Bilimsel düşünce insana hakikat ile refah vaat etti ve bu vaadini yerine getirdiği için insanlığın büyük kısmı tarafından kılavuz olarak kabul edildi. Fakat bilimin ışığı, çevresini saran karanlığın büyüklüğü karşısında bir mum alevi kadar cılız ve savunmasız. Bu alevin sönmemesi için bilim insanlarının bu karanlıkla ve ondan çıkar sağlayanlarla mücadeleyi sürdürmesi gerek.
Carl Sagan, sahte bilim, Yeni Çağ inançları ve köktendinci fanatizm gibi düşünme biçimlerinin ürettiği mitleri sınanabilir bilimsel varsayımlardan ayırt edemezsek, hakikat ve refah yolunda ilerlemeye nasıl devam edebileceğimizi soruyor.
Sagan’a göre, bilimi kendimize kılavuz edinmezsek kendi adımıza düşünemeyiz, otoriteyi sorgulayamayız ve sonuçta devletleri yönetenlerin ellerinde oyun hamuruna döneriz; ancak yurttaşlar bilimsel bir eğitim aldıklarında ve kendi fikirlerini üretebildiklerinde, devletleri yönetenler kendileri için değil halk için çalışacaktır.
“Bilimin ne olduğunu ve neden fark yarattığını açıkça ifade ediyor... Bilimin gücüne bir övgü ve aşırı saflığın tehlikeleri karşısında bir uyarı...”
- The Sciences
Bugün devletler doğrudan çatışmak yerine “vekiller” kullanarak örtülü şekilde savaşıyorlar. İki devlet bir çatışma bölgesinde “dost” gibi davranırken bir başka çatışma bölgesinde “düşman” gibi davranabiliyor. Dost ile düşmanın böyle birbirine karışmasına büyük ölçüde nükleer silahların caydırıcılığı yol açtı. Ama nükleer silahların asıl caydırıcılığı bilginlerin siyasetçileri nükleer silahların dönüp dolaşıp kendi halklarını vuracağına ikna etmesinden ileri geliyor. Sagan ve Turco’ya göre büyük bir nükleer savaş sonrasında, patlamalar ve yangınlardan çıkan devasa miktarda duman, is ve kurum gökyüzünde uzun süre kalarak dünyanın soğumasına sebep olacak. Tarımsal üretim çökecek, bombalardan ve radyasyondan kurtulan insanlar açlıktan, susuzluktan ve salgın hastalıklardan ölecek. Belki insan türü yok olmayacak ama modern uygarlık yıkılacak. Savaşın galibi olmayacak. Onlar bu felakete “nükleer kış” diyorlar.
Carl Sagan, okurlarını bilim-siyaset-askerlik üçgeninde zihinsel bir şölene davet ediyor.
Hayatını bilime ve bilimi sevdirmeye adamış usta bilimci Carl Sagan bu son kitabında, bir ömür boyu damıttığı bilgeliğiyle yaşama, dünyaya ve bizi kuşatan evrene dair yakıcı sorulara yanıt arıyor. Gelecek yüzyılın insanın önüne çıkaracağı güçlüklerle mücadele edebilmek için bilim ve şefkatin nasıl kaynaştırılacağı meselesini eksene alarak, başta yaşam, sevgi, ölüm, tanrı kavramları olmak üzere kozmosun sınırlarından insan zihninin derinliklerine kadar uzanan çok geniş bir alanda pek çok konuya değiniyor. Bir kez daha okumak isteyeceğiniz türden bir kitap…
“Carl Sagan şöhret ışıklarını cehalet, açgözlülük ve iktidar hırsının bizi içine yuvarlayabileceği uçurumun ne denli derin olduğunu aydınlatmak için kullanıyor.”
- The Washington Post
1977 yılında yıldızlara Voyager 1 ve Voyager 2 adlarında, iki tane kardeş uzay aracı gönderildi. Görevleri Jüpiter’den Uranüs’e kadar dış Güneş sistemini ayrıntılı olarak incelemek ve bir yaşam izi aramak için Güneş sisteminin dışına, yıldızlara doğru yola çıkmaktı. Her iki araç da Güneş sistemindeki görevini tamamladıktan sonra Voyager 1 Ağustos 2012’de, Voyager 2 ise Kasım 2018’de yıldızlararası seyahatine başladı.
Carl Sagan ve ekibi tarafından uzayın uzak bir noktasında, uzak bir zamanda Voyager uzay araçlarına rastlayabilecek olası Dünya dışı yaşamlar için araçların gövdesine altın kaplamalı bir plak yerleştirildi. Her bir plağa gezegenimizin ve medeniyetimizin çeşitli fotoğrafları, müziği ve çeşitli dillerde selamlama mesajı kaydedildi.
Voyager, binlerce yıl sonra plağı okumayı başarabilecek zeki yaşamlar ile karşılaşırsa, bir zamanlar Dünya adında bir gezegenden ve insan denilen canlılardan gelen bu selamı onlara iletecek. İnsanlık ise var olduğu sürece bu selama karşılık bir yanıt bekleyecek.
Dünya’dan Fısıltılar, Dünya’dan, yani bizlerden “Onlar’a” gönderilen bu dostane selamın içeriğini, amacını ve hazırlanış aşamalarını anlatan, süreci ekibin her üyesinin kaleminden aktaran bir anlatı..
Gökyüzümüzdeki bu zarif ziyaretçiler neyin nesidir? An itibariyle biliyoruz ki, onlar hem hayatı hem de ölümü getirmiş; bize kendi kökenlerimizi öğretmişlerdir... Kuyrukluyıldız, uzayı bir baştan diğerine kat eden bir yıldızın nefes kesen bir yolculuğuyla başlar. Pulitzer ödülüne layık görülen astronom Carl Sagan ve yazar Ann Druyan bu kitapta, egzotik mit ve işaretlerle bezeli kuyrukluyıldızların kökenini, doğasını ve geleceğini araştırmak üzere keşfe çıkıyorlar. Yazarlar kuyrukluyıldızların bilim tarihindeki bazı büyük keşifleri ne şekilde kışkırttıklarını; yıldızlar arasındaki karanlıklardan parıltılarla çıkıp gelen bu ziyaretçiler hakkındaki büyüleyici soruları nasıl çoğalttıklarını gözler önüne sermektedir. Fotoğraf ve özel olarak hazırlanmış bol renkli resimleriyle Kuyrukluyıldız, gözlerini gökyüzüne dikip de niçin diye merak eden herkes için olmazsa olmaz bir kitap, büyüleyici bir macera...
“Büyüleyici, yaratıcı ve ilham verici.”
-The Washington Post-
“Tek kelimeyle en iyisi.”
-Times of London-
“Kuyrukluyıldız bilimi herkesin anlayacağı hale getirmiş, güzel ve ilginç bir kitap.”
-United Press International-
“Bir başyapıt... Bilim, şiir ve hayal gücü.”
-The Atlanta Journal & Constitution-
Carl Sagan, keskin bakışını Evren’in muhteşem gizemine atmış ve dahası bunu dünya genelinde milyonlarca okurun rahatlıkla anlayacağı bir açıklıkla dile getirmişti.
Soluk Mavi Nokta işte bu taçlanmış çalışmanın adıdır. İnsan ırkı nihayet radikal anlamda yeni bir sınır bölgesine, yani uzayın sınırına gelip dayandığında, gelecek kuşaklar çağımıza geçip gitmiş bir zaman olarak bakacaklardır. Soluk Mavi Nokta’da Carl Sagan, kozmostaki bu muhteşem yeni tarihimizin izini sürüyor ve güneş sistemimizden çıkıp galaksilerin ötesindeki mesafelere yol alırken, bize daha önce bir karaltı gibi görünen bu yeni geleceği anlatıyor. Carl Sagan başka dünyaların keşfinin ve bu dünyalara olası yerleşimlerin ne bir fantezi ne de bir lüks olmadığı konusunda ısrarcı: elbette insan ırkının hayatta kalması için gerekli olan koşulların da farkında olarak sürdürülen bir ısrar bu...
“Müthiş ilham verici.”
- People
“Çok güzel ve dokunaklı... Duygu ve zekayla desteklenmiş jargonsuz bir dil... Sagan’ın iyimser hayali... her bölümde parıldıyor.”
- Time
“Giderek genişleyen uzay yolculuğuna ve keşfine somut ve şiirsel bir bakış... Tipik Sagan tarzıyla, savunduğu şeyleri muhteşem ve güzel kılıyor.”
- The San Diego Union-Tribune
“Büyüleyici... [Sagan] evrenin müthiş zenginliğine gerçekten iman etmiş biriydi, ve her birimizi birer havari haline getirecek.”
- Entertainment Weekly
“Güncel mucizelerle gelecekteki büyük meseleler arasında çok hararetli bir bağlantı kuruyor... Anlaşılması zor doğanın açıklığa kavuşturulması ve bilimsel araştırmanın büyüleyiciliği konusunda bundan üstün kitap yok günümüzde.”
- Scientific American
“[Soluk Mavi Nokta’da,] Galileo, Einstein gibilerin söylev verdiği bir salon havası var.”
- Air & Space
“Tutkulu, belagatli... [Sagan] düş gücümüzü ateşliyor ve bilimi müthiş bir drama dönüştürüyor.”
- Booklist
“Belagatli, coşkulu... Türümüzün bu uçsuz bucaksız aleme açılma cesaretini göstermesi ve bir uzay uygarlığı kurması gerektiği yolunda çok inandırıcı bir tez oluşturuyor.”
- Kirkus Reviews
Pek az sayıda bilim adamı, bilimin merak, heyecan ve çoşkusunu geniş kitleleri aktarmada Carl Sagan kadar başarılı olabilmiştir. Pulitzer Ödülü'ne sahip Sagan'ın milyonların düş gücünü yakalamaya ve zor kavramları anlaşılır bir biçimde aktarabilme yetisi okurlar açısından gerçek bir kazanımdır. Akıldışılığın ve batıl inançların egemen olacağı yeni bir Karanlık Çağ'ın eşiğinde olup olmadığımız sorusu Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı'nın çıkış noktası. Kitapta bir yandan bilimsel çalışmalara neden kara çalındığı sorgulanırken, bir yandan da uzaylılarca kaçırılma, "bağlantı kurma" ve şifacılık gibi konuların iç yüzü gözler önüne seriliyor. Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı, Sagan'ın bilimle bir ömür süren gönül ilişkisinin bir bildirgesi sayılabilir.
"Tanrı’nın Kapısını Çalan Bilim" adlı eser, Carl Sagan’ın 1985 yılında ünlü Gifford Konferansları’nın yüzüncü yıldönümü nedeniyle aldığı davet üzerine İskoçya’da verdiği konferansın metinlerinden oluşmaktadır.
Sagan konferanslarda, diğer gezegenlerde akla dayalı yaşam olasılığından kendi gezegenimizdeki yaşamın karşı karşıya kaldığı nükleer tehlikeye, yaratılışçılık ve sözde akıllı tasarımdan bilimin ’bilgili tapma’ olduğuna dair yeni bir kavrama, manik depresyondan tutun da kendinden geçmenin (huşu) muhtemel kimyasal yapısına kadar uzanan konulara ve sorunlara değinmiş.
On yıl önce kaybettiğimiz büyük astronom ve astrofizikçi kozmoloji, fizik, felsefe, edebiyat, psikoloji, kültürel antropoloji, mitoloji ve ilahiyat gibi farklı pek çok alanda yaptığı konuşmalarla, konferanslara katılan herkeste hayranlık uyandırarak dehasıyla tüm insanlığı aydınlatmıştır.Sagan’ın ölümünün onuncu yıldönümü vesilesiyle ilk kez yayınlanan "Tanrı’nın Kapısını Çalan Bilim" adlı kitabı eşi ve uzun süre onunla birlikte çalışmış olan Ann Druyan tarafından hazırlanarak günümüzün bilgileriyle tazelenmiştir.
Sagan bu kitapta din ve bilim arasındaki ilişki konusundaki fikirlerini ayrıntılı bir biçimde ortaya koyarken evrenin enginliğinde kutsalın ne demek olduğunu anlamak için sürdürdüğü kişisel arayışını ve yolculuğunu oldukça anlaşılır, mizahi, akılcı ve tamamen gözleme dayalı bir ifadeyle bizlere aktarıyor.
"Carl Sagan zamanımızın en parlak bilim adamlarından biridir... İçinde varlığımızı sürdürdüğümüz akıllara durgunluk veren Kozmos’un sonsuzluğunu dile getirirken bilimin geçmişine, şimdiki zamanına ve geleceğine ilişkin muhteşem bir eser yaratmış." - Associated Press "Alanında göz kamaştırıcı, önerilerinde kışkırtıcı. Bu kitabı okuyan herkesin, etkisi altında kalacağından hiç kuşkum yok." - The Miami Herald "Sagan edebi bir coşkuyla yazıyor. Harika bir eser. İnsan aklının tüm noktalarına değinen Kozmos gerçek olmayacak kadar gerçek." The Cleveland Plain Dealer İnsanoğlu Uzay Okyanusuna Açılıyor Canlıların ve Evrenin Yapısı Doğa Yasaları Tüm Evrende Geçerlidir Cennet ve Cehennem Başka Gezegenlerde Yaşam Var mı? Keşif Yolculuklarının Öyküsü Samanyolu: Gecenin Belkemiği Zaman ve Mekân İçinde Yolculuk Başka Evrenlerin Kapısı Kara Delikler Sonsuzluğun Kıyısı: Dördüncü Boyut Aklın Evrimi Galaktik Uygarlık Yaşamak ya da Yok Olmak Konusunda Kim Karar Verecek?
Ellie daha önce yüz kere yaptığı gibi uçağın penceresinden aşağı bakıp Dünya'nın böyle 14 kilometre yüksekten uçan ve bizim gibi gözlere sahip bir dünya dışı yaratıkta nasıl bir izlenim yaratacağını düşünmeye başladı. Ortabatı'nın göz alabildiğine uzanan geniş arazisi, tarımsal ya da kentsel yerleşime göre kareler, dikdörtgenler ve dairelerle kesik kesikti; Güneybatı'nın şimdi üzerinde uçtukları bölgesinde ise yaşamın tek belirtisi dağların ve çöllerin arasından uzanan dümdüz bir çizgi. Daha ileri uygarlıklara sahip dünyaların sakinleri tarafından mı inşa edilmişlerdi acaba? Yoksa gerçekten ileri bir uygarlık tek bir iz bile bırakmaz mıydı yaşadığı yerde? Bir bakışta bizim akıllı varlıklar olarak evrimsel gelişmemizin neresinde olduğumuzu söyleyebilirler miydi?
Kendini uzaydan gelen radyo frekanslarını dinlemeye adayan Dr. Ellie Arroway yıllar süren araştırmalarının sonunda, tam vazgeçeceği sırada gizemli bir mesaj almaya başlar. Mesaj, Carl Sagan'ın anlatım gücü ile bilimsel hayallerini birleştirdiği muhteşem bir roman.
İnsanlığı varlıklı bir evin kapısına bırakılmış kimsesiz bebeğe benzetsek yeridir. Yeni ebeveyni ona geçmişine dair bir öykü anlatır. Çocuk büyüdükçe bu öyküyü inandırıcı bulmayıp gerçekte kim olduğunu, hangi soydan geldiğini araştırır. Öğrenir ki insan ve dünya günümüzden 6000 yıl önce yaratılmamıştır! Dünya 5 milyar yıl önce oluşmuş, yaşam 4 milyar yıl önce ortaya çıkmış ve evrilerek 2 milyon yıl önce insan türü biçimini almıştır... Çocuk en sonunda insan türünün kendisini doğadan ayrı, ondan üstün bir varlık olarak görmesinin yanlış olduğunu anlar. Bu yanlıştan kurtulup en yakın akrabalarımız olan canlı türlerinin yaşam tarzını incelemek, türümüzün başına bela olmuş, savaş, katliam, sömürü, etnik merkezcilik, yabancı düşmanlığı, cinsiyet ayrımcılığı gibi sorunların çözümüne katkı sağlayacaktır. Carl Sagan ve Ann Druyan Atalarımızın Gölgesinde ile okuru bir bilim şenliğine davet ediyor. Bu şenlikte mitoloji ve felsefeden de söz edileceğini söylememize tabii ki gerek yok...
Kozmik Bağlantı uzayın keşfinin insan üzerindeki etkilerini inceliyor ve insan ile evren arasındaki ilişkiyi araştırıyor. Günümüzde çıplak göz yerine çok hassas optik aygıtlar, radyoteleskoplar ve uzay araçlarıyla yapılan bu keşif faaliyeti insanın kendisini ve evreni algılayışını büyük ölçüde değiştirdi. Artık gezegenleri geceleyin gökyüzünde dolaşan ışıklar olarak algılamıyoruz. İnsan yüzyıllardır güvenli, rahat ve hatta düzenli görünen bir evrende yaşıyordu. Dünya yaratılış için seçilen yerdi ve insan ölümlü yaratıkların doruk noktasıydı. Bu inanışlar zamanaşımına uğradı. Şimdi çok küçük bir kaya ve metal yığını üzerinde yaşadığımızı biliyoruz. Uzay araçlarından alınan fotoğraflar bu kaya ve metal yığınının sadece küre şeklinde olmakla kalmayıp evren içerisinde küçücük bir nokta olduğunu kendi gözümüzle görmemizi sağladı. Artık evrenin hâkimi değil sadece ufacık bir parçası olduğumuzu biliyoruz. Bilim bize, bir canlı türü olarak hayatta kalmak istiyorsak, millet, din ve ekonomi gibi fikirlerden çok, insanlık fikri çatısı altında toplanmamız ve daha barışçı, çevreci bir dünya algılayışı geliştirmemiz gerektiğini söylüyor.
Doğum, memeli hayvan türleri içerisinde sadece insan tarafından acı verici bir deneyim olarak yaşanır. Bunun sebebi açıktır: Keskin zekaya ev sahipliği yapacak büyük bir beyin.
Zekanın evrimiyle doğum sancısı arasındaki bağlantı umulmadık bir şekilde Eski Ahit’te kurulmuş gibidir. Havva, yılanın ya da ejderin kışkırtmasıyla iyiliğin ve kötülüğün bilgisini taşıyan ağacın meyvesinden yer. Tanrı bunun üzerine Havva’yı cezalandırır; ona "Acı çekerek doğum yapacaksın" der. Tanrı’nın herhangi bir bilgiyi değil de özellikle iyilik ile kötülük arasındaki farkın bilgisini yasaklamış olması ilginçtir.
Ejdere bundan sonraki hayatını yerde sürünerek geçirme cezası veren Tanrı her iki türü, sürüngenleri ve memelileri ayrı ayrı cezalandırmakla kalmayıp birbirlerine de düşman eder: "Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın."
Carl Sagan’ın bilim ile mitoloji arasında çarpıcı paralellikler kurduğu bu klasikleşmiş yapıtını ilgiyle okuyacaksınız.
"Carl Sagan da tıpkı Midas gibi. Hangi konuya el atsa altına dönüştürüyor, Cennetin Ejderleri de öyle. İnsan zekası hakkında bu kadar büyüleyici ve cazip bir kitap daha okumadım.
Carl Sagan bu kitabında bilim, sahte bilim, dünya dışı zeka ve uzay araştırmaları, din ve Tanrı’nın varlığı gibi konuları canlı ve akıcı bir dille ele alıyor.
Sagan bir yandan Paul Broca ve Albert Einstein gibi, kuramları gözlem ve deneylerle kanıtlanmış bilginlerin hayatı ve eserlerini çarpıcı bir üslupla özetlerken, öte yandan Immanuel Velikovsky gibi, varsayımları spekülasyon olmaktan öteye geçemeyen sahte bilginlerin çalışmalarını eleştiriyor.
Bilimin sahte bilginler ve şarlatanların iddialarını yok farz etmek yerine titizlikle eleştirmesi gerektiğini vurgulayan Sagan’a göre, dinler de bilimle çatışmaya bir son vermelidir. Evrim kuramını reddedenler bir zamanlar, Güneş’in Dünya’nın çevresinde döndüğüne inanmakta direnenlerin durumuna düşmemek için öğretilerini yenileyerek bilimle uzlaşmalıdır.
Sagan, evrenin sırlarını gerçekten keşfedebilmek istiyorsak, bilimin kötüye kullanılmasının önüne geçilmesi gerektiğini, bunun için de bilginlerin görüşlerini, herkesin anlayabileceği şekilde halkla paylaşması gerektiğini belirtiyor.
Broca’nın Beyni sizi tarih, antropoloji, psikoloji, felsefe ve fizik alanlarında keyifli bir gezintiye çıkaracak.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.