"Senin bir görevin var, Gezgin Jack." demişti Speedy ona. "Yakanı bırakmayacak bir görev. İşin doğrusu bu. Keşke böyle olmasaydı." Jack Sawyer’in, ölmek üzere olan annesini kurtarabilecek, ana-oğul yok etmeye uğraşan düşmanı yenebilecek tek şey o Tılsım’dı. Ama Jack amacına ulaşabilmek için yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’ni baştan başa geçmekle kalmayacak, inanılmaz güzelliklerle ve korku dolu tehditlerle dolu Diyar topraklarına da aşmak zorunda kalacaktı. Jack Diyar’a gittiği zaman, orada kendi dünyamızın Karanlık Çağı’ndan pek az farklı bir dünya bulur. Havası billur gibidir. Bir mil ilerdeki tarladan bir turp sökülse, kokusu gelebilmektedir. Ama o dünyada hayatlar, iyiyle kötü arasındaki sürekli çatışma arasında mum alevi gibi kolaylıkla sönebilmektedir. Jack orada "İkizler"i keşfeder. Bunlar dünyadan tanıdığı bazı kimselerin kişiliklerinin yansımasıdır. İçlerinde en önemlisi, Jack’in annesinin ikizi olan Kraliçe Laura’dır. Kraliçe Laura’da ölüm yatağındadır. Bu dünyadan pek az insan Diyar’a geçiş yapabilmektedir. Jack’in ölen babası bu işi yapabileceği gibi, onun kötü yürekli ortağı Morgan Sloat da yapabilmektedir. Jack’in de yapabileceği ortaya çıkacaktır. Jack, Tılsım’ı almak üzere batıya doğru yol alırken her adımda karşısına yürek durduran tehlikeli serüvenler çıkmaktadır. İndiana’da bir başıboş çocuklar yurdunda hapsedilip orayı yöneten sadist, dindar bir fanatik tarafından işkenceye uğramaktan tutun da, Kraliçe Laura’nın düşmanlarının saldırılarına uğramaya kadar. Ama Jack kararlıdır.
Caroline üniversite mezunu entelektüel bir genç kız olsa da, tek istediği büyük aşkı Eddie’nin karısı olabilmektir. Fakat Eddie’nin onu nişanlıyken terk etmesinin ardından kendini iş dünyasında hırslı bir kadın olarak bulur. Masum ve güzel taşra kızı April, zengin Dexter’ın hayatına girmesiyle büyük bir değişim yaşar. Erken yaşta evlenip boşanmış bir anne olan Barbara, evli bir adama beslediği derin duygular yüzünden kendisiyle hesaplaşmaktadır. Yetenekli ve özgür ruhlu Gregg ise asi yazar David’e hastalıklı bir şekilde tutulmuştur... Kadınların bağımsızlıklarını henüz ilan etmedikleri yıllarda kariyer yapmaya çalışan genç kızlara ayna tutan Her Şeyin En İyisi öylesine yankı uyandırdı ki 1959’da aynı adla çekilen filmi 2 dalda Oscar’a aday gösterildi. Günümüzdeyse Mad Men dizisinin ilk sezonunda sıkça ekrana yansımasıyla yeniden popüler oldu. Kitabın bu başarısı şaşırtıcı sahiciliğinden ileri geliyordu. Çünkü Caroline’ın da dediği gibi: "Herkes yaşadığı şeylerin sadece kendi başına geldiğini düşünür; başkalarının da aynı sorunları yaşıyor olabileceği, aynı şeyleri hayal edebileceği kimsenin aklına gelmez."
Little Tall Adası sakinleri, kuzeydoğudan esen korkunç fırtınaya defalarca maruz kalmıştı ama bu sefer durum çok farklıydı. Fırtına, beraberinde çok daha kötü bir şeyi de beraberinde getirmişti çünkü. Adaya ilk kar taneleri düşerken, yaşlı Martha Clarendon kelimelerle anlatılamayacak kadar korkunç bir şekilde öldü. Bu ölümün sorumlusu Andre Ligone’ydi ama kendisini yakalamaya geleceklerini bildiği halde, gümüş kurt başlı bastonuyla Martha’nın koltuğunda oturmuş bekliyordu. Ada sakinlerini birbirleriyle, en kötüsü de kendi kendileriyle karşı karşıya getiren bu zihin okuyucu şeytani adam, kısa sürede tam bir kabus haline geldi. İğrenç sırların kanlı işaretlerle, büyünün ölümcül gerçeklerle iç içe geçtiği ve çocukların bile ölümü enselerinde hissettiği bu kabustan kurtulabilmenin ise yalnızca tek bir yolu vardı. Ligone de onu öneriyordu zaten: "Bana istediğimi verin, gideyim!" Tüm zamanların en iyi korku romanı yazarı Stephen King, ABC televizyonunca dizi yapılan bu kitapta insanın içini ürpertiyor.
Aşk, evlilik, kariyer ve bir de bebek... Pek çok kadının istediği bunlar değil midir? Ama yaşamdaki sarsıntılar, tam da her şey yolunda gidiyor derken tm dünyanızı altüst edebilir. Weiner bu kitabında cicim aylarından sonra evliliklerde neler yaşandığını her zamanki sıcak ve esprili diliyle okuyucuya nakletmekte ve üç kilo ağırlığında bir canlının bir kadının çevresindeki dünyayı algılayış tarzını nasıl değiştirebildiğini gösteriyor. Küçük Depremler, özellikle annelerin kendilerinden birçok şey bulabilecekleri, aşk ve evlilik platformunda yaşanan bazem komik bazen de tarjik olayları bir araya getiren, samimi bir roman.
Harry Bosch, tam anlamıyla bir uçurumun kenarındadır. Depremden hasar gören evi oturulmaz raporu ile lanetlenmiş, kız arkadaşı terketmiş, o da kendini içkiye vermiştir. Yanında çalıştığı başkomisere saldırması bardağı taşırır ve Los Angeles polis departmanı rozetini iade etmek zorunda bırakılır. Evine kapanan Bosch, bir yandan ruhsal tedavi görürken, bir yandan da 1961 yılında işlenen faili meçhul korkunç bir cinayeti incelemeye başlar. Hunharca öldürülen bu genç fahişe, Harry Bosch’un öz annesinden başkası değildir. Bosch’un kafasını kurcalayan sorular, yıllar sonra bile Los Angeles politikacılarını huzursuz etmeye yeter. Gerçeğin derinlerde gömülü kalmasını istemektedirler sanki. Ama dedektif Harry Bosch, katili bulmayı kafasına koymuştur bir kez...
Bakış açısı soluk kesen bu heyecanlı romanla Danielle Steel bir kere daha kendini aşmış, kişisel yaşamlarıyla tarihsel olaylar arasında savaş veren kadın ve erkeklerin unutulmaz bir öyküsünü daha yaratmıştır.
Mario Puzo’nun son kitabı Omerta, adını örgüt üyelerinin onurunun simgesi olan ‘suskunluk yasası’ndan alıyor. New York’un Mafya liderlerinden Raymonde Aprile bir suikaste kurban gider. Aprile, "Merhamet kötü bir alışkanlıktır. Sahip olmadığımız güçler için hak iddia etmektir ve kurbana karşı işlenen affedilemez bir suçtur." düşüncesiyle hareket etmiştir yaşamı boyunca ve merhamet etmeme sırası, kendi yerine geçmesi için yetiştirdiği yeğeni Astorre’dadır şimdi. Ama Baba Aprile’in katili kimdir? Mafya liderlerinin çoğunu hapse atan FBI ajanı Kurt Cilke mi? Bir türlü köşeye sıkıştırılamayan bir başka Mafya lideri Timmona Portella mı? Uluslararası karanlık ilişkilerin bir numaralı adamı diplomat Marriano Rubio mu? Yoksa bilinmeyen başka güçler mi? Ne var ki, ‘Omerta Yasası’ yürürlüktedir. Hem de her yerde!.. Ama Astorre, okuru korkunun, gerilimin ve ölümün soğuk labirentlerinde dolaştırmaya çoktan karar vermiştir. Omerta, Mario Puzzo’nun "son" başyapıtı...
Çok sevdiği büyükannesinin ölümünden sonra Rain, Hudson ailesinin muazzam arazisinin ortasında kendini korkunç bir savaşın içinde bulur. Milyonlarca doların varisi olunca, kendisini kabul etmek istemeyen annesi, kendi çıkarlarından başka bir şeyi düşünmeyen üvey babası ve hain teyzesi Victoria’nın hışmına uğrayacak, sahibi olduğu servet, dünyasının kararmasına ve peş peşe gelen felaketlere engel olamayacaktır. Korkunç bir fırtınanın ortasında yapayalnız kalan Rain, umutsuzluklar içerisinde bocalarken, Hudson servetinin bile geri getiremeyeceği pembe rüyaları rüzgarın kanatlarında yok olur. Kurtuluş umudu aniden hayatına giren ve ona sevgisini kayıtsız şartsız sunan bir yabancıya bağlanır. Kalbinin bir türlü kurtulamadığı geçmişinin pençesinde bulan Rain, acıların ve kederin korkunç girdabına kapılmıştır.
Ölümle burun buruna geçen bir takibin sonunda San Francisco Polis Departmanı’ndan Teğmen Lindsay Boxer, ansızın bir karar vermek zorunda kalır: Meşru müdafaa yaparken silahını ateşler ve bu, polis departmanının itibarını kaybetmesine, kamuoyunun ikiye bölünmesine ve bir ailenin mahvolmasına yol açacak olaylar zincirinin başlangıcı olur. Lindsay’in uğruna savaş verdiği her şey, artık on iki jüri üyesinin vereceği karara bağlıdır. Mahkeme öncesi Lindsay olağanüstü güzellikteki Half Moon Koyu’nda inzivaya çekilir. Ama çok geçmeden ortaya çıkan bir dizi tüyler ürpertici cinayet, bölge halkının huzurunu kaçırır. Ne bir tanık ne de bir ipucu vardır. Ancak kilit bir detay Lindsay’e çözemediği ve ona kabuslar yaşatan bir cinayet vakasını hatırlatır. O ve Cinayet Kulübü’nün diğer üyeleri bir yandan mahkemede kendilerini aklamaya çalışırken, diğer yandan da gerçeğin üzerini örten gizi kaldırmaya çalışacaklardır.
Paris Armstrong başına geleceklere hazırlıklı değildi. İki yetişkin çocuğu, Connecticut’da güzel bir yuvası vardı, hayatından ve evliliğinden memnundu. Yirmi dört yıllık eşi, önemli bir mesele görüşmek istediğini söylediği zaman da olacakları tahmin edemedi. "Boşanmak istiyorum," dedi Peter. Yirmi dört yıldır taparcasına sevdiği kocası, genç bir kadın yüzünden onu bir kenara atmıştı. Kocası ve otuz bir yaşındaki sevgilisi gelecek için planlarını çoktan yapmışlardı ve Paris’i paramparça olan hayatının ortasında yapayalnız bırakıyordu. Birkaç gün sonra Peter evden gitti. Paris, ertesi günü nasıl geçireceğini bilemedi oysa tüm yaşamını nasıl geçireceğine karar vermek zorundaydı. Bundan daha acı bir görev olamazdı. Günlerce eve kapanıp ağladı. Ondan sonra yakın arkadaşlarının iyi niyetli, fakat ona ıstırap veren "uygun birini bulma" çabaları başladı. Danielle Steel, en çok satan kitaplar listesine giren elli yedinci romanında yalnız kalan ve hayatının ikinci baharını yaşayan bir kadının heyecanlı ve korkunç flört oyunlarının girdabına kapılışını ustalıkla anlatıyor.
Dünyaca ünlü bir süper model, başarılı bir TV yönetmeni, hırslı bir avukat, sanata aşık bir ressam Bu dört kız kardeş, 4 Temmuz Bayramı için her yıl olduğu gibi Connecticut’taki baba evinde toplanırlar. Tatilin başında aile korkunç bir felaketle sarsılır ve dünyaları altüst olur. Umutların tükendiği anda kenetlenen aile, sürprizlerle dolu yeni ufuklara hep birlikte yelken açabilecek mi? Danielle Steel her zamanki etkileyici üslubu ve duygusallığıyla sevmesini ve gülmesini bilen, mücadeleden yılmayan, hayatları ayrılmaz bir bütün gibi dokunmuş dört kız kardeşin birbirlerine bağlı yaşamını anlatıyor. Aynı zamanda sevinci, kederi, duygu ve ruh bütünlüğüyle özdeşleştirdiği olaylarla ve mucizelerle yüklü bir hayat dersi veriyor.
Şüphenin ustası James Patterson, Kadınların Cinayet Kulübü’nü anlatan ikinci kitabıyla bizi korkutucu bir yeraltı dünyasına götürüyor. San Francisco’yu sarsan seri cinayetler birbiriyle alakasız gibi görünmektedir. Ama dedektif Lindsay Boxer hepsinin arasında bir bağlantı olduğunu fark eder. Kadınların Cinayet Kulübü’ndeki arkadaşlarını yardıma çağırır ve patronlarıyla erkek meslektaşlarının gözden kaçırdığı bazı ipuçlarını değerlendirerek görünenin ardındakini keşfetmeye çalışır. Dedektif Lindsay, zaman içinde arkadaşları Chronicle’da çalışan gazeteci Cindy Thomas, Yerel Savcı Asistanı Jill Bernhardt ve tıbbi müfettiş Claire Washburn’un bir zincirin halkaları olduğunu keşfeder. Kurbanlar farklı yaşlardadır, farklı bölgelerde yaşar ve farklı silahlarla öldürülür. Ama aslında hepsi Lindsay’ın kalbini donduracak bir şekilde birbiriyle çok yakından ilişkilidir. Kadınların Cinayet Kulübü’ndeki ortaklar katilin akıl almaz bir sebebi olduğunu keşfederler ve bu, bir sonraki hedefin içlerinden biri olmasına sebep olacaktır. Katil çok yakınlarına kadar girer ve onlara kaçamayacakları bir tuzak hazırlar. Eğer bayanların tahminleri yanlışsa sonuç öldürücü olacak ve ikinci bir şans elde etmek mümkün olmayacaktır. Olayların tümü yoğun bir şüphe duygusuyla işlenmiş. İkinci Şans, "gelmiş geçmiş en başarılı polisiye yazarlarından biri"nin elinden çıkan unutulmaz, acımasız ve şaşırtıcı bir gerilim romanı.
Ölüm, eski dedektif Eve Duncan’ın günlük hayatının bir parçasıdır. Tanınmayacak haldeki cinayet kurbanlarına bir yüz vermek onun mesleği. Şimdi mesleği, hem kendisine hem de yakınındaki herkesin hayatını tehlikeye atıyor. Her şey bir senatörden gelen telefonla başlar. Senatör, Duncan’dan bir cesedin kimliğini belirlemesini ister. Duncan ilk başta işi kabul etmek istemez. Trajik geçmişini geride bırakmış, üvey kızıyla huzurlu bir hayat yaşamaktadır. Fakat onunla hiç ilişkisi yokmuş gibi görünen bir dizi cinayet, bu huzurlu hayatı tehlikeye atmak üzeredir. Kendisine çok az bilgi verilen ve büyük bir gizlilik içinde çalıştırılan Duncan, bütün bu önlemlerin kendisini korumak için mi, yoksa hapsetmek için mi olduğunu merak etmeye başlar. Son derece acımasız, hiç beklenmedik bir anda, beklenmedik bir yerde harekete geçebilen ve sanki hiçbir şey onu durduramazmış gibi görünen katil, Duncan’ın çalışmasını engellemeye uğraşmaktadır. Sorular ve hayatına yönelik tehditlerin birikmesiyle Eve Duncan, korkunç bir komplonun parçası olduğunu anlar. Ama hayatta kalmak için, cesedin ölümcül gizini kendi hayatını tehlikeye atarak ortaya çıkarmak ve bir yalanlar katmanının altında yatan korkunç gerçeği öğrenmek zorundadır.
Unutulmaz karakterlerin yaşamları, Danielle Steel’in bu yeni ve çok çarpıcı romanında kesişiyor. Çok büyük bir felaket, birbirleriyle hiçbir ilgisi olmayan insanların hayatlarını sonsuza dek değiştirecek, onları bir aydınlanma, cesaret ve şükran yolculuğuna çıkaracak...
On yaşındaki Penny Dawson yatağının altındaki korkunç ‘şeyleri’ babasına anlatamaz. Ya da bir gece yatağın altına soktuğu beyzbol sopasının elinden çekilip alındığını... Ya da gümüş beyazı gözlü ‘şeylerin’ kendisini izlediklerini... Penny onların kendisini ve kardeşi Davey’i öldürmek istediklerini bilmektedir. Ama babası bunu anlayamayacaktır, çünkü hala annelerinin ölümünden duyduğu sıkıntıdan bahsetmektedir. Penny’nin babası Dedektif Jack Dawson, kızının sessiz korkularının farkında değildir. Meslektaşı ve sevgilisi Rebecca Chandler ile dört korkunç cinayet soruşturmasını yürütmektedir. Girişleri ve çıkışları kapalı odalarda işlenmiş cinayetler... Yüzlerce küçük yarayla kaplı cesetler... Jack, zamanla yeryüzüne sözü edilemeyecek kadar korkunç bir şeyin salındığını anlar; kısa zamanda çocuklarına yönelecek olan karşı konulmaz bir kötülük. Ve onları kurtarabilecek olan tek kişi kendisidir.
Broşür, Appalachian Yolu’nun Maine-Nej Hampshire bölümündeki altı millik yürüyüş parkurunun orta zorlukta olduğunu belirtiyordu. Bu parkur, dokuz yaşındaki Trisha McFarland’ın erkek kardeşi ve annesiyle bir cumartesi gününü geçirecekleri yerdi. Trisha, annesiyle kardeşinin her zamanki çekişmelerinden kurtulmak için yoldan ayrılıp sonra da kestirmeden onları yakalamak isterken, tehlike ve korku dolu vahşiliğin derinliklerine daldı. Karanlık çöktüğünde ise bu derinliklerin tam ortasındaydı artık. Trisha, sezgileriyle yönünü bulmak; aklıyla kendini savunmak ve cesaretiyle giderek artan korkusunu yenmek zorundaydı. Korkusunu yatıştırmak için Walkman’inden Boston Red Sox’ın beyzbol maçını yayınlayan radyo istasyonunu ayarladı. Kahramanı, Tom Gordon’ın cesur atışları, Trisha’yı yalnızlığa karşı da koruyordu. Radyo istasyonunun sesi giderek zayıflayıp yok olduğunda Trisha, Tom Gordon’ın yanında olduğunu hayal etmeye başladı. Artık yalnız değildi. En ilkel duygularımıza seslenen ve harekete geçiren Tom Gordon’a Aşık Olan Kız, bilinmeyene karşı duyduğumuz derin korkunun ve buna karşı koyacak cesaretin, inancın romanı. Daha doğrusu, bizi küçük bir kızın yenilmez ruhuna tanık eden, korkunç bir peri masalı...
2003 Pulitzer Edebiyat Ödülü sahibi Middlesex, kuşaklar boyunca ondan ona geçip sonunda küçük bir kızın, Calliope’nin bedeninde şekil bulan bir genin sürükleyici hikâyesi. Calliope’nin büyükannesi ve büyükbabası 1922 yılında Kurtuluş Savaşı nedeniyle Bursa’nın kendi halinde, tenha bir dağ köyünden kopup binbir sıkıntı ve macerayla sanayi şehri Detroit’e göç eder ve kendilerine eskisine hiç mi hiç benzemeyen yeni bir hayat kurarlar. Eski hayatlarından ellerinde kalan bir rüya tabirleri kitabı ve içinde bir zamanlar ipekböceği kozalarının durduğu bir ahşap kutudur. Ama kendilerinin bile farkında olmadıkları bir başka şeyi daha taşımışlardır yeni ülkelerine, bozuk bir geni... O genin kıtaları, okyanusları aşarken ve daha sonrasında Calliope’de çiçeklenene kadar nelere tanıklık ettiğinin hikâyesi Middlesex. Osmanlı’nın Bursa’sı, Kozahan, meyhaneler, türbeler... İzmir yangını. Çaresiz göçmenler ve onların kederlerini, hayallerini taşıyan döküntü gemiler... Otomotiv sanayinin ağır dumanı altında kıpır kıpır bir şehir, Detroit... Fabrikalar, yürüyen bantlar, içki yasağı, yükselen yeni değerler, isyanlar, kaybolup gidenler ve hayat sahnesinde aniden belirenler... Hem Granta hem de The New Yorker tarafından Amerika’nın en iyi romancılarından biri olarak tanımlanan Eugenides, Middlesex’te seksen yıllık bir aile hikâyesini tabulara ve dogmalara alaycı bir dille karşı çıkarak, inanılmaz bir akıcılıkla anlatıyor. Middlesex, cesur ve çarpıcı bir postmodern roman.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.