Evrimin milyonlarca yıl süren meşakkatli yolunda şekillenmiş erkek vücuduna büyülü bir keşif! Dünya sahnesinde çırılçıplak kalan adamın merak uyandıran hikâyesi…
1967’de yayımlanan ve tüm dünyada satış rekorları kıran Çıplak Maymun’la ezber bozan ünlü Zoolog Desmond Morris, Çıplak Kadın’ın doğal bir devamı olan Çıplak Adam’da insan erkeğinin zoolojik portresini çiziyor. Ve bu portreyi yeryüzünün dört bir yanından gelen egzotik öykülerle süslüyor.
İnsan erkeği dünya üzerinde nasıl bu kadar etkili hale geldi? Avcılığı terk ettiğimiz modern dünyada erkekler hangi avların peşine düştü? Erkek beyni nasıl işliyor? Doğası gereği tekeşli mi çokeşli mi? Hadım uygulaması nasıl ortaya çıktı? Çıplak Adam’ı keşfetmeye hazır olun.
Bu paha biçilmez antoloji, Amerika’nın en büyük düşünür ve yazarlarından biri ve tüm dünyayı etkisi altına almış bir muazzam bir şahsiyet olarak görülen Henry David Thoreau’nun (1817-1862) zekâsı, albenisi ve bilgeliğini yansıtma amacıyla oluşturuldu. Derleyen Alan Jacobs, Thoreau’nun yayımlanmış ve yayımlanmamış yazıları, enfes şiirleri ve klasik spritüel eseri Walden’dan özenle seçtiği parçaları bir araya getirerek politik, ekonomik ve çevresel açıdan yeterince zorlayıcı olan günümüzde her şeyden daha fazla gereksinim duyduğumuz bir ilham kaynağı ve izlenimci bir otobiyografi sayılabilecek bu eseri okurlarıyla buluşturuyor.
“Yok-yerler” yirmi yıl sonra, güncellenmiş çevirisiyle raflarda.Marc Augé’nin uzun süredir bulunmayan kitabı “Yok-yerler”, güncellenmiş çevirisiyle, Aykut Köksal’ın genel yayın yönetmenliğinde, Daimon Yayınlarının son kitabı olarak raflardaki yerini aldı. Turhan Ilgaz’ın 1997’de gerçekleştirdiği çeviri, Ergün Akça ve Arbil Ötkünç tarafından güncellendi. Arbil Ötkünç’ün giriş yazısıyla yayımlanan kitabın arka kapak yazısında, Aykut Köksal şöyle diyor: “Mimarlık dünyasının son yıllarda en çok tartıştığı kavramların başında ‘yer’ ve ‘mekân’ kavramları gelir. Bu tartışmanın ana eksenini, bu kavramların farklılığı ve modernleşme sürecinde uğradığı dönüşümler oluşturur. Modernleşme sürecinin yol açtığı dönüşüm, özellikle mimarlığın yerle ilişkisinde ortaya çıkar. Mimarlığı tanımlayan bileşenlerin en başında gelen yer, giderek azalan bir belirleyicilik taşımaya başlar. Modernleşme sürecinin geldiği son noktada (Marc Augé buna ‘üstmodernlik’ diyor), küresel dünyanın getirdiği yeni mimari programlar artık yer’le ilişkiyi tamamen zorunsuz hale getirir. Havaalanları, alış veriş merkezleri, tatil köyleri, otoyollar, stadyumlar vb. konumlandıkları yerle hiçbir ilişki içermeyen mekânlar tanımlamaya başlar. Yer’in belirleyiciliğinin ortadan kalkması, farklı yerlerde konumlanan yapıları konumlarından ve içinde yer aldıkları bağlamlardan koparır, bağımsızlaştırır, bu mekânları sadece programları ve küresel dünyanın tanımladığı kavramlar üzerinden okunabilir kılar. Bu kavramların başında gelen ‘güvenlik’ diğer tüm bileşenlerden daha çok öne çıkar ve öznenin o mekânla kurduğu ilişkinin taşıyıcısına dönüşür.İşte, küresel dünyanın bu mekânlarını ‘yok-yerler’ olarak tanımlayan Marc Augé, bu kavramsallaştırmasıyla, mimarlık çevrelerinin son yıllarda üzerinde en çok konuştuğu tartışma konularından birini belirliyor.”
İnsan, düşünce, duygu ve fiziksel yön sahibi bir canlıdır. Bu 3 ana yönü ile o, sadece yiyen-içen-üreyen ve ölen bir canlı olmaktan çıkar. Her bir insan bu 3 yönü ile maddi ve manevi bir hayatı yaşamaktadır. Maddi hayatın ihtiyaçları ve rahatsızlıkları olduğu gibi manevi hayatın da ihtiyaçları ve hastalıkları vardır. Bedenimiz ekmek, hava ve su istediği gibi zihnimiz, bilgiye ; gönlümüz ise sevgiye, imana ; ruhumuz da şefkate, dostluğa ve ilgiye muhtaçtır. Hem bedenin kanser ve verem gibi rahatsızlıkları olduğu gibi maneviyatın da yeis, gurur ve hased gibi öldürücü ve yakıcı hastalıkları vardır.
Çeviri olgusu bugüne dek binlerce kitabın ve akademik çalışmanın konusu olmuş, ülkemizde çeviriye gösterilen ilgi 1970’lerden bu yana çoğalarak artmıştır.
Türkiye’de kültür, bilim ve düşün alanları çeviriden yoğun biçimde beslenmektedir. Bu nedenle çeviri olgusunu derinlemesine anlamak, uygulama alanındaki çeşitlilik ve gelişmelerle ilgili bilgi edinmek ve çevirinin kültürel yönlerini, kültürlerarası aktarımda üstlendiği rolü eleştirel bir bakışla görebilmek, kültür alanının yapısını ve izlediği yönü anlamanın önkoşuludur.
Çeviribilime giriş niteliği de taşıyan Çevirinin ABC’si, konuyu geniş bir çerçevede ele alarak, uygulamalı ve mesleki bir alan olarak çevirinin günümüzdeki konumunu inceleyecek, yanı sıra sosyal bilimlerin ve insan bilimlerinin disiplinlerarası bir kolu olarak çeviribilime özet niteliğinde bir giriş sunacaktır.
Bektaşilik incelemeleri, sadece Anadolu değil, aynı zamanda İstanbul, Rumeli, Irak, Mısır, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Arnavutluk, Makedonya, Sırbistan ve Avusturya-Macaristan’ı da inceleme kapsamına dahil eden temel bir kaynak. İngiliz doğubilimci F. W. Hasluck Bektaşilik üzerinde çalışırken aslında, Anadolu’nun ve Rumeli’nin sosyolojik, antropolojik, etnografik, tarihi ve coğrafi yapısının da resmini çekmiştir. Öte yandan halk arasındaki inanç dağılımları, Hıristiyanlık ile Müslümanlık arasındaki etkileşimler, sultanların kılıç kuşanması ve pek çok toplumda görüldüğü gibi üç, yedi, kırk gibi sayıların geniş inanç yelpazeleri içindeki önemi üzerinde durmuştur. Değerli bilimadamı Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün kitap için yazdığı genel değerlendirme yazısı da böylesi kıymetli bir çalışmaya renk katmaktadır.
Dünya, artık yalnız dağdan, taştan, havadan, sudan oluşan bir dünya değil; görüntüler cenneti... Kitle iletişim araçlarıyla beslenen bu görüntü çeşitliliği, insanı bombardımana tutmuş durumda. Bu görüntülerden yola çıkarak yapılmakta olan ‘güzellik’ tanımı. Bu görüntülerin etkisiyle biçimlenmekte birçok tip... İyi, ama mükemmel beden denilen şey, sahiden nasıl bir şey? ‘Güzel’leri ‘güzel’ buluş gerekçemiz ne? Niye güzel şeyler karşısında etkileniriz, niçin kimyamız değişir? İdeal beden ölçüsünün sırrı nedir? Cinsel seçim nasıl yapılır? George Hersey, Cazibenin Evrimi’nde, cinsel seçilimle ilgili Darwinci kavramları sanat tarihiyle tanıştıran eğlenceli bir teori öne sürüyor: İnsanlar, eş seçimini güzelliği yansıtan sanat eserlerinden etkilenerek yaparlar. Bunun sonucunda da insan bedeni gittikçe bu sanat eserlerinin oranlarına sahip olur. Hersey’in teorisi, kolay kolay ispatlanamayacak bir teori... Ancak, bedenin geçirdiği evrim, eşler arasındaki yarış, tele-sex tanrıçaları, Leonardo’dan Dürer’e uzanan plastik güzellik, kozmetik, kas ve süs üzerine söylediklerine kayıtsız kalmak mümkün değil. Zira Hersey’in canlı, erotik metni, Yunan heykeltraş Polykleitos’un öne sürdüğü formüllerin, insan ifadeleri ve oranları konsunda bir Batılı kriter oluşturduğunu göstermekte... Üstelik Hersey, prehistorik heykelcilikten Yeşil Dev’e, Batman’dan Metres Tanrı’ya kadar birçok bilgiyi, akademik jargona başvurmadan yapmakta... Cazibenin Evrimi, beyin kaslarınız için iyi bir egzersiz niteliğinde, her sanatseverin hoşuna gidecek bir egzersiz...
Bu dünyada bir dev var. Bu devin öyle kolları var ki hiç güçlük çekmeden bir lokomotifi kaldırabilir. Öyle ayakları var ki günde binlerce kilometre koşabilir. Bu devin öyle kanatları var ki bulutlar üzerinde, kuşların çıkamadığı yüksekliklerde uçabilir. Öyle yüzgeçleri var ki su altında balıklardan daha iyi yüzebilir. Bu devin öyle gözleri ve kulakları var ki görülmeyenleri görür, başka bir kıtada konuşulanları işitir. Bu dev o kadar güçlüdür ki dağları delip geçer ve doludizgin akıp giden suları durdurur.
Bu dev, yeryüzünü istediği gibi değiştirir; ormanlar diker, denizleri birleştirir, çölleri sular. Kimdir bu dev? Bu dev insandır. Acaba insan nasıl dev oldu, nasıl dünyanın efendisi oldu? Biz bu kitapta işte bunu anlatacağız.
M. İlin - E. Segal
"Antropologlar aynı zamanda birer hikaye anlatıcısıdırlar. Ortak paydaları ise fiilen orada olmalarıdır. İşte bu yaklaşım, antropolojiyi diğer sosyal bilimlerden ayıran yaklaşımdır."
Antropolojiye Giriş: Kültür ve Mekan Hikayeleri oldukça kendine has bir antropoloji ders kitabı. Kültürler ve kavramlar üzerine bir olgu yığını sunmak yerine, öğrencilerin antropolojiyi belirli zamanlardaki ve mekanlardaki kültürel karşılaşmalardan ortaya çıkan bir dizi hikaye üzerinden düşünmelerini amaçlıyor. Antropoloji disiplinini klasik eserlerinden çağdaş etnografi örneklerine, kutsal kitaplardaki hikayelerden bireysel deneyimlere kadar uzanan hikayelere dayanarak anlatan kitap, antropolojinin bugün de dinamik bir sosyal bilim olarak okunmasını sağlıyor.
"Klasik ve güncel etnografik örnek olayları dinamik bir antropolojik bakış açısıyla bir araya getiren Antropolojiye Giriş: Kültür ve Mekan Hikayeleri antropolojinin tarihsel gelişimi ve bugünkü geçerliliği üzerine sıradışı bir antropolojiye giriş kitabı. Öğrencilerin kitabın açık seçikliği, akıcılığı ve meseleleri ele alış biçimini beğeneceğini, eğitimcilerin ise bu türden keyifli bir giriş kitabıyla kendilerini rahat hissedeceğini tahmin ediyorum."
- Andrew Walsh, Western Üniversitesi
"Ders kitaplarını ve özellikle de antropoloji ders kitaplarını sevmem. Bu kitaplar genellikle disiplini yaşamın canlılığının dışında ele alırlar. Bu kitap ise farklı. Tarihsel anlatıları güncel örneklerle harmanlıyor ve geçmişle bugünü bir araya getirerek antropolojiye can veriyor."
- Jan Newberry, Lethbridge Üniversitesi
1945 sonrasında sömürgeleştirilmiş toplumların bağımsızlıklarını kazanmaları, feminist hareketler, küreselleşme gibi bazı siyasal, iktisadi ve sosyal gelişmeler, modernite anlayışının tüm araçlarıyla birlikte sorgulanmasının hazırlayıcısı oldu. Özellikle 1970'lerde şekillenmeye başlayan postmodernizm, postkolonyalizm, postyapısalcılık gibi düşünce hareketleri sosyal bilimlerde yerleşik kuramların ve pozitivizmin konumunu sarsarken, antropoloji de bu eleştirilerden muaf olamadı. Kendisi de beşeri çalışmalara, edebiyat kuramlarına, postkolonyalizme, postmodernizme, göstergebilime, v.d dayanarak modernite kuramlarının karşısında konumlanmaya başladı. Ne var ki antropolojide yoğun olarak gerçekleştirilen tartışmalar, bir sosyal bilim olarak kendi konumunu yeniden tanımlama noktasına kadar vardı. Bir başka deyişle, yorumcu antropoloji ve postmodern antropolojinin kimi temsilcileri "kültür" kavramını, "antropolojik yöntem"i, "pozitivizm"i, "alan"ı, "yerli/öteki"yi, "kendisi"ni, "etnografya"yı, "etnografik yazı"yı, "kültürel görececilik", "bütüncülük", "temsiliyetçilik" gibi yerleşik anlayışları eleştirel olarak yeniden ele aldılar.Bu derleme, bir nirengi noktası olarak Boas ve Malinowski'nin makaleleriyle başlamakta ve ardından Geertz, Fabian, Spiro , Marcus gibi 1980 sonrası antropoloji kuşağının dikkat çekici makaleleri ile antropolojik yöntembilim tartışmalarının çerçevesini serimlemektedir.
Rayna R. Reiter’ın derlediği bu çalışma köklerini kadın hareketinden almakta ve cinsiyetler arasındaki eşitlik ve eşitsizliği tanımlamak ve açıklamak için antropolojinin imkânlarına başvurmaktadır.
Daha çok “modern” toplumlara odaklanan pek çok disiplinin ilgi duymadığı/görmezden geldiği “öteki” kültürlere ve kültürlerarası farklılık ve benzerliklere odaklanan antropoloji, aile sistemlerinin köken ve işlevleri, cinsiyet rolleri ve toplumsal cinsiyetin nasıl şekillendiği konusunda bize ufuk açıcı bilgiler sunar. Ancak antropolojik araştırmaların temelinde bulunan (kadınların konumu hakkındaki) bazı varsayımlar disiplinle ilgili soru işaretlerinin doğmasına yol açmaktadır. Kültürü doğrudan biyoloji üstünden okumayı tercih eden antropologlarla birlikte, işbölümünün ilk sorumlusunun kadının üremedeki rolü olduğunu ve erkek egemenliğinin bu bölünmeden ortaya çıktığını iddia eden antropologlar da olmuştur. Ancak feministler bunun neden kaynakladığını bilmek istemişlerdir. Ana akım klasik antropoloji ise, feminist öğrencilerin sordukları asıl sorulara ya kapalı kalmış ya da bunları önemsizleştirme eğiliminde olmuştur.
Bu derlemede okuyucuya, yukarıdaki soru ve sorunlar bağlamında “cinsiyet farklılıklarının gelişimi”, “antropolojide erkek önyargısı”, “ailenin kökeni”, “anaerki”, “cinsiyetin ekonomi politiği” ile ilgili tartışmaların yanı sıra, Papua Yeni Gine’den Dominik Cumhuriyeti’ne, İspanyol köylerinden Kolombiya kırsalına, Nijerya’dan kırsal Çin’e farklı kültürlerden verilen örneklerle cinsiyet eşitliği ve eşitsizliğinin konumlanışı hakkında kapsamlı alan araştırmalarından süzülmüş bilgiler sunulmaktadır. Ayrıca, kendi alanlarında öncü rolleri kabul edilmiş Morgan, Engels, Freud, Levi-Staruss gibi düşünürlerin konu ile ilgili çalışmaları yeniden ele alınıp feminist bakış açısından ciddi eleştirilere tabi tutulmuş, yeni yapılacak çalışmalar için araştırmacılara metodolojik ipuçları da verilmiştir.
Maurice Bloch’un makalelerinden bir seçki sunan bu kitap, “antropolojinin işe koşulmasının” muazzam bir örneği. Kültürün nasıl şekillendiğini anlamaya yönelik bir düşünce çabasının akrabalık, evlilik, iktidar, ritüel gibi farklı haznelerde yaşadığı güçlükleri, düşüncenin bütün olanaklarının yardımıyla nasıl aştığını göstermesi bakımından da eşsiz bir çalışma. Çetrefil ama kışkırtıcı sorunlarla boğuşan, okurunu da bu yolculuğa davet eden bir metin.
Bloch, bir yandan söz edimleri kuramının yardımıyla geleneksel otorite ile din arasında nasıl kopmaz bir ilişki olduğunu gösterirken, bir yandan da kraliyet banyosu ve evlenme gibi ritüelleri çözümleyerek bunların toplumsal alandaki hareketlenmelere nasıl kaynaklık ettiğini gösteriyor. Ardından akrabalık ve hiyerarşiye uzanarak, eşitliğin nasıl tesis edildiği üzerine düşünüyor ve bu bağlamda kadının kültürdeki temsiline (yemek pişirmenin anlamına varasıya) odaklanıyor.
Elinizdeki kitap, çeşitli alanlarda gezinen ama gücünü bütünlüklü bir düşünsel gövdeden alan bir antropoloji çalışması olarak “bugünün çehresi”ni çizmek için mükemmel bir “dün aynası” sunuyor…
Bu kitap, kendi küllerinden doğmasını başaran Latin Amerika’nın yerli halklarının öyküsünü anlatmaktadır. Latin Amerika’nın aslî bir sosyal dinamiğini oluşturan yerlilerinin bu çok-düzlemli, çok-mekânla ve çok-veçheli mücadelelerini daha yakından tanımamıza imkan sunuyor. Tarihin tanık olduğu belki de en acımasız sömürgecilik girişimlerine karşın, olanca aşağılanmışlığı, dışlanmışlığı içinde kimliklerini, kültürel dağarcıklarını koruyup çocuklarına aktarma şaşırtıcı yetisini gösteren, XX. yüzyılın ikinci yarısında, tam filmlerde, çizgi romanlarda, erken seyyahların egzotik anılarında yitip gittiklerini sandığımız bir anda "küresel dünya"nın karşısına dikilip topraklarını ve onurlarını geri isteyen insanlar. Üstelik de Teks’lerin, Zagor’ların, Çelik Blek’lerin şekillendirdiği kısır tahayyüllerimizi zorlayacak tarzda, teknolojinin tüm imkânlarını maharetle kullanarak... Bu çalışma oldukça tikel tarihsel koşullarda biçimlenen toprak, emek ve kimlik mücadeleleri, "otokton/yerli" kavramını ve kültüre ilişkin pek çok soruyu gündemimize taşımaktadır. Aslına bakılırsa anlatılan, hepimizin öyküsüdür.
Kültürlerin kapalı ve saf değil dinamik ve melez sistemler olduklarını, birbirlerinin içine nüfuz edebildiklerini ve önceden belirlenebilen bir geleceğe sahip olmadıklarını iddia eden Tarihsel Antropoloji, farklı zaman ve kültürlerle ilgili konuları incelemeye yönelik bilimsel niyetin sonucudur. Bu nedenledir ki tarihsel antropolojik araştırma; genel antropolojinin temel ilgi alanları olan evrim, insanın doğadaki yeri, din, dil, toplumsal cinsiyet, kültürel öğrenme, beden, kutsallık, aşk, başkalık, ölüm vb. konularla birlikte tarih, edebiyat, dilbilim, sosyoloji, psikoloji ve eğitim teorisi gibi çok sayıda farklı disiplini de kapsar.
Christoph Wulf bu çalışmasıyla insan evriminden felsefi antropolojiye, tarih çalışmalarında antropolojinin yerinden antropolojik alan araştırmasına, kültürden başkalığa, kutsallıktan ölüme, aşktan güzelliğin görünüşüne, bedenden medyaya, ritüelden toplumsal cinsiyete, imgelerden dile, disiplinlerarası araştırmadan yöntemsel çeşitliliğe, küreselleşmeden kültürel farklılığa gibi çok sayıda ilgi çekici konuyu çokdisiplinli bir yaklaşımla inceleyerek okuyucuyu antropolojik bir serüvene davet ediyor.
Bu kitabı, ülkede giderek yaygınlaştığına sevinçle tanık olduğumuz antropoloji ilgisine katkıda bulunmak üzere hazırladık. Ve güncel tartışmalara dek tüm kuramsal yönelişleri, arka planlarıyla birlikte kapsamaya çabaladık.
Son yıllarda Türkiye'de antropolojiyle ilgili pek çok kitap yayımlandı. Ancak kuramların tarihine ilişkin derli-toplu bir çalışma, şimdiye kadar ne yazık ki yoktu. Dolayısıyla elinizdeki çalışma/ kendi ilgi alanında bir ilk olmanın kıvancını taşıyor.
Kitap, sayıları giderek artan antropoloji öğrencilerinin yanı sıra, konuya ilgi duyan herkese bu alanda yayımlanan literatüre ilişkin genel bir 'akıl haritası' sunabilirse, amacımıza ulaşmanın mutluluğunu yaşayacağız.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.