İlk baskısı 1869 yılında yapılan Alphonse Daudet’nin "Değirmenimden Mektuplar" adlı kitabı ilk basıldığı yıl okuyucuların dikkatini çekmeyi başaramamış olsa da, bugün, onun en çok bilinen ve okunan eseri olma özelliğini taşıyor. "Değirmenimden Mektuplar"ın lezzeti, Fransa taşrasının tüm özelliklerinin başarıyla yansıtılması ve özgün karakterlerin bu dekora rötuşsuz olarak yerleştirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır: Obur köy rahibi, aşık, şair, çoban, yolcu arabasının maceraperesti... Alphonse Daudet kitabı hakkında şöyle diyor: "Kitabımın ilk baskısı 2000 adet yapıldığında, dönemin moda olmuş kitaplarının arasından sıyrılıp satılabilmek için uzun bir süre sırasını bekledi. Aman canım, bundan bana ne yahu! Bu kitap yazdıklarımın arasında benim en çok sevdiğimdir. Şüphesiz ki, edebi açıdan bir şaheser olduğundan değildir bu yorumun; gençliğimin en güzel günlerini, katıla katıla güldüğüm sorumsuz dakikalarımı, pişman olmaksızın geçirdiğim ayyaş saatlerimi, bir daha asla yeniden karşılaşma fırsatını yakalayamayacağım yüzleri, dostlukları bana yeniden ve yeniden hatırlattığı içindir."
1535, Venedik Cumhuriyeti... Kanuni Sultan Süleyman’ın Batı’nın kalbine doğru ilerleyen fetih politikası ve Osmanlı İmparatorluğu topraklarında "Nurbanu" ismini alacak olan Cecilia Venier Baffo... Zengin bir tüccarın kızı olan ve kendisine yasaklanmış kütüphanelerde ruhunu günahla dolduran Cecilia, Venedik Dükası’na yakınlığıyla bilinen bir ailenin ellerine babası tarafından teslim edildiğinde yalnızca on dört yaşındadır. İki yıl boyunca Türkçe eğitimi alan genç kız, güzelliği ve zekası sayesinde Hürrem Sultan’ın Topkapı Sarayı’ndaki mutlak hakimiyetini sarsacak, uzaklarda kalan Venedik’in Muhteşem Süleyman’a karşı umudu olacaktır. Osmanlı Tarihi’nin en güçlü kadınlarından biri olan Nurbanu’nun, esaretten sultanlığa uzanan duygu yüklü öyküsü, "Işık Prensesi" romanının bu ilk kitabında tüm sürükleyiciliği ile okurla buluşuyor.
Dünyanın bütün tarihleri ve kültürleri buyuruyor, gösteriyor: Aldatma! On Emir’den Kinsley Raporu’na kadar herkesin burnunu soktuğu bir eylem alanı burası. Aldatma’yı aşkın sınırları içinde karşı cinsle bir ilişkiden öteki ilişkiye geçişte yaşanan bir eylem sapması olarak özetleyebilir miyiz? Onu bir biçime sokmak, tek bir ifade, roman ya da aidiyetle açıklamak mümkün mü? "Aldatma Öyküleri" antolojisi tam olarak bu sorularla ortaya çıktı. Bütün aşıklar ve aşkın bütün durumları, aldatma için tek bir hedef gösterirler: Başka biri. Bu hareket yerine göre bencillik ve çoğu zaman da suçu başkasına atmanın esaslı bir yolu yöntemi değil midir? Aldatmaya kimi zaman cinsel politikalar ve kimi zaman da histeriler neden olabilir. Ve hayatın devam ettiğine dair bütün söylem ve söylentiler. Aldatmanın en önemli bahanesi bunlar değil midir? "Aldatma Öyküleri" antik aşkların büyük yazıcısı Tibullus’tan James Joyce’a, Mahmut Şevket Esendal’dan Ayfer Tunç’a kadar uzanan bir antoloji. Aşk acılarını biraz olsun hafifletebilmek, aşkı daha iyi anlayabilmek için yapıldı... Çünkü eminiz bunun için yazıldı o öyküler...
Hem kraliçeydi, hem de tanrıça... Dönemin en güçlü erkeklerini fethetmişti: Önce Sezar’ı, ardından Antonyus’u. Büyük İskender’in fetihlerini yeniden canlandırmak ve uçsuz bucaksız bir Doğu İmparatorluğu’na hükmetmek hayaliyle yanıyordu. Antonyus yenilerek öldüğünde, acımasız Oktavius’la karşı karşıya kalmıştı. Ancak bu Romalı’yı baştan çıkarmayı başaramamış ve ölümün kollarına sığınmayı yeğlemişti. Yaşamıyla efsaneleşen, halklara hükmetmiş kadınlar arasında birinci sıradaki yerini bugün de koruyan Kleopatra, Michel Peyramaure’nin bu kitabında yeniden canlanıyor.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.