Josef K. otuzuncu doğum gününde bilinmeyen bir nedenden tutuklanarak sorgulanır. Durum anlamsızdır, yasalar bilinmez, mahkeme meçhuldür. Josef K. ne olduğunu bile bilmediği suçun üstüne kaldığını öğrenir. İnatla ama başarısızca gitgide artan saçmalıklara ve zorluklara karşı koymaya çalışır ve neticede bir yıl sonra şehir kapısında idam edilir.
Franz Kafka'nın modern insanın temel varoluşsal sorularına örnek olacak nitelikteki eseri yüz yılın romanı.
“İki çeşit acıma duygusu vardır. İlki, zayıf ve duygusal olandır; bu aslında sadece başkasının başına gelen talihsizlik karşısında bizi saran nahoş hislerden bir an önce kurtulmak için yüreğin gösterdiği sabırsızlıktır. Bu, kesinlikle o insanla birlikte acı çekme duygusu değil, onun ıstırabını içgüdüsel olarak kendi ruhumuzdan uzaklaştırma çabasıdır. Ve diğeri, yegâne gerçek acıma duygusu ise; duygusal olmayan ama yaratıcı olan, ne istediğini bilen, her şeye gücü yettiğince hatta gücünün bile ötesinde sabırla, ıstırap çekenin sabrına da ortak olarak katlanmaya kararlı olan acıma duygusudur.” Avusturya’nın küçük bir kasabasında yaşayan Hofmiller, aynı insanların aynı şeyleri konuştuğu, aynı masalara oturup aynı kâğıtlarla aynı oyunu oynadıkları bu yerde, olağan bir hayat sürmektedir. Ta ki kasabanın zengin ailesi Kekesfalvalarla karşılaşıncaya dek… Kekesfalvaların engelli kızı, Hofmiller’da öylesine derinden bir acıma duygusu uyandırmıştır ki, artık hiç kimseye eskiden olduğu gibi bakamayacak, sürekli bir yardım etme isteği ve empatiyle yaşayacaktır. Ancak bir süre sonra, içine düştüğü bu rüyadan uyandığında kararlarının korkunç bedellerini yaşamak zorunda kalacaktır. Başyapıtı Sabırsız Yürek’te Stefan Zweig insan psikolojisinin derinliklerinde dolanarak acıma duygusuna hiçbir zaman eskimeyecek bir anlam kazandırıyor.
İnsanın tek sahip olması gereken hak, istediğigibi geberebilmesidir… Ve bu esnada başkasınınyardımına gerek duymamasıdır…”Yıkıma giden, melankoli nöbetlerine tutulmuş yaşamlar vekaçınılmaz sona doğru bir koşu…Öldürücü, anlamsız ve sonuca odaklı bir çılgınlık krizi…Kendisi de ilk eşiyle intiharın sınırına gelmiş, ancak ikinci eşiyle amacına –kendi mutlak sonuna– ulaşan StefanZweig’dan her biri derin izler bırakan, tükenmişlik içinde dahi gururundan ödün vermeyen insanların, ölümü yani mutlaksonu bir şekilde varlıklarını kanıtlama yolu ya da kurtuluş olarak hissetmelerinin hikâyeleri… Evet, her biri kaçınılmazsona ulaşacaktır… Hepimiz gibi… Ancak onları diğer herkesten ayıran, ölümü kendi ellerinde tutuyor olmaları…Başarılı psikolojik tahlilleriyle kendini klasikler arasına kabul ettiren Stefan Zweig’ın intiharla özdeşleşmişhikâyelerinden biri olan Amok Koşucusu ile aynı adı taşıyan; umutsuzluk, yitirilmişlik, boşluk, hayata tutunamamak, terkedilmişlik ve değersizlik gibi sebeplerle mücadele eden yedi insana ait yedi ayrı intihar ve ölüm izleğinin işlendiği bueserde, insan psikolojisinin en derinliklerine inerken hayatısorgulamadan duramayacaksınız.
Kendi dünyasıyla meşgul bir adam, ömrü boyunca o adamla meşgul olmuş bir kadın... R. doğum gününde aldığı isimsiz bir mektupla birlikte, hayatının hiç bilmediği bir yansımasıyla karşılaşır. Mektup ölümün ürperten esintisini taşıyacaktır odasına, bir kadının yıllarca kalbinde sakladığı derin aşkının haykırışlarını dillendirecek, özlemi ve acıyı yüzüne çarpacaktır. Bir çocuğun hiç görmediği gülümsemesini, hiç duymadığı sesini, hiç hissetmediği gidişini getirecektir. Meçhul bir kadından gelen o uzun ve gizemli mektup, ona varlığının hiç tanımadığı bir tarafını anlatacaktır. Mektubu okumayı bitirdiğinde zihninde hayal meyal anılar belirir. Bir çocuk, bir genç kız ve olgun bir kadın... Sanki bu okuduklarını defalarca rüyasında görmüştür, ama sadece rüyasında...
Gregor Samsa, bir sabah uyandığında kendini böceğe dönüşmüş bulur. Geçirdiği başkalaşım onu şaşırtır elbette, fakat onun panik yapmasının nedeni, işe geç kalacak olmasıdır. Eğer işe geç kalırsa, işinden olacak ve ailesini hayal kırıklığına uğratacaktır. Akıcı bir şekilde ilerleyen öykü boyunca, Samsa’nın yaşadığı dönüşüme ve bu dönüşümün ailesinin ve toplumun üzerindeki etkisine şahit oluruz.
Franz Kafka, başyapıtı kabul edilen Dönüşüm’de,Samsa’nın geçirdiği dönüşüm yoluyla dönemin toplum yapısına önemli eleştiriler getiriyor. Toplumun normlarına göre yaşayan, sistemin kölesi hâline gelmiş, kendisine biçilen rolü hem işte hem de evde aksatmadan yerine getiren bir birey, bir anda bu rolü üstlenmekten vazgeçerse ne olur? İşte Dönüşüm tam da kendini toplumdan farklılaştıran ve toplum normlarına göre yaşamayı reddeden bireye odaklanıyor. Bireyin toplumdan yabancılaşması, Samsa’nın geçirdiği dönüşümde beden buluyor.
Franz Kafka 3 Temmuz 1883'te orta sınıf bir Yahudi ailesinin ilk çocuğu olarak Prag'da dünyaya geldi. O zaman ki milletler mozaiği olan Avusturya İmparatorluğuna bağlı Bohemya Krallığında yaşadı. Anadil olarak ilk etapta Almanca konuşan Kafka ailesi, Çekçeyi de konuşabiliyordu.
Kafka 1889'da Fleischmark'ta Deutsche Knabenschule'ye gitti. Çocukluğunda rol oynamış başlıca kişiler Fransız mürebbiye Bailly kahya kadın Marie Werne'dir. O sıralarda Prag'da genel olarak konuşulan dil çek diliydi. Kafka ölümünden sonra yayınlanan eserleriye 20. yüzyılın ve modern Alman edebiyatının önde gelen yazarlarındandır. 1917'de Kafka verem olduğunu öğrendi.
1919 yılında geçirdiği ağır gripten dolayı hastaneye kaldırıldı. 1922'de emekli oldu maddi durumu kötüydü ve sağlığı gittikçe bozuluyordu. Ömrünün son 6 haftasını sanatoryumda geçirdi. 3 Haziran 1924'te öldü.
Franz Kafka yaşamı baştan kaybedilmiş bir savaş olarak görsede bıraktığı eserler onu yaşamını yenilgiye uğratan ender insanlardan birisi yapmıştır.
Franz Kafka 3 Temmuz 1883'te orta sınıf bir Yahudi ailesinin ilk çocuğu olarak Prag'da dünyaya geldi. O zamanki milletler mozaiği olan Avusturya İmparatorluğuna bağlı Bohemya Krallığında yaşadı. Anadil olarak ilk etapta Almanca konuşan Kafka ailesi, Çekçeyi de konuşabiliyordu. Kafka 1889'da Fleischmark'ta Deutsche Knabenschule'ye gitti. Çocukluğunda rol oynamış başlıca kişiler Fransız mürebbiye Bailly, kahya kadın Marie Werne'dir. O sıralardaPrag'da genel olarak konuşulan dil Çek diliydi. Kafka ölümünden sonra yayınlanan eserleriyle 20. yüzyılın ve modern Alman edebiyatının önde gelen yazarlarındandır. 1917'de Kafka verem olduğunu öğrendi. 1919 yılında geçirdiği ağır gripten dolayı hastaneye kaldırıldı. 1922'de emekli oldu, maddi durumu kötüydü ve sağlığı gittikçe bozuluyordu. Ömrünün son 6 haftasını sanatoryumda geçirdi. 3 Haziran 1924'te öldü. Franz Kafka, yaşamı baştan kaybedilmiş bir savaş olarak görse de bıraktığı eserler, onu yaşamı yenilgiye uğratan ender insanlardan birisi yapmıştır.
Bir odanın köşesinde bir kılıç duruyor, gövdesinin çelik yüzüne güneşin şavkı vurmuş, pembemsi pembemsi ışıldıyordu. Derken kasılarak çevresine bir göz gezdirdi kılıç. Gördü ki odada bulunan herşey kendi parıltısından beslenip geçiniyordu. Her şey mi? Ama yo! Şurada ki masanın üzerinde bir mürekkep hokkasına miskin miskin yaslanmış bir kalem duruyor, onun çakmak çakmak görkemi karşısında boyun eğmeyi şuncacık aklına getirmiyordu. İşte buna içerledi kılıç... Kalem ve Kılıç, çoğu kaynakta "Alman şairi" olarak nitelendiren Rainer Maria Rilke’nin ülkemizde pek bilinmeyen bir yönünü yansıtıyor: Öykü yazarlığını. Şaşılacak kadar ‘derin’, ancak en az o kadar da ‘yalın’ olan bu öyküler, ‘nev’i şahsına münhasır’ birinin elini neye değdirse ‘biricik’ kıldığını gösteriyor. Rilke’den şiir tadında öyküler...
"Arada boşluk bırakmaksızın giderek kule gibi yükselen, dürbünleriyle pek ulaşamayacağı kadar yükseklere çıkan bir yaşama topluca bakan birinin vicdanı huzura kavuşamaz. Ama vicdanın derin yaralar alması iyidir, çünkü böylelikle her ısırık için daha duyarlı duruma gelir. Sanırım insanın yalnızca onu ısıran ve sokan kitaplar okuması yerinde olur. Okuduğumuz kitap bir yumruk gibi tepemize inip bizi uyandırmadıktan sonra neye yarar? Tanrım, hiç kitap okumasak da mutlu yaşayabilir ve bizi mutlu kılacak kitapları sıkıştık mı kendimiz kaleme alabilirdik. Ne var ki, üzerimize bir felaket gibi çullanan, kendimizden daha çok sevdiğimiz birinin ölümü, bütün insanlardan koparılarak ormanlara götürülüp bırakılmamız ya da canımıza kıymamız gibi bizi acılara gömen kitaplar gerekiyor bize. Bir kitap içimizdeki donmuş denizin buzlarını kırıp parçalayacak bir balta olmalıdır." -Oskar Pollak’a 1904’te yazdığı bir mektuptan...- Yaşamının ve yapıtının ortak yanı, Camus’nün dediği gibi "her şeyi sunmak ve hiçbir şeyi doğrulamamak"... Biraz da yaşamayı, bir savaş, ama önceden yitirilmiş bir savaş olarak görmek... Yazılarının büyük bir bölümünü yarım bırakması bunun bir göstergesi olabilir mi? Peki, kendi açık isteğine rağmen yapıtlarının tanınması ve bunca sevilmesine ne demeli? Franz Kafka’dan içinizdeki donmuş denizin buzlarını kırıp parçalayacak 28 öykü...
Söz gelişi bir umacı değilim ben, bir törensel korkuluk da değilim, -üstelik bugüne değin, erdemli diye saygı duyulan insan türüne aykırı bir yaradılıştayım. Söz aramızda gururumu kabartan da bu durum olsa gerek. Bilge Dionysos’un çömeziyim ben, bir ermiş olmaktansa bir satir olmak yeğdir benim için. Bu yazı okunsun yeter. Bu yazı, apaçık, insansever bir tutum içinde, bu aykırılığı sergilemekten başka bir amacım yoktur; insanlığı "düzeltmek", verebileceğim son söz olurdu sanırım.
Bu kitap belirli bir sözcük çerçevesi içinde ve bu dilin en temel ve basit cümle yapıları kullanılarak yazılmış hikâyelerden oluşmuştur. Kitabın önemli özelliklerinden biri, her Almanca sayfanın karşısında izlemeyi ve anlamayı kolaylaştırmak için mümkün olduğunca sözcük sözcük Türkçe çevirisinin olması ve her hikâye sonunda o hikâye ile ilgili soru ve cevapların yer almasıdır.
Bir diğer özelliği ise bu serideki kitapların dil düzeyine uygun olarak en basitten daha gelişmişe derecelendirilmiş hikâyelerden oluşmasıdır. Almanca öğrenenler kendi dil düzeylerine uygun olan hikâye kitabından başlayıp öğrenimlerine paralel olarak serinin diğer kitaplarını da izleyebilirler.
Bu kitap belirli bir sözcük çerçevesi içinde ve en basit Almanca ile yazılmış hikâyelerden oluşmuştur. Kitabın özelliği her Almanca sayfanın karşısında Türkçe çevirisinin bulunması ve ayrıca her hikâye sonunda onunla ilgili sorular ve cevapların yer almasıdır.Bir yıllık Almanca öğrenimi sonunda rahatça okunabilecek kolaylıkta olan bu kitap Almanca hikâyeler serisinin en basit düzeyi olan *birinci derece* kitaplarından biridir. Aynı derecede olan diğer iki kitap *Der Traum - Rüya* ve *Das Landa der Affen - Maymunlar ülkesi* adını taşımaktadır.
Maymunlar Ülkesi (derece 1-C) Fono Yayınları
Bu kitap belirli bir kelime çerçevesi içinde ve BASİT Almancayla yazılmış hikayelerden oluşmuştur. Kitabın özelliği, her Almanca sayfanın karşısında izlemeyi kolaylaştırmak için mümkün olduğunca sözcük sözcük Türkçe çevirisinin bulunması ve her hikaye sonunda hikaye ile ilgili sorular ve cevapların yer almasıdır.Temel Almanca eğitimi almakta olanların veya daha önce bu düzeyde eğitim görmüş olanların kolaylıkla izleyebilecekleri 2. Derece Hikaye Kitapları bu serinin basit düzeyde olanlarıdır.
Bu kitap belirli bir sözcük çerçevesi için ve en basit Almanca'yla yazılmış hikayelerden oluşmuştur. Kitabın özelliği her Almanca sayfanın karşısında Türkçe çevirisinin bulunması ve ayrıca her hikaye sonunda onunla ilgili sorular ve cevapların yer almasıdır.Bir yıllık Almanca öğrenimi sonunda rahatça okunabilecek kolaylıkta olan bu kitap Almanca hikaye serisinin biraz ilerlemiş düzeyi olan "ikinci derece" kitaplarından biridir...
Bu kitap belirli bir sözcük çerçevesi içinde ve en basit Almanca'yla yazılmış hikayelerden oluşmuştur. Kitabın özelliği her Almanca sayfanın karşısında Türkçe çevirisinin bulunması ve ayrıca her hikaye sonunda onunla ilgili sorular ve cevapların yer almasıdır.
Bir yıllık Almanca öğrenimi sonunda rahatça okunabilecek kolaylıkta olan bu kitap Almanca hikaye serisinin biraz ilerlemiş düzeyi olan "ikinci derece" kitaplarından biridir...
Bu kitap belirli bir sözcük çerçevesi içinde ve bu dilin en temel ve basit cümle yapıları kullanılarak yazılmış hikâyelerden oluşmuştur.
Kitabın önemli özelliklerinden biri, her Almanca sayfanın karşısında izlemeyi ve anlamayı kolaylaştırmak için mümkün olduğunca sözcük sözcük Türkçe çevirisinin olması ve her hikâye sonunda o hikâye ile ilgili soru ve cevapların yer almasıdır.
Bu kitap, belirli bir sözcük çerçevesi içinde ve en basit Almancayla yazılmış hikayelerden oluşmuştur. Kitabın özelliği, her Almanca sayfasının karşısında Türkçe çevirisinin bulunması ve ayrıca her hikaye sonunda onunla ilgili sorular ve cevapların yer almasıdır.
Bir Yıllık Almanca öğrenimi sonunda rahatça okunabilecek kolaylıkta olan bu kitap, Almanca hikaye serisinin "Üçüncü derece" kitaplarından biridir. Aynı derecede olan diğer iki kitap "Die Gestohlene Krone - Çalınan Taç" ve "Die Zwei Feinde - İki Düşman" adlarını taşımaktadır.
Bu kitap, belirli bir sözcük çerçevesi içinde ve en basit Almancayla yazılmış hikâyelerden oluşmuştur. Kitabın özelliği, her Almanca sayfasının karşısında Türkçe çevirisinin bulunması ve ayrıca her hikâye sonunda onunla ilgili sorular ve cevapların yer almasıdır.Bir yıllık Almanca öğrenimi sonunda rahatça okunabilecek kolaylıkta olan bu kitap, Almanca hikâye serisinin "Üçüncü derece" kitaplarından biridir. Aynı derecede olan diğer iki kitap "Die Geschichten von Scheherazade - Şehrazad'tan Hikâyeler" ve "Die Zwei Feinde - İki Düşman" adlarını taşımaktadır.
Dönüşüm, bir sabah uyandığında kendini kocaman bir böceğe dönüşmüş olarak bulan genç pazarlamacı Gregor Samsa’nın öyküsüdür. Samsa yıllarca köle gibi çalışarak anne-babasına ve kız kardeşine bakmıştır. Ancak o talihsiz sabahın ardından herkes tarafından dışlanacak, artık bir parçası olmadığı bir dünyada bulacaktır kendini.
Franz Kafka’nın en popüler eserlerinden olan Dönüşüm; herkesin okuması gereken, tuhaf, nükteli ve etkileyici bir dram.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.