Bir yanında geçmişten gelen düşmanların tehlikesi, bir yanında aşkın en çetrefil hali: Ensar... Baharının en güzel günlerinde gönlünü kaptırdığı sevdasına koyu gölgeler düşen Rüveyda... İki dost aile: Ortaklıklar, kayıplar, yalnızlıklar ama günün sonunda birbirinin yarasını aşk ve imanla saran insanlar... Mutlu bir gelecek için gönülleri titreyen Ensar ve Rüveyda vuslata eremeden ayrı düşerler. İkisinin de geçmişinde gizlenen sırlar ve karanlık yüzler, bu buluşmanın önünde engeldir. Vuslat makamına ulaşmak ve geçmişin gölgelerini geride bırakmak için aşkın ve imanın gücüne sığınmaktan başka çareleri yoktur... Yüz binlerce okuru tarafından beğeniyle takip edilen Ahmed Günbay Yıldız'dan, aşkın gerçek manasına dair sürükleyici ve hayatını inandığı değerlerden ayrı yaşayanları özüne döndürebilecek kuvvette bir roman…
Uzaklar mı yakınlaşmış gönlümde, yoksa yakınlar mı değiştirmiş düşüncelerimi, bilmiyorum...Muhal bir çehreyi mi büyütmüşüm yıllardır hayallerimde ben? Cevabı zor ve yitik şu an her şeyin!Vuslat diye tespih ipliğine dizdiğim yılların hançerleşip kalbimde şifa bulmaz yaralar açacağını hesaba katamayışımın şaşkınlığı var kalemin ucunda bugün.Hür yürümelisin dediysem gönül, bu ne cüret?Annesizliğin ve babasızlığın kavurduğu yüreğiyle, gözünü haramın her türünden sakınmaya ant içmiş bir genç: İsa...İsa’nın yıllar boyunca sözünü dahi etmeye çekinerek kalbinde sakladığı bir sevda...Gerçeklerse kavuşma günü geldiğinde ortaya çıkmayı bekliyor.Ahmed Günbay Yıldız’dan aile ve arkadaşlık bağları, maneviyat, dostluk gibi temalar etrafında şekillenen, yıllara ve yozlaşmış ilişkilere direnen masum bir aşkın hikâyesi: Beni de Kalbinde Götür...
Harikadır şimdi bizim oralar,Her manzara ayrı dilden konuşur...Bahar cümle sergisini açmıştır...Gökte uçan kuşlar ve akan sular,Mevsimin efsunu orda buluşur... Kırlarda çiçekler, dalda meyveler,Toprağın bağrına düşen sebzeler,Doğada süzülen tüm kelebeklerVe hatıralarımın sindiği her yer.Doğduğum o diyar beni konuşur... Ahmed Günbay Yıldız, eserleriyle nesilden nesle sayısız insanın duygu ve düşünce dünyasının şekillenmesine katkıda bulunmuş, durmadan üretmiş, Türk edebiyatının en önemli kalemlerinden. Yıldız’ın hem yeni hem de uzun zamandır baskısı bulunmayan şiirlerini bir araya getiren Yalnızlığıma Dokun, en derinlerde saklanan duygularımıza yoldaşlık edecek.
İntikam ateşiyle kararan kalpler, kendileriyle beraber etraflarını da siyaha boyarken yakıp yıktığı gönülleri umursamaz. Ancak sevgi öyle bir güçtür ki yol arar, imkân arar ve ışığa, aydınlığa doğru büyümeye devam eder.Evlilik hayalleri kuran Berinay, tertemiz duygularının bir intikam ateşine kurban edildiğini öğrendiğinde tüm dünyası yıkılır. Yıllar sonra başka biriyle evlenip anne olduğunda, kin güttüğü o ailenin kızı ile kendi oğlunu bu kırık hikâyenin kahramanları yapmaya karar verir. Berinay’ın karşısında iki yol vardır artık: ya intikam hissine teslim olup iki masum hayatı da beraberinde sürükleyecek ya da geçmişin acı hatıralarını orada bırakıp yoluna devam edecektir.Peki bambaşka yollardan gelip kırık bir hikâyenin başkahramanları olan Belgüzar ve Saltuk Buğra, bu intikam döngüsü karşısında nasıl bir hayat duruşu sergileyecektir?
Ahmed Günbay Yıldız, hayatın en ince noktalarından insan hikâyeleriyle okurlarına rehber olmaya devam ediyor.
Farklı inançlara sahip kalplerin ortak gönüllerde buluşmasının hikâyesi bu…
Bambaşka dünyalara ait insanların kesişen kaderleri…
Gerçek huzurun ve aşkın peşinde beşerî aşkın manevi aşkla karşı karşıya gelmesi…
Yıllara yayılan hazin bir ayrılık hikâyesi ve arayış içindeki kalplerin İslam’la tanışmasına vesile olan olaylar…
Elliyi aşkın eseriyle Türk edebiyatının en üretken yazarları arasında yer alan Ahmed Günbay Yıldız, Leyla Yokuşu’nda farklı dünyalara ait insanların aşkın peşinde kesişen yollarının zorluklarını anlatıyor.
Aşka, hayata ve inanca dair sorularla dolu etkileyici bir roman: Leyla Yokuşu…
Hayatını Kur‘an‘ın ikliminde yaşamak isteyenler ve bu uğurda feda edilenler... Harun Bey‘in ailesi ve çevresi ile girdiği bir inanç mücadelesi... Türk ve Müslüman Hakan‘la Rum ve Müslüman Ebru‘nun aşkları çerçevesinde gelişen olaylar. İstanbul Atina arasında gidip gelen kalp atışları... Hüzün, heyecan, mücadele, inanç, sabır, sevgi, saygı... Ahmed Günbay Yıldız yine güçlü bir olay örgüsüyle kuşatıyor okuyucusunu. Hisler ve fikirlerle örülü, hayatın ta kendisi, dopdolu bir roman kurgusuyla devam ediyor yazarlık serüvenine...
Aşk sabır, aşk vefa, aşk hoşgörü ve sadakat... Aşk mutluluğu bekleyen gönüllerin özlem bestesini yapan kutsal bir dua... Aşk gurur ve kalpten silinmeyen duygularla ebediyete yazılan teslimiyet mektubu... Şayet aşkın vuslat varsa hayatın en anlamlı süsü olur. Ayrılık varsa susan gönüllerin sır kasasında toprağa düşen kaderi olur... Bir taşra hikâyesi bu...Yıllara yayılan, gelecek kuşaklara dokunan hazin bir aşk...Kan davasının yıktığı yuvalar, ayırdığı gönüller...Gerçek huzurun, barışın ve aşkın peşinde, arayış içindeki kalpler...Bugüne kadar 50’yi aşkın eseriyle, Türk edebiyatının dikkat çekici yazarlarından biri haline gelen Ahmed Günbay Yıldız’dan okuru alıp sürükleyecek, aşka ve hayata dair sorularla dolu, çarpıcı bir roman: Kalbime Sensizliği Anlatamadım...
“Sizce aşk nedir?”
“Kaybetme korkusu.”
“Âşık oldunuz mu hiç?”
“Karasevdalıyım ben!”
“Adını söyleyebilir misiniz o her kimse?”
“Maneviyat, ahlak, yere düşürülmeyen bayrak ve sınırları aşılamayan özgür göğsünü kendisi için siper eden topraklar…”
“Yanılmıyorsam ben size aşkı sormuştum!”
“Siz vatanı elinden alınıp sürgün yaşayanların hallerini görmüş müydünüz hiç?” Kahır gözlerinde donup kalmıştı. “Vatanı olmayan insanların gönül tezgâhında aşk dokunmaz…”
Son Kale, Türkiye’nin içinden geçtiği zorlu süreci ve tarifi imkânsız bir aşk hikâyesini odağını alarak hayatta eksikliğini duyduğumuz erdemlerin ve soylu duyguların peşine düşmeye çağırıyor okuru. Hayatta onurlu bir duruş sahibi olabilmek, kalbin kapılarını gerçek aşka açabilmek, “vatan” kavramının gerçek karşılığını içselleştirebilmek için bir davet Son Kale...
Elliden fazla eseriyle nesilleri kucaklayan Ahmed Günbay Yıldız’ın kaleminden...
Eserleri yıllara meydan okuyan yazar Ahmed Günbay Yıldız‘dan hayata dair yepyeni bir roman; Babamdan Sonra... Genç Muhsin, babasının ısrarı ile hiç aklında olmayan biriyle evlendirilir. Hayatı boyunca bunu bir haksızlık olarak gören Muhsin, askere gider ve bu yüzden bir daha eve dönmez. Ardında bıraktığı eşi ve çocuğuna karşı bir vicdan yükünün altında içten içe ezilirken, ikinci evliliğini gerçekleştirir. Eşler arasında din farklılığı olan bu evlilikte bir oğlu olur... Hayat artık Muhsin için kambur üstüne kamburdur... Muhsin ne gidebilmiş ne kalabilmiş ne de bir yere ait olabilmiştir... O, bir öfke uğruna hayatını sil baştan yaşamaya çalışmış, geçmişini reddetmiş ve tam da bu yüzden "kaybolmuş bir adamdır"... Baba oğul ilişkisinin birey üzerindeki hayati etkisini, farklı kültürlerden gelen kişilerin yapacağı evliliklerde çıkabilecek çatışmaları, ebeveynin farklı inançları arasında kalan çocukların düşebileceği çıkmazları, ani kararların beklenmedik sonuçlarını, sadakat ve vefa duygularından yoksun bir hayatın insanı sürükleyebileceği çıkmazları ve bu çıkmazlardan çıkış yollarını Ahmed Günbay Yıldız‘ın güçlü kurgusu ve akıcı anlatımıyla bu kitapta göreceksiniz...
Kendine yalan söylemeyen biri yaşıyorsa yeryüzünde, hâlâ aşk vardır...
Sevenlerin tek arzusudur araya ayrılıkların girmemesi...
Ve seviliyorsan, karşılık vermişsen, sevdiğini kalbinde saklamalısın.
Çünkü sevenlerin yüreği bir başka sevdanın varlığını bir an bile kaldıramaz...
Sahi, böylesine güven veren, ince, saf ve duru bir gönül var mıdır dünyada?
Aşk dolu, ufuk açıcı denemelerle bezeli Cemre Önce Kalbe Düşer, hayatta eksikliğini duyduğumuz erdemlerin ve soylu duyguların peşine düşmeye çağırıyor okuru.
Gülce bir yol tutturabilmek, hayatta onurlu bir duruş sahibi olabilmek, kalbin kapılarını gerçek aşka açabilmek için bir davet Cemre Önce Kalbe Düşer...
Bilinmezlerle perdelenen iftiralar, yıkılan yuvalar, evladına hasret kalan analar... Gözleri görmeyen bir delikanlı ile kalbine duvarlar ören bir genç kızın imkansız aşkı... Gerçek huzurun peşinde, arayış içindeki kalplerin bir ömürlük hikayesi... Bambaşka dünyalara ait insanların kesişen kaderlerinin hikayesi bu... Türk edebiyatının en üretken yazarlarından Ahmed Günbay Yıldız’ın kaleminden gerçek körlüğün kalplere inen bir perde olduğunu anlatan, sürprizlerle dolu, çarpıcı bir roman: Gidersen Veda Etme… Giderken sadece kalbimi değil karanlıkta parıldamaya başlayan düşlerimi de alıp beraberinde götürmüşsün. ‘Solmayan bir çiçek var,’ derdin, hatırlıyor musun? ‘O çiçek, umut çiçeğidir,’ derdin ya hani?.. Dünyamı daha da karanlıkların içinde bırakmak için o çiçeği de yüreğimden acımasızca koparıp götürmüşsün.
Kan davası yüzünden yurtlarını bırakıp bir Akdeniz beldesine yerleşen iki varlıklı aile: Oflazoğulları ve Kozanoğulları... Aşkla bağlanan bir yürek: Melek...Şartlara yenik düşen bir adam: Cuma...İstenmediğini bilmeden evlenen bir genç kız: Zeynep...Gelecek nesillere gölge düşüren imkânsız bir sevda...Anıların pençesinde kıvranan iki genç: Tunahan ve Berceste...İftiralar, tehlikeli sırlar, servet kavgaları, husumetler... Türk edebiyatının en üretken yazarlarından Ahmed Günbay Yıldız, 50. kitabıyla yine derinlikli, aşka ve hayata dair sorularla dolu, etkileyici bir romanla okurlarının karşısına çıkıyor: Anılar da Yakılır… "Ve Allah aşkı yarattı, sevgi, şefkat ve hoşgörüyü yazdı insanların gönüllerine… 'Hayat sevgidir,' dedi, sevmeyi öğretti insanın kalbine… Sonra insanlara kimseye zararı dokunmayan hürriyeti bahşetti! Kendisi çizdi sınırlarını aşkın, ahlakın ve hürriyetin. Sevgi, saygı, hak ve hukuk silsilesinin en ince detaylarıyla işledi mahlûkatın vicdanına ve şefkati ekti duygularına insanın…"
Hayat, türlü türlü gelir karşına. Sevdayla gelir. Acıyla... Mutluluk ve yalnızlıkla çalar kapını. Bir tarafta sonsuz huzur penceresi açılır, diğerinde seni alıp götüren arzular serilir önüne. Gül gibi olabilmektir esas olan. Gül gibi kalabilmek... Kalbin kapılarını gerçek aşka aç… Derdine deva bulacağın ufuklara taşı gönlünü... Aşk Diye Bir Şey’dir en nihayetinde, bir ömürlük misafir olduğun dünyanın gerçeği... Uzat elini ki dünyan değişsin… “İçindeki ışıkları söndürme!.. Gün akşam olsa da güneşini kaybetsen de umudunun ışığı daima yansın. Aldırma mevsimlerin sergilerine, her mevsim kendine yakışan rengi seçer.”
Ahmed Günbay Yıldız, okurlarını yine derinden etkileyecek bir romanla çıkıyor karşımıza. Kaderin Çağırdığı Yerdeyim, mazisini oğlundan gizleyen bir baba ile bu maziyi biteviye öğrenmek isteyen bir oğulun hikayesi. Davut, babasının kendisinden gizlediği geçmişi öğrenmek için çok çabalamıştır fakat başaramamış, her seferinde babasının engellemesiyle karşılaşmıştır. Üniversiteden mezun olmuş, genç bir avukat adayı olarak Davut, artık gerçekleri öğrenmek için doğru zamanın geldiğini düşünmektedir. Annesi neden ve nasıl ölmüştür? Babasının asla kabul etmediği memleketi nasıl bir yerdir? Akrabaları, halaları, dayıları, varsa aile büyükleri kimlerdir? Davut bu sorularla babasının karşısına çıktıkça çember daralmakta ve okurlara birbirinden değerli dersler sunan sır perdesi aralanmaktadır...
Ahmed Günbay Yıldız, iç içe geçen hikayelerle kurduğu yeni romanı Beyaz Atlı’da gençlere sesleniyor: Umutların tükendiği yerde hayat da tükenir. Gençlik hülyalarının insanı kuşattığı, kötülüklerin kol gezdiği bir dünyada her şeye ve herkese rağmen kararlı adımlar atmak, zorluklara göğüs germek ve doğru sonuca ulaşmak sabır gerektirir. Varlıklı bir ailenin çocuğu olan Şafak, hiç görmediği annesini bulmak ve karşılaştığı haksızlıklarla baş edebilmek için zorlu bir mücadeleye girişir. Babasıyla yakınlık kuramayan Şafak, dedesiyle ve köyün bilge kadını Bahar Ana’yla sırdaşlık eder. Şafak, kendisine diş bileyen Selman Ağa ve oğullarının tuzaklarına maruz kalır, annesine ulaşma yolunda türlü engellerle karşılaşır. Okumak için gittiği İstanbul’da Yunus Baba’dan ve Seyit Karabey’den destek alır. Bu arada Şafak’ın gönlünde kimseye dillendiremediği bir sevgi kök salmaktadır... Ahlaklı yaşamayı şiar edinmiş Şafak’ın mücadelesini okurken, kendinizden izler görecek, cevapsız kalmış sorularınıza yanıt bulacaksınız.
Ahmed Günbay Yıldız, Modern Türk edebiyatı geleneğinin en üretken kalemlerinden biri şüphesiz. 46. kitabı olan Kelebekler Gamsız Uçar, bu üretkenliğin ve olgunluğun dışa vurumu.
Evlatlarına karşı sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınan bir anne ve bir baba...
Ebveynin boşluğunu dedesinin yanında doldurmaya çalışan bir çocuk...
Çocukları ile bağlarının gittikçe zayıfladığını fark eden anne baba, bu durumdan, haksız yere dedeyi sorumlu tutar ve dede ile torunu acımasızca ayırmaya çalışırlar. Ancak araya mesafelerin girmesi, dede ile torunu birbirine daha çok bağlayacak, gönüllerini daha da yakınlaştıracaktır.
Yetişme çağında, bağlı olduğu tek kişiden de uzak düşen Haluk, kendisine örnek alacak kimseyi bulamayınca müthiş bir boşluğun içinde bocalamaya başlar. Efkarlı ve düşünceli günler biribirini kovalarken, tehlikeli hadiselerle burun buruna gelen Haluk, bu zorlukları aşabilecek mi? Düştüğü karanlıklardan tek başına aydınlığa çıkabilecek mi? İnancının ilkelerini dedesinin hayat anlayışıyla ören Haluk, "Kelebekler Gamsız Uçar" sözü misali her şeyi kapıp koyverip değerlerinden vaz mı geçecek, yoksa onlara sıkıya sarılıp erdemli bir hayatı mı seçecek?..
Ahmed Günbay Yıldız, gençler ve aileler için yazmaya devam ediyor...
Ebeveynin sorumlulukları nelerdir, bir evlat için model olmak nedir, gençlik dönemlerinde doğru ellere tutunmak, bütün bir hayat için ne ifade eder? Kelebekler Gamsız Uçar, bir ilkgençlik okuması; salim bir bilinç ve erdemli bir hayat için...
“Gece şafağa dokundu dokunacaktı ama Dolunay önündeki yeni dünyanın sevinci ve tedirginliği içinde çırpınışlar veren yüreğini direnişe çağırıyordu, camın ardındaki puslu dünyayı pırıltılı gözleriyle kurcalarken…” Dolunay, tüm engellere rağmen gökyüzündeki bulutları dağıtıp, kalemiyle dünyasını aydınlatabilecek mi?
Ahmed Günbay Yıldız, İstanbul Yüzlü Kadın’da ahlak, aile ilişkileri, cinsiyet ayrımı gibi kavramları sorgularken, okurlarını soluksuz ve düşündürücü bir serüvene davet ediyor…
Kendini keşfe çıkma dönemidir gençlik, kendini bulma, bilme ve her ne olursa olsun kaybetmeme…
Zamanın parçalanmaz bütünlüğü içinde ömürlerinin baharında olan bir grup genç, günün birinde hatalarıyla çarpışacaklarını düşünememişlerdi. Dünya ceplerinde dönerken adeta, gelecekte kuracakları yuvanın yanlışlıklar üzerine bina olacağına ihtimal vermemişlerdi ve bu yanlışlıkların, mutluluklarını gölgeleyeceğine…
Ahmed Günbay Yıldız’ın Kendimi Unutup Sana Ağladım adlı romanı, yazarın 43. romanı. Yıllardır sağlam bir okuyucu kitlesi edinmiş olan yazar, bu yeni romanında da bilhassa gençlere yönelik bir hikâyeyle karşımıza çıkıyor ve yapılan yanlış tercihlerin hatta düşünülmeden söylenmiş bir sözün dahi gelecekteki hayatı gölgeleyebileceğine dair örnekler sunuyor.
Kutup, üniversiteyi bitirdikten sonra kendine eş adayı olarak üç kızın adını zikreder: Dildar, Ezgi ve Yeliz…
Kutup’un gönlü aslında Dildar’dan yana çarpmaktadır. Ne var ki diğer iki isim de ağzından çıkıvermiştir bir kere ve Kutup, Ezgi ile Yeliz’in, günün birinde yüzleşmek zorunda kalacağı iki hata olduğunun farkına varamamıştır…
Gençliğinin en dalgalı günlerini yaşıyordu Ercan. Nakış Baba‘nın kapısını çalmıştı yine. O‘na kimselere açamadığı sırrını verdiği gün, başka bir sırra; Nakış Baba‘nın efsunlu sırrına ortak olmuştu. "Gerçek aşk nedir" diye sorduğunda Ercan, "Aradığın sorunun cevabı burada" der gibi elindeki günlüğünü ona uzatmıştı Nakış Baba... İlayda, Bahar Hemşire ve Sultan... Hepsi birer aşkın öznesiydi... Ahmet Günbay Yıldız‘ın "Seni Unutmaya Gücüm Yetmedi" adlı son romanında, ümidi hiç yitirilmeden satır satır yaşanmış bir aşk hikâyesinin beklenmedik seyrini bulacaksınız.
Ünsal, annesinin vefatından sonra babasına en fazla ihtiyaç duyduğu zamanlarda beklenmedik bir durumla karşılaşır.. Göz bebeği İstanbul‘u terk etmek zorunda kalır ve Ankara‘ya anneannesinin yanına yerleşir.. Gül, annesini dışladığı bir dünyanın içinde özgürlüğünün peşinde, umursamaz ve sorumsuzca gezerken başına gelen bir olayla, yaşamının tüm seyri değişir... Farklı iki dünyanın bireyleri olan Ünsal ve Gül Pınar‘ın yolları aynı duygu dünyasında birleşir... Yıllar Geriye Dönse, kalplerde derin iz bırakarak belleklerden silinmeyecek bir Ahmed Günbay Yıldız romanı...
İsyan etmek üzere olan bir genç...Kötücül davetlere karşı verilen bir mücadele...Çetin bir imtihan... Seven gönüllerin inanılmaz ayrılığı...Yüce gönüllü bir üstad... Ve bulunmaz bir sevda...Sevdiğini toprağa verdikten sonra İstanbul'a yerleşen Saltık Buğra'nın hayatında yepyeni bir sayfa açılacak; çektiği ızdırabın şifasını, kendine çok uzak bir dünyadan gelen sevda vesilesiyle Yaratıcı'ya secdede bulacaktır...
"Ben sana tutkunum kır çiçeğim... Bülbülün güle dil döktüğü gibi değil benim sana gönül verişim... O sevdanın mahremiyetini düşünmedi hiç... Benim sana olan sevdam, sadece kalbimle şu karaladığım sayfalar arasında... Bülbül sabırsız... Ben seni ve sana olan hislerimi kalbimin derinliklerine gömüyorum... Sarı, mor, eflatun renklerin, yalnızlığımın simgesi... Desenlerin, yüreğime kazıdığım duyguların asilliğini taşımakta... Seni seviyorum yalnızlık çiçeğim..." "Nevruz" ileride kiminle evleneceğini merak ettiği günlerde rüyasında gördüğü çiçeğin adıydı. O bir sırdı; ta ki bir gün karşısına çıkana kadar...
"Nişanlıydı... Son günlerde yaşadıkları inanılmazdı... İki katlı ahşap binanın alt katındaki geniş salonda, nişanlısının annesi ve babası vardı.
Aslında deliler gibi aşıktı nişanlısına... Bir yandan, buhranlar içindeki düşüncesiyle boğuşuyor bir yandan da hayallerini nişan takılmadan önceki günlerine dönebilmek için zorluyordu...
Odasına çekilmiş ve kapısını üzerine kilitlemişti. Misafirlerin yanına inmesi gerektiğini biliyordu aslında; fakat inmiyordu her nedense... Kafasının içinde hapsettiği ve dışarıya sızmasına asla izin vermediği sıkıntıların kıskacında sıkışıp kalmıştı. Yasin'i seviyordu hala... Duygularındaki yoğunluk, sevdasının belgesi gibiydi.
Bütün bunlara rağmen, evlerine düğün gününü kararlaştırmak için gelenlerin yanlarına inmeyişi, diğer yandan parmağındaki nişan yüzüğünü yorgun uğraşlarla bir an önce çıkarmak için acele edişi, inanılmazdı... Nihayet parmağındaki yüzüğü çıkardı. Avucunun içine aldığı yüzüğü seyrederken içli bir soluk tazeledi. Sıra kulağındaki küpelerle kolundaki bileziklerdeydi..."
Hacer Hanım, bir yandan kendisi gibi öğretmen olan eşi İsmet‘in ticaret hevesi ve para kazanma hırsı ile mücadele ederken bir yandan da gençlik aşkı uğruna bütün insani değerleri feda eden babasıyla sınanır. Sonunda genç yaşta dul kalan yalnız bir kadın olarak Ankara‘da büyütmeye ve terbiye etmeye çalışır oğlu Boran‘ı. Fakat Boran gençlerin saplandığı hırs ve heves bataklıklarında bocalamakta, annesinin temsil ettiği ahlak anlayışına isyan etmektedir... Ahmet Günbay Yıldız, "Güneşe Matem Düştü"de şefkat, af, özveri, sadakat, iffet gibi insani değerleri ön plana çıkararak vardığı sonuçlarla okuyucularının kalbini bir defa daha kazanmayı hedefliyor.
Bir medya patronunun oğlu olan Bulut, istediği her şeye sahip olabilecek güçtedir. Hayatı zevk ve eğlence içerisinde geçer. Buna rağmen içinde git gide büyüyen bir boşluğun, bir yitiğin varlığını hissetmektedir. Yitiğini her bulduğunu sandığında kendisini yeni çatışmaların içinde bulur... Romanlarıyla hayata ayna tutan Ahmed Günbay Yıldız, bu kez Leyl Işıkları‘yla gençliğin yaşadığı buhranları gözler önüne seriyor.
Nefsi arzuların doğurduğu içinden çıkılmaz durumlar... Gizlice kıyılan ve saklanan bir nikah... Aşka maske takan çarpık ilişkiler... Birbirini tanıyamayan kardeşler... Bir babanın gafleti... Ve iyileşmeyecek bir kalp yarası...
Yüz binlerce okuru tarafından tüm kitapları sevilerek ve mutlaka tavsiye edilerek okunan Ahmed Günbay Yıldız'dan, aşkın gerçek manasını ve yaşanışını anlatan, ibretlerle dolu, sürükleyici ve hayatını inandığı değerlerden ayrı yaşamaya başlayanları özüne döndürebilecek bir roman: Afedersin Hayat..
Hayat, birbiri ardına açılan kapıların arasında yapılan bir yürüyüş misali... Bir sonraki kapıda bizi nelerin beklediğini öğrenmek için kapıları açmaya devam etmek zorundayız; bazen dert kapılarında esen fırtınalarda üşüyerek, bazen de mutluluk meltemlerini ruhumuzda hissederek... "Hayatın içinden" romanlarıyla büyük beğeni toplayan Ahmed Günbay Yıldız‘ın bu romanında da fırtınaları ve meltemleri bir seremoni içinde karşınızda bulacaksınız. Orhan‘ın yaşadıkları hepimizin yaşadıklarından bir iz taşırken, bu romana kayıtsız kalabilmeniz mümkün mü?
Yıllardır beklenendi Can... Nergisçe yolu gözlenendi. Ansızın çıkıp gelişiydi bir genç kızı yeniden dirilten. Nergis‘e can vermeyi kim istemezdi... Dilde destanlaşan bir çocukluk aşkının öyküsü bu. Kalbur üstü yüreklerin ihanete boyun eğişi değil. Yüreklerden mektuplara arzedilen bir sevdanın dost eliyle parçalanışıydı bu. Bin parçaya bölünen bir yüreğin ve hep bekleyen bir çift nemli gözün öyküsü... Nergis yılların özlemini gömdüğü yerden çıkarırken, hasretin karanlığından gurbet ellere deste deste umut yazarken, Can canına can katacak mıydı? Ahmet Günbay Yıldız‘dan duygusal bir roman daha. Yazar 21. romanıyla okuyucularının karşısına çıkıyor. Bu romanda sizden çok şey var...
Bir nesil Ahmed Günbay Yıldız‘ın yüreğe tercüman olan ince ve hassas kaleminden dökülen romanlarla aşkı, çileyi, pişmanlığı, acıyı, kısacası tüm insani duyguları buram buram yaşadı. Bir sözde denildiği gibi "Aşk ve ölüm büyük kalpleri avlarmış." Onun diğer romanları gibi bu romanı da kalbimize aşkı ve sevdayı davet ediyor. Sevdaların sözde kalmaması için bu romanın sesini dinleyin ve onu da diğerleri gibi hemen yüreğinize işleyin.
Ahmed Günbay Yıldız, yaşadığımız çağın bir başka netameli konusunu işliyor bu romanında. Kahramanımız Esra, modernizmin yıpratıcılığına karşı direnen ve kendisini kimsesiz, sokak çocuklarına adamış birisi. Modernizmin çelişkili dünyasında, evlerde beslenen hayvanlara karşı, sokaklarda bile yer bulamayan insanlar! Kendini bu, "ülkenin açmayan çiçekleri"ne adayan Esra, aynı zamanda sıkıntılarıyla, sevinçleriyle ve sürprizlerle dolu hayatıyla bir okuma seyri yaşatıyor bize... Esra aradığını bulabilecek mi? Fikret neyin peşinde? Oğuz‘un kötü emelleri nasıl ortaya çıkacak? Cem acaba doğru olanı mı yaptı? Hergün şahit olduğumuz hayata, farklı bir pencereden bakan bu romanı, severek okuyacaksınız.
Her yaştan insanın zevkle okuduğu usta romancı Ahmed Günbay Yıldız, "Aşka Uyanmak" ile karşımıza çıkıyor bu kez... Eserde, her türlü olumsuzluklarla karşı karşıya gelmiş fakat hiçbir yol göstericisi olmayan gençlerin açmazları ele alınıyor. Bugüne kadar pekçok insanın üzerinde olumlu etkiler bırakan yazar, bu eseri ile önceki romanlarını da aşarak yepyeni bir tahlil ve ifade zenginliğine ulaşmıştır.
Cıvıl cıvıl çocukluk çağından gençliğin umut dolu günlerine doğru uzanan hayat çizgisiden nice insanlar kaybolup gitmiştir.
Pırıl pırıl sevecen bakan gözleriyle herkesi güzel gören nice genç kızlar ve delikanlılar kötülerin tuzaklarına ve çirkin emellerine kurban gitmiştir.
O kalpleri güzelliklerle dolu çocukların mutlu omaya hakları yok muydu?
Neden ağlayarak karanlıklara karışıp gittiler?
Bu dünyada mutlu olmanın yolu yok mu?
İşte gerçek hayatın içinden alınan bir kesit.roman kahramanlarımız da bu soruları kendilerine ve çevrelerine sordular. Siz de yaşadığımız bu dünyada gerçek saadeti arıyorsanız bu muhteşem romanı okumalısınız. Çünkü bugüne kadar binlerce kişi bu eseri okudu ve sorularının cevabını buldu.
Siz de memnun olacaksınız.
Her şey bir depremle başladı. Şiddetli bir yer sarsıntısının sebeb olduğu bir felaket...
Ve felaketten pay alanlarla çıkar sağlayanlar. İyi ile kötünün bitmeyen kavgası.İyisi ile kötüsü ile bizim insanlarımız. Ve bizim ülkemizin bir köşesinde kırsal kesimde birbirini izleyen nesiller arası olaylar dizisi. Yetmiş yıllık tarihimizin sembollerle ifade edilen bir minyatürü...
Problemlerin çıkış noktasını da göreceğimiz bu romanda. kendinizden de izler bulacak. mutluluğa atılan admları hissedeceksiniz.
Saltanat hesabıdır, umudumu kavruna, Cem‘in sıla hasretli küllerini savuran, Yavuz‘un babasına meydan okuyuşudur, Kuralları kitaptan siliştir yalnızlığım, Kanı, nakıştır diye sunuşlar yalnızlığım... Goncasını soldurup biçare Süreyya‘nın, Gururuna saplanan bıçaktır yalnızlığım, Sesine ses vermeyen, sedasız duvarların, Şahın mahzenlerinde gizlidir yalnızlığım Vefasızlığa içli ezgidir yalnızlığım...
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.