, bunları hava geçirmez bir ortamda büyütüp şişmanlatıp fırına vermek ve un haline gelene kadar öğütmek. Bu kadar.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.