Gülümser Heper’in bu yeni kitabı tarih olarak okunabileceği gibi Anadolu Selçuklu Devleti’nin yükselme devrinin başladığı II. Kılıçarslan ve oğulları dönemine bir yolculuk olarak da okunabilir. Okumaya başladığınız andan itibaren sizi anlattığı dünyanın bir parçası haline getirme başarısını gösteren Gülümser Heper bu kitabı hakkında şunları söylemektedir:“Bütün millet ve devletlerin inandıkları Tanrı’nın nitelikleri, kendi kültürlerinden bağımsız değildir. Türklerin Tanrı’yı yorumlama şeklinin, Arap ve Pers milletlerinden farklı olduğu da mutlaktır. Başta Kindi, Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşd gibi filozoflar, devlete tanrısal bir kisve biçmiş ve Türkler de bunu kültürleriyle ve eski inançlarıyla bağdaştırmakta zorlanmamıştır. Ancak İslam felsefe literatüründe “Hak-Âlem” ilişkisi tartışmalarına Türklerin getirdiği yorum, tarihsel bir çatışmayı yani “Akıl ve Sezgi” arasındaki çatışmayı başlatmıştır. Ne yazık ki Türk devletleri bu kavgalardan etkilenmiş, çoğunlukla da hasar görmüştür. Aklın başarısız kaldığı anda farklı milletlerin din ve vahiy yorumlarıyla tamamlanan devlet ideolojisi, Türk devletlerinin yıkılmalarında ciddi roller oynamıştır. Bu kitap için Anadolu’da Bizans’ın, Endülüs Emevi Devleti’nin, Abbasilerin izlerini aradım; âlimlerin, filozofların, abdalların, dervişlerin, seyyahların peşlerine düştüm. Anadolu’ya akan ticaret yollarında, çarşılarda, pazarlarda gezindim. Mevlana ve Şems kültünü sarsarak Ahileri ve kültürlerini gün yüzüne çıkarmaya çabaladım. Her ne yazarsam yazayım bağımsız bir akıl ve saf bir ruhla yazdım.”
“Ben, İbni Sina’yım. Yaşadığım dönemde ‘hekimlerin prensi’ unvanına layık bulunan bir hekimim. Varlığımı bilimin sadece materyalist algısı üzerinden tanımlayamam. Bilimi bu şekilde düşünmek, onun felsefesini algılamamaktan kaynaklanır. Bilimin felsefesini Tanrısal boyutta düşünmek hem bilimi hem de uğraşan insanı yüceltir. Bu aynı zamanda bir öğretidir. Bu öğreti babamın bağlı olduğu İsmailizm felsefesinden bana kalan bir mirastır. Babamdan kalan öğretiler gibi yaşadığım dönem öncesinden gelen öğretiler de bilimin felsefesini algılamamda bana sonsuz kaynaklar sundu.Tüm öğretilerden çıkarımım şuydu: Tanrı dünyaya beni İbni Sina olarak kendimi aramam için gönderdi. Gösterdiği yol tarikat, mağfiret ve hakikat yoluydu. Kendimi ararken onu aramaya başlayacağımdan ve onu bulacağımdan eminim ki şüphesi yoktu. Bilim, kültür, felsefe, din ve tıp alanında yüzlerce yazılı eser bıraktım. Toplumların bıraktığım eserleri okuduktan sonra beni ve ilmimi algılamalarını tercih ederim.”
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.