20. yüzyılda iki tane dünya savaşı ve yarım asırlık soğuk savaş, tüm yeryüzünü etkilemiş, sınırı, rejimi, ideolojisi değişmeyen ülke neredeyse hiç kalmamıştır. 6 asır boyunca dünya siyasetine yön vermiş olan Osmanlı İmparatorluğu'nun hayatının sona ermesi ve yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti bu gelişmelerden biridir. Hilafet, kurulan yeni ülke tarafından lağvedilmiş, İslam coğrafyası günümüzde halen devam eden bir fitne ateşinin içinde kalmıştır. Yeni devleti kuran ve profilini çizen kadroların dine karşı yabancılıkları ve hatta kimi zaman düşmanlık seviyesindeki bakışları, dindar/dine hürmetkar insanlarımız ile devletin arasında soğukluk oluşmasına neden olmuştur. Devlet-millet ilişkisinin temelindeki arızalar, hangi kadroların eseridir? İşte bu kitapta Sadık Albayrak, Kurtuluş Savaşı sonrası ülkeyi şekillendiren isimlerden önemli gördüğü bazılarını, gözlerden kaçmış, pek bilinmeyen yanlarıyla mercek altına alıyor. Ülkenin bugün bulunduğu noktaya gelene kadar hangi badirelerin atlatıldığına dair önemli bir belge kitap...
Hitler’e zafere ulaşabilmesi için diğer bütün silâhlardan daha fazla destek olan U - Boat denizaltılarının baskın tarzındaki muharebeleri, İkinci Dünya Savaşı adıyla anılan muazzam olayın en hayati cephesini teşkil eder. Almanların; düşmanlarının can damarı olan uluştırma yollarını bu denizaltılarla keserek, onları dize getirmek için olağanüstü bir inat ve cesaretle izledikleri strateji, sonunda başarıya ulaşamadı, ama zaman zaman, müttefik konvoylarına çok ağır kayıplar verdirdi. Özellikle 1943 yılının mart ayında, U-BOAT’ların İngiltere’ye gitmekte olan iki konvoya yaptıkları baskın ile, deniz yolları için girişilen mücadele zirvesine çıkmış oldu. 40 gemiden mürekkep zirvesine çıkmış oldu. 40 gemiden mürekkep HX 229 konvoyu, 54 gemilik SC 122 konvoyuna yetişip, her ikisi birleşince, zaten zayıf olan refakat gemileri, bütün çabalarına rağmen aciz kaldılar. David Mason, bu güzel kitabında, ölüm saçan Alman denizaltı filosunun kuruluşundan acıklı sonuna kadar uzanan heyecan dolu, tarihi hikâyesini, gerçek olaylara, ve belgelere dayanarak, açık ve ilginç bir üslûpla anlatıyor.
Türkiye’de yaşanan başörtüsü yasakları ve bunlara bağlı gelişmeler, Müslümanların geleceğinin tarihi açısından oldukça anlamlı bir yere sahiptir. Bu son yıllarda başörtüsü etrafında o kadar çok şey yazıldı ve söylendi ki, sonuç olarak acaba biz neler yazmışız, neler söylemişiz, diye sordum kendi kendime. Gördüm ki, bütün yazılanlara ve konuşulanlara rağmen hâlâ anlaşılmamış, çarpıtılmış ya da üstü örtülmüş konular var. İktidarlar gizli ya da açık yasaklara kılık-kıyafetle uğraşmayı, kılık-kıyafeti kendi yönelimlerine göre belirlemeyi hep gündemlerine almışlar, gün gelmiş örtülü hanımların okuyarak meslek sahibi olmalar yerine üniversitelerden uzaklaştırılarak toplumda etkin konumlara gelemeyişlerini programlamışlar. Bu programlayışta Batılı anlamda "insani değerlerin" ikiyüzlülüğü somutlaşmakta. Elinizdeki araştırma, bu konuyu kılık-kıyafetin iktidarlarla ilişkisi ekseni üzerinde ele aldı. Kılık-kıyafet ile kimlik arasındaki o doğal bağlantıya, dolayısıyla kılık-kıyafetin iktidarlar karşısındaki durumuna açıklık getirmek amaçlandı. Yıllar boyu İslamcılarla Batıcılar arasında süregelmiş örtü tartışmalarına yer verildi.
Bu site Ticimax® Gelişmiş E-Ticaret sistemleri ile hazırlanmıştır.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.