Türk edebiyatının en önemli şairlerinden olan Melih Cevdet Anday, düzyazı alanında da -şüphesiz- büyük bir ustadır. Akan Zaman Duran Zaman, uzun yıllar boyunca dergi ve gazetelerde köşe yazılan ve denemeler yazan Anday’ın anı türünde de ne denli başarılı olduğunu ortaya koymaktadır. Akan Zaman Duran Zaman, 25 Ocak 1982 - 12 Aralık 1983 arasında Cumhuriyet gazetesinde yazdığı köşe yazılarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş ve ilk kez 1984 yılında kitaplaştırılmıştır. Melih Cevdet Anday’ın tüm kitaplarına doğru giden yolda, Akan Zaman Duran Zaman bir ustanın dünyasını anlamak için rehber görevi görüyor.
Gerçekler mi düş yoksa düşler mi gerçek? Kim bilir, rüyada gördüklerimiz aslında hayatımızın gerçeğidir. Yaşıyorum dediğimiz ortam ise tam da düş gördüğümüz zamana denk gelebilir.
Amiral Mustafa Paşa endişeliydi; savaşın hiç de tahmin edildiği gibi kolay gitmeyeceğinin, tam tersine çetin bir mücadelenin kendisini beklediğinin farkındaydı. Venedik donanmasının yok olmasından savaşın başlamasına kadarki geçen birkaç ayda amiral ne var ne yok adaya yığmıştı. Mustafa Paşa aç ve barutu olmayan bir milleti kuşatma altında tutarak diz çöktürmenin kolay olduğunu biliyordu. “Fakat karnı tok ve silahı yeterli olanlar ölümüne vuruşur, teslim olmazlar!” diyordu. Düşmanın içindeki ajanlardan gelen haberler hiç de iyi değildi; adayı savunan amiralin iradesi bir türlü kırılamıyordu. Topçu atışlarının arkasından surların parçalanmış olmasına karşın yapılan taarruzu tam 21 kez geri püskürtmeleri, karşı tarafın moralini yükseltirken Saray’ı endişelendirdi. Sinirler gergindi ve endişeli bir bekleyiş vardı Saray’da. Padişah haklı olarak endişeliydi; savaşın 5. ayına gelinmesine karşın, kuşatma altında olup hiçbir yardım alamayan ada düşürülememişti.
Siz bu yazıyı okurken benden çok uzaklarda olacaksınız.En az Süreya kadar…Yollarımız elbette kesişecek.Bakarsınız bu bir kitap olur, bir şarkı olur.Belki de elinizde tutuyorsunuzdur bu sebepleri, hem de şu an.Bu kıvılcımlar çıkmıyor boş yere,Boş yere yanmıyoruz,Sevinin!Hayatınızın yüzde kaçını kaplıyor bu mutluluk denen kavram?Hayatınızın yüzde kaçı mutluluk?Umutlanın.En az Süreya kadar...Bu yad eller dünyasında elbet buluşacağız.El ele tutuşacağız bir meydanda,Haykıracağız gökyüzüne bakarakSeni en çok biz hak ettik!Biliyorum, bizden çok var.Ben bu kitabı yazarken sizden çok uzaklardayım.Ama kesişecek elbet yollarımız.En az Süreya kadar,En azından Süreya gibi…
Hayatı yormak…Hayat bazı yönleriyle rüyaya benzemekte…Ve İnsanların yorumları çerçevesinde dünyadaki insana bağlı değişimler gerçekleşmekte…Bir rüya ile olan farkı ise hayatın, çok bilinmeyenlidenklemler silsilesine sahip olması…Nitekim çok insan, çok bilinmeyen demek…Bilinmeyen ise, yani Gayb hayatın yegane emniyet kilidi…
Gayba sahip olabilmek için insanlar habire yorumlayıp duruyorlar hayatı…Savaş yorumların arasında oluyor. Yorumlar birbirini yutuyor.Nitekim yoruluyor hayatYoruluyor insanlıkBilinmeyene sahip olduğunu iddia eden bilgi maliklerince…
Ama yine de yine de bilginin maliki olduklarını iddia edenler bile ölmeyecek mi? Ölecek…Yani rüya bitecek…Öyleyse bilgiye malik olduğumuzu iddia etmeden deİyilik yolunda hayatı yorabiliriz.
Yine de, günün birinde, yeni bir ada keşfettiğini sandı –bu bir hataydı- görünüşe göre epey ilkel, İngilizce konuşan ve İncil okuyan vahşi bir kabileyle, kadim tarihin sözünü edeceği son bir savaşa katılma zevkine vardı.
Bu site Ticimax® Gelişmiş E-Ticaret sistemleri ile hazırlanmıştır.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.