“Sadece gecelere mahsus, sessiz, lakırdısız, hayaletlermiş gibi günahsız bir sevişme… Gündüzleri birbirlerini görüyorlar, karşılaşıyorlar. Fakat gündüzün buluşanlar sanki gecekiler değildir. Mazlum durgun, uzak, kayıtsız, güya benliğiyle yaptığı o şeyleri hatırlamıyor. Kız da öyle… İşini görüyor, işten başka bir şey üzerinde konuşmuyor. Daha doğrusu eskisi gibi yalnız, emirlere cevap veriyor.” Bu Bizim Hayatımız, Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında, Mısır kapı kethüdası şair Hayret Efendi’nin torunu olan Mazlum Sami’nin gençlik yıllarında, konak hizmetlilerinden Hüsniye ile yaşadığı aşkı ve yıllar sonra tekrar bu aşkın peşine düşmesini konu alıyor. Refik Halid Karay, okuru romana dahil etmedeki ustalığı ile İstanbul’un günümüzde kaybolmuş konak hayatını, aşkı, pişmanlığı, yalnızlığı ve özlemi en yoğun biçimde yaşatıyor.
Arka Kapak Yazısı
Bu kitabı, Cumhuriyetimizin 100. yılında çocuklarımıza, torunlarımıza bırakacağımız mirasın, atalarımızca nasıl özenle biriktirildiğinin bir ispatı olarak hazırladık. Onlara Cumhuriyet tarihimizdeki hiçbir şeyin tesadüf olmadığını, olağanüstü bir stratejik akılla, zamanın ruhuna ve eldeki şartlara uygun olarak tasarlandığını göstererek sahip olduklarının değerini bilmelerini istedik. Gerçek bir “yeniden doğuş” sürecinin nasıl bir düşünsel ve eylemsel mücadelenin ürünü olduğunu görmelerini sağlamaya uğraştık. Anlamsız hamasetin ve maksatlı eleştirinin yerine uygulamaların nedenlerini, hangi psikolojik şartlarda ortaya çıktığını, neyi amaçladığını bulmayı hedefledik. Bunu yaparken de daha önce izlenmemiş bir yoldan giderek politik psikoloji ile tarihi buluşturmaya, disiplinler arası bir yaklaşım kurgulamaya çalıştık. Hatırladıklarımız ve unuttuklarımızla bizi biz yapan bir geçmişe sahibiz. Kuşkusuz bugünden bakıldığında geçmişimizin farklı safhalarını farklı gözlüklerden görebilme imkânımız var. Bu kitap ise yaklaşık yüz yıl önce çok daha zor koşullarda başarılmış olanlara dair bir tür kolektif hatırlama ve hatırlatma girişimidir. Çünkü bizler bir yas topluluğunun değil bir zafer toplumunun fertleriyiz. Geçmiş, onu olumsuz hatırlamak isteyenler için çürütücü bir taş mezarlık; geleceği inşa etmek isteyenler içinse güzel anılarla, selvi ağaçlarıyla, güllerle, karanfillerle dolu bir ebedi istirahat yeridir. Yılmadan, usanmadan zaferimizi perçinlemeli, kurucu değerlerimizi sahiplenmeliyiz.
Dorian Gray; etkileyici bir güzelliğe sahip genç bir adamdır. Ressam Basil Hallward, başyapıtı olarak nitelendirdiği portreyi tamamladığında, Dorian bir dilekte bulunur: “Keşke başka türlü olabilseydi! Keşke sonsuza kadar genç kalan ben, ihtiyarlayansa şu tablodaki kişi olsaydı!” Dileği gerçek olan Dorian yaşlılık, hastalık, vicdan azabı gibi yaşamın gerçeklerinden etkilenmezken, portre tüm bu gerçeklerin izlerini yansıtan bir ayna haline gelir. İlk zamanlarda bu durumdan oldukça memnun olsa da giderek rahatsızlık duymaya başlar Dorian Gray.Portresinin kendisine yansıttığı gerçekleri yok etmeye çalışırken, tıpkı yozlaşan benliğine ayna tutan Basil Hallward’ı yok ettiği gibi, kendisini de yok edecektir. Oscar Wilde’ın okurları insanın arzularının ve hırslarının labirentinde bir yolculuğa çıkarttığı Dorian Gray’in Portresi’ni Solmaz Kâmuran çevirisiyle, Livaneli Kitaplığı içerisinde sizlere sunuyoruz
Türkler, yalnızca yeryüzünün en eski uygarlıklarından biri değil aynı zamanda en köklü ve zengin kültürlerinden birine de sahip olan bir ulustur. Çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan bu ulusun gösterişli geçmişi pek çok millete nasip olmamıştır. Birçok Batılı milletten daha eski bir varlığa ve yazılı edebiyata sahip olan bu ulus, tarih boyunca çeşitli ülkelerde UNESCO Dünya Mirasları Listesi’ne girmiş sanatsal eserler bırakmıştır. Bu kitabın eğitsel içerik danışmanlığı Pedagog Ayşen Oy tarafından yapılmış, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Betül Batır tarafından da MEB müfredatına uygunluğu onaylanmıştır. MEB 5-6-7-8. sınıf müfredatına uygun olan kitabımız, zengin Türk tarihinin kısa bir özetidir.
İnkılâp Kitabevi, Zülfü Livaneli seçkisine, modern İngiliz edebiyatının öncüsü Daniel Defoe’dan, “kendi yarattığı kahramanın gölgesinde kaldığı” kült bir roman ekliyor.
Robinson Crusoe, 1700’lü yılların başında, gerçek bir hadiseden esinlenilerek kaleme alınıyor. Yazıldığı günden bu yana değerini asla kaybetmeyen kitap, sıradan bir “ada” hikâyesinden çok daha ötede çetrefilli bir kurguya sahip. Okuyucusuna verdiği mesajlarla Batı’nın siyasi düşünce tarihini toplumsal açıdan titizlikle inceliyor.
İngiltere’de yaşayan Alman asıllı çiftçi bir ailenin en küçük erkek çocuğu olan Robinson, ailesinin engel olma çabalarına rağmen içindeki macera tutkusuna karşı koyamaz ve uzun bir deniz yolculuğuna çıkar. Bu yolculukta başına gelmeyen kalmaz Robinson’un; en son onu ıssız ve keşfedilmemiş bir adaya düşürür bu tutku. O adada yaklaşık 30 yıl geçiren Robinson’un yaşadıkları, sanki insanlık tarihinin bir özeti gibidir; ve tabii Batı’nın, özellikle de İngiltere’nin.
Karşısına çıkan her zorlukla, çabası ve çalışkanlığıyla başa çıkan Robinson’un macerası, her yaştan okuru bugün bile heyecanlandırmaya devam ediyor.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.